Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kâf. Pek şerefli Kur’ân’a andolsun (ki, onu sana öldükten sonra hayatlarının hesabını vermek üzere diriltilecekleri konusunda insanları uyarasın diye indiriyoruz).
2 Ne var ki (o müşrikler), kendi içlerinden bir uyarıcının onlara gelmesini tuhaf karşılamakta ve (gerçeği gizleyen) o kâfirler, “Bu”, demektedirler, “çok tuhaf bir şey.
3 “Şimdi biz, ölüp toprak olduktan sonra, (yani o zaman diriltilecekmişiz öyle mi)? Gerçekten çok uzak bir ihtimal bu dönüş!”
4 Oysa Biz, toprağın onların bedenlerinden neyi zerre zerre yiyip çürüttüğünü elbette biliyoruz. Bizim katımızda, (istisnasız her şeyin) kayıtlı bulunduğu ve (bozulmaktan, tahriften, kaybolmaktan) korunan bir kitap vardır.
5 Aslında onlar gerçeği, hem de kendilerine (rahatça görüp idrak edebilecekleri açıklıkta) geldikten sonra bile bile yalanlamaktadırlar. Bu sebeple de, (onu inkârı nasıl izah edebilecekleri ve onun başkaları tarafından kabulünü nasıl önleyebilecekleri konusunda) tam bir kararsızlık ve karışıklık içindedirler.
6 Yoksa, üzerlerindeki göğe bir defa olsun bakıp (da, Allah’ın ilmi ve kudreti hakkında hiç düşünmezler mi)? Biz onu nasıl da kurmuş ve (yıldızlarla) süslemişiz; ve onda en küçük bir çatlaklık, yarıklık yoktur.
7 Yeri de yayıp döşedik ve ona içinden sağlam, sabit (görünümlü) dağlar yerleştirdik; ayrıca orada göz ve gönül açıcı her türlü bitkiyi çift çift bitirdik,
8 Gönülden Allah’a yönelecek her bir kulun gözünü gerçeğe açacak, aklını ve kalbini düşünüp ders almaya yöneltecek birer alâmet olarak.
9 Ve, (zaman zaman ve ihtiyaç hasıl oldukça) gökten bereket kaynağı bir su indirmekte ve onunla bağlar, bahçeler ve hasat edilen ekinler bitirmekte,
10 Ve salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirmekteyiz
11 Kullarımıza rızık olsun diye; o su ile ölü bir memlekete hayat da veriyoruz. İşte, ölmüş insanların mezarlarından çıkması da böyle olacaktır.
12 (Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden bu kâfirlerden) önce Nuh’un halkı, Ress ahalisi ve Semûd da yalanlamıştı;
13 Âd, Firavun ve Lût’un kardeşleri de.
14 Eyke ahalisi ve Tübba halkı da. Bunların her biri rasûlleri yalanladı ve neticede kendilerini tehdit ettiğim cezaya müstahak olup, o cezaya çarptırıldılar.
15 Biz ilk yaratmada bir âcizlik, bir beceriksizlik mi sergiledik (ki, onlara öldükten sonra tekrar hayat veremeyelim)? Hayır hayır, (böyle olmadığını itiraf ettikleri halde) onlar, yeni bir yaratma konusunda zihnî karışıklık içinde bocalayıp durmaktadırlar.
16 Gerçek şu ki, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona sürekli olarak neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız.
17 Zaten sağında ve solunda yerleşmiş bulunan iki kayıtçı (melek), onun (her söz ve davranışını) kaydetmektedir.
18 Tek bir söz bile sarfetmiş olmasın ki, yanında onu gözetleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun.
19 Allah’ın kaçınılmaz takdiri olarak ölüm sekeratı nihayet gelip çatar: “İşte, sürekli olarak kendisinden kaçıp kurtulmaya çalıştığın gerçek!”
20 Ve (artık vakti gelmiş olup,) Sûr’a üfürülür. İşte, kendisiyle tehdit edilen azabın gelip çattığı gün!
21 Herkes, beraberinde bir muhafız ve bir de şahit olmak üzere (Yüce Mahkeme’ye) gelir.
22 “Bütün bu olanlardan gaflet, onlara karşı kayıtsızlık içinde idin, ama artık gözündeki perdeyi kaldırdık da, bugün gözün pek keskindir!”
