Sureler
Mealler
Önceki
Ra'd Suresi
Sonraki
Hicr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lâm, Râ. (2. Bakara: 1, 23, 24 ve 10. Yunus: 1). Bu, insanları Rab'lerinin izniyle inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp iman ve İslâm'ın aydınlığına, O yüceler yücesi, O her türlü övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletmen için sana gönderdiğimiz bir kitaptır.
2 Yani, göklerde ve yerde bulunan her şeyin gerçek sahibi olan Allah'ın yoluna. İşte bu yola giren kurtulur. Ondan uzak duranlara gelince:

Uğrayacakları o çetin azaptan dolayı, vay o kâfirlerin hâline!
3 Onlar, âhirete karşılık şu gelip geçici dünya hayatını tercih eden, insanları Allah'ın yolundan alıkoyan ve sinsi propagandalarla hakikati çarpıtarak bu yolu halkın gözünde kötü ve eğri göstermeye çalışan kimselerdir. İşte bunlar, derin bir sapıklık içindedirler. Eğer onlar Kur'an'ın Arapça olmasına itiraz edecek olurlarsa, şunu iyi bilsinler ki:
4 Ey Muhammed! Biz senden önce de her Peygamberi ancak kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara mesajımızı açıkça anlatabilsinler. İşte bu açık ve net duyurudan sonra Allah, kötülüğü tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyenleri sapıklıkta bırakır, samimî olarak gerçeğe, doğruya ulaşmak isteyenleri de doğru yola iletir. Çünkü O sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Her konuda en âdil hükmü verir, her şeyi yerli yerince yapar.

İşte o Peygamberlerden bir örnek:
5 Gerçek şu ki, Biz bir zamanlar Musa'yı, "Halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket günlerini hatırlat!" diye mucizelerimizle destekleyip Firavun ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. Elbette bu gibi hatırlatmaların yapılmasında, zorluklar karşısında güzelce sabreden ve bahşettiği nimetlere karşılık, söz ve davranışlarıyla Rab'lerine şükreden kimseler için alınacak nice dersler, nice ibretler vardır.
6 Nitekim Musa da halkına, "Ey İsrail Oğulları! Allah'ın size bahşetmiş olduğu nimetleri hatırlayın!" demişti, "Hani Rabb'iniz sizi Firavun ve ordusunun zulmünden kurtarmıştı. Öyle ki, o zalimler size en acı işkenceleri tattırıyor, nüfusunuzun artmasını engellemek için oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı utanç verici işlerde kullanmak üzere sağ bırakıyorlardı. İşte bütün bunlarla, Rabb'iniz sizi çetin bir sınavdan geçirmekteydi."
7 "Hani Rabb'iniz size şu bildiriyi yapmıştı: "Eğer emirlerime boyun eğerek Bana şükrederseniz, size verdiğim nimetleri kat kat artırırım, ama eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım çok şiddetlidir!"
8 Musa sözlerine devamla, "Eğer siz ve yeryüzünde yaşayan diğer bütün insanlar, hepiniz birden Allah'a karşı nankörlük etseniz, yalnızca kendinize zarar vermiş olursunuz, o kadar. Çünkü şunu iyi bilin ki, Allah ğanîdir, hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Dolayısıyla sizin şükür ve ibadetlerinize de ihtiyacı yoktur. Asıl buna muhtaç olan sizsiniz. Ve siz O'nu övüp yüceltmeseniz bile, O kendi zatıyla yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece O'dur." dedi.

O hâlde, iyi dinleyin, ey kâfirler!
9 Sizden önce gelip geçen zalim kavimlerin başına gelen ibret verici felâketlerin haberi size ulaşmadı mı? Yani Nuh kavminin, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen ve Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği daha nice toplumların haberleri? Peygamberleri onlara hakikati tüm çıplaklığıyla gösteren ve inkâr edilmesi mümkün olmayan apaçık mucizelerle gelmişlerdi. Fakat onlar, öfke ve hayretten ellerini ağızlarına götürerek, "Biz, sizinle gönderilen bu mesajı asla tanımıyoruz! Çünkü bizi çağırdığınız bu tek tanrı inancına karşı derin bir kuşku içindeyiz!" diye karşılık vermişlerdi.
10 Peygamberleri onlara, "Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın Rab ve ilah olarak varlığı, birliği, sonsuz ilim, kudret, merhamet ve adaleti hakkında mı şüphe ediyorsunuz?" dediler, "Hâlbuki O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi helâk olmaktan kurtarıp belirli bir vakte kadar yaşatmak için dosdoğru bir inanç sistemine çağırıyor." Buna karşılık inkârcılar, "İyi de, siz de ancak bizim gibi ölümlü birer insansınız. Bizi atalarımızın geçmişten beri kulluk ettiği tanrılara tapmaktan vazgeçirmek ve onların bize miras bıraktığı töre, gelenek, inanç ve ideolojilerden koparmak istiyorsunuz. Madem Allah tarafından gönderildiğinizi iddia ediyorsunuz, o hâlde bize bunu ispat edecek apaçık bir delil getirin!"
11 Bunun üzerine Peygamberleri onlara, "Evet, biz de ancak sizler gibi fâni birer insanız, fakat Allah, kulları arasından dilediğine elçilik makamı vererek lütufta bulunur. Şu da var ki, Allah izin vermedikçe, bizim size herhangi bir mucize göstermemiz söz konusu olamaz. Çünkü mucize göstermek tamamen Allah'ın elindedir ve O, ne zaman ne yapacağını çok iyi bilmektedir. O hâlde inananlar, yalnızca Allah'a güvensinler."
12 "Öyle ya, Allah bize izlememiz gereken yollarımızı göstermişken, ne diye O'na güvenmeyelim ki? İşte bunun için, ey zalimler, bize çektirdiğiniz eziyetlere sonuna kadar göğüs gereceğiz. Mademki her şeyin sahibi Allah'tır, o hâlde sağlam bir güce dayanıp huzur ve emniyete kavuşmak isteyenler, yalnızca Allah'a güvensinler!"
13 İlâhî çağrının hızla yayıldığını görerek telaşa kapılan, inanan insanların kendi yerlerini alarak kurdukları sistemin yıkılacağını, böylece alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceğini çok iyi bilen kâfirler, Peygamberlerine dediler ki: "Artık sabrımızı taşırmaya başladınız! Ya bizim hayat tarzımıza tamamen uyup dinimize dönersiniz, ya da sizi yurdumuzdan sürüp çıkarırız!"

