Sureler
Mealler
Önceki
Nahl Suresi
Sonraki
Kehf Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah sübhandır (münezzehtir-yücedir). O Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
2 Biz Musa'ya Kitab verdik ve "Ben'den başkasını Vekil edinmeyin" diyerek onu İsrailoğulları için (hidayete) rehber-kılavuz kıldık.
3 (Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın nesli-kuşağı. O (sabırlı elçimiz), çok şükreden bir kuldu.
4 Biz Kitap'ta İsrailoğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat (bozgunculuk) çıkaracaksınız ve (azgın bir) kibirle kabarıp-yükseleceksiniz" diye bildirdik.
5 O ikiden ilkinin vadesi geldiği zaman oldukça zorlu-güçlü kullarımızı üzerinize salıp-gönderdik de (sizi memleketin her köşesinde) evlerin aralarına kadar arayıp-araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
6 Sonra onlara karşı size tekrar 'üstünlük ve devlet' verdik, size mallar ve çocuklarla yardım ederek cemiyetinizi (topluluğunuzu, sayıca) çoğalttık.
7 Eğer ihsan (iyilik) ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendinizedir. Sonunda diğerinin vadesi geldiği zaman (üzerinize gönderdiklerimiz) yüzlerinizi karartıp-kötüleştirsinler, birincisinde ona girdikleri gibi mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.
8 (Tevbe ederseniz) umulur ki Rabbiniz size merhamet eder fakat (fesada) dönerseniz, Biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kafirler için bir zindan kıldık.
9 Şüphe yok ki bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir-mükafat olduğunu müjdeler.
10 Ahirete inanmayanlara da elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır.
11 İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de (kötülüğe de) dua etmektedir. İnsan pek acelecidir.
12 Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin ayetini silip, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz (size gerekli) her şeyi ayrıntılı biçimde açıkladık.
13 Biz, her insanın kuşunu (amelini ve nasibini) kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış bulacağı bir kitabı önüne çıkarırız.
14 Kendi kitabını oku. Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter.
15 Kim hidayete (doğru yola) ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de (doğruluktan) saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir resul (uyarıp-korkutucu elçi) gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azab edecek değiliz.
16 Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' (hak ve adaleti) emrederiz fakat onlar onda (emirlerimizde ve o ülkede) fasıklık yaparlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
17 Biz Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına, Habir (haber alıcı) ve Basir (görücü) olarak Rabbin yeter.
18 Kim çarçabuk gelip-geçeni (dünyayı) isterse, (müstehak görüp) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız, kınanmış ve (rahmetten) kovulmuş olarak oraya girer.
19 Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak kendine yaraşır çaba göstererek ona (ahirete) çalışırsa, işte böylelerinin çabası (Allah katında) makbul ve meşkurdur (şükre-teşekküre değerdir).
20 (Dünyayı veya ahireti isteyenlerin) hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin (dünyadaki) ihsanından veririz. Rabbinin (dünyevi) ihsanı, (sadece ahireti de istese) hiç kimseye kısıtlanmış-engellenmiş değildir.
21 Onlardan bir kısmını, bir kısmına (ahireti isteyenlere dünyayı da vererek) nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Elbetteki ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.
22 Allah ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kendi başına (yalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.
23 Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı emretti. (Ey mü'min) şayet onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara (hiçbir durumda) "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle.
24 Onları esirgeyip-merhamet ederek (üzerlerine alçakgönüllülük) tevazu kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl (esirgeyip-merhamet ederek) bakıp-terbiye ettilerse, Sen de onları esirgeyip-merhamet et."
25 Rabbiniz, sizin içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da (Kendisine) yönelip-dönenler için Gafur'dur (çok bağışlayandır).
26 Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. (Fakat) israf ederek saçıp-savurma.
27 Çünkü (Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp) saçıp-savuranlar, (bu konuda) şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.
28 Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için (israftan kaçınıyor), onlara (aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere) yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.
29 Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve (israf ettiklerinin) hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın.
30 Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Gerçekten O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir).
31 Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, sizlere de Biz rızık veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur-günahtır.
32 Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o 'çirkin bir hayasızlık', (kendisi ve akibeti) kötü bir yoldur.
33 Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim mazlum olarak (zulmen) öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin. Zaten ona (kısas yetkisiyle) yardım edilmiştir.
34 Rüşdüne (erginlik çağına) erişinceye kadar -en güzel bir tarzda olmadıkça- yetimin malına yaklaşmayın. Ahdi (verdiğiniz sözü) yerine getirin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
35 Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.
