Sureler
Mealler
Sonraki
Nahl Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lam, Ra. Bu (okuna)nlar Kitap'ın ve (her şeyi) açıklayan ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir.
2 (Kıyamet günü) inkârcılar, keşke (dünya hayatındayken) Müslüman olsaydık diyecekler.
3 (Şimdi) kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar, ihtiraslarıyla oyalansınlar; nasıl olsa günü gelince bilecekler.
4 Biz, hiçbir memleketi (toplumu), (Allah katında, azabı hak edecek) bilinen bir yazısı olmaksızın helak etmedik.
5 Hiç bir ümmet ecelinin ne önüne geçebilir ne de ondan geri kalabilir.
6 (6-7) (Müşrikler) dediler ki: “Ey kendisine Kur'an inen kimse, sen kesinlikle delisin! Eğer doğru sözlü isen bize melekleri getirsene!”
7 (6-7) (Müşrikler) dediler ki: “Ey kendisine Kur'an inen kimse, sen kesinlikle delisin! Eğer doğru sözlü isen bize melekleri getirsene!”
8 Oysa biz melekleri ancak bir hak (ve hikmet gereği) indiririz, o zaman da onlara mühlet verilmez (gerekli azaba çarpılırlar ya da yok olup giderler).
9 Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
10 (Ey Muhammed!) Andolsun ki, senden önceki topluluklara da elçiler gönderdik.
11 Onlara hiçbir peygamber gelmedi ki, onunla alay etmesinler.
12 Böylece biz, onu (peygamberleri alaya alma huyunu) günahkârların (tutumlarına uygun olarak) kalplerine sokarız.
13 (Fakat) Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar inanmazlar.
14 (14-15) Hatta o inkârcılara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine: “Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı” derler.
15 (14-15) Hatta o inkârcılara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine: “Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı” derler.
16 (16-17) Andolsun ki, biz gökyüzüne burçlar (takımyıldızları) serpiştirdik ve onları (ibretle) seyredenler için süsledik. Biz onları kovulmuş her şeytandan koruduk (oraya yaklaşamazlar).
17 (16-17) Andolsun ki, biz gökyüzüne burçlar (takımyıldızları) serpiştirdik ve onları (ibretle) seyredenler için süsledik. Biz onları kovulmuş her şeytandan koruduk (oraya yaklaşamazlar).
18 Ancak (göğün sırlarını çalmak için) dinleme hırsızlığına yeltenen bir şeytan olursa onu (akıp yakan) parlak ışıklı bir alev kovalar.
19 Yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
20 Ve yine orada hem sizin için, hem de rızkı size bağlı olmayan öteki bütün canlılar için geçim vasıtaları yarattık.
21 Evrende kaynağı yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ve biz her şeyi belirli bir ölçüye göre indiririz.
22 Biz (bitki ve bulutlar için) rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
23 Ve muhakkak ki, hayatı bahşeden de, ölüme hükmeden de biziz. (Fani olan her şey göçüp gittikten sonra) her şeyin sahibi olarak kalacak olan yine biziz!
24 Andolsun ki, biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
25 Hiç kuşkusuz senin Rabbin, (ancak) O, onları (diriltip) mahşerde bir araya getirecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
26 Andolsun ki, biz (ilk) insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
27 Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
28 (28-29) Hani Rabbin, meleklere (şöyle demişti:) “Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde secde ederek yere kapanın!”
29 (28-29) Hani Rabbin, meleklere (şöyle demişti:) “Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde secde ederek yere kapanın!”
30 (30-31) Bunun üzerine İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
31 (30-31) Bunun üzerine İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
32 (Allah:) “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın nedir?” buyurdu.
33 İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
34 (34-35) (Allah) şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan (cennetten) çık! Artık kovuldun! Ve bil ki, hesap gününe kadar lanetim üzerinde olacak!”
35 (34-35) (Allah) şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan (cennetten) çık! Artık kovuldun! Ve bil ki, hesap gününe kadar lanetim üzerinde olacak!”
36 İblis: “Ey Rabbim, o halde insanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana yaşama süresi tanı” dedi.
