Sureler
Mealler
Sonraki
Nahl Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif-Lam-Ra! Bunlar Kitab'ın, yani özünde açık ve (hakikatı) açıklayıcı olan ilahi hitabın ayetleridirler.
2 Gün gelecek, inkarda ısrar edenler (vahyin yol göstericiliğine) teslim olmayı yürekten temenni edecekler.
3 Kendi haline bırak onları; yesinler, geçici hazlarla avunsunlar, oyalasın onları boş umutlar: nasıl olsa zamanı gelince (gerçeği) öğrenecekler.
4 Zira Biz hiçbir memleketi, (önceden) bilinip anlaşılan ilahi bir vahye muhatap kılmadıkça helake sürüklememişizdir.
5 (Kaldı ki) hiçbir uygarlık, kendisi için belirlenen sürenin (artık kaçınılmaz olan) bitimini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.
6 Bir de (kalkıp) "Sen ey kendisine uyarıcı mesaj indiğini (iddia eden) kişi, evet sen kesinlikle mecnunsun!" dediler;
7 "Eğer doğru söylüyor idiysen, bize meleklerle gelseydin ya!" (diye de eklediler).
8 Biz, melekleri ancak ve ancak hakikatin gerçekleşmesi için indiririz; eğer (dedikleri olsaydı), o zaman da onlar için asla erteleme olmazdı.
9 Elbette bu uyarıcı mesajı kaynağından indiren Biziz; onu koruyacak olan da kesinlikle yine Biz olacağız, Biz!
10 Doğrusu (Ey Peygamber), senden önce de geçip gitmiş topluluklara (elçiler) göndermiştik.
11 Kendilerine gelen hiçbir elçi yoktu ki onları alaya almamış olsunlar.
12 Biz (vahyin, etki etmeden) günahkarların yüreklerinden geçip gitmesini işte böyle sağlarız;
13 onlar da öncekilerin nasıl bir model ortaya koydukları sergilendiği halde, (yine de) bu (vahye) inanmazlar.
14 Ve eğer onların üzerine gökten bir kapı açmış olsaydık ve onlar da oraya yükselebilselerdi,
15 kesinlikle derlerdi ki: "Al işte, bizim basiretimiz de bağlandı; daha da beteri (galiba) biz topyekün büyülendik..."
16 Doğrusu Biz, gökyüzünde yıldız kümeleri var ettik; ve onları (ibret nazarıyla) bakanlar için süsledik.
17 Ve onları (bilir bilmez) atan her tür şeytani güçten koruduk.
18 Fakat kim ki (gayb konusunda) kulak hırsızlığına soyunur, onun peşine ayan açık parlak bir alev takılır.
19 Ve yeryüzünü (engebeli arazı yapısıyla) uzatıp genişlettik; zira orada kalkmaz kımıldamaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her türün dengeli bir biçimde büyüyüp gelişeceği (bir canlı hayat) bahşettik.
20 Yine orada hem sizin için, hem de rızık vericisi siz olmadığınız bütün (diğer) varlıklar için geçinme imkanları sağladık.
21 Hiçbir şey yoktur ki, onun kaynağı Bizim katımızda olmamış olsun; fakat Biz her bir şeyi tesbit ve tayin edilmiş bir ölçüye göre indiririz.
22 Yine, aşılayıcı rüzgarları Biz sevk etmişiz; bunun sonucunda gökten suyu indirmiş ve onunla sizi suya kandımışız; yoksa onun kaynağına hükmeden siz değilsiniz.
23 Ve elbette Biziz hayatı ve ölümü var eden; ve (ölümlü tüm varlıklardan) geriye kalan her şeyin tek gerçek varisi olan da Biziz.
24 Doğrusu Biz, sizin içinizden öne geçmek isteyenleri de, bile isteye geride kalanları da biliriz.
25 Ve gerçekte senin Rabbin var ya; işte O'dur onları bir araya toplayacak olan: Çünkü O her hükmünde hep isabet kaydeder, her şeyi tarifsiz bilir.
26 Doğrusu Biz insanı süzme, kurumuş, ses veren bir balçık türünden özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun çamur nevi bir şeyden yarattık.
