Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 (1-2) Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki, inkârcılar aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.”
2 (1-2) Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki, inkârcılar aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.”
3 “Öldüğümüz ve toprak olduğumuz vakit mi (tekrar dirilecekmişiz)? Bu, (ihtimalden) uzak bir dönüştür.”
4 Şüphesiz biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri ve her şeyi) koruyan bir kitap (sicil) vardır.
5 Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
6 Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.
7 Yeryüzünü de genişletip yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.
8 Bütün bunlar, Allah'a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.
9 (9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
10 (9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
11 (9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
12 (12-13) Onlardan önce de Nuh'un kavmi, (Şuayb'ın kavmi) Ress'liler, (Salih'in kavmi) Semûd,  Âd ve Firavun (kavmi) ile Lût'un yakınları da (peygamberleri) yalanlamıştı.
13 (12-13) Onlardan önce de Nuh'un kavmi, (Şuayb'ın kavmi) Ress'liler, (Salih'in kavmi) Semûd,  Âd ve Firavun (kavmi) ile Lût'un yakınları da (peygamberleri) yalanlamıştı.
14 (Şuayb'ın gönderildiği, Medyen'in yemyeşil vadilerinin sakinleri olan) Eyke halkı ve (Himyer meliki olan) Tubba'ın kavmi de… Onların hepsi peygamberleri yalanladılar. Ve bunun üzerine (onları) uyardığım şey başlarına geldi (ve hepsi helak oldu).
15 İlk yaratmada yorulduk mu ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.
16 Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin (iç benliğinin) ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.
17 Onun sağında ve solunda oturan (yerleştirilmiş olan), her davranışı yakalayıp tespit eden iki melek (Kiramen Kâtibin) vardır.
18 İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (yaptıklarını) gözetleyen, dediklerini kaydeden bir melek hazır bulunmasın.
19 (Bir gün) ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona: “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” (denir).
20 (Öldükten sonra tekrar diriliş için) Sur'a (ikinci kez) üfürülür. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür!
21 (O gün Rabbin huzuruna) herkes beraberinde bir sürücü (muhafız) ve bir de tanık (melek) ile gelir.
22 (Ona) “Andolsun ki sen bu hesap gününü umursamıyordun. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün pek keskindir” (denir).
23 Beraberindeki (görevli melek) şöyle der: “İşte, onun defteri! Her ne yapmışsa, burada yazılıdır!”
24 (24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
25 (24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
26 (24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
27 (Yanındaki) arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”
28 (Allah buyurur:) “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce (peygamberler aracılığıyla azabıma dair) kesin bir uyarı göndermiştim!”
29 “Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullarıma asla zulmetmem!”
30 O gün cehenneme: “Doldun mu?” diye sorarız. O da: “daha var mı?” diye cevap verir.
31 O gün cennet de, Allah'ın emir ve direktiflerine göre hayatlarını tanzim edenlerin görüş sahasına getirilir ve zaten (onlara) uzak da değildir.
32 (32-33) (Onlara şöyle denir:) İşte size (dünyada iken) vaad edilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan, insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman'ın ürpertisini duyan ve (O'na) yönelmiş bir kalp ile gelen (herkese bu mükâfat vardır).
33 (32-33) (Onlara şöyle denir:) İşte size (dünyada iken) vaad edilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan, insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman'ın ürpertisini duyan ve (O'na) yönelmiş bir kalp ile gelen (herkese bu mükâfat vardır).
34 (34-35) Buraya (cennete) huzur içinde girin. Bu, ebedi hayatın başladığı gündür! Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. (Biliniz ki) yanımızda daha fazlası da vardır.
35 (34-35) Buraya (cennete) huzur içinde girin. Bu, ebedi hayatın başladığı gündür! Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. (Biliniz ki) yanımızda daha fazlası da vardır.
36 Biz onlardan önce, kendilerinden daha kuvvetli nice nesilleri (yaptıkları yüzünden) helâk ettik de (ölmemek için) ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Ama kaçacak bir yer mi var?