37 (37-38) (Allah) buyurdu ki: “Öyleyse, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen (kıyamete) gün(ün)e kadar mühlet verilenlerdensin.”
38 (37-38) (Allah) buyurdu ki: “Öyleyse, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen (kıyamete) gün(ün)e kadar mühlet verilenlerdensin.”
39 (39-40) (İblis) dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlaslı olan kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.”
40 (39-40) (İblis) dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlaslı olan kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.”
41 (41-42) (Allah) buyurdu ki: “İşte bu (ihlas) bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur.”
42 (41-42) (Allah) buyurdu ki: “İşte bu (ihlas) bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur.”
43 (43-44) “Ve hiç şüphe yok ki, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için bir grup ayrılmıştır.”
44 (43-44) “Ve hiç şüphe yok ki, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için bir grup ayrılmıştır.”
45 (45-46) Şüphesiz Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan kimseler, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. Onlara: “Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz” denecektir.
46 (45-46) Şüphesiz Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan kimseler, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. Onlara: “Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz” denecektir.
47 (47-48) Biz, onların gönüllerindeki kini söküp atmışızdır. Onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar. Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da söz konusu değildir.
48 (47-48) Biz, onların gönüllerindeki kini söküp atmışızdır. Onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar. Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da söz konusu değildir.
49 (49-50) (Ey Resulüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olduğumu haber ver. (Bununla beraber) azabımın da çok acıklı bir azap olduğunu bildir.
50 (49-50) (Ey Resulüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olduğumu haber ver. (Bununla beraber) azabımın da çok acıklı bir azap olduğunu bildir.
51 Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
52 Hani, onun yanına geldiklerinde ona: “Sana selam olsun!” dediler de, o da onlara: “Biz sizden korkuyoruz!” diye cevap verdi.
53 “Korkma! Biz sana, bilgin bir erkek evlât müjdeliyoruz!” dediler.
54 İbrahim: “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?” dedi.
55 “Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma!” dediler.
56 (İbrahim) dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıtmışlardan başka kim ümit keser?”
57 (İbrahim onların melek olduğunu anlayınca:) “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” diye sordu.
58 (58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
59 (58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
60 (58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
61 (61-62) Ve elçiler, Lut'un evine gelince, (Lut onlara): “Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!” dedi.
62 (61-62) Ve elçiler, Lut'un evine gelince, (Lut onlara): “Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!” dedi.
63 (63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
64 (63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
65 (63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
66 Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların kökü kesilmiş olacaktır.”
67 Bu arada, (Sodom) şehrinin (sapık) halkı (misafirlere zarar vermek için) sevinerek (Lut'un evine) geldiler.
68 (68-69) (Lut şöyle) seslendi: “Bakın, bunlar benim konuklarımdır, sakın beni utandırmayın! Allah'a karşı gelmekten sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
69 (68-69) (Lut şöyle) seslendi: “Bakın, bunlar benim konuklarımdır, sakın beni utandırmayın! Allah'a karşı gelmekten sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
70 Onlar: “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
71 (Lut:) “Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım (onlarla sizi evlendireyim)!” dedi.
72 (Resulüm!) “Hayatın hakkı için doğrusu onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.”
73 Ve derken güneşin doğuşu sırasında, onları korkunç bir ses yakalayıverdi.
74 Ve bir anda (yaşadıkları yerin) üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
75 Şüphesiz, bütün bunlarda, (kavrama kabiliyet olan) ince düşünceli kimseler için alınacak nice dersler vardır.
76 Bu (beldenin yıkıntıları) hâlâ (herkesin çok rahat görebileceği) işlek olan bir yol üzerindedir.
77 Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
78 (Şuayib'ın kavmi olan) Eyke halkı da, doğrusu, ıslah olmaz zalim kimselerdi.
79 Onlardan intikam aldık (Sodom ve Eyke halklarına hak ettikleri cezayı verdik). Bu her ikisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şuayip kavminin yaşadığı Eyke herkesin görebileceği uğrak) apaçık bir yol üzerindedir.
80 Andolsun ki (benzer biçimde Salih'in gönderildiği Semud kavmi olan), Hicr halkı da (bizim) gönderdiklerimizi (peygamberleri) yalanlamışlardı.
