Sureler
Mealler
Sonraki
Nahl Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, lâm, râ. Bunlar, kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir. [248]
2 İnkâr edenler zaman zaman, “Keşke Müslüman olsaydık!” diye derin bir özlem duyarlar.
3 Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve boş ümitler onları oyalayadursun. İleride yaptıklarının yanlış olduğunu bilecekler.
4 Biz, hiçbir toplumu ilâhî kitaptan haberdar kılmadan helâk etmedik. [249]
5 Hiçbir millet, kendi ecelini ne ileri alabilir ne de geciktirebilir.
6 Dediler ki: “Ey kendisine Kur'ân indirilen! Sen mutlaka bir delisin.”
7 “Doğru sözlülerden isen, bize melekleri getirsene!”
8 Biz melekleri ancak bir amaç için indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
9 Kur'ân'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. [250]
10 Andolsun ki senden önce gelip geçmiş topluluklar arasından peygamberler gönderdik.
11 Onlar, gelen peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
12 Böylece biz de o alayı suçluların kalplerine sokarız.
13 Geçmişteki milletlerin durumu ortada iken, yine de ona inanmazlar.
14 (14-15) Onlara gökten bir kapı açsaydık da oraya çıkmaya koyulsalardı; “şüphesiz ki gözlerimiz döndü; hayır, büyüye uğramış bir topluluk olduk” derlerdi. [251]
15 (14-15) Onlara gökten bir kapı açsaydık da oraya çıkmaya koyulsalardı; “şüphesiz ki gözlerimiz döndü; hayır, büyüye uğramış bir topluluk olduk” derlerdi. [251]
16 Gerçekten de biz gökyüzüne büyük takımyıldızları/burçlar serpiştirdik ve onları seyredenler için süsleyip bezedik. [252]
17 Onu kovulmuş her türlü şeytana karşı koruduk.
18 Ancak, kulak hırsızlığına kalkışan olursa, onun peşine de parlak bir ateş alevi takılır.
19 Yeryüzünü yaydık, oraya sabit dağlar diktik ve orada her şeyi ölçülü bitirdik. [253]
20 Orada hem sizin için hem de sizin rızık veremeyeceğiniz varlıklar için geçimlikler var ettik.
21 Katımızda hazineleri olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak bilinen bir ölçüye göre indiririz.
22 Biz, rüzgârları dölleyici olarak gönderdik ve böylece gökten su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa, siz o suyu depolayamazdınız. [254]
23 Doğrusu biz diriltiriz, öldürürüz ve hepsinin vârisi biz kalırız.
24 Andolsun biz sizden önce gelip geçenleri de biliriz; geri kalanları da biliriz.
25 Şüphesiz, Rabbin onları toplayacaktır. Çünkü O, işini yerli yerince yapan, her şeyi bilendir.
26 Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. [255]
27 Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.
28 Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.”
29 “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”
30 Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
31 Fakat İblîs hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
32 Allah, “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?” dedi.
33 İblis, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim” dedi.
34 Allah şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!”
35 “Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır.”
36 İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise, öldükten sonra dirilme gününe kadar bana mühlet ver!” dedi.
37 (37-38) Allah, “Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin” buyurdu.
38 (37-38) Allah, “Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin” buyurdu.
39 (39-40) İblis dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara kötü davranışları süsleyeceğim ve ihlâslı kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!” [256]
40 (39-40) İblis dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara kötü davranışları süsleyeceğim ve ihlâslı kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!” [256]
41 Allah şöyle buyurdu: “Benim doğru yolum budur.”
42 “Şüphesiz, senin, kullarım üzerinde bir hakimiyetin yoktur. Ancak, azgınlardan sana uyanlar müstesna.” [257]
43 Muhakkak cehennem, onların hepsine vaad olunan yerdir.
44 Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır. [258]
45 Takvâ sahipleri, elbette cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
46 Oraya esenlik ve emniyetle giriniz!
47 Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.
48 Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmayacak ve onlar oradan çıkarılmayacaktır.
49 Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğumu haber ver!
50 Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir!
51 Onlara İbrâhim'in misafirlerinden de haber ver! [259]
52 Onun yanına girdikleri zaman, “Selâm” dediler. İbrâhim, “Biz sizden çekiniyoruz” dedi.
53 Dediler ki: “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.”
54 İbrâhim, “Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz?” dedi.
55 Melekler, “Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma!” dediler.
56 İbrâhim, “Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?” dedi.
57 İbrâhim, “Ey elçiler! Başka ne işiniz var?” dedi.
58 Dediler ki: “Biz, suçlu bir topluma gönderildik.”
59 “Ancak Lût ailesi hariç, inananların hepsini kurtaracağız.”
60 “Lût'un karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.” [260]
61 Elçiler Lût ailesine gelince,
62 Lût onlara, “Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi. [261]
63 Dediler ki: “Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi getirdik.”
64 “Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz.”
65 “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü! Sizden hiç kimse, sakın dönüp de arkasına bakmasın; istenen yere gidiniz.”
