Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
2 Kitab ehlinden küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'dan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (azabıyla) onlara hiç beklemedikleri (hesaba katmadıkları) bir yerden geldi. Yüreklerine öyle korku salıverdi ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahibleri artık ibret alın.
3 Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı elbette onları dünyada (başka şekilde) azablandırırdı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.
4 Bu, onların Allah'a ve O'nun Resulüne karşı 'başkaldırıp ayrılık çıkarmaları' sebebiyledir. Kim Allah'a karşı başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa, muhakkak ki Allah'ın ikabı (azabla sonuçlandırması) çok şiddetlidir.
5 Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde her neyi bırakmışsanız Allah'ın izniyledir ve (bunlara izin vermesi) fasıkları rezil etmek içindir.
6 Allah'ın onlardan resulüne verdiği feye (savaşsız ganimete) gelince, siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at, ne de deve sürdünüz. Ancak Allah Kendi resullerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir).
7 Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resulüne verdiği fey (savaşsız ganimet) Allah'a, resulüne, (onun) yakınlarına-akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. (Eşit paylaşımla herkese değil, adil paylaşımla bunlara verilecektir ki, mal ve servet) içinizden zenginler arasında dönüp-dolaşan bir şey olmasın. Artık Resul size ne verise onu alın, sizi neden sakındırsa ondan da sakının ve Allah'dan korkun. Muhakkak ki Allah'ın ikabı (azabla sonuçlandırması) çok şiddetlidir.
8 (Ayrıca bu ganimetler) muhacir-hicret eden fakirleredir. Ki onlar Allah'dan bir fazl (lutuf ve ihsan) arayıp Allah'a ve onun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte sadık olanlar bunlardır.
9 Onlardan önce (Medine'yi) yurt edinmiş ve (gönüllerine) imanı yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.
10 Onlardan sonra gelenler derler ki "Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen Rauf'sun (şefkat edensin), Rahim'sin (rahmetinle çok esirgeyensin)."
11 Münafıklık edenleri görmüyor musun? Kitab ehlinden küfre sapan kardeşlerine "Andolsun ki eğer siz (yurtlarınızdan) sürülüp-çıkarılacak olursanız mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı hiç kimseye asla itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşırlarsa elbette size yardım ederiz" diyorlar. Allah şahidlik etmektedir ki, onlar gerçekten yalancıdırlar.
12 Andolsun ki onlar sürülüp-çıkarılacak olurlarsa, kendileri onlarla birlikte çıkmazlar. Onlarla savaşılsa onlara asla yardım etmezler. Yardım etseler bile (arkalarını) dönüp-kaçarlar sonra kendilerine de yardım edilmez.
13 Onların kalplerinde sizin korkunuz, Allah korkusundan daha şiddetlidir. Böyledir çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
14 Onlar iyice korunmuş şehirlerde veya duvarlar arkasında olmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki çekişip-çarpışmaları ise şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın oysa kalpleri darmadağınıktır. Böyledir çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
15 (Onların durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara elim-acıklı bir azap vardır.
16 (Yahudileri kışkırtan bu münafıkların durumu) şeytanın durumuna benzer ki (şeytan) insana "Küfret" der, (insan) küfredince de "Doğrusu ben senden uzağım. Ben gerçekten alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" der.
17 Sonunda onların akibetleri, ateşin içinde ikisinin de ebedi olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.
18 Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının. Herkes yarın için (ahirete) neyi takdim edip-gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup-sakının. Muhakkak ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
19 Kendileri Allah'ı unutmuş böylece O da onlara kendilerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar fasık olanlardır.
20 Ateş ashabı (halkı) ile cennet ashabı bir olmaz. Cennet ashabı 'kurtulup-umduklarına kavuşanlardır'.
21 Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun ki onu Allah korkusundan huşuyla-saygıyla baş eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte Biz (bunu işitip) düşünürler diye insanlara böyle misaller vermekteyiz.
22 O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. Rahman (yarattıklarına rahmet eden), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) O'dur.
23 O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Melik'dir (her şeyin mutlak hakimidir), Kuddüs'dür (eksiklikten münezzeh ve mukaddesdir), Selam'dır (esenlik ve huzurun kaynağıdır), Mü'min'dir (iman nurunun sahibidir), Müheymin'dir (her şeyi ilmiyle denetleyen, gözetip-koruyandır), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Cebbar'dır (istediğini gerekirse zorla yaptırandır), Mütekebbir'dir (büyüklüğünü gösteren ve büyüklükte eşi olmayandır). Allah (sübhandır), (müşriklerin) şirk koşmakta olduklarından münezzehtir-yücedir.
24 O Allah ki Halik'dir (yaratandır), Bari'dir (yarattığını uygun kılandır), Musavvir'dir (tasvir eden, şekil ve suret verendir). En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olan her şey O'nu tesbih etmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ 2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ 3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ 5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ 7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ 8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ 9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ 10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ 12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ 14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ 15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ 16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟ 17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ 20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ 21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ 22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ 23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 24
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ
Kitab ehlinden küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'dan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (azabıyla) onlara hiç beklemedikleri (hesaba katmadıkları) bir yerden geldi. Yüreklerine öyle korku salıverdi ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahibleri artık ibret alın.