36 Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
37 Yeryüzünde kibirli bir azametle (böbürlenerek) yürüme. Çünkü sen (derinlik olarak) ne yeri yarabilirsin, ne de boyca (yükseklik olarak) dağlara erişebilirsin.
38 Kötü olan bütün bunlar, Rabbın katında sevilmeyen şeylerdir.
39 İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Rabbin ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
40 (Ey müşrikler) Rabbiniz size erkekleri seçti de, (Kendine) meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.
41 Andolsun ki Biz bu Kur'an'da hatırlayıp-öğüt alsınlar diye çeşitli açıklamalar yaptık. Fakat bu onların 'nefretle uzaklaşmalarından' başka bir şeyi arttırmıyor.
42 De ki "Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber (başka) ilahlar olsaydı, onlar arşın Sahibine mutlaka bir yol ararlardı."
43 O, onların dediklerinden (tamamiyle) münezzehtir, büyük ve 'çok ulu bir yükseklikle yücedir'.
44 Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir. O'nu hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
45 Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasına gizli-görünmez bir perde çekeriz.
46 Ve (küfrettikleri için) onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen örtüler (kabuklar), kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur'an'da Rabbini Bir ve tek (ilah olarak zikrettiğin) andığın zaman (onlar nefretle ve ortaklarının gazabından) ürkerek arkalarına dönüp kaçarlar.
47 Biz onların seni dinlediklerinde ne maksatla-neyi dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.
48 Senin için (suizanla) nasıl misaller verdiklerine bir bak. Bu yüzden dalalete (sapıklığa) düştüler. Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.
49 Dediler ki "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
50 De ki "İster taş olun, ister demir"
51 Ya da göğüslerinizde (zanni hayallerinizde) büyüttüğünüz bir yaratık (olun, elbet diriltileceksiniz). Diyecekler ki "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki "Sizi ilk defa yaratan (diriltecek)." Onlar yine alaycı bir şekilde sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamanmış o?" diyeceklerdir. De ki "Yakın olsa gerek."
52 (Çünkü) sizi çağıracağı gün, O'na hamdederek icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.
53 Kullarıma söyle, (birbirlerine) sözün en güzel olanını-en güzel tarzda söylesinler. Çünkü şeytan (sözden veya üsluptan hareketle) aralarını açıp-bozar. Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır.
54 Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. (Günah işlediğinizde) dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine (onlardan sorumlu) bir vekil olarak göndermedik.
55 Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Andolsun ki Biz peygamberlerin bir kısmını, bir kısmına (derecelerle) üstün kıldık ve Davud'a da Zebur'u verdik.
56 De ki "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar sizden ne zararı-sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.
57 Onların yalvardıkları (Allah'a eş koştukları salih kullarımız da) Rablerine daha yakın olmak için (hak) vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur.
58 Hiçbir ülke yoktur ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu o Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) yazılıdır.
59 Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a dişi deveyi görünür-apaçık (bir mucize) olarak gönderdik fakat onlar bununla (boğazladıkları bu dişi deveyle) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.
60 Hani Biz sana "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre-kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı (görüntüleri) insanlar için bir fitne (imtihan) kıldık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutmaktayız. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
61 Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
62 Demişti ki "Şu benden üstün kıldığına bir bak. Andolsun ki eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet (zamanda genişlik) verirsen, pek azı dışında onun soyunu kendime bağlı kılacağım."
63 (Allah) buyurdu ki "(Mühlet verilmiştir haydi amacına) git, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Eksiksiz bir ceza."
64 Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun. Şeytan (ki sen artık (o) şeytansın) aldatmadan başka ne vaadde bulunabilir ki?
65 Benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultanın-nüfuzun (yaptırım gücün) yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
66 Sizin Rabbiniz, fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için denizde gemileri sizin için yürütendir. Doğrusu O sizin için Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
67 Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman O'nun dışında çağırıp-yalvardıklarınız kaybolur-gider. Fakat sizi karaya (çıkarıp) kurtarınca (yine) yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
68 Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden (suya değil toprağa batırmayacağından) veya üzerinize taş yağdıranı (kuşları) göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
69 Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına-kasırga yollayarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmayacağından emin misiniz? Sonra Bize karşı onun intikamını alacak (arayıp-hesap soracak kimseyi de) bulamazsınız.