23 Ve yanında onunla beraber gelen (şahit melek), “İşte”, der, “onun hep yanımda hazır bulundurduğum defteri! (Her ne yapmışsa bunda yazılıdır).”
24 (Hüküm okunur:) “Siz (ey iki melek)! Atın Cehennem’e her azgın kâfiri: hakkı kabul etmemede inatçı mı inatçı,
25 “Kendi hiç hayır yapmadığı gibi, başkalarını da hayırdan hep alıkoyan; had bilmeyip azan, onulmaz bir şüphenin içinde yuvarlanıp duran, başkalarını da şüpheye atan;
26 “Allah’ın yanısıra bir başka ilâh daha edinen. Atın onu o çetin azabın içine!”
27 (Dünyada iken yanından ayrılmayan) şeytanı, “Rabbimiz”, der, “onu ben azdırıp yoldan çıkarmadım. Bilakis kendisi, hakkın pek uzağında geri dönülmez bir sapıklık içindeydi.”
28 Allah buyurur: “Böyle Benim huzurumda çekişmeyin. Daha önceden bu azabı bir tehdit olarak size bildirmiştim.
29 “Ben’den sâdır olan bir hüküm artık değiştirilmez; ve Ben, kullarıma karşı da asla zalim değilim.”
30 O gün Cehennem’e “Doldun mu?” diye sorarız; o ise, “Daha yok mu?” diye cevap verir.
31 Cennet ise müttakîlere yaklaştırılacak, girmeleri için onlardan uzak olmayacaktır.
32 “İşte size va’dedilen mükâfat, –daima gönülden Allah’a yönelen ve O’na karşı vazifelerini dikkatle yerine getiren;
33 Görmediği halde Rahmân için derin saygı besleyip, içi ürpertiyle dolan ve sürekli Allah’a yönelmiş, O’na boyun eğmiş bir kalble gelen herkese.
34 “Şimdi girin oraya selâmetle ve her türlü kötülükten emniyet içinde. Artık bugün, ölümün olmadığı sonsuzluk günüdür.”
35 Orada onlar için diledikleri her şey vardır, nezdimizde daha da fazlası olmak üzere.
36 Biz, onlardan (Mekkeli kâfirlerden) önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar, bunlardan daha güçlü–kuvvetli, daha savaşçı idiler ve hakimiyetlerini yaymak için başka ülkelere akınlar ederlerdi. Ama (Allah’ın cezası geldikten sonra) kaçıp kurtulacak yer var mıdır ki?
37 Elbette bunda (ölmemiş) bir kalb taşıyan veya gerçeğe kulak vermesini bilen, gözü de etrafını görebilen herkes için bir mesaj, bir ibret vardır.
38 Gökleri, yeri ve bunların arasında bulunan her şeyi altı günde yarattık da, Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
39 O halde, onlar ne söylerse söylesin, sen (va’dimize ve kudretimize güven içinde) sabret ve güneşin doğumundan ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et;
40 Ve gecenin bir vaktinde de, secdelerden sonra da yine O’nu tesbih et.
41 Ve Münadî’nin yakın bir yerden çağrıda bulunacağı günü açık bir kulakla bekle.
42 O gün bütün insanlar, Sûr’un dehşetli sesini başka hiçbir şeye ihtimal vermeyecek kesinlikte ve Allah’ın gerçekleşmesi kesin bir hükmü olarak işiteceklerdir. Bütün ölülerin diriltilip mezarlarından çıkacakları gündür o gün.
43 Hiç şüphesiz Biz, evet Biz’iz hayatı da ölümü de veren ve nihaî dönüş de yine Biz’edir.
44 O gün yer yarılacak ve onun içinden çıkacak olan insanlar süratle (Sûr’un sesine) koşacaklardır. İşte budur Biz’im için pek kolay olan haşir (insanları mezarlarından kaldırıp, bir meydanda toplama).
45 Biz, o (inkârcıların) söylediklerini çok iyi biliyoruz; sen de onları imana zorlaması gereken biri değilsin. O halde sen, tehdidimden korkanları Kur’ân’la irşad ve ikaz et yeter.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ 1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ 2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ 3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ 4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ 5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ 6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ 7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ 8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ 9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ 10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ 11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ 12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ 13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ 14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ 15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ 16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ 17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ 18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ 19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ 20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ 21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ 22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ 23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ 24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ 25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ 26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ 27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ 28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ 29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ 30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ 31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ 32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ 33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ 34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ 35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ 36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ 37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ 38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ 39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ 40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ 41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ 42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ 43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ 44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ 45
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ
Kâf. Pek şerefli Kur’ân’a andolsun (ki, onu sana öldükten sonra hayatlarının hesabını vermek üzere diriltilecekleri konusunda insanları uyarasın diye indiriyoruz).