27 Görünmez varlıkları ise, (insandan) daha önce, yakıp kavuran (şaşırtıcı bir karışımda), zehir gibi (insanın gözeneklerine) nüfuz eden tarifsiz bir ateşten yarattık.
28 Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: "Bakın, Ben süzme, kurumuş, ses veren bir balçıktan; özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun bir çamurdan fiziki olarak görünen ölümlü bir varlık yaratacağım!
29 İzleyin; ne zaman ki onu şekillendirir de kendisine ruhumdan üflersem, derhal yere kapanıp onun (hizmetine) amade olun!"
30 Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte yere kapandı;
31 iblis müstesna: o (hizmete) amade olup yere kapananlarla birlikte hareket etmekten kaçındı.
32 (Allah) "Ey İblis! Sen neden yere kapananlarla birlikte hareket etmedin?" dedi.
33 (İblis) dedi ki: "Benim, süzme, kurumuş, ses veren bir balçıktan; tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun bir çamurdan yarattığın bir beşerin emrine amade olmam yakışık almazdı!"
34 (Allah) "Öyleyse çık git bu makamdan!" dedi, "Çünkü sen kendi kendini aşağıladın!
35 Ve unutma ki Hesap Günü'ne kadar tüm lanet senin üzerine olacaktır!"
36 (İblis) "Rabbim!" dedi, "Madem öyle, bana tekrar diriliş gününe kadar süre tanı!"
37 (Allah) buyurdu ki: "Peki, sen zaten süre tanınmışlardan birisin;
38 (tabi ki, sadece tarafımdan) bilinen zaman doluncaya ve günü gelinceye kadar!"
39 (İblis) "Rabbim!" dedi, "Beni yoldan dışladığın için ben de yeryüzünde onlara (günahları) süslü püslü göstereceğim ve kesinlikle onların tümünü yoldan çıkaracağım.
40 Bunun tek istisnası, onlar arasındaki imanını saf ve temiz tutma çabasını desteklediğin kullar olacak!"
41 (Allah) buyurdu ki: "(Zaten) bu, kendim için benimsediğim en doğru yol ve yöntemdir;
42 Şu bir gerçek ki, has kullarım üzerinde senin hiçbir inandırıcı gücün olmayacaktır; ne var ki batıl inançlı cahil ve bilinçsizlerden sana uyanlar müstesna!
43 İşte onların tümünün buluşma yeri cehennemdir;
44 oranın yedi kapısı vardır; o kapıların her biri, onlardan (günahıma göre) tasnif edilmiş bir kesime tahsis edilecektir.
45 Ve fakat muttakiler! Onlar has bahçelerde, pınar başlarında...
46 (Çünkü) onlara "Esenlik ve güvenlik içinde oraya girin!" (denilecek).
47 Zira Biz Onları, içlerine işlemiş olan her tür olumsuz duygu ve düşünceden tamamen arındıracağız. Onlar mutluluk tahtları üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı oturacaklar.
48 Orada onlar ne bir yorgunluk ve zahmete katlanacaklar, ne de oradan çıkarılacaklar.
49 (Ey Peygamber!) Kullarıma haber ver: Ben, evet Ben tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıyım!
50 Ama unutma ki, en çok elem ve ıstırap veren azap da Benim azabım!
51 Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver:
52 Hani, onun huzuruna girmişler ve "Selam!" demişlerdi. (İbrahim) ise "Doğrusu biz sizden çekiniyoruz" diye mukabele etmişti.
53 "Çekinmenize gerek yok" dediler, "çünkü biz sana bilge bir oğlan çocuğu müjdelemek amacıyla geldik."
54 "Ne! Yaşlılık gelip başıma çökmüşken bana bu müjdeyi veriyorsunuz, öyle mi?" dedi; "Peki neye dayanarak bana müjde veriyorsunuz?"
55 Onlar "Biz seni, gerçekleşmesi kaçınılmaz bir bilgiye dayanarak müjdeliyoruz" deyip eklediler: "Sakın ha, umutsuzluğa düşeyim deme!"