66 Lût'a şu hükmümüzü vahyettik: “Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır.”
67 Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak geldiler.
68 Lût onlara, “Bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni utandırmayınız!”
69 “Allah'tan sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
70 Bunun üzerine onlar da, “Biz seni başkalarının işine karışmaktan men etmemiş miydik?” dediler.
71 Lût, “Eğer düşündüğünüzü yapacaksanız, işte kızlarım, onlarla evlenin!” dedi.
72 Senin ömrüne andolsun ki onlar, sarhoşluklarının içinde bocalıyorlardı.
73 Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı.
74 Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
75 İşte bunda feraset/güçlü anlayış sahipleri için işaretler vardır.
76 Onlar hâlâ gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
77 Hakikaten bunda iman edenler için büyük bir ders vardır.
78 Eyke halkı da gerçekten zâlim idiler. [262]
79 Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de açık bir yol üzerindedir.
80 Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
81 Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlar yüz çevirmişlerdi.
82 Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı.
83 Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.
84 Kazandıkları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.
85 Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları bir amaç için yarattık. O saat de mutlaka gelecektir. Şimdi sen onlara karşı iyice tedbirli ol!
86 Şüphesiz Rabbin her şeyi yaratan ve her şeyi bilendir.
87 Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur'ân'ı verdik. [263]
88 Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya nimetine göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol!
89 De ki: “Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.”
90 “Nitekim biz, bölücülere azabı indirmişizdir.”
91 Onlar, Kur'ân'ı bölüp ayıranlardır.
92 (92-93) “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.”
93 (92-93) “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.”
94 “Sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlardan yüz çevir!”
95 “Seninle alay edip, ilâhî mesajı küçümseyenlere karşı biz sana yeteriz.”
96 “Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. Yakında gerçeği bileceklerdir.”
97 “Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı senin canının sıkıldığını biliyoruz.”
98 “Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbîh et ve secde edenlerden ol!”
99 “Sana yakîn/kesin bilgi ya da ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” [264]
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ 1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ 2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ 4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ 5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ 6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ 8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ 10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ 12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ 13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ 14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟ 15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ 16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ 17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ 18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ 19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ 20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ 21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ 22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ 23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ 24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟ 25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ 26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ 27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ 30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ 32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ 33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ 34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ 37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ 41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ 42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟ 44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ 45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ 46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ 47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ 48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ 49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ 50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ 51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ 52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ 53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ 54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ 55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ 56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ 57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ 58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟ 60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ 61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ 62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ 63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ 65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ 66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ 67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ 68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ 69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ 71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ 72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ 73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ 74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ 75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ 76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ 77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ 78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟ 79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ 80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ 81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ 82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ 83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ 84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ 85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ 86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ 87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ 88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ 89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ 90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ 91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ 93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ 95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ 97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ 98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ 99
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ
Elif, lâm, râ. Bunlar, kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir. [248]
1
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ
İnkâr edenler zaman zaman, “Keşke Müslüman olsaydık!” diye derin bir özlem duyarlar.
2
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve boş ümitler onları oyalayadursun. İleride yaptıklarının yanlış olduğunu bilecekler.
3
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ
Biz, hiçbir toplumu ilâhî kitaptan haberdar kılmadan helâk etmedik. [249]
4
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
Hiçbir millet, kendi ecelini ne ileri alabilir ne de geciktirebilir.
5
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ
Dediler ki: “Ey kendisine Kur'ân indirilen! Sen mutlaka bir delisin.”
6
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
“Doğru sözlülerden isen, bize melekleri getirsene!”
7
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ
Biz melekleri ancak bir amaç için indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
8
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Kur'ân'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. [250]
9
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ
Andolsun ki senden önce gelip geçmiş topluluklar arasından peygamberler gönderdik.
10
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onlar, gelen peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
11
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
Böylece biz de o alayı suçluların kalplerine sokarız.
12
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
Geçmişteki milletlerin durumu ortada iken, yine de ona inanmazlar.
13
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsaydık da oraya çıkmaya koyulsalardı; “şüphesiz ki gözlerimiz döndü; hayır, büyüye uğramış bir topluluk olduk” derlerdi. [251]
14
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsaydık da oraya çıkmaya koyulsalardı; “şüphesiz ki gözlerimiz döndü; hayır, büyüye uğramış bir topluluk olduk” derlerdi. [251]
15
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ
Gerçekten de biz gökyüzüne büyük takımyıldızları/burçlar serpiştirdik ve onları seyredenler için süsleyip bezedik. [252]
16
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ
Onu kovulmuş her türlü şeytana karşı koruduk.
17
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ
Ancak, kulak hırsızlığına kalkışan olursa, onun peşine de parlak bir ateş alevi takılır.
18
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
Yeryüzünü yaydık, oraya sabit dağlar diktik ve orada her şeyi ölçülü bitirdik. [253]
19
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ
Orada hem sizin için hem de sizin rızık veremeyeceğiniz varlıklar için geçimlikler var ettik.
20
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
Katımızda hazineleri olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak bilinen bir ölçüye göre indiririz.
21
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
Biz, rüzgârları dölleyici olarak gönderdik ve böylece gökten su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa, siz o suyu depolayamazdınız. [254]
22
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Doğrusu biz diriltiriz, öldürürüz ve hepsinin vârisi biz kalırız.
