Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluklarını yerine getirmeleri) içindir! O Aziyz'dir, Hakiym'dir.
2 O, odur ki, Ehl-i Kitap'tan hakikat bilgisini inkâr edenleri, savaş için toplandıklarında (daha savaşmadan) yurtlarından çıkardı. . . Siz onların (yurtlarından) çıkacaklarını sanmamıştınız. . . Onlar da kalelerinin (kendilerini) Allâh'tan (gelene) mâni olacağını zannetmişlerdi! Allâh onlara hiç ummadıkları yerden geldi ve kalplerine korku attı! Kendi elleriyle ve iman edenlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı! Ey basîret sahipleri ibret alın!
3 Eğer Allâh onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır.
4 Çünkü onlar, kendilerini kopardılar Allâh'tan ve Rasûlünden! Kim Allâh'a bağını kopartır (hakikati olan Esmâ özelliklerini - ruhunu - şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkâr ederse, kendini toprak olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır (azabı çok şiddetlidir)!
5 (Savaş isteyenlerin) hurma ağacını kestiniz yahut onu kökleriyle bıraktınız ise, (bu) Allâh'ın izniyledir (Bi-iznillâh) ve bozuk inançlıları rezil - rüsva etmesi içindir.
6 Allâh'ın onlardan Rasûlüne verdiği ganimete gelince, siz onun için ne bir at koşturdunuz ve ne de bir deveye bindiniz! Ne var ki Allâh, Rasûllerini dilediği kimsenin üzerine yönlendirir! Allâh her şey üzerine Kaadir'dir.
7 Allâh'ın, fethedilen bölge halkından, Rasûlüne verdiği savaşsız ganimet (fey'), Allâh'a, Rasûle, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. . . (Bu böyle takdir edilmiştir) ki (varlık) sizden (sadece) zenginler arasında elden ele dolaşan bir şey olmasın! Rasûl size ne verdi ise, onu alın (kabul edin); sizi neden engelledi ise, ona son verin! Allâh'tan (yaptıklarınızın sonucunu kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun. . . Muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır.
8 (O fey') yurtlarından ve mallarından çıkarılmış, Allâh'tan bir lütuf ve rıdvan isteyen; Allâh'a ve O'nun Rasûlüne yardım eden muhacir fukara içindir. . . İşte onlar sadıkların ta kendileridir!
9 Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) ve imana yerleşmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara (muhacirlere) verilenlerde gözleri yoktur, buna ihtiyaç duymazlar! Kendileri ihtiyaç içinde olsalar da, onları kendi nefslerine tercih ederler! Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden - ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
10 Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve imanda bizden öne geçmiş olan kardeşlerimizi mağfiret et, kalplerimizde iman etmiş olanlar için hatalı düşünce ve duygu oluşturma. . . Rabbimiz! Muhakkak ki sen Raûf'sun, Rahıym'sin. "
11 Görmedin mi o ikiyüzlüleri (Yahudi münafıkları) ki, ehl-i kitaptan hakikat bilgisini inkâr eden (Rasûlullâh'a ihanet eden Ben-i Nadir Yahudisi) kardeşlerine: "Andolsun ki eğer siz (yaşadığınız yerden) çıkarılırsanız, elbette biz de sizinle birlikte çıkacağız! Sizin hakkınızda hiçbir kimseyi ebediyen dinlemeyeceğiz! Eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım edeceğiz" dediler. . . Allâh şahittir ki kesinlikle onlar yalancılardır!
12 Andolsun ki eğer onlar (yurtlarından) çıkarılsalar, onlarla birlikte çıkmazlar! Andolsun ki eğer onlarla savaşılsa, onlara yardım etmezler! Andolsun ki eğer onlara yardım etseler, mutlaka arkalarına dönüp kaçarlar! Sonra da yardım olunmazlar.