56 (İbrahim) "Yoldan sapanlar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut kesebilir ki?" dedi
57 ve ekledi: "Daha başka bir işiniz de var mı ey elçiler?"
58 Dediler ki: "Evet, biz günaha gömülmüş bir toplumun (helakı) için gönderildik;
59 tabii ki Lut'un (iman) ailesi bundan istisna. Şu kesin ki, biz onların tümünü kurtaracağız;
60 onun karısı hariç! Biz (tercihine bakarak) bunu öngördük; çünkü o dökülenlerden biri olmayı seçti."
61 Derken, elçiler Lut ailesinin (yanına) gelince
62 o dedi ki; "Bakın, siz tanınmayan garip kimselersiniz!"
63 Dediler ki: "Hayır, aksine biz sana onların kendisi hakkında kuşku içerisinde bocalayıp durdukları şeyi getirdik,
64 ve biz sana tartışılmaz bir gerçekle geldik; zira unutma ki biz sadece doğruyu söyleriz.
65 Şu durumda sen gecenin bir vaktinde aileni yola çıkar, sen de onların arkalarından peşlerine takıl! Sizden hiç kimsenin gözü arkada kalmasın! Emredildiğiniz yere doğru ilerleyin!"
66 Ve ona şu kesin kararımızı bildirdik: "İşte bu güruhun kökü gün ağarırken tamamen kazınmış olacaktır!"
67 Derken, şehir halkı sevinç çığlıkları atarak gelip (kapıya dayandı).
68 (Lut) dedi ki: "Bakın, onlar benim konuklarımdır! Sakın bir rezalet çıkarayım demeyin!
69 Ve Allah'tan korkun; beni de utanç içinde bırakmayın!"
70 Şöyle çıkıştılar: "Yok ya! Biz seni el alemin işine karışmaman konusunda uyarmamış mıydık?"
71 (Lut) dedi ki: "İşte kızlarım; tabi ille de bu işi yapacaksınız!.."
72 (Melekler) "Hay, sen bin yaşa!" dediler; "Baksana, onlar (şehvet) sarhoşluğuyla (gömüldükleri günah bataklığı) içerisinde debelenip duruyorlar!"
73 Ve şafak ağarırken, onları (dehşetli) sayha kıskıvrak yakalayıverdi;
74 ve oranın altını üstüne getirdik ve o coğrafyanın üzerine (püskürtü halinde) akkor balçıktan taşlar yağdırdık.
75 Kuşku yok ki bütün bunlarda, işaretleri okumasını bilen kimselerin alacağı nice ibretler vardır.
76 Yine kuşku yok ki bu (şehir)ler, (hala) varlığı sabit bir yol üzerindedirler.
77 Kuşkusuz bütün bunlarda iman sahiplerinin alacağı nice ibretler vardır.
78 Doğrusu (Medyen'deki) Yeşil Vadi'nin halkı da zulme gömülmüş kimselerdi.
79 Bundan dolayı Biz, onlara (da) yaptıklarının acısını tattırdık. İşte adı geçen bu iki toplumun da, (dünyevi refah açısından) çok önde olduğu ayan açık ortadaydı.
80 Doğrusu Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanlamıştı.
81 Zira onlara ayetlerimizi iletmiştik, fakat onlar o (ayetlerden) ısrarla yüz çevirmiştiler.
82 Hesapta onlar dağları oyarak kendilerine güvenli evler inşa ediyorlardı;
83 fakat sabahın ilk ışıklarıyla (dehşetli) sayha onları kıskıvrak yakalayıverdi;
84 ve elde ettiklerinden hiçbir şey onların başından belayı savamadı.
85 İmdi Biz, gökleri, yeri ve o ikisi arasındakileri başka değil, sadece mutlak hakikate atıf olsunlar için yarattık. Şu da bir gerçek ki, Son Saat kesinlikle gelecektir. Şu halde (onlara) hoşgörüyle karşılık ver:
86 çünkü senin Rabbin var ya: en yüce yaratıcı, her şeyi bilen işte O'dur!