Bütün öğüt ve uyarılara rağmen, kâfirlerin artık iman etmeyecekleri anlaşılmış, iman ve inkâr cephesi, kesin çizgiyle birbirinden ayrılmıştı. Bunun üzerine, Rab'leri elçilerine şöyle vahyetti: "Korkmayın! Biz o zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!"
14 "Ve onların ardından, bu ülkede sizleri egemen kılacağız! İşte bu lütuf ve nimetler, huzuruma çıkacakları endişesini yüreklerinde duyan ve uyarılarımdan korkan kimseler içindir."
15 Derken elçiler, müminlerin zafere ulaşması için Allah'a yalvardılar ve böylece, ne kadar inatçı zorba varsa hepsi helâk olup gitti. Fakat asıl cezayı âhirette görecekler:
16 Ardından da cehennem gelecek! Ve orada onlara, cehennemliklerin yaralarından akan irinli su içirilecek! Öyle ki:
17 Susuzluktan kavrulduğu için onu yudumlamaya çalışacak, fakat irin öylesine tiksinti vericidir ki, onu bir türlü yutup boğazından geçiremeyecek. Ve ölüm dört bir yandan üzerine gelecek, fakat ölmek istese dahi asla ölemeyecek. Ardından da, her defasında daha da şiddetlenen dehşet verici bir azap gelecek! Gerçi onlar, dünyadayken —gösteriş amacıyla bile olsa— ara sıra iyilikler yapmışlardı. Ne var ki:
18 Rab'lerini inkâr edenlerin oluşturdukları sistemler, ikiyüzlüce yaptıkları ibadetler, kurdukları gösterişli ordular ve erdemlilik adına yaptıkları sözde hayra yönelik işler, tıpkı fırtınalı bir günde, rüzgârların önünde savrulan küle benzer; küller nasıl rüzgârın esivermesiyle uçup gidiyorsa, onlar da darmadağın olup gidecekler. Ayrıca, Allah'a iman temeline dayanmaksızın yaptıkları sözde iyilikler, Hesap Gününde toz duman olup gidecek ve böylece, yapıp ettiklerinden hiçbir yarar elde edemeyecekler. Öyle ki, o gün ilâhî teraziye koymaya değecek en ufak yararlı bir iş bile bulamayacaklar. İşte bu, gerçekten de haktan uzak ve derin bir sapmadır. Oysa göklerde ve yerde, insana doğru yolu gösterecek nice mucizeler var:
19 Allah'ın, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil, belli bir hikmete uygun olarak ve mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Ve hiç düşünmüyor musunuz ki, Allah dilerse hepinizi yok edip yerinize yepyeni bir toplum meydana getirir?
20 Ve bunu yapmak, Allah için hiç de zor değildir.
21 Mahşer günü, insanların hepsi hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkacaklar. İşte o zaman, dünyadayken ezilip horlananlar, bir vakitler büyüklük taslamış olan lider ve yönetici konumundaki insanlara sitem ederek diyecekler ki: "Biz hayatımız boyunca sizin izinizden hiç ayrılmamıştık. Peki, şimdi bizi Allah'tan gelecek en ufak bir azaba karşı koruyabilir misiniz?" Buna karşılık, önderleri onlara diyecekler ki: "Ne yapalım, Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de sizi doğru yola iletirdik. Hidayeti bulduk da onu sizden mi gizledik! Zaten iş işten geçmiş. Artık sızlansak da, başımıza gelenlere katlansak da değişen bir şey olmayacak; çünkü bizim için kurtuluş yok!"
22 Herkesin hesabı görülüp nihaî hüküm verildikten sonra, şeytan ortaya çıkarak kâfirlere diyecek ki: "Doğrusunu isterseniz, Allah size gerçek bir vaatte bulunmuştu. Ben de size bir şeyler vadetmiştim, fakat size verdiğim sözden caydım. Aslında benim, sizin üzerinizde zorlayıcı bir otoritem de yoktu. Ben yalnızca sizi hakikati inkâra çağırdım, siz de davetimi kendi arzunuzla kabul ettiniz. O hâlde beni değil, kendinizi kınayın! Artık ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Zaten ben, vaktiyle beni bir ilâh gibi yüceltip Allah'a ortak koşmanızı hiçbir zaman kabul etmemiştim. Çünkü her ne kadar sizi inkâr ve isyankârlığa yönelttiysem de, asla ilâh olduğumu iddia etmedim. Dolayısıyla, siz zulüm ve haksızlıkta hiç de benden aşağı kalmazsınız. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap var."
23 Öte yandan, iman edip imanlarının gereği olarak doğru ve yararlı işler yapanlar, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve Rab'lerinin izniyle sonsuza dek içinde yaşayacakları cennet bahçelerine yerleştirilecek ve orada, "Selâm size kardeşlerim! Bizi sonsuza dek sürecek barış, esenlik ve mutluluk bekliyor!" sözleriyle birbirlerini tebrik edip selâmlayacaklar.
24 Baksana, Allah hak dini güzel bir ağaca, batıl inanç ve ideolojileri de kötü bir ağaca benzeterek ne güzel bir misal veriyor:

Güzel söz, tıpkı kökleri yere sapasağlam basan, dalları da göğe doğru uzanan hoş bir ağaca benzer. Hem öyle mübarek bir ağaç ki:
25 Rabb'inin izniyle her mevsim ürün verir. İşte Allah, insanlara böyle ibret verici örnekler veriyor ki, düşünüp öğüt alsınlar.
26 Batıl inanç ve ideolojilerin misali olan kötü söz ise, tıpkı gövdesi yerden koparılmış, bu yüzden ayakta bile duramayan değersiz bir ağaca benzer.
27 Allah, Peygamberler aracılığıyla gönderdiği bu sapasağlam söz sayesinde, iman edenlerin hem dünya hayatında, hem de âhirette dimdik ayakta kalmalarını sağlar. İlâhî vahyi terk ederek sapıklığı tercih eden zalimleri ise sapıklıkta bırakır. İşte bu Allah'ın yasasıdır. Unutmayın ki, Allah sonsuz ilim ve kudretiyle dilediğini yapar.
28 Baksana şunlara; Allah'ın nimetlerine nankörlükle karşılık verdiler de, böylece hem kendilerini, hem de kendi halklarını felâketler diyarına sürüklediler.
29 Yani cehenneme ki, bütün zalimler oraya girecektir. Ne korkunç bir son!
30 Çünkü onlar, insanları Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'tan başka otoritelerin egemenliğini kabul ederek veya birtakım varlıkları mutlak itaat makamına yücelterek O'na ortaklar koştular. Onlara de ki: "Şimdilik bir süre daha yaşayın bakalım, nasıl olsa eninde sonunda varacağınız yer cehennem olacak!"
31 İman eden kullarıma da söyle: Hiçbir pazarlığın, hiçbir kayırmanın olmayacağı o büyük Gün gelip çatmadan önce, namazı gereği gibi dosdoğru ve aksatmadan kılsınlar, kendilerine bahşettiğimiz güzel nimetlerden bir kısmını toplum yararına fedakârca paylaşarak çoğu zaman gizlice ve bazen de, başkalarını buna teşvik etmek için açık olarak Allah yolunda yoksullara harcasınlar.
32 Allah öyle kudretli, öyle merhametlidir ki,

Gökleri ve yeri yoktan var eden,

Gökten sağanak sağanak su indiren ve o su ile, besin kaynağınız olarak toprağın bağrından size çeşit çeşit ürünler çıkaran,

Emriyle meydana gelen yasalar uyarınca denizlerde yüzüp gitmeleri için gemileri size boyun eğdiren,

Ve içme suyu, sulama, taşımacılık, enerji üretimi ve benzeri ihtiyaçlarınız için nehirleri hizmetinize veren O'dur.
33 Sistematik olarak kendi yörüngelerinde akıp gitmekte olan Güneş'i ve Ay'ı sizin yararlanmanız için belirli fizik yasalarına bağlı kılan ve gece ile gündüzü sizin düzenli bir hayat yaşamanız için koyduğu yasalara boyun eğdiren de O'dur.
34 Kısacası O, sonsuz ilim ve hikmeti çerçevesinde, kendisinden isteyebileceğiniz her şeyden belli bir miktarı, belli bir ölçüye göre size verdi. Öyle ki, Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, onları saymakla bitiremezsiniz. Fakat insanoğlu, gerçekten de çok zalim, çok nankördür! Ama nimetlere şükreden kullar da var. İşte onlardan bir örnek:
35 Hani İbrahim, Mekke'de Kâbe'yi inşa ettikten sonra Rabb'ine yalvararak demişti ki:

"Ey Rabb'im! Bu şehri, insanların huzur ve emniyet içerisinde yaşayabilecekleri güvenli bir bölge kıl. Beni ve neslimi, putlara tapmaktan ebediyen uzak tut!"
36 "Çünkü ey Rabb'im, ister taştan-tunçtan putlar, heykeller olsun, ister otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğilen varlıklar olsun, ister makam, şöhret, servet tutkusu olsun, bu putlar, kendilerine tapan birçok insanın yoldan çıkmasına sebep oldu. Artık her kim ilâhî kanunları benimseyerek benim izimden yürürse, işte o bendendir. Kim de tebliğ ettiğim hakikati reddedip bana karşı gelirse, hiç kuşkusuz Sen günahkâr kullarına karşı çok bağışlayıcı, çok merhametlisin."
37 "Ey yüce Rabb'imiz! İşte ben, ailemden bir kısmını etrafı kayalık tepelerle çevrili şu verimsiz ve çorak vadiye, Senin Kutsal Evinin hemen yanı başına yerleştirdim ki, Ey Rabb'imiz, Seni daima hatırlasın, namazı dosdoğru kılsınlar. Öyleyse, insanların gönüllerini onlara doğru yönelterek oraya akın etmelerini sağla ve onları her çeşit bereketli ürünlerle rızıklandır ki, sana güzelce kulluk edip şükretsinler."
38 "Ey Rabb'imiz! Hiç kuşkusuz Sen, bizim gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz her şeyi bilirsin. Çünkü ister yerin derinliklerinde, ister göklerin uçsuz bucaksız karanlıklarında olsun, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
39 "Sonsuz şükürler olsun Rabb'ime ki, şu ihtiyar hâlimde bana İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Gerçekten benim Rabb'im bütün yakarışları, bütün duaları işitendir."
40 "Ey Rabb'im! Beni ve soyumdan gelen iyi insanları, namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eyle. Dualarımızı kabul eyle, ey yüce Rabb'imiz!
41 "Ey Rabb'imiz! Hesabın görüleceği o dehşetli Gün beni, ana babamı ve bütün inananları bağışla!"