2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ
Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı elbette onları dünyada (başka şekilde) azablandırırdı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.
3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Bu, onların Allah'a ve O'nun Resulüne karşı 'başkaldırıp ayrılık çıkarmaları' sebebiyledir. Kim Allah'a karşı başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa, muhakkak ki Allah'ın ikabı (azabla sonuçlandırması) çok şiddetlidir.
4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ
Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde her neyi bırakmışsanız Allah'ın izniyledir ve (bunlara izin vermesi) fasıkları rezil etmek içindir.
5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah'ın onlardan resulüne verdiği feye (savaşsız ganimete) gelince, siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at, ne de deve sürdünüz. Ancak Allah Kendi resullerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir).
6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ
Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resulüne verdiği fey (savaşsız ganimet) Allah'a, resulüne, (onun) yakınlarına-akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. (Eşit paylaşımla herkese değil, adil paylaşımla bunlara verilecektir ki, mal ve servet) içinizden zenginler arasında dönüp-dolaşan bir şey olmasın. Artık Resul size ne verise onu alın, sizi neden sakındırsa ondan da sakının ve Allah'dan korkun. Muhakkak ki Allah'ın ikabı (azabla sonuçlandırması) çok şiddetlidir.
7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ
(Ayrıca bu ganimetler) muhacir-hicret eden fakirleredir. Ki onlar Allah'dan bir fazl (lutuf ve ihsan) arayıp Allah'a ve onun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte sadık olanlar bunlardır.
8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
Onlardan önce (Medine'yi) yurt edinmiş ve (gönüllerine) imanı yerleştirmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.
9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟
Onlardan sonra gelenler derler ki "Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen Rauf'sun (şefkat edensin), Rahim'sin (rahmetinle çok esirgeyensin)."
10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Münafıklık edenleri görmüyor musun? Kitab ehlinden küfre sapan kardeşlerine "Andolsun ki eğer siz (yurtlarınızdan) sürülüp-çıkarılacak olursanız mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı hiç kimseye asla itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşırlarsa elbette size yardım ederiz" diyorlar. Allah şahidlik etmektedir ki, onlar gerçekten yalancıdırlar.
11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
Andolsun ki onlar sürülüp-çıkarılacak olurlarsa, kendileri onlarla birlikte çıkmazlar. Onlarla savaşılsa onlara asla yardım etmezler. Yardım etseler bile (arkalarını) dönüp-kaçarlar sonra kendilerine de yardım edilmez.
12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Onların kalplerinde sizin korkunuz, Allah korkusundan daha şiddetlidir. Böyledir çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ
Onlar iyice korunmuş şehirlerde veya duvarlar arkasında olmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki çekişip-çarpışmaları ise şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın oysa kalpleri darmadağınıktır. Böyledir çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ
(Onların durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara elim-acıklı bir azap vardır.
15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ
(Yahudileri kışkırtan bu münafıkların durumu) şeytanın durumuna benzer ki (şeytan) insana "Küfret" der, (insan) küfredince de "Doğrusu ben senden uzağım. Ben gerçekten alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" der.
16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟
Sonunda onların akibetleri, ateşin içinde ikisinin de ebedi olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.
17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının. Herkes yarın için (ahirete) neyi takdim edip-gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup-sakının. Muhakkak ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Kendileri Allah'ı unutmuş böylece O da onlara kendilerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar fasık olanlardır.
19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ
Ateş ashabı (halkı) ile cennet ashabı bir olmaz. Cennet ashabı 'kurtulup-umduklarına kavuşanlardır'.
20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun ki onu Allah korkusundan huşuyla-saygıyla baş eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte Biz (bunu işitip) düşünürler diye insanlara böyle misaller vermekteyiz.
21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ
O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. Rahman (yarattıklarına rahmet eden), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) O'dur.
22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Melik'dir (her şeyin mutlak hakimidir), Kuddüs'dür (eksiklikten münezzeh ve mukaddesdir), Selam'dır (esenlik ve huzurun kaynağıdır), Mü'min'dir (iman nurunun sahibidir), Müheymin'dir (her şeyi ilmiyle denetleyen, gözetip-koruyandır), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Cebbar'dır (istediğini gerekirse zorla yaptırandır), Mütekebbir'dir (büyüklüğünü gösteren ve büyüklükte eşi olmayandır). Allah (sübhandır), (müşriklerin) şirk koşmakta olduklarından münezzehtir-yücedir.
23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
O Allah ki Halik'dir (yaratandır), Bari'dir (yarattığını uygun kılandır), Musavvir'dir (tasvir eden, şekil ve suret verendir). En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olan her şey O'nu tesbih etmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
24

Sureler

Mealler