37 Şüphesiz bunda kalpleri açık olan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için alacak bir öğüt vardır.
38 Andolsun ki (biz), gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (evrede) yarattık. Bize (bu yaratma işinden dolayı) bir yorgunluk da dokunmadı.
39 O halde (Ey Muhammed!) Onların söyleyebilecekleri her şeye karşı sabırlı ol ve güneşin doğuşundan önce de (sabah namazında) batışından önce de (ikindi namazında) Rabbinin sınırsız ihtişamını yücelt ve O'nu övgüyle an!
40 Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı namazlarında) ve namazların sonlarında O'nu tespih et.
41 (Ey Muhammed!) Çağırıcının (İsrafil'in) yakın bir yerden sesleneceği (Sur'a üfleyeceği) o güne (daima) kulak ver (kıyameti düşünerek çalış)!
42 O gün insanlar hakka çağıran o müthiş sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür.
43 Gerçek şu ki, hayat veren de ölümü getiren de biziz. Sonunda dönüş de yalnız bizedir.
44 O gün, yer onların üstünden yarılıp açılır. Ve onlar kabirlerinden çıkıp süratle koşarlar. İşte bu toplanmadır ve bize göre kolaydır.
45 Biz onların, (inkârcıların diriliş konusunda) ne söylediklerini iyi biliriz. Sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ 1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ 2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ 3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ 4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ 5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ 6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ 7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ 8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ 9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ 10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ 11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ 12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ 13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ 14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ 15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ 16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ 17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ 18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ 19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ 20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ 21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ 22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ 23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ 24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ 25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ 26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ 27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ 28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ 29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ 30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ 31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ 32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ 33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ 34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ 35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ 36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ 37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ 38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ 39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ 40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ 41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ 42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ 43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ 44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ 45
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ
(1-2) Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki, inkârcılar aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.”
1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ
(1-2) Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki, inkârcılar aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.”
2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ
“Öldüğümüz ve toprak olduğumuz vakit mi (tekrar dirilecekmişiz)? Bu, (ihtimalden) uzak bir dönüştür.”
3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ
Şüphesiz biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri ve her şeyi) koruyan bir kitap (sicil) vardır.
4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ
Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.
5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur.
6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ
Yeryüzünü de genişletip yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.
7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ
Bütün bunlar, Allah'a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.
8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ
(9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ
(9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ
(9-11) Gökten de mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek ekinler, taneler, tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları bitirdik (yetiştirdik). Ve böylece onunla ölü bir memlekete hayat verdik. İşte (onların dirilip kabirlerinden) çıkışı da böyledir.
11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ
(12-13) Onlardan önce de Nuh'un kavmi, (Şuayb'ın kavmi) Ress'liler, (Salih'in kavmi) Semûd,  Âd ve Firavun (kavmi) ile Lût'un yakınları da (peygamberleri) yalanlamıştı.
12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ
(12-13) Onlardan önce de Nuh'un kavmi, (Şuayb'ın kavmi) Ress'liler, (Salih'in kavmi) Semûd,  Âd ve Firavun (kavmi) ile Lût'un yakınları da (peygamberleri) yalanlamıştı.
13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ
(Şuayb'ın gönderildiği, Medyen'in yemyeşil vadilerinin sakinleri olan) Eyke halkı ve (Himyer meliki olan) Tubba'ın kavmi de… Onların hepsi peygamberleri yalanladılar. Ve bunun üzerine (onları) uyardığım şey başlarına geldi (ve hepsi helak oldu).
14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟
İlk yaratmada yorulduk mu ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.
15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin (iç benliğinin) ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.
16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ
Onun sağında ve solunda oturan (yerleştirilmiş olan), her davranışı yakalayıp tespit eden iki melek (Kiramen Kâtibin) vardır.
17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ
İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (yaptıklarını) gözetleyen, dediklerini kaydeden bir melek hazır bulunmasın.
18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ
(Bir gün) ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona: “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” (denir).
19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ
(Öldükten sonra tekrar diriliş için) Sur'a (ikinci kez) üfürülür. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür!