1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ
Ne var ki (o müşrikler), kendi içlerinden bir uyarıcının onlara gelmesini tuhaf karşılamakta ve (gerçeği gizleyen) o kâfirler, “Bu”, demektedirler, “çok tuhaf bir şey.
2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ
“Şimdi biz, ölüp toprak olduktan sonra, (yani o zaman diriltilecekmişiz öyle mi)? Gerçekten çok uzak bir ihtimal bu dönüş!”
3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ
Oysa Biz, toprağın onların bedenlerinden neyi zerre zerre yiyip çürüttüğünü elbette biliyoruz. Bizim katımızda, (istisnasız her şeyin) kayıtlı bulunduğu ve (bozulmaktan, tahriften, kaybolmaktan) korunan bir kitap vardır.
4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ
Aslında onlar gerçeği, hem de kendilerine (rahatça görüp idrak edebilecekleri açıklıkta) geldikten sonra bile bile yalanlamaktadırlar. Bu sebeple de, (onu inkârı nasıl izah edebilecekleri ve onun başkaları tarafından kabulünü nasıl önleyebilecekleri konusunda) tam bir kararsızlık ve karışıklık içindedirler.
5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ
Yoksa, üzerlerindeki göğe bir defa olsun bakıp (da, Allah’ın ilmi ve kudreti hakkında hiç düşünmezler mi)? Biz onu nasıl da kurmuş ve (yıldızlarla) süslemişiz; ve onda en küçük bir çatlaklık, yarıklık yoktur.
6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ
Yeri de yayıp döşedik ve ona içinden sağlam, sabit (görünümlü) dağlar yerleştirdik; ayrıca orada göz ve gönül açıcı her türlü bitkiyi çift çift bitirdik,
7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ
Gönülden Allah’a yönelecek her bir kulun gözünü gerçeğe açacak, aklını ve kalbini düşünüp ders almaya yöneltecek birer alâmet olarak.
8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ
Ve, (zaman zaman ve ihtiyaç hasıl oldukça) gökten bereket kaynağı bir su indirmekte ve onunla bağlar, bahçeler ve hasat edilen ekinler bitirmekte,
9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ
Ve salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirmekteyiz
10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ
Kullarımıza rızık olsun diye; o su ile ölü bir memlekete hayat da veriyoruz. İşte, ölmüş insanların mezarlarından çıkması da böyle olacaktır.
11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ
(Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden bu kâfirlerden) önce Nuh’un halkı, Ress ahalisi ve Semûd da yalanlamıştı;
12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ
Âd, Firavun ve Lût’un kardeşleri de.
13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ
Eyke ahalisi ve Tübba halkı da. Bunların her biri rasûlleri yalanladı ve neticede kendilerini tehdit ettiğim cezaya müstahak olup, o cezaya çarptırıldılar.
14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟
Biz ilk yaratmada bir âcizlik, bir beceriksizlik mi sergiledik (ki, onlara öldükten sonra tekrar hayat veremeyelim)? Hayır hayır, (böyle olmadığını itiraf ettikleri halde) onlar, yeni bir yaratma konusunda zihnî karışıklık içinde bocalayıp durmaktadırlar.
15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ
Gerçek şu ki, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona sürekli olarak neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız.
16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ
Zaten sağında ve solunda yerleşmiş bulunan iki kayıtçı (melek), onun (her söz ve davranışını) kaydetmektedir.
17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ
Tek bir söz bile sarfetmiş olmasın ki, yanında onu gözetleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun.
18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ
Allah’ın kaçınılmaz takdiri olarak ölüm sekeratı nihayet gelip çatar: “İşte, sürekli olarak kendisinden kaçıp kurtulmaya çalıştığın gerçek!”
19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ
Ve (artık vakti gelmiş olup,) Sûr’a üfürülür. İşte, kendisiyle tehdit edilen azabın gelip çattığı gün!
20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ
Herkes, beraberinde bir muhafız ve bir de şahit olmak üzere (Yüce Mahkeme’ye) gelir.