İbrahim, müşrik (Allah'a ortak koşan, Allah'tan başka varlıklara tapan) babasının bağışlanması için dua edeceğine söz vermişti (19. Meryem: 47). Bu sözünü yerine getirmek için duasında babasını da zikretti. Fakat Allah müşrikleri asla bağışlamayacağını İbrahim'e bildirince, o da babasını için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 114).
42 Ey hak yolunun yolcusu! Sanma ki Allah, zalimlerin yaptıklarından habersizdir. Hayır! O sadece, gözlerin dehşetle yerinden fırlayacağı bir Güne erteliyor onları.
43 O dehşet gününde, başları göğe dikilmiş, bakışları bir noktaya kilitlenmiş ve yerlerinden fırlayacakmış gibi çarpan yürekleri bomboş bir hâlde, Rab'lerinin huzuruna varmak üzere nefes nefese koşacaklar.
44 Öyleyse ey Müslüman! Bu korkunç gün gelip çatmadan önce insanlığı uyar: O gün azapla yüz yüze gelen zalimler, "Ey Rabb'imiz!" diye yalvaracaklar, "Ne olur, bize azıcık daha mühlet ver de, senin çağrına uyup elçilerin izinden gidelim!" Bunun üzerine Allah, "Öyle mi?" diye karşılık verecek, "Oysa bir zamanlar, kesinlikle helâk edilmeyeceğinize ve kıyamet, âhiret, cennet, cehennem diye bir şeyin olmadığına dair yemin edip durmuyor muydunuz?"
45 "Üstelik sizden önce kendilerine zulmeden ve bu yüzden helâke uğrayan kavimlerin bir zamanlar yaşamış oldukları yerlerde yaşıyordunuz ve onlara neler yaptığımızı da biliyordunuz. Ayrıca size, ibret almanızı sağlayacak nice misaller de vermiştik."

Mahşerde bunları yaşayacak olan kâfirler, bakın bugün neler yapıyorlar:
46 Gerçekten onlar, Allah'ın nurunu söndürmek için bütün maharetlerini ortaya koyarak en sinsi tuzaklarını kurdular. Ama Allah katında da onlara tuzak var; isterse tuzakları, dağları yerinden oynatacak derecede güçlü ve etkili olsun!
47 O hâlde, ey şanlı Elçi! Kâfirlere birazcık mühlet verdi diye, sakın Allah'ın, elçilerine verdiği sözden cayacağını sanma! Allah, kendi yolunda cihadı terk etmedikleri sürece, müminleri kesinlikle zafere ulaştıracak, zalimleri ise helâk edecektir. Çünkü Allah azizdir, mutlak güç ve otorite sahibidir; mazlum ve çaresiz kulları adına intikam alandır! Ve asıl intikam, âhiret gününde alınacaktır:
48 O Gün, şu üzerinde yaşadığınız arz, kıyametin kopmasıyla paramparça edilecek ve yeryüzü tamamen değişerek bambaşka bir arza dönüşecek. Mevcut gökler de aynı şekilde yok edilip, yerini bambaşka göklere bırakacak. Yani bilinen tüm evren tepeden tırnağa değişikliğe uğrayacak ve onun yerine, âhiret âlemi denilen bambaşka bir evren kurulacak. İşte o zaman, bütün insanlar kabirlerinden kalkacak ve yaptıklarının hesabını vermek üzere, her şeyin üzerinde ezici kudrete sahip olan O bir tek ilâhın, Allah'ın huzuruna çıkacaklar.
49 Ve o gün, bütün suçluların zincirlere vurulmuş olduğunu göreceksin.
50 Elbiseleri, zift gibi kapkara, sakız gibi yapışkan, çirkin kokulu, kızgın ve çamurumsu bir madde olan ve alevi görür görmez parlayan katrandan olacak, yüzlerini de alev alev ateş bürüyecek.
51 Böylece Allah, herkese kazandığının karşılığını tam olarak vermiş olacak. Hiç şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
52 Bu Kur'an, tüm insanlığa yöneltilen bir çağrıdır. Ki onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilâh olmadığını bilsinler ve akıl sahipleri bu hikmetli sözleri düşünüp öğüt alsınlar.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِـاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ 1
اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ 2
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ 3
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 4
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ 5
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟ 6
وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ 7
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنْ تَكْفُرُٓوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ حَم۪يدٌ 8
اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَـنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ 9
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ 10
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ 11
وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ 12
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ 13
وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَام۪ي وَخَافَ وَع۪يدِ 14
وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ 15
مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ 16
يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ 17
مَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي يَوْمٍ عَاصِفٍۜ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ 18
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۙ 19
وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ 20
وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعاً فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟ 21
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 22
وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ 23
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ 24
تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 25
وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَب۪يثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَب۪يثَةٍۨ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ 26
يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟ 27
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْراً وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ 28
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ 29
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ 30
قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ 31
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ 32
وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ 33
وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُۜ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ۟ 34
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِناً وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ 35
رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 36
رَبَّـنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّـنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ 37
رَبَّـنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ 38
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ 39
رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّـنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ 40
رَبَّـنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ 41
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَۜ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ ف۪يهِ الْاَبْصَارُۙ 42
مُهْطِع۪ينَ مُقْنِع۪ي رُؤُ۫سِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓاءٌۜ 43
وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّـنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِـعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ 44
وَسَكَنْتُمْ ف۪ي مَسَاكِنِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ 45
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ 46
فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍۜ 47
يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ 48
وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ 49
سَرَاب۪يلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ 50
لِيَجْزِيَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ 51
هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه۪ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِـاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ
Elif, Lâm, Râ. (2. Bakara: 1, 23, 24 ve 10. Yunus: 1). Bu, insanları Rab'lerinin izniyle inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp iman ve İslâm'ın aydınlığına, O yüceler yücesi, O her türlü övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletmen için sana gönderdiğimiz bir kitaptır.
1
اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ
Yani, göklerde ve yerde bulunan her şeyin gerçek sahibi olan Allah'ın yoluna. İşte bu yola giren kurtulur. Ondan uzak duranlara gelince:

Uğrayacakları o çetin azaptan dolayı, vay o kâfirlerin hâline!
2
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Onlar, âhirete karşılık şu gelip geçici dünya hayatını tercih eden, insanları Allah'ın yolundan alıkoyan ve sinsi propagandalarla hakikati çarpıtarak bu yolu halkın gözünde kötü ve eğri göstermeye çalışan kimselerdir. İşte bunlar, derin bir sapıklık içindedirler. Eğer onlar Kur'an'ın Arapça olmasına itiraz edecek olurlarsa, şunu iyi bilsinler ki:
3
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Ey Muhammed! Biz senden önce de her Peygamberi ancak kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara mesajımızı açıkça anlatabilsinler. İşte bu açık ve net duyurudan sonra Allah, kötülüğü tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyenleri sapıklıkta bırakır, samimî olarak gerçeğe, doğruya ulaşmak isteyenleri de doğru yola iletir. Çünkü O sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Her konuda en âdil hükmü verir, her şeyi yerli yerince yapar.

İşte o Peygamberlerden bir örnek:
4
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
Gerçek şu ki, Biz bir zamanlar Musa'yı, "Halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket günlerini hatırlat!" diye mucizelerimizle destekleyip Firavun ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. Elbette bu gibi hatırlatmaların yapılmasında, zorluklar karşısında güzelce sabreden ve bahşettiği nimetlere karşılık, söz ve davranışlarıyla Rab'lerine şükreden kimseler için alınacak nice dersler, nice ibretler vardır.
5
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟
Nitekim Musa da halkına, "Ey İsrail Oğulları! Allah'ın size bahşetmiş olduğu nimetleri hatırlayın!" demişti, "Hani Rabb'iniz sizi Firavun ve ordusunun zulmünden kurtarmıştı. Öyle ki, o zalimler size en acı işkenceleri tattırıyor, nüfusunuzun artmasını engellemek için oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı utanç verici işlerde kullanmak üzere sağ bırakıyorlardı. İşte bütün bunlarla, Rabb'iniz sizi çetin bir sınavdan geçirmekteydi."
6
وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ
"Hani Rabb'iniz size şu bildiriyi yapmıştı: "Eğer emirlerime boyun eğerek Bana şükrederseniz, size verdiğim nimetleri kat kat artırırım, ama eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım çok şiddetlidir!"
7
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنْ تَكْفُرُٓوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ حَم۪يدٌ
Musa sözlerine devamla, "Eğer siz ve yeryüzünde yaşayan diğer bütün insanlar, hepiniz birden Allah'a karşı nankörlük etseniz, yalnızca kendinize zarar vermiş olursunuz, o kadar. Çünkü şunu iyi bilin ki, Allah ğanîdir, hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Dolayısıyla sizin şükür ve ibadetlerinize de ihtiyacı yoktur. Asıl buna muhtaç olan sizsiniz. Ve siz O'nu övüp yüceltmeseniz bile, O kendi zatıyla yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece O'dur." dedi.

O hâlde, iyi dinleyin, ey kâfirler!
8
اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَـنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ
Sizden önce gelip geçen zalim kavimlerin başına gelen ibret verici felâketlerin haberi size ulaşmadı mı? Yani Nuh kavminin, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelip geçen ve Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği daha nice toplumların haberleri? Peygamberleri onlara hakikati tüm çıplaklığıyla gösteren ve inkâr edilmesi mümkün olmayan apaçık mucizelerle gelmişlerdi. Fakat onlar, öfke ve hayretten ellerini ağızlarına götürerek, "Biz, sizinle gönderilen bu mesajı asla tanımıyoruz! Çünkü bizi çağırdığınız bu tek tanrı inancına karşı derin bir kuşku içindeyiz!" diye karşılık vermişlerdi.
9
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Peygamberleri onlara, "Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın Rab ve ilah olarak varlığı, birliği, sonsuz ilim, kudret, merhamet ve adaleti hakkında mı şüphe ediyorsunuz?" dediler, "Hâlbuki O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi helâk olmaktan kurtarıp belirli bir vakte kadar yaşatmak için dosdoğru bir inanç sistemine çağırıyor." Buna karşılık inkârcılar, "İyi de, siz de ancak bizim gibi ölümlü birer insansınız. Bizi atalarımızın geçmişten beri kulluk ettiği tanrılara tapmaktan vazgeçirmek ve onların bize miras bıraktığı töre, gelenek, inanç ve ideolojilerden koparmak istiyorsunuz. Madem Allah tarafından gönderildiğinizi iddia ediyorsunuz, o hâlde bize bunu ispat edecek apaçık bir delil getirin!"
10
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Bunun üzerine Peygamberleri onlara, "Evet, biz de ancak sizler gibi fâni birer insanız, fakat Allah, kulları arasından dilediğine elçilik makamı vererek lütufta bulunur. Şu da var ki, Allah izin vermedikçe, bizim size herhangi bir mucize göstermemiz söz konusu olamaz. Çünkü mucize göstermek tamamen Allah'ın elindedir ve O, ne zaman ne yapacağını çok iyi bilmektedir. O hâlde inananlar, yalnızca Allah'a güvensinler."
11
وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟
"Öyle ya, Allah bize izlememiz gereken yollarımızı göstermişken, ne diye O'na güvenmeyelim ki? İşte bunun için, ey zalimler, bize çektirdiğiniz eziyetlere sonuna kadar göğüs gereceğiz. Mademki her şeyin sahibi Allah'tır, o hâlde sağlam bir güce dayanıp huzur ve emniyete kavuşmak isteyenler, yalnızca Allah'a güvensinler!"
12
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ
İlâhî çağrının hızla yayıldığını görerek telaşa kapılan, inanan insanların kendi yerlerini alarak kurdukları sistemin yıkılacağını, böylece alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceğini çok iyi bilen kâfirler, Peygamberlerine dediler ki: "Artık sabrımızı taşırmaya başladınız! Ya bizim hayat tarzımıza tamamen uyup dinimize dönersiniz, ya da sizi yurdumuzdan sürüp çıkarırız!"