81 Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de (onlar) bunlardan yüz çevirmişlerdi.
82 (Onlar tehlikelere karşı) dağları oyup güya güvenli köşkler yapıyorlardı.
83 Onları da sabaha girerlerken, korkunç bir gürültü yakalayıverdi.
84 Yaptıkları şeylerin (oydukları köşklerin) onlara hiçbir faydası olmadı.
85 Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları elbette ki boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla!
86 Şüphe yok ki Rabbin, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilendir.
87 Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'an'ı verdik.
88 İnkârcılardan bazılarına verdiğimiz (dünyevi) zenginliklere gözün kalmasın! Ve (inanmıyorlar diye) onlar için üzülme! İnananlara kol kanat ger (onlara karşı mütevazı ol, kendilerini himayene al).
89 “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım” de.
90 Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıran (Yahudi ve Hıristiyan)lara indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azap indiririz)!
91 (91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
92 (91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
93 (91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
94 Artık sen, sana emredilen şeyi açıkla ve müşriklerden yüz çevir (onlara itibar etme)!
95 (Seninle ve sana vahyedilenlerle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
96 Onlar ki, Allah'la beraber başka tanrısal güçlerin de varlığını benimsiyorlar. (Gerçeğin ne olduğunu) yakında bilecekler.
97 Söyledikleri (karalayıcı) şeylerden ötürü kalbinin daraldığını kuşkusuz biz biliyoruz.
98 Şimdi sen Rabbinin yüceliğini, sınırsız kudret ve kemalini övgüyle an ve secde edenlerden ol!
99 Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ 1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ 2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ 4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ 5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ 6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ 8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ 10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ 12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ 13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ 14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟ 15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ 16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ 17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ 18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ 19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ 20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ 21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ 22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ 23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ 24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟ 25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ 26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ 27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ 30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ 34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ 37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ 41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ 42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟ 44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ 45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ 46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ 47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ 48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ 49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ 50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ 51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ 52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ 54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ 55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ 56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ 60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ 61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ 63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ 65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ 66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ 67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ 68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ 69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ 71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ 72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ 73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ 74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ 75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ 76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ 77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ 78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟ 79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ 80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ 81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ 82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ 83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ 84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ 85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ 86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ 87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ 88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ 89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ 90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ 91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ 93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ 95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ 97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ 98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ 99
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ
Elif, Lam, Ra. Bu (okuna)nlar Kitap'ın ve (her şeyi) açıklayan ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir.
1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ
(Kıyamet günü) inkârcılar, keşke (dünya hayatındayken) Müslüman olsaydık diyecekler.
2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
(Şimdi) kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar, ihtiraslarıyla oyalansınlar; nasıl olsa günü gelince bilecekler.
3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ
Biz, hiçbir memleketi (toplumu), (Allah katında, azabı hak edecek) bilinen bir yazısı olmaksızın helak etmedik.
4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
Hiç bir ümmet ecelinin ne önüne geçebilir ne de ondan geri kalabilir.
5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ
(6-7) (Müşrikler) dediler ki: “Ey kendisine Kur'an inen kimse, sen kesinlikle delisin! Eğer doğru sözlü isen bize melekleri getirsene!”
6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(6-7) (Müşrikler) dediler ki: “Ey kendisine Kur'an inen kimse, sen kesinlikle delisin! Eğer doğru sözlü isen bize melekleri getirsene!”
7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ
Oysa biz melekleri ancak bir hak (ve hikmet gereği) indiririz, o zaman da onlara mühlet verilmez (gerekli azaba çarpılırlar ya da yok olup giderler).
8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ
(Ey Muhammed!) Andolsun ki, senden önceki topluluklara da elçiler gönderdik.
10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onlara hiçbir peygamber gelmedi ki, onunla alay etmesinler.
11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
Böylece biz, onu (peygamberleri alaya alma huyunu) günahkârların (tutumlarına uygun olarak) kalplerine sokarız.
12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
(Fakat) Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar inanmazlar.
13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ
(14-15) Hatta o inkârcılara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine: “Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı” derler.
14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟
(14-15) Hatta o inkârcılara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine: “Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı” derler.
15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ
(16-17) Andolsun ki, biz gökyüzüne burçlar (takımyıldızları) serpiştirdik ve onları (ibretle) seyredenler için süsledik. Biz onları kovulmuş her şeytandan koruduk (oraya yaklaşamazlar).
