Sureler
Mealler
Önceki
Kalem Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Geleceği ve gerçekleşeceği kuşkusuz olan (kıyamet).
2 Nedir o gerçekleşecek olan (kıyamet)?
3 O gerçekleşecek olanı (kıyametin ne olduğunu) sen nerden bileceksin?
4 Semûd ve Âd (kavimleri), yüreklerini hoplatacak olan o büyük felaketi yalanladılar.
5 (Yaptıkları yüzünden) Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
6 Âd kavmine de uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
7 Allah o kasırgayı üzerlerine yedi gece, sekiz gün kesintisiz olarak salıverdi. Öyle ki sen (o zaman orada olsaydın), o halkı içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
8 Şimdi onlardan hiç geri kalan (bir şey) görüyor musun?
9 Firavun da, ondan öncekiler de, Lût kavminin kasabalar halkı da, hep o hatayı (şirki ve isyanı) işlediler.
10 Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları (yaptıkları yüzünden) şiddeti (gittikçe) artan bir azap ile yakaladı.
11 (Nuh tufanında) sular taştığı vakit, (onların nesilleri olan) sizi akıp giden (gemi)de biz taşıdık.
12 Bütün bunları size (kesintisiz) bir uyarı haline getirelim ve her duyarlı kulak onu bellesin.
13 (13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
14 (13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
15 (13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
16 Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
17 Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rablerinin tahtını/arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır.
18 O gün, size ait hiçbir sır gizli kalmamak kaydıyla (hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna) arz olunursunuz.
19 (19-20) Sicili (amel defteri) sağ eline tutuşturulan, (iftiharla) haykıracak: “İşte defterim, okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum” diyecek.
20 (19-20) Sicili (amel defteri) sağ eline tutuşturulan, (iftiharla) haykıracak: “İşte defterim, okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum” diyecek.
21 (21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
22 (21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
23 (21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
24 (Onlara:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için” denir.
25 Amel defteri kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke defterim bana verilmeseydi.”
26 (26-27) “Hesabımın (yaptıklarımın) ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (yeniden dirilmek olmasaydı).”
27 (26-27) “Hesabımın (yaptıklarımın) ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (yeniden dirilmek olmasaydı).”
28 (28-29) “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım (güç ve kudretim) yok olup gitti.”
29 (28-29) “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım (güç ve kudretim) yok olup gitti.”
30 (30-31) (Allah, görevlilere şöyle buyurur:) “Onu yakalayın, (ellerini boynuna) bağlayın! Sonra onu cehenneme atın!”
31 (30-31) (Allah, görevlilere şöyle buyurur:) “Onu yakalayın, (ellerini boynuna) bağlayın! Sonra onu cehenneme atın!”
32 “Sonra (cehennemde) onu uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun!”
33 (33-34) “Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.”
34 (33-34) “Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.”
35 “Bundan dolayı, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
36 “(Onlar için orada) irin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur.
37 Onu (bilinçli) günah işleyenden başkası yemez.”
38 (38-39) Hayır, (sandıkları gibi değil), gördüklerinize de görmediklerinizde de yemin ederim ki,
39 (38-39) Hayır, (sandıkları gibi değil), gördüklerinize de görmediklerinizde de yemin ederim ki,
40 Şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür.
41 O, bir şair sözü değildir. Siz, pek az inanıp tasdik ediyorsunuz.
42 Bir kâhinin sözü de değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
43 (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
44 (44-45) Eğer o (peygamber), bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Elbette biz O'nu kuvvetle yakalardık (onu cezalandırırdık).
45 (44-45) Eğer o (peygamber), bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Elbette biz O'nu kuvvetle yakalardık (onu cezalandırırdık).
46 (46-47) Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık). Sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
47 (46-47) Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık). Sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
48 Muhakkak ki bu (Kuran), Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan herkes için bir öğüttür.
49 Elbette biz, içinizde (Hakkı) yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.
50 Şüphesiz ki o (Kur'an), inkârcılar için bir pişmanlık sebebi olacaktır (ona inanmadıklarının pişmanlığını çekeceklerdir).