23
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
Andolsun biz sizden önce gelip geçenleri de biliriz; geri kalanları da biliriz.
24
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
Şüphesiz, Rabbin onları toplayacaktır. Çünkü O, işini yerli yerince yapan, her şeyi bilendir.
25
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ
Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. [255]
26
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.
27
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.”
28
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
“Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”
29
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
30
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
Fakat İblîs hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
31
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
Allah, “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?” dedi.
32
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
İblis, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim” dedi.
33
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
Allah şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!”
34
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
“Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır.”
35
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise, öldükten sonra dirilme gününe kadar bana mühlet ver!” dedi.
36
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(37-38) Allah, “Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin” buyurdu.
37
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
(37-38) Allah, “Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin” buyurdu.
38
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(39-40) İblis dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara kötü davranışları süsleyeceğim ve ihlâslı kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!” [256]
39
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
(39-40) İblis dedi ki: “Ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara kötü davranışları süsleyeceğim ve ihlâslı kulların hariç onların hepsini mutlaka azdıracağım!” [256]
40
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
Allah şöyle buyurdu: “Benim doğru yolum budur.”
41
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
“Şüphesiz, senin, kullarım üzerinde bir hakimiyetin yoktur. Ancak, azgınlardan sana uyanlar müstesna.” [257]
42
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Muhakkak cehennem, onların hepsine vaad olunan yerdir.
43
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır. [258]
44
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
Takvâ sahipleri, elbette cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
45
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
Oraya esenlik ve emniyetle giriniz!
46
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.
47
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmayacak ve onlar oradan çıkarılmayacaktır.
48
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğumu haber ver!
49
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir!
50
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrâhim'in misafirlerinden de haber ver! [259]
51
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
Onun yanına girdikleri zaman, “Selâm” dediler. İbrâhim, “Biz sizden çekiniyoruz” dedi.
52
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
Dediler ki: “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.”
53
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
İbrâhim, “Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz?” dedi.
54
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
Melekler, “Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma!” dediler.
55
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
İbrâhim, “Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?” dedi.
56
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
İbrâhim, “Ey elçiler! Başka ne işiniz var?” dedi.
57
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
Dediler ki: “Biz, suçlu bir topluma gönderildik.”
58
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
“Ancak Lût ailesi hariç, inananların hepsini kurtaracağız.”
59
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
“Lût'un karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.” [260]
60
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
Elçiler Lût ailesine gelince,
61
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Lût onlara, “Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi. [261]
62
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
Dediler ki: “Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi getirdik.”
63
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
“Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz.”
64
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
“Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü! Sizden hiç kimse, sakın dönüp de arkasına bakmasın; istenen yere gidiniz.”
65
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
Lût'a şu hükmümüzü vahyettik: “Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır.”
66
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak geldiler.
67
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
Lût onlara, “Bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni utandırmayınız!”
68
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
“Allah'tan sakının, beni rezil etmeyin!” dedi.
69
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Bunun üzerine onlar da, “Biz seni başkalarının işine karışmaktan men etmemiş miydik?” dediler.
70
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ
Lût, “Eğer düşündüğünüzü yapacaksanız, işte kızlarım, onlarla evlenin!” dedi.
71
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
Senin ömrüne andolsun ki onlar, sarhoşluklarının içinde bocalıyorlardı.
72
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ
Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı.
73
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ
Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
74
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ
İşte bunda feraset/güçlü anlayış sahipleri için işaretler vardır.
75
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ
Onlar hâlâ gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
76
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Hakikaten bunda iman edenler için büyük bir ders vardır.
77
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
Eyke halkı da gerçekten zâlim idiler. [262]
78
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟
Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de açık bir yol üzerindedir.
79
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
80
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ
Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlar yüz çevirmişlerdi.
81
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ
Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı.
82
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.
83
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ
Kazandıkları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.
84
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları bir amaç için yarattık. O saat de mutlaka gelecektir. Şimdi sen onlara karşı iyice tedbirli ol!
85
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Şüphesiz Rabbin her şeyi yaratan ve her şeyi bilendir.
86
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur'ân'ı verdik. [263]
87
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya nimetine göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol!
88
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ
De ki: “Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.”
89
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ
“Nitekim biz, bölücülere azabı indirmişizdir.”
90
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ
Onlar, Kur'ân'ı bölüp ayıranlardır.
91
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(92-93) “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.”
92
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(92-93) “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.”
93
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
“Sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlardan yüz çevir!”
94
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ
“Seninle alay edip, ilâhî mesajı küçümseyenlere karşı biz sana yeteriz.”
95
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
“Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. Yakında gerçeği bileceklerdir.”
96
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
“Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı senin canının sıkıldığını biliyoruz.”
97
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ
“Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbîh et ve secde edenlerden ol!”
98
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
“Sana yakîn/kesin bilgi ya da ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” [264]
99

Sureler

Mealler
Nahl Suresi
Sonraki