70 Andolsun ki Biz ademoğlunu mükerrem (şan ve şeref sahibi) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan (önemli bir şekilde) üstün kıldık.
71 Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün artık kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse, onlar kitablarını okuyacaklar ve en küçük (hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile) haksızlığa uğratılmayacaklar.
72 Kim bunda (dünyada) kör ise o kimse ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın-daha sapıktır.
73 Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşürecekler ve o zaman da seni dost edineceklerdi.
74 Eğer Biz seni (sebat verip) sağlamlaştırmasaydık, andolsun sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
75 Bu durumda Biz sana hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) taddırırdık. Sonra Bize karşı bir yardımcı bulamazdın.
76 Yakında seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için neredeyse zorlayıp-tedirgin edecekler. Bu durumda kendileri de senden sonra pek az kalacaklardır.
77 (Bu) senden önce gönderdiğimiz resuller hakkındaki sünnetimizdir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
78 Güneşin (öğlen üzeri batıya) kaymasından gecenin kararmasına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Fecir vakti (sabah namazı) Kur'an'ını da (biraz uzun tut) çünkü fecir vakti Kur'an'ı (çok) şahidlidir.
79 Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Olur ki (sen de umabilirsin ki) Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a (övülmüş makama) ulaştırır.
80 Ve de ki "Rabbim, beni (gidip-gireceğim yere) sıdk-doğruluk girdirilişiyle girdir ve (çıkarılacağım yerden) sıdk-doğruluk çıkarılışıyla çıkar ve katından bana yardım edici bir sultan (güç ve imkan) ver."
81 De ki "Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl (sonuçta) yok olmaya mahkumdur"
82 Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını (kaybını ve ziyanını) artırır.
83 İnsana bir nimet verdiğimizde (nimeti kendinden bilip, Bize) sırt çevirir ve yan çizer. Ona bir şer-kötülük dokunduğu zaman da (Bizden bilip, rahmetimizden) umudsuzluğa kapılır.
84 De ki "Herkes kendi şakilesine (yoluna ve mizacına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."
85 Sana ruhtan sorarlar. De ki "Ruh Rabbimin emrindendir (işindendir), size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
86 Andolsun ki dilersek sana vahyettiklerimizi gideriveririz. Sonra Bize karşı bir vekil de bulamazsın.
87 Ancak Rabbından bir rahmet (ile onu sana okuyup-açıklıyoruz). O'nun senin üzerindeki fazlı (lutfu) çok büyüktür.
88 De ki "Andolsun bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya getirmek üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun bir benzerini ortaya getiremezler."
89 Andolsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için (verdiğimiz) her misalle çeşitli açıklamalarda bulunduk. Yine de insanların çoğu inkarda ayak direttiler.
90 Dediler ki "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayacağız."
91 Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olsun da aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.
92 Veya iddia ettiğin gibi göğü üstümüze parça parça düşürmeli, ya da (kendine şahid olarak) Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.
93 Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. (Gökten) bizim okuyabileceğimiz bir Kitab indirinceye kadar senin (göğe) yükselişine de inanmayız. De ki "Sübhanallah (Rabbimi tenzih edip-yüceltirim). Ben resul (elçi) olan bir beşerden başkası mıyım?"
94 Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan alıkoyan şey (onların) "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleridir.
95 De ki "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş (yere bağlı kılınmış) yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
96 De ki "Benimle (sizin) aranızda şahid olarak Allah yeter. O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir)."
97 Allah kimi hidayete (doğru yola) ulaştırırsa işte o hidayet bulmuştur, kimi de saptırırsa onlar için O'nun dışında veliler bulamazsın. Kıyamet günü Biz onları körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir ki ateş (alevi azalıp) sükun buldukça, çılgın alevini arttırırız.
98 Bu onların cezasıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi inkar etmişler ve "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demişlerdir.
99 Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, onların benzerlerini de yaratmaya kadirdir (güç yetirendir). Onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler yine de inkarda ayak direttiler.
100 De ki "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik (sahip) olsaydınız, harcanır-biter korkusuyla (yine elinizde) tutardınız." İnsan pek cimridir.
101 Andolsun ki Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik. İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiği zaman Firavun ona "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti.
102 O da "Andolsun ki bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini (artık) sen de bilmişsin. (Bunu bilerek küfredince) ben de seni yıkılmış-mahvolmuş sanıyorum" demişti.
103 (Firavun) onları (Musa ve Harun'u) o yerden sürüp-çıkarmak istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep-birlikte boğuverdik.