20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ
(O gün Rabbin huzuruna) herkes beraberinde bir sürücü (muhafız) ve bir de tanık (melek) ile gelir.
21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ
(Ona) “Andolsun ki sen bu hesap gününü umursamıyordun. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün pek keskindir” (denir).
22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ
Beraberindeki (görevli melek) şöyle der: “İşte, onun defteri! Her ne yapmışsa, burada yazılıdır!”
23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ
(24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ
(24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ
(24-26) (Bunun üzerine Allah:) “Atın, cehenneme bütün inatçı hakikat düşmanlarını! Hayra engel olanları, günahkâr saldırganları (ve insanlar arasında) güvensizlik ve şüphe yayanları atın cehenneme! Allah ile beraber, başka (sahte) ilahlar edinen (onların emir ve direktiflerine göre hayatını tanzim eden) o kimseyi atın şiddetli azabın içine!”
26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
(Yanındaki) arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.”
27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ
(Allah buyurur:) “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce (peygamberler aracılığıyla azabıma dair) kesin bir uyarı göndermiştim!”
28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
“Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullarıma asla zulmetmem!”
29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ
O gün cehenneme: “Doldun mu?” diye sorarız. O da: “daha var mı?” diye cevap verir.
30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ
O gün cennet de, Allah'ın emir ve direktiflerine göre hayatlarını tanzim edenlerin görüş sahasına getirilir ve zaten (onlara) uzak da değildir.
31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ
(32-33) (Onlara şöyle denir:) İşte size (dünyada iken) vaad edilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan, insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman'ın ürpertisini duyan ve (O'na) yönelmiş bir kalp ile gelen (herkese bu mükâfat vardır).
32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ
(32-33) (Onlara şöyle denir:) İşte size (dünyada iken) vaad edilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan, insan kavrayışının dışında olduğu halde Rahman'ın ürpertisini duyan ve (O'na) yönelmiş bir kalp ile gelen (herkese bu mükâfat vardır).
33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
(34-35) Buraya (cennete) huzur içinde girin. Bu, ebedi hayatın başladığı gündür! Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. (Biliniz ki) yanımızda daha fazlası da vardır.
34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ
(34-35) Buraya (cennete) huzur içinde girin. Bu, ebedi hayatın başladığı gündür! Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. (Biliniz ki) yanımızda daha fazlası da vardır.
35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ
Biz onlardan önce, kendilerinden daha kuvvetli nice nesilleri (yaptıkları yüzünden) helâk ettik de (ölmemek için) ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Ama kaçacak bir yer mi var?
36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ
Şüphesiz bunda kalpleri açık olan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için alacak bir öğüt vardır.
37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
Andolsun ki (biz), gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (evrede) yarattık. Bize (bu yaratma işinden dolayı) bir yorgunluk da dokunmadı.
38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ
O halde (Ey Muhammed!) Onların söyleyebilecekleri her şeye karşı sabırlı ol ve güneşin doğuşundan önce de (sabah namazında) batışından önce de (ikindi namazında) Rabbinin sınırsız ihtişamını yücelt ve O'nu övgüyle an!
39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ
Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı namazlarında) ve namazların sonlarında O'nu tespih et.
40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ
(Ey Muhammed!) Çağırıcının (İsrafil'in) yakın bir yerden sesleneceği (Sur'a üfleyeceği) o güne (daima) kulak ver (kıyameti düşünerek çalış)!
41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
O gün insanlar hakka çağıran o müthiş sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür.
42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ
Gerçek şu ki, hayat veren de ölümü getiren de biziz. Sonunda dönüş de yalnız bizedir.
43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ
O gün, yer onların üstünden yarılıp açılır. Ve onlar kabirlerinden çıkıp süratle koşarlar. İşte bu toplanmadır ve bize göre kolaydır.
44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ
Biz onların, (inkârcıların diriliş konusunda) ne söylediklerini iyi biliriz. Sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.
45

Sureler

Mealler