51 Muhakkak ki o (Kur'an), şüphe götürmez bir gerçektir.
52 Öyleyse, O kudret sahibi olan Rabbinin adını yücelt!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اَلْحَٓاقَّةُۙ 1
مَا الْحَٓاقَّةُۚ 2
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْحَٓاقَّةُۜ 3
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ 4
فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ 5
وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوا بِر۪يحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ 6
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ 7
فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ 8
وَجَٓاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِۚ 9
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً 10
اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ 11
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَٓا اُذُنٌ وَاعِيَةٌ 12
فَاِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌۙ 13
وَحُمِلَتِ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً 14
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 15
وَانْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌۙ 16
وَالْمَلَكُ عَلٰٓى اَرْجَٓائِهَاۜ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌۜ 17
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفٰى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ 18
فَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَيَقُولُ هَٓاؤُ۬مُ اقْرَؤُ۫ا كِتَابِيَهْۚ 19
اِنّ۪ي ظَنَنْتُ اَنّ۪ي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْۚ 20
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۙ 21
ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍۙ 22
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ 23
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَٓا اَسْلَفْتُمْ فِي الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ 24
وَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِه۪ فَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُو۫تَ كِتَابِيَهْۚ 25
وَلَمْ اَدْرِ مَا حِسَابِيَهْۚ 26
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَۚ 27
مَٓا اَغْنٰى عَنّ۪ي مَالِيَهْۚ 28
هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ 29
خُذُوهُ فَغُلُّوهُۙ 30
ثُمَّ الْجَح۪يمَ صَلُّوهُۙ 31
ثُمَّ ف۪ي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فَاسْلُكُوهُۜ 32
اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ 33
وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ 34
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هٰهُنَا حَم۪يمٌۙ 35
وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍۙ 36
لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟ 37
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ 38
وَمَا لَا تُبْصِرُونَۙ 39
اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۚ 40
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ 41
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ 42
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 43
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاو۪يلِۙ 44
لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَم۪ينِۙ 45
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَت۪ينَۘ 46
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِز۪ينَ 47
وَاِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ 48
وَاِنَّا لَنَعْلَمُ اَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّب۪ينَ 49
وَاِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْـكَافِر۪ينَ 50
وَاِنَّهُ لَحَقُّ الْيَق۪ينِ 51
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اَلْحَٓاقَّةُۙ
Geleceği ve gerçekleşeceği kuşkusuz olan (kıyamet).
1
مَا الْحَٓاقَّةُۚ
Nedir o gerçekleşecek olan (kıyamet)?
2
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْحَٓاقَّةُۜ
O gerçekleşecek olanı (kıyametin ne olduğunu) sen nerden bileceksin?
3
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ
Semûd ve Âd (kavimleri), yüreklerini hoplatacak olan o büyük felaketi yalanladılar.
4
فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ
(Yaptıkları yüzünden) Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
5
وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوا بِر۪يحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ
Âd kavmine de uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
6
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوماً فَتَرَى الْقَوْمَ ف۪يهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ
Allah o kasırgayı üzerlerine yedi gece, sekiz gün kesintisiz olarak salıverdi. Öyle ki sen (o zaman orada olsaydın), o halkı içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
7
فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ
Şimdi onlardan hiç geri kalan (bir şey) görüyor musun?
8
وَجَٓاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِۚ
Firavun da, ondan öncekiler de, Lût kavminin kasabalar halkı da, hep o hatayı (şirki ve isyanı) işlediler.
9
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَابِيَةً
Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları (yaptıkları yüzünden) şiddeti (gittikçe) artan bir azap ile yakaladı.
10
اِنَّا لَمَّا طَغَا الْمَٓاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِۙ
(Nuh tufanında) sular taştığı vakit, (onların nesilleri olan) sizi akıp giden (gemi)de biz taşıdık.
11
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَٓا اُذُنٌ وَاعِيَةٌ
Bütün bunları size (kesintisiz) bir uyarı haline getirelim ve her duyarlı kulak onu bellesin.
12
فَاِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌۙ
(13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
13
وَحُمِلَتِ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
(13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
14
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
(13-15) Sur'a bir kerecik üfürülünce, yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
15
وَانْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌۙ
Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
16
وَالْمَلَكُ عَلٰٓى اَرْجَٓائِهَاۜ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌۜ
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rablerinin tahtını/arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır.
17
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفٰى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ
O gün, size ait hiçbir sır gizli kalmamak kaydıyla (hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna) arz olunursunuz.