104 Onun ardından İsrailoğullarına "O toprakta oturun, ahiret vaadi geldiğinde hepinizi bir araya getireceğiz" dedik.
105 Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak olarak indi. Seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
106 Onu (bölünmez, bütün bir) Kur'an olarak insanlara dura dura okuman için (surelere, ayetlere) ayırdık ve onu tedricen (peyderpey) indirdik.
107 De ki "Ona (ister) inanın, (ister) inanmayın. Bundan önce kendilerine ilim verilenlere (bu) okunduğu zaman çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."
108 Ve derler ki "Rabbimiz sübhandır (münezzehdir-yücedir). Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşir."
109 Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve (Kur'an) onların huşularını (saygı dolu korkularını) arttırır.
110 De ki "(O'nu ister) Allah diye çağırın, (ister) Rahman diye çağırın, ne ile çağırırsanız (çağırın) en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, onda (sesini) çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
111 Ve de ki "Hamd (şükür dolu övgü) çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve acizlik-düşkünlük nedeniyle yardımcısı olmayan Allah'a aittir." O'nu (gücün nisbetince yücelt) tekbir edebildikçe tekbir et.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ 1
وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلاًۜ 2
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً 3
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً 4
فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَنَٓا اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِۜ وَكَانَ وَعْداً مَفْعُولاً 5
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يراً 6
اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً 7
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً 8
اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً كَب۪يراًۙ 9
وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً۟ 10
وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً 11
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْـنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلاً 12
وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَاباً يَلْقٰيهُ مَنْشُوراً 13
اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يباًۜ 14
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً 15
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً 16
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً 17
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُوماً مَدْحُوراً 18
وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً 19
كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً 20
اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلاً 21
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟ 22
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً 23
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يراًۜ 24
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُوراً 25
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً 26
اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُوراً 27
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلاً مَيْسُوراً 28
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَحْسُوراً 29
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟ 30
وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـٔاً كَب۪يراً 31
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً 32
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً 33
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً 34
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً 35
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً 36
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً 37
كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً 38
ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً 39
اَفَاَصْفٰيكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَن۪ينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ اِنَاثاًۜ اِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظ۪يماً۟ 40
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواۜ وَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا نُفُوراً 41
قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ اِذاً لَابْتَغَوْا اِلٰى ذِي الْعَرْشِ سَب۪يلاً 42
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُواًّ كَب۪يراً 43
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يماً غَفُوراً 44
وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ 45
وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُوراً 46
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً 47
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً 48
وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً 49
قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يداًۙ 50
اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً 51
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً۟ 52
وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُواًّ مُب۪يناً 53
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً 54
وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً 55
قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلاً 56
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُوراً 57
وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَاباً شَد۪يداًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً 58
وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً 59
وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟ 60
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ 61
قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً 62
قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً 63
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً 64
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً 65
رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً 66
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً 67
اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلاًۙ 68
اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفاً مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعاً 69
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟ 70
يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً 71
وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً 72
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً 73
وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـٔاً قَل۪يلاًۗ 74
اِذاً لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يراً 75
وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذاً لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلاً 76
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلاً۟ 77
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً 78
وَمِنَ الَّيْلِ فَـتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً 79
وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَاناً نَص۪يراً 80
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً 81
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً 82
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُ۫ساً 83
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلاً۟ 84
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلاً 85
وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ 86
اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَب۪يراً 87
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يراً 88
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً 89
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْاَرْضِ يَنْبُوعاًۙ 90
اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يراًۙ 91
اَوْ تُسْقِطَ السَّمَٓاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفاً اَوْ تَأْتِيَ بِاللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَب۪يلاًۙ 92
اَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ اَوْ تَرْقٰى فِي السَّمَٓاءِۜ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتّٰى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَقْرَؤُ۬هُۜ قُلْ سُبْحَانَ رَبّ۪ي هَلْ كُنْتُ اِلَّا بَشَراً رَسُولاً۟ 93
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَراً رَسُولاً 94
قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً 95
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً 96
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً 97
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً 98
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً 99
قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟ 100
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى تِسْعَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَسْـَٔلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِذْ جَٓاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا مُوسٰى مَسْحُوراً 101
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَٓا اَنْزَلَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ بَصَٓائِرَۚ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُوراً 102
فَاَرَادَ اَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَم۪يعاًۙ 103
وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ 104
وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ 105
وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ۫ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً 106
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ 107
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً 108
وَيَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَز۪يدُهُمْ خُشُوعاً 109
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً 110
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً 111
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah sübhandır (münezzehtir-yücedir). O Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
1
وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلاًۜ
Biz Musa'ya Kitab verdik ve "Ben'den başkasını Vekil edinmeyin" diyerek onu İsrailoğulları için (hidayete) rehber-kılavuz kıldık.