16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ
(16-17) Andolsun ki, biz gökyüzüne burçlar (takımyıldızları) serpiştirdik ve onları (ibretle) seyredenler için süsledik. Biz onları kovulmuş her şeytandan koruduk (oraya yaklaşamazlar).
17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ
Ancak (göğün sırlarını çalmak için) dinleme hırsızlığına yeltenen bir şeytan olursa onu (akıp yakan) parlak ışıklı bir alev kovalar.
18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ
Ve yine orada hem sizin için, hem de rızkı size bağlı olmayan öteki bütün canlılar için geçim vasıtaları yarattık.
20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
Evrende kaynağı yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ve biz her şeyi belirli bir ölçüye göre indiririz.
21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
Biz (bitki ve bulutlar için) rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Ve muhakkak ki, hayatı bahşeden de, ölüme hükmeden de biziz. (Fani olan her şey göçüp gittikten sonra) her şeyin sahibi olarak kalacak olan yine biziz!
23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
Andolsun ki, biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
Hiç kuşkusuz senin Rabbin, (ancak) O, onları (diriltip) mahşerde bir araya getirecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ
Andolsun ki, biz (ilk) insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
(28-29) Hani Rabbin, meleklere (şöyle demişti:) “Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde secde ederek yere kapanın!”
28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
(28-29) Hani Rabbin, meleklere (şöyle demişti:) “Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde secde ederek yere kapanın!”
29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
(30-31) Bunun üzerine İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
(30-31) Bunun üzerine İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.
31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
(Allah:) “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın nedir?” buyurdu.
32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
(34-35) (Allah) şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan (cennetten) çık! Artık kovuldun! Ve bil ki, hesap gününe kadar lanetim üzerinde olacak!”
34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
(34-35) (Allah) şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan (cennetten) çık! Artık kovuldun! Ve bil ki, hesap gününe kadar lanetim üzerinde olacak!”
35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
İblis: “Ey Rabbim, o halde insanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana yaşama süresi tanı” dedi.
36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(37-38) (Allah) buyurdu ki: “Öyleyse, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen (kıyamete) gün(ün)e kadar mühlet verilenlerdensin.”
37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
(37-38) (Allah) buyurdu ki: “Öyleyse, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen (kıyamete) gün(ün)e kadar mühlet verilenlerdensin.”
38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(39-40) (İblis) dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlaslı olan kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.”
39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
(39-40) (İblis) dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlaslı olan kulların hariç, onların hepsini azdıracağım.”
40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
(41-42) (Allah) buyurdu ki: “İşte bu (ihlas) bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur.”
41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
(41-42) (Allah) buyurdu ki: “İşte bu (ihlas) bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur.”
42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(43-44) “Ve hiç şüphe yok ki, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için bir grup ayrılmıştır.”
43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
(43-44) “Ve hiç şüphe yok ki, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için bir grup ayrılmıştır.”
44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
(45-46) Şüphesiz Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan kimseler, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. Onlara: “Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz” denecektir.
45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
(45-46) Şüphesiz Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan kimseler, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. Onlara: “Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz” denecektir.
46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
(47-48) Biz, onların gönüllerindeki kini söküp atmışızdır. Onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar. Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da söz konusu değildir.
47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
(47-48) Biz, onların gönüllerindeki kini söküp atmışızdır. Onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar. Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da söz konusu değildir.
48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
(49-50) (Ey Resulüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olduğumu haber ver. (Bununla beraber) azabımın da çok acıklı bir azap olduğunu bildir.
49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
(49-50) (Ey Resulüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olduğumu haber ver. (Bununla beraber) azabımın da çok acıklı bir azap olduğunu bildir.
50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
Hani, onun yanına geldiklerinde ona: “Sana selam olsun!” dediler de, o da onlara: “Biz sizden korkuyoruz!” diye cevap verdi.
52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
“Korkma! Biz sana, bilgin bir erkek evlât müjdeliyoruz!” dediler.
53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
İbrahim: “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?” dedi.
54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
“Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma!” dediler.