21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ
“Bütün bu olanlardan gaflet, onlara karşı kayıtsızlık içinde idin, ama artık gözündeki perdeyi kaldırdık da, bugün gözün pek keskindir!”
22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ
Ve yanında onunla beraber gelen (şahit melek), “İşte”, der, “onun hep yanımda hazır bulundurduğum defteri! (Her ne yapmışsa bunda yazılıdır).”
23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ
(Hüküm okunur:) “Siz (ey iki melek)! Atın Cehennem’e her azgın kâfiri: hakkı kabul etmemede inatçı mı inatçı,
24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ
“Kendi hiç hayır yapmadığı gibi, başkalarını da hayırdan hep alıkoyan; had bilmeyip azan, onulmaz bir şüphenin içinde yuvarlanıp duran, başkalarını da şüpheye atan;
25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ
“Allah’ın yanısıra bir başka ilâh daha edinen. Atın onu o çetin azabın içine!”
26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
(Dünyada iken yanından ayrılmayan) şeytanı, “Rabbimiz”, der, “onu ben azdırıp yoldan çıkarmadım. Bilakis kendisi, hakkın pek uzağında geri dönülmez bir sapıklık içindeydi.”
27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ
Allah buyurur: “Böyle Benim huzurumda çekişmeyin. Daha önceden bu azabı bir tehdit olarak size bildirmiştim.
28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
“Ben’den sâdır olan bir hüküm artık değiştirilmez; ve Ben, kullarıma karşı da asla zalim değilim.”
29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ
O gün Cehennem’e “Doldun mu?” diye sorarız; o ise, “Daha yok mu?” diye cevap verir.
30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ
Cennet ise müttakîlere yaklaştırılacak, girmeleri için onlardan uzak olmayacaktır.
31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ
“İşte size va’dedilen mükâfat, –daima gönülden Allah’a yönelen ve O’na karşı vazifelerini dikkatle yerine getiren;
32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ
Görmediği halde Rahmân için derin saygı besleyip, içi ürpertiyle dolan ve sürekli Allah’a yönelmiş, O’na boyun eğmiş bir kalble gelen herkese.
33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
“Şimdi girin oraya selâmetle ve her türlü kötülükten emniyet içinde. Artık bugün, ölümün olmadığı sonsuzluk günüdür.”
34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ
Orada onlar için diledikleri her şey vardır, nezdimizde daha da fazlası olmak üzere.
35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ
Biz, onlardan (Mekkeli kâfirlerden) önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar, bunlardan daha güçlü–kuvvetli, daha savaşçı idiler ve hakimiyetlerini yaymak için başka ülkelere akınlar ederlerdi. Ama (Allah’ın cezası geldikten sonra) kaçıp kurtulacak yer var mıdır ki?
36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ
Elbette bunda (ölmemiş) bir kalb taşıyan veya gerçeğe kulak vermesini bilen, gözü de etrafını görebilen herkes için bir mesaj, bir ibret vardır.
37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
Gökleri, yeri ve bunların arasında bulunan her şeyi altı günde yarattık da, Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ
O halde, onlar ne söylerse söylesin, sen (va’dimize ve kudretimize güven içinde) sabret ve güneşin doğumundan ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et;
39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ
Ve gecenin bir vaktinde de, secdelerden sonra da yine O’nu tesbih et.
40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ
Ve Münadî’nin yakın bir yerden çağrıda bulunacağı günü açık bir kulakla bekle.
41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
O gün bütün insanlar, Sûr’un dehşetli sesini başka hiçbir şeye ihtimal vermeyecek kesinlikte ve Allah’ın gerçekleşmesi kesin bir hükmü olarak işiteceklerdir. Bütün ölülerin diriltilip mezarlarından çıkacakları gündür o gün.
42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ
Hiç şüphesiz Biz, evet Biz’iz hayatı da ölümü de veren ve nihaî dönüş de yine Biz’edir.
43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ
O gün yer yarılacak ve onun içinden çıkacak olan insanlar süratle (Sûr’un sesine) koşacaklardır. İşte budur Biz’im için pek kolay olan haşir (insanları mezarlarından kaldırıp, bir meydanda toplama).
44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ
Biz, o (inkârcıların) söylediklerini çok iyi biliyoruz; sen de onları imana zorlaması gereken biri değilsin. O halde sen, tehdidimden korkanları Kur’ân’la irşad ve ikaz et yeter.
45

Sureler

Mealler