Bütün öğüt ve uyarılara rağmen, kâfirlerin artık iman etmeyecekleri anlaşılmış, iman ve inkâr cephesi, kesin çizgiyle birbirinden ayrılmıştı. Bunun üzerine, Rab'leri elçilerine şöyle vahyetti: "Korkmayın! Biz o zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!"
13
وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَام۪ي وَخَافَ وَع۪يدِ
"Ve onların ardından, bu ülkede sizleri egemen kılacağız! İşte bu lütuf ve nimetler, huzuruma çıkacakları endişesini yüreklerinde duyan ve uyarılarımdan korkan kimseler içindir."
14
وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ
Derken elçiler, müminlerin zafere ulaşması için Allah'a yalvardılar ve böylece, ne kadar inatçı zorba varsa hepsi helâk olup gitti. Fakat asıl cezayı âhirette görecekler:
15
مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ
Ardından da cehennem gelecek! Ve orada onlara, cehennemliklerin yaralarından akan irinli su içirilecek! Öyle ki:
16
يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ
Susuzluktan kavrulduğu için onu yudumlamaya çalışacak, fakat irin öylesine tiksinti vericidir ki, onu bir türlü yutup boğazından geçiremeyecek. Ve ölüm dört bir yandan üzerine gelecek, fakat ölmek istese dahi asla ölemeyecek. Ardından da, her defasında daha da şiddetlenen dehşet verici bir azap gelecek! Gerçi onlar, dünyadayken —gösteriş amacıyla bile olsa— ara sıra iyilikler yapmışlardı. Ne var ki:
17
مَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي يَوْمٍ عَاصِفٍۜ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ
Rab'lerini inkâr edenlerin oluşturdukları sistemler, ikiyüzlüce yaptıkları ibadetler, kurdukları gösterişli ordular ve erdemlilik adına yaptıkları sözde hayra yönelik işler, tıpkı fırtınalı bir günde, rüzgârların önünde savrulan küle benzer; küller nasıl rüzgârın esivermesiyle uçup gidiyorsa, onlar da darmadağın olup gidecekler. Ayrıca, Allah'a iman temeline dayanmaksızın yaptıkları sözde iyilikler, Hesap Gününde toz duman olup gidecek ve böylece, yapıp ettiklerinden hiçbir yarar elde edemeyecekler. Öyle ki, o gün ilâhî teraziye koymaya değecek en ufak yararlı bir iş bile bulamayacaklar. İşte bu, gerçekten de haktan uzak ve derin bir sapmadır. Oysa göklerde ve yerde, insana doğru yolu gösterecek nice mucizeler var:
18
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۙ
Allah'ın, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil, belli bir hikmete uygun olarak ve mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Ve hiç düşünmüyor musunuz ki, Allah dilerse hepinizi yok edip yerinize yepyeni bir toplum meydana getirir?
19
وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ
Ve bunu yapmak, Allah için hiç de zor değildir.
20
وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعاً فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟
Mahşer günü, insanların hepsi hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkacaklar. İşte o zaman, dünyadayken ezilip horlananlar, bir vakitler büyüklük taslamış olan lider ve yönetici konumundaki insanlara sitem ederek diyecekler ki: "Biz hayatımız boyunca sizin izinizden hiç ayrılmamıştık. Peki, şimdi bizi Allah'tan gelecek en ufak bir azaba karşı koruyabilir misiniz?" Buna karşılık, önderleri onlara diyecekler ki: "Ne yapalım, Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de sizi doğru yola iletirdik. Hidayeti bulduk da onu sizden mi gizledik! Zaten iş işten geçmiş. Artık sızlansak da, başımıza gelenlere katlansak da değişen bir şey olmayacak; çünkü bizim için kurtuluş yok!"
21
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Herkesin hesabı görülüp nihaî hüküm verildikten sonra, şeytan ortaya çıkarak kâfirlere diyecek ki: "Doğrusunu isterseniz, Allah size gerçek bir vaatte bulunmuştu. Ben de size bir şeyler vadetmiştim, fakat size verdiğim sözden caydım. Aslında benim, sizin üzerinizde zorlayıcı bir otoritem de yoktu. Ben yalnızca sizi hakikati inkâra çağırdım, siz de davetimi kendi arzunuzla kabul ettiniz. O hâlde beni değil, kendinizi kınayın! Artık ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Zaten ben, vaktiyle beni bir ilâh gibi yüceltip Allah'a ortak koşmanızı hiçbir zaman kabul etmemiştim. Çünkü her ne kadar sizi inkâr ve isyankârlığa yönelttiysem de, asla ilâh olduğumu iddia etmedim. Dolayısıyla, siz zulüm ve haksızlıkta hiç de benden aşağı kalmazsınız. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap var."
22
وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ
Öte yandan, iman edip imanlarının gereği olarak doğru ve yararlı işler yapanlar, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve Rab'lerinin izniyle sonsuza dek içinde yaşayacakları cennet bahçelerine yerleştirilecek ve orada, "Selâm size kardeşlerim! Bizi sonsuza dek sürecek barış, esenlik ve mutluluk bekliyor!" sözleriyle birbirlerini tebrik edip selâmlayacaklar.
23
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ
Baksana, Allah hak dini güzel bir ağaca, batıl inanç ve ideolojileri de kötü bir ağaca benzeterek ne güzel bir misal veriyor:

Güzel söz, tıpkı kökleri yere sapasağlam basan, dalları da göğe doğru uzanan hoş bir ağaca benzer. Hem öyle mübarek bir ağaç ki:
24
تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Rabb'inin izniyle her mevsim ürün verir. İşte Allah, insanlara böyle ibret verici örnekler veriyor ki, düşünüp öğüt alsınlar.
25
وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَب۪يثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَب۪يثَةٍۨ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ
Batıl inanç ve ideolojilerin misali olan kötü söz ise, tıpkı gövdesi yerden koparılmış, bu yüzden ayakta bile duramayan değersiz bir ağaca benzer.
26
يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Allah, Peygamberler aracılığıyla gönderdiği bu sapasağlam söz sayesinde, iman edenlerin hem dünya hayatında, hem de âhirette dimdik ayakta kalmalarını sağlar. İlâhî vahyi terk ederek sapıklığı tercih eden zalimleri ise sapıklıkta bırakır. İşte bu Allah'ın yasasıdır. Unutmayın ki, Allah sonsuz ilim ve kudretiyle dilediğini yapar.
27
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْراً وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ
Baksana şunlara; Allah'ın nimetlerine nankörlükle karşılık verdiler de, böylece hem kendilerini, hem de kendi halklarını felâketler diyarına sürüklediler.
28
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
Yani cehenneme ki, bütün zalimler oraya girecektir. Ne korkunç bir son!
29
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ
Çünkü onlar, insanları Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'tan başka otoritelerin egemenliğini kabul ederek veya birtakım varlıkları mutlak itaat makamına yücelterek O'na ortaklar koştular. Onlara de ki: "Şimdilik bir süre daha yaşayın bakalım, nasıl olsa eninde sonunda varacağınız yer cehennem olacak!"
30
قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ
İman eden kullarıma da söyle: Hiçbir pazarlığın, hiçbir kayırmanın olmayacağı o büyük Gün gelip çatmadan önce, namazı gereği gibi dosdoğru ve aksatmadan kılsınlar, kendilerine bahşettiğimiz güzel nimetlerden bir kısmını toplum yararına fedakârca paylaşarak çoğu zaman gizlice ve bazen de, başkalarını buna teşvik etmek için açık olarak Allah yolunda yoksullara harcasınlar.
31
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ
Allah öyle kudretli, öyle merhametlidir ki,

Gökleri ve yeri yoktan var eden,

Gökten sağanak sağanak su indiren ve o su ile, besin kaynağınız olarak toprağın bağrından size çeşit çeşit ürünler çıkaran,

Emriyle meydana gelen yasalar uyarınca denizlerde yüzüp gitmeleri için gemileri size boyun eğdiren,

Ve içme suyu, sulama, taşımacılık, enerji üretimi ve benzeri ihtiyaçlarınız için nehirleri hizmetinize veren O'dur.
32
وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ
Sistematik olarak kendi yörüngelerinde akıp gitmekte olan Güneş'i ve Ay'ı sizin yararlanmanız için belirli fizik yasalarına bağlı kılan ve gece ile gündüzü sizin düzenli bir hayat yaşamanız için koyduğu yasalara boyun eğdiren de O'dur.
33
وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُۜ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ۟
Kısacası O, sonsuz ilim ve hikmeti çerçevesinde, kendisinden isteyebileceğiniz her şeyden belli bir miktarı, belli bir ölçüye göre size verdi. Öyle ki, Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, onları saymakla bitiremezsiniz. Fakat insanoğlu, gerçekten de çok zalim, çok nankördür! Ama nimetlere şükreden kullar da var. İşte onlardan bir örnek:
34
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِناً وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ
Hani İbrahim, Mekke'de Kâbe'yi inşa ettikten sonra Rabb'ine yalvararak demişti ki:

"Ey Rabb'im! Bu şehri, insanların huzur ve emniyet içerisinde yaşayabilecekleri güvenli bir bölge kıl. Beni ve neslimi, putlara tapmaktan ebediyen uzak tut!"
35
رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
"Çünkü ey Rabb'im, ister taştan-tunçtan putlar, heykeller olsun, ister otoritesine kayıtsız şartsız boyun eğilen varlıklar olsun, ister makam, şöhret, servet tutkusu olsun, bu putlar, kendilerine tapan birçok insanın yoldan çıkmasına sebep oldu. Artık her kim ilâhî kanunları benimseyerek benim izimden yürürse, işte o bendendir. Kim de tebliğ ettiğim hakikati reddedip bana karşı gelirse, hiç kuşkusuz Sen günahkâr kullarına karşı çok bağışlayıcı, çok merhametlisin."
36
رَبَّـنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّـنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
"Ey yüce Rabb'imiz! İşte ben, ailemden bir kısmını etrafı kayalık tepelerle çevrili şu verimsiz ve çorak vadiye, Senin Kutsal Evinin hemen yanı başına yerleştirdim ki, Ey Rabb'imiz, Seni daima hatırlasın, namazı dosdoğru kılsınlar. Öyleyse, insanların gönüllerini onlara doğru yönelterek oraya akın etmelerini sağla ve onları her çeşit bereketli ürünlerle rızıklandır ki, sana güzelce kulluk edip şükretsinler."
37
رَبَّـنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ
"Ey Rabb'imiz! Hiç kuşkusuz Sen, bizim gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz her şeyi bilirsin. Çünkü ister yerin derinliklerinde, ister göklerin uçsuz bucaksız karanlıklarında olsun, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
38
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ
"Sonsuz şükürler olsun Rabb'ime ki, şu ihtiyar hâlimde bana İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Gerçekten benim Rabb'im bütün yakarışları, bütün duaları işitendir."
39
رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّـنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ
"Ey Rabb'im! Beni ve soyumdan gelen iyi insanları, namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eyle. Dualarımızı kabul eyle, ey yüce Rabb'imiz!
40
رَبَّـنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟
"Ey Rabb'imiz! Hesabın görüleceği o dehşetli Gün beni, ana babamı ve bütün inananları bağışla!"