13 Muhakkak ki sizden korkuları, Allâh'tan daha şiddetlidir! Bu onların anlayışı kıt bir toplum olmalarındandır!
14 Onlar sizinle toplu hâlde, ancak tahkim edilmiş (kale gibi çevrilmiş) bölgelerde yahut duvarların arkasından savaşırlar. . . Onların kendi aralarındaki sorunları - sıkıntıları da şiddetlidir. . . Düşünceleri ayrı ayrı olduğu hâlde onları toplu sanırsın! Bu, onların aklını kullanamayan bir topluluk olmalarındandır.
15 (Bu Yahudilerin misali) kendilerinden yakın (zaman) önce (Bedir'de) işlerinin vebalini tatmış ve kendileri için (sonsuz gelecekte) feci bir azap olan kimselerin meseli gibidir.
16 (Yahudi münafıkların ibretlik durumu) insana: "Küfret (hakikatini inkâr ile bedenselliği yaşa esfeli sâfîliyn olan dünyaN yaşamında)!" diye fikir veren şeytanın ibretlik durumu gibidir! (İnsan) küfrettiğinde (hakikatini inkârda kilitlendiğinde ise), "Muhakkak ki ben senden berîyim! Doğrusu ben Rabb-ül âlemîn olan Allâh'tan korkarım" dedi.
17 Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sonsuz yaşamak üzere ateş oldu! İşte bu zâlimlerin cezasıdır.
18 Ey iman edenler Allâh'tan korunun! Bir nefs yarın (vefat ötesi) için önceden ne gönderdiğine bir baksın! Allâh'tan korunun! Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızda Esmâ'sıyla yaratanı olarak Habiyr'dir.
19 Şu, Allâh'ı unuttukları için, Allâh'ın da onlara nefslerini (-n hakikatini) unutturduğu kimseler gibi olmayın. . . İşte onlar inancı bozukların ta kendileridir!
20 Nâr ehli ile Cennet ehli bir olmaz. . . Cennet ehli kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
21 Eğer şu Kurân'ı (bildirdiği gerçeği) bir dağın (benlik sahibi bilinç - ego - eniyet) üzerine inzâl etseydik, elbette onu Allâh (ismiyle işaret edilen'in) haşyetinden (muhteşem azamet karşısında benliğinin hiçliğini fark ederek) huşû ederek, çatlayıp paramparça olduğu hâlde görürdün! İşte bu MİSALLERİ (sembolik anlatımları) insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz!
22 "HÛ" Allâh, tanrı yok, sadece "HÛ"! Gayb ve şehâdeti daimî bilendir! "HÛ", Er Rahmân (tüm El Esmâ özelliklerini mündemiç olan) Er Rahıym'dir (tüm El Esmâ özelliklerini açığa çıkaran - o özelliklerle Efâl âlemini seyrinde yaşamakta olan).
23 "HÛ" Allâh, tanrı yok, sadece "HÛ"! Melik'tir (efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs'tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selâm'dır (yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mu'min'dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin'dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Aziyz'dir (karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr'dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir'dir (Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allâh, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan'dır!
24 O Allâh, Hâlık (mutlak yaratan - Esmâ özelliklerini fiile dönüştüren), Bari (her yarattığını, zaman ve özellik olarak tüme uyumlu tafsile getiren), Musavvir (sonsuz mânâ sûretlerini açığa çıkaran); Esmâ ül Hüsnâ O'na aittir! Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluk etmeleri) içindir; "HÛ" Aziyz'dir, Hakiym'dir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ 2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ 3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ 5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ 7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ 8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ 9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ 10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ 12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ 14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ 15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ 16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟ 17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ 20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ 21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ 22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ 23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 24
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluklarını yerine getirmeleri) içindir! O Aziyz'dir, Hakiym'dir.
1
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَخْرَجَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِاَوَّلِ الْحَشْرِۜ مَا ظَنَنْتُمْ اَنْ يَخْرُجُوا وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَاَتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِاَيْد۪يهِمْ وَاَيْدِي الْمُؤْمِن۪ينَ فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ
O, odur ki, Ehl-i Kitap'tan hakikat bilgisini inkâr edenleri, savaş için toplandıklarında (daha savaşmadan) yurtlarından çıkardı. . . Siz onların (yurtlarından) çıkacaklarını sanmamıştınız. . . Onlar da kalelerinin (kendilerini) Allâh'tan (gelene) mâni olacağını zannetmişlerdi! Allâh onlara hiç ummadıkları yerden geldi ve kalplerine korku attı! Kendi elleriyle ve iman edenlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı! Ey basîret sahipleri ibret alın!