18
فَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَيَقُولُ هَٓاؤُ۬مُ اقْرَؤُ۫ا كِتَابِيَهْۚ
(19-20) Sicili (amel defteri) sağ eline tutuşturulan, (iftiharla) haykıracak: “İşte defterim, okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum” diyecek.
19
اِنّ۪ي ظَنَنْتُ اَنّ۪ي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْۚ
(19-20) Sicili (amel defteri) sağ eline tutuşturulan, (iftiharla) haykıracak: “İşte defterim, okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum” diyecek.
20
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۙ
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
21
ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍۙ
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
22
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir.
23
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَٓا اَسْلَفْتُمْ فِي الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ
(Onlara:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için” denir.
24
وَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِه۪ فَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُو۫تَ كِتَابِيَهْۚ
Amel defteri kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke defterim bana verilmeseydi.”
25
وَلَمْ اَدْرِ مَا حِسَابِيَهْۚ
(26-27) “Hesabımın (yaptıklarımın) ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (yeniden dirilmek olmasaydı).”
26
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَۚ
(26-27) “Hesabımın (yaptıklarımın) ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (yeniden dirilmek olmasaydı).”
27
مَٓا اَغْنٰى عَنّ۪ي مَالِيَهْۚ
(28-29) “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım (güç ve kudretim) yok olup gitti.”
28
هَلَكَ عَنّ۪ي سُلْطَانِيَهْۚ
(28-29) “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım (güç ve kudretim) yok olup gitti.”
29
خُذُوهُ فَغُلُّوهُۙ
(30-31) (Allah, görevlilere şöyle buyurur:) “Onu yakalayın, (ellerini boynuna) bağlayın! Sonra onu cehenneme atın!”
30
ثُمَّ الْجَح۪يمَ صَلُّوهُۙ
(30-31) (Allah, görevlilere şöyle buyurur:) “Onu yakalayın, (ellerini boynuna) bağlayın! Sonra onu cehenneme atın!”
31
ثُمَّ ف۪ي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فَاسْلُكُوهُۜ
“Sonra (cehennemde) onu uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun!”
32
اِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِۙ
(33-34) “Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.”
33
وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ
(33-34) “Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı ve yoksulu doyurmayı teşvik etmezdi.”
34
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هٰهُنَا حَم۪يمٌۙ
“Bundan dolayı, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
35
وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍۙ
“(Onlar için orada) irin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur.
36
لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟
Onu (bilinçli) günah işleyenden başkası yemez.”
37
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ
(38-39) Hayır, (sandıkları gibi değil), gördüklerinize de görmediklerinizde de yemin ederim ki,
38
وَمَا لَا تُبْصِرُونَۙ
(38-39) Hayır, (sandıkları gibi değil), gördüklerinize de görmediklerinizde de yemin ederim ki,
39
اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۚ
Şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür.
40
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ
O, bir şair sözü değildir. Siz, pek az inanıp tasdik ediyorsunuz.
41
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ
Bir kâhinin sözü de değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
42
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
43
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاو۪يلِۙ
(44-45) Eğer o (peygamber), bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Elbette biz O'nu kuvvetle yakalardık (onu cezalandırırdık).
44
لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَم۪ينِۙ
(44-45) Eğer o (peygamber), bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Elbette biz O'nu kuvvetle yakalardık (onu cezalandırırdık).
45
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَت۪ينَۘ
(46-47) Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık). Sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
46
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِز۪ينَ
(46-47) Sonra onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık). Sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
47
وَاِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ
Muhakkak ki bu (Kuran), Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan herkes için bir öğüttür.
48
وَاِنَّا لَنَعْلَمُ اَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّب۪ينَ
Elbette biz, içinizde (Hakkı) yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.
49
وَاِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْـكَافِر۪ينَ
Şüphesiz ki o (Kur'an), inkârcılar için bir pişmanlık sebebi olacaktır (ona inanmadıklarının pişmanlığını çekeceklerdir).
50
وَاِنَّهُ لَحَقُّ الْيَق۪ينِ
Muhakkak ki o (Kur'an), şüphe götürmez bir gerçektir.
51
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
Öyleyse, O kudret sahibi olan Rabbinin adını yücelt!
52

Sureler

Mealler