2
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً
(Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın nesli-kuşağı. O (sabırlı elçimiz), çok şükreden bir kuldu.
3
وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً
Biz Kitap'ta İsrailoğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat (bozgunculuk) çıkaracaksınız ve (azgın bir) kibirle kabarıp-yükseleceksiniz" diye bildirdik.
4
فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَنَٓا اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِۜ وَكَانَ وَعْداً مَفْعُولاً
O ikiden ilkinin vadesi geldiği zaman oldukça zorlu-güçlü kullarımızı üzerinize salıp-gönderdik de (sizi memleketin her köşesinde) evlerin aralarına kadar arayıp-araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
5
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يراً
Sonra onlara karşı size tekrar 'üstünlük ve devlet' verdik, size mallar ve çocuklarla yardım ederek cemiyetinizi (topluluğunuzu, sayıca) çoğalttık.
6
اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً
Eğer ihsan (iyilik) ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendinizedir. Sonunda diğerinin vadesi geldiği zaman (üzerinize gönderdiklerimiz) yüzlerinizi karartıp-kötüleştirsinler, birincisinde ona girdikleri gibi mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.
7
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً
(Tevbe ederseniz) umulur ki Rabbiniz size merhamet eder fakat (fesada) dönerseniz, Biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kafirler için bir zindan kıldık.
8
اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً كَب۪يراًۙ
Şüphe yok ki bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir-mükafat olduğunu müjdeler.
9
وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Ahirete inanmayanlara da elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır.
10
وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً
İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de (kötülüğe de) dua etmektedir. İnsan pek acelecidir.
11
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْـنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلاً
Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin ayetini silip, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz (size gerekli) her şeyi ayrıntılı biçimde açıkladık.
12
وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَاباً يَلْقٰيهُ مَنْشُوراً
Biz, her insanın kuşunu (amelini ve nasibini) kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış bulacağı bir kitabı önüne çıkarırız.
13
اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يباًۜ
Kendi kitabını oku. Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter.
14
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً
Kim hidayete (doğru yola) ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de (doğruluktan) saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir resul (uyarıp-korkutucu elçi) gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azab edecek değiliz.
15
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً
Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' (hak ve adaleti) emrederiz fakat onlar onda (emirlerimizde ve o ülkede) fasıklık yaparlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
16
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً
Biz Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına, Habir (haber alıcı) ve Basir (görücü) olarak Rabbin yeter.
17
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُوماً مَدْحُوراً
Kim çarçabuk gelip-geçeni (dünyayı) isterse, (müstehak görüp) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız, kınanmış ve (rahmetten) kovulmuş olarak oraya girer.
18
وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً
Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak kendine yaraşır çaba göstererek ona (ahirete) çalışırsa, işte böylelerinin çabası (Allah katında) makbul ve meşkurdur (şükre-teşekküre değerdir).
19
كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً
(Dünyayı veya ahireti isteyenlerin) hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin (dünyadaki) ihsanından veririz. Rabbinin (dünyevi) ihsanı, (sadece ahireti de istese) hiç kimseye kısıtlanmış-engellenmiş değildir.
20
اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلاً
Onlardan bir kısmını, bir kısmına (ahireti isteyenlere dünyayı da vererek) nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Elbetteki ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.
21
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟
Allah ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kendi başına (yalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.
22
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı emretti. (Ey mü'min) şayet onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara (hiçbir durumda) "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle.
23
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يراًۜ
Onları esirgeyip-merhamet ederek (üzerlerine alçakgönüllülük) tevazu kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl (esirgeyip-merhamet ederek) bakıp-terbiye ettilerse, Sen de onları esirgeyip-merhamet et."
24
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُوراً
Rabbiniz, sizin içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da (Kendisine) yönelip-dönenler için Gafur'dur (çok bağışlayandır).