2
وَلَوْلَٓا اَنْ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَٓاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَاۜ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ
Eğer Allâh onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır.
3
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَٓاقِّ اللّٰهَ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Çünkü onlar, kendilerini kopardılar Allâh'tan ve Rasûlünden! Kim Allâh'a bağını kopartır (hakikati olan Esmâ özelliklerini - ruhunu - şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkâr ederse, kendini toprak olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır (azabı çok şiddetlidir)!
4
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ ل۪ينَةٍ اَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَٓائِمَةً عَلٰٓى اُصُولِهَا فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِق۪ينَ
(Savaş isteyenlerin) hurma ağacını kestiniz yahut onu kökleriyle bıraktınız ise, (bu) Allâh'ın izniyledir (Bi-iznillâh) ve bozuk inançlıları rezil - rüsva etmesi içindir.
5
وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allâh'ın onlardan Rasûlüne verdiği ganimete gelince, siz onun için ne bir at koşturdunuz ve ne de bir deveye bindiniz! Ne var ki Allâh, Rasûllerini dilediği kimsenin üzerine yönlendirir! Allâh her şey üzerine Kaadir'dir.
6
مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ
Allâh'ın, fethedilen bölge halkından, Rasûlüne verdiği savaşsız ganimet (fey'), Allâh'a, Rasûle, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. . . (Bu böyle takdir edilmiştir) ki (varlık) sizden (sadece) zenginler arasında elden ele dolaşan bir şey olmasın! Rasûl size ne verdi ise, onu alın (kabul edin); sizi neden engelledi ise, ona son verin! Allâh'tan (yaptıklarınızın sonucunu kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun. . . Muhakkak ki Allâh "Şediyd'ül Ikab"dır.
7
لِلْفُقَـرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناً وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ
(O fey') yurtlarından ve mallarından çıkarılmış, Allâh'tan bir lütuf ve rıdvan isteyen; Allâh'a ve O'nun Rasûlüne yardım eden muhacir fukara içindir. . . İşte onlar sadıkların ta kendileridir!
8
وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ
Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) ve imana yerleşmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara (muhacirlere) verilenlerde gözleri yoktur, buna ihtiyaç duymazlar! Kendileri ihtiyaç içinde olsalar da, onları kendi nefslerine tercih ederler! Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden - ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
9
وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟
Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve imanda bizden öne geçmiş olan kardeşlerimizi mağfiret et, kalplerimizde iman etmiş olanlar için hatalı düşünce ve duygu oluşturma. . . Rabbimiz! Muhakkak ki sen Raûf'sun, Rahıym'sin. "
10
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِاِخْوَانِهِمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ اُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُط۪يعُ ف۪يكُمْ اَحَداً اَبَداًۚ وَاِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Görmedin mi o ikiyüzlüleri (Yahudi münafıkları) ki, ehl-i kitaptan hakikat bilgisini inkâr eden (Rasûlullâh'a ihanet eden Ben-i Nadir Yahudisi) kardeşlerine: "Andolsun ki eğer siz (yaşadığınız yerden) çıkarılırsanız, elbette biz de sizinle birlikte çıkacağız! Sizin hakkınızda hiçbir kimseyi ebediyen dinlemeyeceğiz! Eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım edeceğiz" dediler. . . Allâh şahittir ki kesinlikle onlar yalancılardır!
11
لَئِنْ اُخْرِجُوا لَا يَخْرُجُونَ مَعَهُمْۚ وَلَئِنْ قُوتِلُوا لَا يَنْصُرُونَهُمْۚ وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
Andolsun ki eğer onlar (yurtlarından) çıkarılsalar, onlarla birlikte çıkmazlar! Andolsun ki eğer onlarla savaşılsa, onlara yardım etmezler! Andolsun ki eğer onlara yardım etseler, mutlaka arkalarına dönüp kaçarlar! Sonra da yardım olunmazlar.