87 Doğrusu Biz sana, seb' mesani'yi, yani Yüce Kur'an'ı verdik.
88 (Öyleyse) onlardan kimilerine verdiğimiz geçici lezzetlere iltifat etme! Üstelik onlar için üzülme de... Ancak mü'minlere kol kanat ger.
89 ve de ki: "Bakın ben, evet ben (ilahi vahyi) açıklayan uyarıcıyım!"
90 (Vahyi sana Biz indirdik), tıpkı (onu önceden) paramparça edenlere indirdiğimiz gibi.
91 Onlar ki, (şimdi de) Kur'an'ı birbirinden kopuk sözler demeti olarak tasavvur ediyorlar.
92 Evet, Rabbine andolsun ki onların tümünü sorgulayacağız;
93 yapıp ettikleri her şeyden!
94 O halde, artık sana emredileni açıkça ortaya koy ve şirk koşmayı tabiat haline getirenlere aldırma!
95 Unutma ki küçümseyip alaya alanlara karşı Biz sana yeteriz.
96 Onlar ki, Allah'la beraber başka bir ilah (atama yetkisini) kendilerinde buluyorlar. Nasıl olsa günü gelince (yaptıklarının ne demeye geldiğini) öğrenecekler!
97 Doğrusu, onların söyledikleri şeylerden dolayı içinin daraldığını Biz de biliyoruz.
98 Öyleyse Rabbinin adını anarak O'nun yüceliğini hamd ile dile getir ve (hep) O'nun huzurunda secde edenlerden biri ol!
99 Nihayet, ölüm gelip seni buluncaya dek Rabbine kulluğu (sürdür)!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ 1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ 2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ 4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ 5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ 6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ 8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ 10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ 12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ 13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ 14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟ 15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ 16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ 17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ 18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ 19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ 20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ 21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ 22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ 23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ 24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟ 25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ 26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ 27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ 30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ 34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ 37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ 41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ 42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟ 44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ 45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ 46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ 47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ 48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ 49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ 50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ 51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ 52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ 54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ 55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ 56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ 60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ 61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ 63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ 65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ 66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ 67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ 68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ 69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ 71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ 72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ 73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ 74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ 75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ 76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ 77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ 78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟ 79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ 80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ 81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ 82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ 83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ 84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ 85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ 86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ 87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ 88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ 89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ 90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ 91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ 93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ 95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ 97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ 98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ 99
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ
Elif-Lam-Ra! Bunlar Kitab'ın, yani özünde açık ve (hakikatı) açıklayıcı olan ilahi hitabın ayetleridirler.
1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ
Gün gelecek, inkarda ısrar edenler (vahyin yol göstericiliğine) teslim olmayı yürekten temenni edecekler.
2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Kendi haline bırak onları; yesinler, geçici hazlarla avunsunlar, oyalasın onları boş umutlar: nasıl olsa zamanı gelince (gerçeği) öğrenecekler.
3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ
Zira Biz hiçbir memleketi, (önceden) bilinip anlaşılan ilahi bir vahye muhatap kılmadıkça helake sürüklememişizdir.
4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
(Kaldı ki) hiçbir uygarlık, kendisi için belirlenen sürenin (artık kaçınılmaz olan) bitimini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.
5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ
Bir de (kalkıp) "Sen ey kendisine uyarıcı mesaj indiğini (iddia eden) kişi, evet sen kesinlikle mecnunsun!" dediler;
6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
"Eğer doğru söylüyor idiysen, bize meleklerle gelseydin ya!" (diye de eklediler).
7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ
Biz, melekleri ancak ve ancak hakikatin gerçekleşmesi için indiririz; eğer (dedikleri olsaydı), o zaman da onlar için asla erteleme olmazdı.
8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Elbette bu uyarıcı mesajı kaynağından indiren Biziz; onu koruyacak olan da kesinlikle yine Biz olacağız, Biz!
9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ
Doğrusu (Ey Peygamber), senden önce de geçip gitmiş topluluklara (elçiler) göndermiştik.
10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Kendilerine gelen hiçbir elçi yoktu ki onları alaya almamış olsunlar.
11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
Biz (vahyin, etki etmeden) günahkarların yüreklerinden geçip gitmesini işte böyle sağlarız;
12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
onlar da öncekilerin nasıl bir model ortaya koydukları sergilendiği halde, (yine de) bu (vahye) inanmazlar.