25
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. (Fakat) israf ederek saçıp-savurma.
26
اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُوراً
Çünkü (Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp) saçıp-savuranlar, (bu konuda) şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.
27
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلاً مَيْسُوراً
Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için (israftan kaçınıyor), onlara (aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere) yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.
28
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَحْسُوراً
Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve (israf ettiklerinin) hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın.
29
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟
Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Gerçekten O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir).
30
وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـٔاً كَب۪يراً
Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, sizlere de Biz rızık veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur-günahtır.
31
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً
Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o 'çirkin bir hayasızlık', (kendisi ve akibeti) kötü bir yoldur.
32
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً
Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim mazlum olarak (zulmen) öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin. Zaten ona (kısas yetkisiyle) yardım edilmiştir.
33
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً
Rüşdüne (erginlik çağına) erişinceye kadar -en güzel bir tarzda olmadıkça- yetimin malına yaklaşmayın. Ahdi (verdiğiniz sözü) yerine getirin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.
34
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً
Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.
35
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
36
وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
Yeryüzünde kibirli bir azametle (böbürlenerek) yürüme. Çünkü sen (derinlik olarak) ne yeri yarabilirsin, ne de boyca (yükseklik olarak) dağlara erişebilirsin.
37
كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً
Kötü olan bütün bunlar, Rabbın katında sevilmeyen şeylerdir.
38
ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً
İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Rabbin ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
39
اَفَاَصْفٰيكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَن۪ينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ اِنَاثاًۜ اِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظ۪يماً۟
(Ey müşrikler) Rabbiniz size erkekleri seçti de, (Kendine) meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.
40
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواۜ وَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا نُفُوراً
Andolsun ki Biz bu Kur'an'da hatırlayıp-öğüt alsınlar diye çeşitli açıklamalar yaptık. Fakat bu onların 'nefretle uzaklaşmalarından' başka bir şeyi arttırmıyor.
41
قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ اِذاً لَابْتَغَوْا اِلٰى ذِي الْعَرْشِ سَب۪يلاً
De ki "Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber (başka) ilahlar olsaydı, onlar arşın Sahibine mutlaka bir yol ararlardı."
42
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُواًّ كَب۪يراً
O, onların dediklerinden (tamamiyle) münezzehtir, büyük ve 'çok ulu bir yükseklikle yücedir'.
43
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يماً غَفُوراً
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir. O'nu hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
44
وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ
Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasına gizli-görünmez bir perde çekeriz.
45
وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُوراً
Ve (küfrettikleri için) onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen örtüler (kabuklar), kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur'an'da Rabbini Bir ve tek (ilah olarak zikrettiğin) andığın zaman (onlar nefretle ve ortaklarının gazabından) ürkerek arkalarına dönüp kaçarlar.
46
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً
Biz onların seni dinlediklerinde ne maksatla-neyi dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.
47
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً
Senin için (suizanla) nasıl misaller verdiklerine bir bak. Bu yüzden dalalete (sapıklığa) düştüler. Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.
48
وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً
Dediler ki "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
49
قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يداًۙ
De ki "İster taş olun, ister demir"
50
اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً
Ya da göğüslerinizde (zanni hayallerinizde) büyüttüğünüz bir yaratık (olun, elbet diriltileceksiniz). Diyecekler ki "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki "Sizi ilk defa yaratan (diriltecek)." Onlar yine alaycı bir şekilde sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamanmış o?" diyeceklerdir. De ki "Yakın olsa gerek."
51
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً۟
(Çünkü) sizi çağıracağı gün, O'na hamdederek icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.
52
وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُواًّ مُب۪يناً
Kullarıma söyle, (birbirlerine) sözün en güzel olanını-en güzel tarzda söylesinler. Çünkü şeytan (sözden veya üsluptan hareketle) aralarını açıp-bozar. Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır.
53
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً
Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. (Günah işlediğinizde) dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine (onlardan sorumlu) bir vekil olarak göndermedik.
54
وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً
Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Andolsun ki Biz peygamberlerin bir kısmını, bir kısmına (derecelerle) üstün kıldık ve Davud'a da Zebur'u verdik.
55
قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلاً
De ki "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar sizden ne zararı-sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.
56
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُوراً
Onların yalvardıkları (Allah'a eş koştukları salih kullarımız da) Rablerine daha yakın olmak için (hak) vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur.