İbrahim, müşrik (Allah'a ortak koşan, Allah'tan başka varlıklara tapan) babasının bağışlanması için dua edeceğine söz vermişti (19. Meryem: 47). Bu sözünü yerine getirmek için duasında babasını da zikretti. Fakat Allah müşrikleri asla bağışlamayacağını İbrahim'e bildirince, o da babasını için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 114).
41
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَۜ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ ف۪يهِ الْاَبْصَارُۙ
Ey hak yolunun yolcusu! Sanma ki Allah, zalimlerin yaptıklarından habersizdir. Hayır! O sadece, gözlerin dehşetle yerinden fırlayacağı bir Güne erteliyor onları.
42
مُهْطِع۪ينَ مُقْنِع۪ي رُؤُ۫سِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓاءٌۜ
O dehşet gününde, başları göğe dikilmiş, bakışları bir noktaya kilitlenmiş ve yerlerinden fırlayacakmış gibi çarpan yürekleri bomboş bir hâlde, Rab'lerinin huzuruna varmak üzere nefes nefese koşacaklar.
43
وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّـنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِـعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ
Öyleyse ey Müslüman! Bu korkunç gün gelip çatmadan önce insanlığı uyar: O gün azapla yüz yüze gelen zalimler, "Ey Rabb'imiz!" diye yalvaracaklar, "Ne olur, bize azıcık daha mühlet ver de, senin çağrına uyup elçilerin izinden gidelim!" Bunun üzerine Allah, "Öyle mi?" diye karşılık verecek, "Oysa bir zamanlar, kesinlikle helâk edilmeyeceğinize ve kıyamet, âhiret, cennet, cehennem diye bir şeyin olmadığına dair yemin edip durmuyor muydunuz?"
44
وَسَكَنْتُمْ ف۪ي مَسَاكِنِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ
"Üstelik sizden önce kendilerine zulmeden ve bu yüzden helâke uğrayan kavimlerin bir zamanlar yaşamış oldukları yerlerde yaşıyordunuz ve onlara neler yaptığımızı da biliyordunuz. Ayrıca size, ibret almanızı sağlayacak nice misaller de vermiştik."

Mahşerde bunları yaşayacak olan kâfirler, bakın bugün neler yapıyorlar:
45
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ
Gerçekten onlar, Allah'ın nurunu söndürmek için bütün maharetlerini ortaya koyarak en sinsi tuzaklarını kurdular. Ama Allah katında da onlara tuzak var; isterse tuzakları, dağları yerinden oynatacak derecede güçlü ve etkili olsun!
46
فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍۜ
O hâlde, ey şanlı Elçi! Kâfirlere birazcık mühlet verdi diye, sakın Allah'ın, elçilerine verdiği sözden cayacağını sanma! Allah, kendi yolunda cihadı terk etmedikleri sürece, müminleri kesinlikle zafere ulaştıracak, zalimleri ise helâk edecektir. Çünkü Allah azizdir, mutlak güç ve otorite sahibidir; mazlum ve çaresiz kulları adına intikam alandır! Ve asıl intikam, âhiret gününde alınacaktır:
47
يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
O Gün, şu üzerinde yaşadığınız arz, kıyametin kopmasıyla paramparça edilecek ve yeryüzü tamamen değişerek bambaşka bir arza dönüşecek. Mevcut gökler de aynı şekilde yok edilip, yerini bambaşka göklere bırakacak. Yani bilinen tüm evren tepeden tırnağa değişikliğe uğrayacak ve onun yerine, âhiret âlemi denilen bambaşka bir evren kurulacak. İşte o zaman, bütün insanlar kabirlerinden kalkacak ve yaptıklarının hesabını vermek üzere, her şeyin üzerinde ezici kudrete sahip olan O bir tek ilâhın, Allah'ın huzuruna çıkacaklar.
48
وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ
Ve o gün, bütün suçluların zincirlere vurulmuş olduğunu göreceksin.
49
سَرَاب۪يلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ
Elbiseleri, zift gibi kapkara, sakız gibi yapışkan, çirkin kokulu, kızgın ve çamurumsu bir madde olan ve alevi görür görmez parlayan katrandan olacak, yüzlerini de alev alev ateş bürüyecek.
50
لِيَجْزِيَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
Böylece Allah, herkese kazandığının karşılığını tam olarak vermiş olacak. Hiç şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
51
هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه۪ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Bu Kur'an, tüm insanlığa yöneltilen bir çağrıdır. Ki onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilâh olmadığını bilsinler ve akıl sahipleri bu hikmetli sözleri düşünüp öğüt alsınlar.
52

Sureler

Mealler
Ra'd Suresi
Önceki
Hicr Suresi
Sonraki