13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ
Ve eğer onların üzerine gökten bir kapı açmış olsaydık ve onlar da oraya yükselebilselerdi,
14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟
kesinlikle derlerdi ki: "Al işte, bizim basiretimiz de bağlandı; daha da beteri (galiba) biz topyekün büyülendik..."
15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ
Doğrusu Biz, gökyüzünde yıldız kümeleri var ettik; ve onları (ibret nazarıyla) bakanlar için süsledik.
16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ
Ve onları (bilir bilmez) atan her tür şeytani güçten koruduk.
17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ
Fakat kim ki (gayb konusunda) kulak hırsızlığına soyunur, onun peşine ayan açık parlak bir alev takılır.
18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Ve yeryüzünü (engebeli arazı yapısıyla) uzatıp genişlettik; zira orada kalkmaz kımıldamaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her türün dengeli bir biçimde büyüyüp gelişeceği (bir canlı hayat) bahşettik.
19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ
Yine orada hem sizin için, hem de rızık vericisi siz olmadığınız bütün (diğer) varlıklar için geçinme imkanları sağladık.
20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
Hiçbir şey yoktur ki, onun kaynağı Bizim katımızda olmamış olsun; fakat Biz her bir şeyi tesbit ve tayin edilmiş bir ölçüye göre indiririz.
21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
Yine, aşılayıcı rüzgarları Biz sevk etmişiz; bunun sonucunda gökten suyu indirmiş ve onunla sizi suya kandımışız; yoksa onun kaynağına hükmeden siz değilsiniz.
22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Ve elbette Biziz hayatı ve ölümü var eden; ve (ölümlü tüm varlıklardan) geriye kalan her şeyin tek gerçek varisi olan da Biziz.
23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
Doğrusu Biz, sizin içinizden öne geçmek isteyenleri de, bile isteye geride kalanları da biliriz.
24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
Ve gerçekte senin Rabbin var ya; işte O'dur onları bir araya toplayacak olan: Çünkü O her hükmünde hep isabet kaydeder, her şeyi tarifsiz bilir.
25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ
Doğrusu Biz insanı süzme, kurumuş, ses veren bir balçık türünden özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun çamur nevi bir şeyden yarattık.
26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
Görünmez varlıkları ise, (insandan) daha önce, yakıp kavuran (şaşırtıcı bir karışımda), zehir gibi (insanın gözeneklerine) nüfuz eden tarifsiz bir ateşten yarattık.
27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: "Bakın, Ben süzme, kurumuş, ses veren bir balçıktan; özgün bir biçim almaya elverişli, tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun bir çamurdan fiziki olarak görünen ölümlü bir varlık yaratacağım!
28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
İzleyin; ne zaman ki onu şekillendirir de kendisine ruhumdan üflersem, derhal yere kapanıp onun (hizmetine) amade olun!"
29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte yere kapandı;
30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
iblis müstesna: o (hizmete) amade olup yere kapananlarla birlikte hareket etmekten kaçındı.
31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
(Allah) "Ey İblis! Sen neden yere kapananlarla birlikte hareket etmedin?" dedi.
32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
(İblis) dedi ki: "Benim, süzme, kurumuş, ses veren bir balçıktan; tabiatı değiştirilmiş, koyu ve yoğun bir çamurdan yarattığın bir beşerin emrine amade olmam yakışık almazdı!"
33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
(Allah) "Öyleyse çık git bu makamdan!" dedi, "Çünkü sen kendi kendini aşağıladın!
34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
Ve unutma ki Hesap Günü'ne kadar tüm lanet senin üzerine olacaktır!"
35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
(İblis) "Rabbim!" dedi, "Madem öyle, bana tekrar diriliş gününe kadar süre tanı!"
36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(Allah) buyurdu ki: "Peki, sen zaten süre tanınmışlardan birisin;
37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
(tabi ki, sadece tarafımdan) bilinen zaman doluncaya ve günü gelinceye kadar!"