57
وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَاباً شَد۪يداًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً
Hiçbir ülke yoktur ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu o Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) yazılıdır.
58
وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً
Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a dişi deveyi görünür-apaçık (bir mucize) olarak gönderdik fakat onlar bununla (boğazladıkları bu dişi deveyle) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.
59
وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟
Hani Biz sana "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre-kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı (görüntüleri) insanlar için bir fitne (imtihan) kıldık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutmaktayız. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
60
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ
Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
61
قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً
Demişti ki "Şu benden üstün kıldığına bir bak. Andolsun ki eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet (zamanda genişlik) verirsen, pek azı dışında onun soyunu kendime bağlı kılacağım."
62
قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً
(Allah) buyurdu ki "(Mühlet verilmiştir haydi amacına) git, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Eksiksiz bir ceza."
63
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً
Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun. Şeytan (ki sen artık (o) şeytansın) aldatmadan başka ne vaadde bulunabilir ki?
64
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً
Benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultanın-nüfuzun (yaptırım gücün) yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
65
رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً
Sizin Rabbiniz, fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için denizde gemileri sizin için yürütendir. Doğrusu O sizin için Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
66
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً
Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman O'nun dışında çağırıp-yalvardıklarınız kaybolur-gider. Fakat sizi karaya (çıkarıp) kurtarınca (yine) yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.
67
اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلاًۙ
Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden (suya değil toprağa batırmayacağından) veya üzerinize taş yağdıranı (kuşları) göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
68
اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفاً مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعاً
Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına-kasırga yollayarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmayacağından emin misiniz? Sonra Bize karşı onun intikamını alacak (arayıp-hesap soracak kimseyi de) bulamazsınız.
69
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟
Andolsun ki Biz ademoğlunu mükerrem (şan ve şeref sahibi) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan (önemli bir şekilde) üstün kıldık.
70
يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün artık kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse, onlar kitablarını okuyacaklar ve en küçük (hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile) haksızlığa uğratılmayacaklar.
71
وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً
Kim bunda (dünyada) kör ise o kimse ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın-daha sapıktır.
72
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً
Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşürecekler ve o zaman da seni dost edineceklerdi.
73
وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـٔاً قَل۪يلاًۗ
Eğer Biz seni (sebat verip) sağlamlaştırmasaydık, andolsun sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
74
اِذاً لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يراً
Bu durumda Biz sana hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) taddırırdık. Sonra Bize karşı bir yardımcı bulamazdın.
75
وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذاً لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلاً
Yakında seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için neredeyse zorlayıp-tedirgin edecekler. Bu durumda kendileri de senden sonra pek az kalacaklardır.
76
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلاً۟
(Bu) senden önce gönderdiğimiz resuller hakkındaki sünnetimizdir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
77
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً
Güneşin (öğlen üzeri batıya) kaymasından gecenin kararmasına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Fecir vakti (sabah namazı) Kur'an'ını da (biraz uzun tut) çünkü fecir vakti Kur'an'ı (çok) şahidlidir.
78
وَمِنَ الَّيْلِ فَـتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً
Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Olur ki (sen de umabilirsin ki) Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a (övülmüş makama) ulaştırır.
79
وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَاناً نَص۪يراً
Ve de ki "Rabbim, beni (gidip-gireceğim yere) sıdk-doğruluk girdirilişiyle girdir ve (çıkarılacağım yerden) sıdk-doğruluk çıkarılışıyla çıkar ve katından bana yardım edici bir sultan (güç ve imkan) ver."
80
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً
De ki "Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl (sonuçta) yok olmaya mahkumdur"
81
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً
Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını (kaybını ve ziyanını) artırır.
82
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُ۫ساً
İnsana bir nimet verdiğimizde (nimeti kendinden bilip, Bize) sırt çevirir ve yan çizer. Ona bir şer-kötülük dokunduğu zaman da (Bizden bilip, rahmetimizden) umudsuzluğa kapılır.
83
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلاً۟
De ki "Herkes kendi şakilesine (yoluna ve mizacına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."
84
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلاً
Sana ruhtan sorarlar. De ki "Ruh Rabbimin emrindendir (işindendir), size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
85
وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ
Andolsun ki dilersek sana vahyettiklerimizi gideriveririz. Sonra Bize karşı bir vekil de bulamazsın.
86
اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَب۪يراً
Ancak Rabbından bir rahmet (ile onu sana okuyup-açıklıyoruz). O'nun senin üzerindeki fazlı (lutfu) çok büyüktür.