12
لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Muhakkak ki sizden korkuları, Allâh'tan daha şiddetlidir! Bu onların anlayışı kıt bir toplum olmalarındandır!
13
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَم۪يعاً اِلَّا ف۪ي قُرًى مُحَصَّنَةٍ اَوْ مِنْ وَرَٓاءِ جُدُرٍۜ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَد۪يدٌۜ تَحْسَبُهُمْ جَم۪يعاً وَقُلُوبُهُمْ شَتّٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَۚ
Onlar sizinle toplu hâlde, ancak tahkim edilmiş (kale gibi çevrilmiş) bölgelerde yahut duvarların arkasından savaşırlar. . . Onların kendi aralarındaki sorunları - sıkıntıları da şiddetlidir. . . Düşünceleri ayrı ayrı olduğu hâlde onları toplu sanırsın! Bu, onların aklını kullanamayan bir topluluk olmalarındandır.
14
كَمَثَلِ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَر۪يباً ذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۚ
(Bu Yahudilerin misali) kendilerinden yakın (zaman) önce (Bedir'de) işlerinin vebalini tatmış ve kendileri için (sonsuz gelecekte) feci bir azap olan kimselerin meseli gibidir.
15
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ
(Yahudi münafıkların ibretlik durumu) insana: "Küfret (hakikatini inkâr ile bedenselliği yaşa esfeli sâfîliyn olan dünyaN yaşamında)!" diye fikir veren şeytanın ibretlik durumu gibidir! (İnsan) küfrettiğinde (hakikatini inkârda kilitlendiğinde ise), "Muhakkak ki ben senden berîyim! Doğrusu ben Rabb-ül âlemîn olan Allâh'tan korkarım" dedi.
16
فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟
Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sonsuz yaşamak üzere ateş oldu! İşte bu zâlimlerin cezasıdır.
17
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Ey iman edenler Allâh'tan korunun! Bir nefs yarın (vefat ötesi) için önceden ne gönderdiğine bir baksın! Allâh'tan korunun! Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızda Esmâ'sıyla yaratanı olarak Habiyr'dir.
18
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Şu, Allâh'ı unuttukları için, Allâh'ın da onlara nefslerini (-n hakikatini) unutturduğu kimseler gibi olmayın. . . İşte onlar inancı bozukların ta kendileridir!
19
لَا يَسْتَـو۪ٓي اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِۜ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْـفَٓائِزُونَ
Nâr ehli ile Cennet ehli bir olmaz. . . Cennet ehli kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
20
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Eğer şu Kurân'ı (bildirdiği gerçeği) bir dağın (benlik sahibi bilinç - ego - eniyet) üzerine inzâl etseydik, elbette onu Allâh (ismiyle işaret edilen'in) haşyetinden (muhteşem azamet karşısında benliğinin hiçliğini fark ederek) huşû ederek, çatlayıp paramparça olduğu hâlde görürdün! İşte bu MİSALLERİ (sembolik anlatımları) insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz!
21
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ
"HÛ" Allâh, tanrı yok, sadece "HÛ"! Gayb ve şehâdeti daimî bilendir! "HÛ", Er Rahmân (tüm El Esmâ özelliklerini mündemiç olan) Er Rahıym'dir (tüm El Esmâ özelliklerini açığa çıkaran - o özelliklerle Efâl âlemini seyrinde yaşamakta olan).
22
هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
"HÛ" Allâh, tanrı yok, sadece "HÛ"! Melik'tir (efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs'tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selâm'dır (yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mu'min'dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin'dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Aziyz'dir (karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr'dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir'dir (Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allâh, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan'dır!
23
هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
O Allâh, Hâlık (mutlak yaratan - Esmâ özelliklerini fiile dönüştüren), Bari (her yarattığını, zaman ve özellik olarak tüme uyumlu tafsile getiren), Musavvir (sonsuz mânâ sûretlerini açığa çıkaran); Esmâ ül Hüsnâ O'na aittir! Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh'ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluk etmeleri) içindir; "HÛ" Aziyz'dir, Hakiym'dir.
24

Sureler

Mealler