38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(İblis) "Rabbim!" dedi, "Beni yoldan dışladığın için ben de yeryüzünde onlara (günahları) süslü püslü göstereceğim ve kesinlikle onların tümünü yoldan çıkaracağım.
39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
Bunun tek istisnası, onlar arasındaki imanını saf ve temiz tutma çabasını desteklediğin kullar olacak!"
40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
(Allah) buyurdu ki: "(Zaten) bu, kendim için benimsediğim en doğru yol ve yöntemdir;
41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
Şu bir gerçek ki, has kullarım üzerinde senin hiçbir inandırıcı gücün olmayacaktır; ne var ki batıl inançlı cahil ve bilinçsizlerden sana uyanlar müstesna!
42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
İşte onların tümünün buluşma yeri cehennemdir;
43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
oranın yedi kapısı vardır; o kapıların her biri, onlardan (günahıma göre) tasnif edilmiş bir kesime tahsis edilecektir.
44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
Ve fakat muttakiler! Onlar has bahçelerde, pınar başlarında...
45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
(Çünkü) onlara "Esenlik ve güvenlik içinde oraya girin!" (denilecek).
46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Zira Biz Onları, içlerine işlemiş olan her tür olumsuz duygu ve düşünceden tamamen arındıracağız. Onlar mutluluk tahtları üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı oturacaklar.
47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
Orada onlar ne bir yorgunluk ve zahmete katlanacaklar, ne de oradan çıkarılacaklar.
48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
(Ey Peygamber!) Kullarıma haber ver: Ben, evet Ben tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıyım!
49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
Ama unutma ki, en çok elem ve ıstırap veren azap da Benim azabım!
50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver:
51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
Hani, onun huzuruna girmişler ve "Selam!" demişlerdi. (İbrahim) ise "Doğrusu biz sizden çekiniyoruz" diye mukabele etmişti.
52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
"Çekinmenize gerek yok" dediler, "çünkü biz sana bilge bir oğlan çocuğu müjdelemek amacıyla geldik."
53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
"Ne! Yaşlılık gelip başıma çökmüşken bana bu müjdeyi veriyorsunuz, öyle mi?" dedi; "Peki neye dayanarak bana müjde veriyorsunuz?"
54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
Onlar "Biz seni, gerçekleşmesi kaçınılmaz bir bilgiye dayanarak müjdeliyoruz" deyip eklediler: "Sakın ha, umutsuzluğa düşeyim deme!"
55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
(İbrahim) "Yoldan sapanlar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut kesebilir ki?" dedi
56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
ve ekledi: "Daha başka bir işiniz de var mı ey elçiler?"
57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Dediler ki: "Evet, biz günaha gömülmüş bir toplumun (helakı) için gönderildik;
58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
tabii ki Lut'un (iman) ailesi bundan istisna. Şu kesin ki, biz onların tümünü kurtaracağız;
59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
onun karısı hariç! Biz (tercihine bakarak) bunu öngördük; çünkü o dökülenlerden biri olmayı seçti."
60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
Derken, elçiler Lut ailesinin (yanına) gelince
61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
o dedi ki; "Bakın, siz tanınmayan garip kimselersiniz!"
62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Dediler ki: "Hayır, aksine biz sana onların kendisi hakkında kuşku içerisinde bocalayıp durdukları şeyi getirdik,
63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
ve biz sana tartışılmaz bir gerçekle geldik; zira unutma ki biz sadece doğruyu söyleriz.
64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
Şu durumda sen gecenin bir vaktinde aileni yola çıkar, sen de onların arkalarından peşlerine takıl! Sizden hiç kimsenin gözü arkada kalmasın! Emredildiğiniz yere doğru ilerleyin!"
65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
Ve ona şu kesin kararımızı bildirdik: "İşte bu güruhun kökü gün ağarırken tamamen kazınmış olacaktır!"
66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
Derken, şehir halkı sevinç çığlıkları atarak gelip (kapıya dayandı).
67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
(Lut) dedi ki: "Bakın, onlar benim konuklarımdır! Sakın bir rezalet çıkarayım demeyin!
68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
Ve Allah'tan korkun; beni de utanç içinde bırakmayın!"