87
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يراً
De ki "Andolsun bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya getirmek üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun bir benzerini ortaya getiremezler."
88
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً
Andolsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için (verdiğimiz) her misalle çeşitli açıklamalarda bulunduk. Yine de insanların çoğu inkarda ayak direttiler.
89
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْاَرْضِ يَنْبُوعاًۙ
Dediler ki "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayacağız."
90
اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يراًۙ
Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olsun da aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.
91
اَوْ تُسْقِطَ السَّمَٓاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفاً اَوْ تَأْتِيَ بِاللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَب۪يلاًۙ
Veya iddia ettiğin gibi göğü üstümüze parça parça düşürmeli, ya da (kendine şahid olarak) Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.
92
اَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ اَوْ تَرْقٰى فِي السَّمَٓاءِۜ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتّٰى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَقْرَؤُ۬هُۜ قُلْ سُبْحَانَ رَبّ۪ي هَلْ كُنْتُ اِلَّا بَشَراً رَسُولاً۟
Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. (Gökten) bizim okuyabileceğimiz bir Kitab indirinceye kadar senin (göğe) yükselişine de inanmayız. De ki "Sübhanallah (Rabbimi tenzih edip-yüceltirim). Ben resul (elçi) olan bir beşerden başkası mıyım?"
93
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَراً رَسُولاً
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan alıkoyan şey (onların) "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleridir.
94
قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً
De ki "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş (yere bağlı kılınmış) yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."
95
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً
De ki "Benimle (sizin) aranızda şahid olarak Allah yeter. O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir)."
96
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً
Allah kimi hidayete (doğru yola) ulaştırırsa işte o hidayet bulmuştur, kimi de saptırırsa onlar için O'nun dışında veliler bulamazsın. Kıyamet günü Biz onları körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir ki ateş (alevi azalıp) sükun buldukça, çılgın alevini arttırırız.
97
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً
Bu onların cezasıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi inkar etmişler ve "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demişlerdir.
98
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً
Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, onların benzerlerini de yaratmaya kadirdir (güç yetirendir). Onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler yine de inkarda ayak direttiler.
99
قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟
De ki "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik (sahip) olsaydınız, harcanır-biter korkusuyla (yine elinizde) tutardınız." İnsan pek cimridir.
100
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى تِسْعَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَسْـَٔلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِذْ جَٓاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا مُوسٰى مَسْحُوراً
Andolsun ki Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik. İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiği zaman Firavun ona "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti.
101
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَٓا اَنْزَلَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ بَصَٓائِرَۚ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُوراً
O da "Andolsun ki bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini (artık) sen de bilmişsin. (Bunu bilerek küfredince) ben de seni yıkılmış-mahvolmuş sanıyorum" demişti.
102
فَاَرَادَ اَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَم۪يعاًۙ
(Firavun) onları (Musa ve Harun'u) o yerden sürüp-çıkarmak istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep-birlikte boğuverdik.
103
وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ
Onun ardından İsrailoğullarına "O toprakta oturun, ahiret vaadi geldiğinde hepinizi bir araya getireceğiz" dedik.
104
وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ
Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak olarak indi. Seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
105
وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ۫ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً
Onu (bölünmez, bütün bir) Kur'an olarak insanlara dura dura okuman için (surelere, ayetlere) ayırdık ve onu tedricen (peyderpey) indirdik.
106
قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ
De ki "Ona (ister) inanın, (ister) inanmayın. Bundan önce kendilerine ilim verilenlere (bu) okunduğu zaman çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."
107
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً
Ve derler ki "Rabbimiz sübhandır (münezzehdir-yücedir). Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşir."
108
وَيَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَز۪يدُهُمْ خُشُوعاً
Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve (Kur'an) onların huşularını (saygı dolu korkularını) arttırır.
109
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً
De ki "(O'nu ister) Allah diye çağırın, (ister) Rahman diye çağırın, ne ile çağırırsanız (çağırın) en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, onda (sesini) çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
110
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً
Ve de ki "Hamd (şükür dolu övgü) çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve acizlik-düşkünlük nedeniyle yardımcısı olmayan Allah'a aittir." O'nu (gücün nisbetince yücelt) tekbir edebildikçe tekbir et.
111

Sureler

Mealler
Nahl Suresi
Önceki
Kehf Suresi
Sonraki