55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
(İbrahim) dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıtmışlardan başka kim ümit keser?”
56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
(İbrahim onların melek olduğunu anlayınca:) “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” diye sordu.
57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
(58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
(58-60) Onlar: “Biz, Lut ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük” dediler.
60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
(61-62) Ve elçiler, Lut'un evine gelince, (Lut onlara): “Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!” dedi.
61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
(61-62) Ve elçiler, Lut'un evine gelince, (Lut onlara): “Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!” dedi.
62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
(63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
(63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
(63-65) (Onlar da) dediler ki: “Evet, biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik. Ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik. Kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) gidin.”
65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların kökü kesilmiş olacaktır.”
66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
Bu arada, (Sodom) şehrinin (sapık) halkı (misafirlere zarar vermek için) sevinerek (Lut'un evine) geldiler.
67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
(68-69) (Lut şöyle) seslendi: “Bakın, bunlar benim konuklarımdır, sakın beni utandırmayın! Allah'a karşı gelmekten sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
(68-69) (Lut şöyle) seslendi: “Bakın, bunlar benim konuklarımdır, sakın beni utandırmayın! Allah'a karşı gelmekten sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Onlar: “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ
(Lut:) “Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım (onlarla sizi evlendireyim)!” dedi.
71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
(Resulüm!) “Hayatın hakkı için doğrusu onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.”
72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ
Ve derken güneşin doğuşu sırasında, onları korkunç bir ses yakalayıverdi.
73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ
Ve bir anda (yaşadıkları yerin) üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ
Şüphesiz, bütün bunlarda, (kavrama kabiliyet olan) ince düşünceli kimseler için alınacak nice dersler vardır.
75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ
Bu (beldenin yıkıntıları) hâlâ (herkesin çok rahat görebileceği) işlek olan bir yol üzerindedir.
76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
(Şuayib'ın kavmi olan) Eyke halkı da, doğrusu, ıslah olmaz zalim kimselerdi.
78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟
Onlardan intikam aldık (Sodom ve Eyke halklarına hak ettikleri cezayı verdik). Bu her ikisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şuayip kavminin yaşadığı Eyke herkesin görebileceği uğrak) apaçık bir yol üzerindedir.
79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Andolsun ki (benzer biçimde Salih'in gönderildiği Semud kavmi olan), Hicr halkı da (bizim) gönderdiklerimizi (peygamberleri) yalanlamışlardı.
80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ
Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de (onlar) bunlardan yüz çevirmişlerdi.
81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ
(Onlar tehlikelere karşı) dağları oyup güya güvenli köşkler yapıyorlardı.
82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ
Onları da sabaha girerlerken, korkunç bir gürültü yakalayıverdi.
83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ
Yaptıkları şeylerin (oydukları köşklerin) onlara hiçbir faydası olmadı.
84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları elbette ki boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla!
85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Şüphe yok ki Rabbin, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilendir.
86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'an'ı verdik.
87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
İnkârcılardan bazılarına verdiğimiz (dünyevi) zenginliklere gözün kalmasın! Ve (inanmıyorlar diye) onlar için üzülme! İnananlara kol kanat ger (onlara karşı mütevazı ol, kendilerini himayene al).
88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ
“Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım” de.
89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıran (Yahudi ve Hıristiyan)lara indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azap indiririz)!
90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ
(91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(91-93) Onlar ki, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. Rabbin hakkı için, onların tümünü muhakkak sorguya çekeceğiz. Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.
93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
Artık sen, sana emredilen şeyi açıkla ve müşriklerden yüz çevir (onlara itibar etme)!
94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ
(Seninle ve sana vahyedilenlerle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Onlar ki, Allah'la beraber başka tanrısal güçlerin de varlığını benimsiyorlar. (Gerçeğin ne olduğunu) yakında bilecekler.
96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
Söyledikleri (karalayıcı) şeylerden ötürü kalbinin daraldığını kuşkusuz biz biliyoruz.
97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ
Şimdi sen Rabbinin yüceliğini, sınırsız kudret ve kemalini övgüyle an ve secde edenlerden ol!
98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!
99

Sureler

Mealler
Nahl Suresi
Sonraki