69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Şöyle çıkıştılar: "Yok ya! Biz seni el alemin işine karışmaman konusunda uyarmamış mıydık?"
70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ
(Lut) dedi ki: "İşte kızlarım; tabi ille de bu işi yapacaksınız!.."
71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
(Melekler) "Hay, sen bin yaşa!" dediler; "Baksana, onlar (şehvet) sarhoşluğuyla (gömüldükleri günah bataklığı) içerisinde debelenip duruyorlar!"
72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ
Ve şafak ağarırken, onları (dehşetli) sayha kıskıvrak yakalayıverdi;
73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ
ve oranın altını üstüne getirdik ve o coğrafyanın üzerine (püskürtü halinde) akkor balçıktan taşlar yağdırdık.
74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ
Kuşku yok ki bütün bunlarda, işaretleri okumasını bilen kimselerin alacağı nice ibretler vardır.
75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ
Yine kuşku yok ki bu (şehir)ler, (hala) varlığı sabit bir yol üzerindedirler.
76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Kuşkusuz bütün bunlarda iman sahiplerinin alacağı nice ibretler vardır.
77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
Doğrusu (Medyen'deki) Yeşil Vadi'nin halkı da zulme gömülmüş kimselerdi.
78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟
Bundan dolayı Biz, onlara (da) yaptıklarının acısını tattırdık. İşte adı geçen bu iki toplumun da, (dünyevi refah açısından) çok önde olduğu ayan açık ortadaydı.
79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Doğrusu Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanlamıştı.
80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ
Zira onlara ayetlerimizi iletmiştik, fakat onlar o (ayetlerden) ısrarla yüz çevirmiştiler.
81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ
Hesapta onlar dağları oyarak kendilerine güvenli evler inşa ediyorlardı;
82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ
fakat sabahın ilk ışıklarıyla (dehşetli) sayha onları kıskıvrak yakalayıverdi;
83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ
ve elde ettiklerinden hiçbir şey onların başından belayı savamadı.
84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
İmdi Biz, gökleri, yeri ve o ikisi arasındakileri başka değil, sadece mutlak hakikate atıf olsunlar için yarattık. Şu da bir gerçek ki, Son Saat kesinlikle gelecektir. Şu halde (onlara) hoşgörüyle karşılık ver:
85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
çünkü senin Rabbin var ya: en yüce yaratıcı, her şeyi bilen işte O'dur!
86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
Doğrusu Biz sana, seb' mesani'yi, yani Yüce Kur'an'ı verdik.
87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
(Öyleyse) onlardan kimilerine verdiğimiz geçici lezzetlere iltifat etme! Üstelik onlar için üzülme de... Ancak mü'minlere kol kanat ger.
88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ
ve de ki: "Bakın ben, evet ben (ilahi vahyi) açıklayan uyarıcıyım!"
89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ
(Vahyi sana Biz indirdik), tıpkı (onu önceden) paramparça edenlere indirdiğimiz gibi.
90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ
Onlar ki, (şimdi de) Kur'an'ı birbirinden kopuk sözler demeti olarak tasavvur ediyorlar.
91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Evet, Rabbine andolsun ki onların tümünü sorgulayacağız;
92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
yapıp ettikleri her şeyden!
93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
O halde, artık sana emredileni açıkça ortaya koy ve şirk koşmayı tabiat haline getirenlere aldırma!
94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ
Unutma ki küçümseyip alaya alanlara karşı Biz sana yeteriz.
95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Onlar ki, Allah'la beraber başka bir ilah (atama yetkisini) kendilerinde buluyorlar. Nasıl olsa günü gelince (yaptıklarının ne demeye geldiğini) öğrenecekler!
96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
Doğrusu, onların söyledikleri şeylerden dolayı içinin daraldığını Biz de biliyoruz.
97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ
Öyleyse Rabbinin adını anarak O'nun yüceliğini hamd ile dile getir ve (hep) O'nun huzurunda secde edenlerden biri ol!
98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
Nihayet, ölüm gelip seni buluncaya dek Rabbine kulluğu (sürdür)!
99

Sureler

Mealler
Nahl Suresi
Sonraki