Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah'ı övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan varlığın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu anlatmaktadır. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah'ı zikrettiğini göreceksiniz.

Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır.
2 Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O'na aittir:

Yaşatan ve öldüren O'dur. Ölü bedenleri bir Gün diriltecek olan da O'dur. Çünkü O, her şeye kadirdir.
3 Allah her bakımdan sonsuzdur, sınırsızdır. O hem ilktir, hem de son. Her şeyden önce vardı ve her şeyden sonra da var olacaktır. O, zamanın ve mekânın üzerindedir, ezelî ve ebedîdir. O, yarattığı varlıklarda görülen muhteşem sanatıyla apaçık ortadadır, fakat zatıyla gizlidir. Hiç kimse O'nun mahiyetini tam olarak kavrayamaz. Fakat O, her şeyi en mükemmel şekilde bilir.
4 Gökleri ve yeri altı evrede yaratan, fakat sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmayan, aksine, sınırsız kudret ve hâkimiyetinin sembolü olarak Egemenlik Tahtına oturan O'dur.

Öyle ki, O, yerin içine giren ve oradan çıkan; gökten inen ve oraya yükselen her şeyi bilir. Allah yerin içine giren canlı ve cansız varlıkları, akan suları, süzülen damlaları, atılan taneleri, gömülen cesetleri, ekilen tohumları, gizlenen böcekleri, oradaki madenleri, doğalgazı, fosilleri, tarihî kalıntıları bilir. Yerden çıkan varlıkları, fışkıran pınarları, yeşeren filizleri, patlayan volkanları da bilir. Aynı şekilde gökten inen rızıkları, yağan yağmurları, gönderilen vahiyleri, rahmeti, azabı, çakan şimşekleri, düşen yıldırımları, yansıyan ışınları, kayan göktaşlarını da bilir. Yine göğe yükselen duaları, ruhları, melekleri, buharları, gazları, bulutları, ses dalgalarını, elektriği, soğukluğu, sıcaklığı da bilir.

Her nerede olursanız olun, O sonsuz ilim ve kudretiyle her an ve her yerde sizinle beraberdir. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir ve ona göre hak ettiğiniz karşılığını mutlaka verecektir.
5 Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O'na aittir. Bütün işler ve oluşlar, her şeyin kaynağı olan Allah'a döndürülür.
6 O Allah ki, mükemmel bir düzen içinde ve periyodik aralıklarla bazen geceyi kısaltıp gündüze ekliyor, bazen gündüzü kısaltıp geceye ekliyor. Unutmayın ki, O kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir.
7 Öyleyse, Allah'a ve Elçisine gerçek anlamda iman edin ve sizi geçici olarak kullanmaya yetkili kıldığı servet, güç, yetenek, ilim, vakit gibi güzel şeylerden bir kısmını, Allah yolunda mücadelede harcayın. Çünkü içinizden her kim bu Kitaba yürekten iman eder ve onun gösterdiği doğrultuda harcama yaparsa, onlara Allah katında büyük bir ödül verilecektir.
8 Peygamber sizi Rabb'inize iman etmeye çağırıp dururken, niçin Allah'a inanmayasınız ki? Üstelik o, Allah'a ve Peygambere sonuna kadar itaat edeceğinize dair sizden kesin bir söz de almıştı. Söyleyin, eğer O'na gerçekten inanıyorsanız, O'nun hükmüne boyun eğmeniz gerekmez mi?
9 O Allah ki, sizi inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp, iman ve ilim aydınlığına çıkarmak için kuluna bu apaçık ayetleri göndermiştir. Çünkü Allah, size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
10 Size ne oluyor ki, malınızdan bir kısmını Allah yolunda harcamaktan kaçınıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin zenginlikleri zaten Allah'ındır. Sizin olduğunu sandığınız servet ve zenginlikler aslında size geçici olarak verilmiş birer emanetten başka bir şey değildir. Öyleyse, sizin yardımınıza en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda malınızla ve canınızla Allah yolunda mücadele edin.

Çünkü içinizden, fetihten önceki zor ve sıkıntılı dönemde Allah yolunda mallarını harcayıp savaşanlar, sonradan bu işe girişen müminlerle bir olmazlar. Her ne kadar Allah her ikisine de en güzel ödül olan cenneti vaad etmişse de, onlar, İslâm'ın hâkimiyetinden sonra mallarını Allah yolunda harcamaya ve savaşmaya başlayan kimselerden daha üstün bir dereceye sahiptirler.

Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.

O hâlde, elinizdeki nimetleri en çok kâr getirecek yerlere harcayarak akıllıca yatırım yapın:
11 Kim Allah'a güzel bir borç vermek ister ki, Allah da bu borcu ona âhirette kat kat fazlasıyla geri ödesin ve ona çok değerli bir mükâfat versin? Yani kim canını, malını ve sahip olduğu diğer nimetleri Allah yolunda feda ederse, Allah bunu kendisine verilmiş bir borç kabul eder ve bu fedakârlığı yapan kulunu, Hesap Günü sonsuz cennet nimetleri ve hoşnutluğu ile ödüllendirir.
12 O Gün kâfirler ve münafıklar karanlıklar içinde cehenneme doğru yol alırlarken, inanan erkek ve kadınların imanları ve güzel davranışları sayesinde kazandıkları nurlarının, cennete giden yolu aydınlatmak için önlerinden ve sağ taraflarından hızla akıp gittiğini göreceksin.

Onlara denilecek ki: "Bugün size müjdeler olsun! Sizin ödülünüz, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennet bahçeleridir. İşte en büyük kurtuluş budur."
13 O gün karanlıkta kalan ikiyüzlü erkekler ve kadınlar müminlere yalvararak, "Ne olur bizden tarafa bir bakın da, sizin nurunuzdan alıp aydınlanalım!" diyecekler. Fakat onlara, "Hayır!" denilecek, "Bunu elde etmenin yeri burası değil, dünya hayatıdır. O hâlde arkanıza dönün de, nuru geçmişteki hayatınızda arayın." denilecek.

Böylece müminlerle münafıkların arasına, iç kısmında ilâhî rahmet bulunan, dış yüzü ise cehennemdeki azaba bakan ve bir taraftan diğerine geçiş kapısı olan yüksek bir sur çekilecektir.
14 Münafıklar, surun öte yanındaki müminlere seslenerek, "Biz dünyada sizinle birlikte değil miydik? Biz de kelime-i şehâdet getirmemiş miydik? Sizinle birlikte oruç tutup namaz kılmamış mıydık? O halde niçin burada aynı yerde değiliz?" diye onlara seslenecekler. Buna karşılık müminler, "Evet, görünüşte bizimle birlikteydiniz." diyecekler, "Ne var ki, siz ikiyüzlülük ederek kendinizi felâkete sürüklediniz ve hak ile batılın savaşında müminlerin safında yerinizi almanız gerekirken, hangi taraf kazanacak diye beklediniz. Ve bu dinin hak din olduğunu bildiğiniz hâlde, ona hep kuşkuyla baktınız. Başkalarının kalplerine de şüphe tohumları ektiniz. Böylece, Allah'ın ölüm emri gelip çatıncaya kadar boş kuruntularınız sizi oyalayıp durdu ve o aldatıcı şeytan ve dostları, bazen din adamı kisvesiyle karşınıza çıkıp Allah'ın ayetlerini çarpıtarak, hakkı batıl, batılı hak göstererek, bazen de Rabb'inizin şefkat ve merhametine güvendirerek sizi Allah ile aldattı."
15 "İşte bu yüzden, bugün ne sizden ne de inkâr edenlerden herhangi bir kurtuluş fidyesi kabul edilmeyecektir. Hepinizin varacağı yer cehennemdir ve size yaraşan odur. Ne kötü bir son!"
16 Allah'ın bu dehşet verici uyarısı ve yücelerden indirdiği hakikat karşısında, Müminlerin kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpereceği vakit hâlâ gelmedi mi? O hâlde müminler, paslanmaya yüz tutan gönüllerini Kur'an'la yeniden aydınlatsınlar da, daha önce kendilerine kitap verilen ve vahiyle tanışmalarının üzerinden uzun bir süre geçtiği için iman heyecanını yitiren, kalpleri gaflet perdesiyle kapanıp katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan Yahudi ve Hristiyanların durumuna düşmesinler.
17 İyi bilin ki, Allah ölümünden sonra toprağa yeniden hayat verir. Gökten yağdırdığı yağmurlarla yeryüzünü rengârenk çiçeklerle donatan Allah, imana susamış ölü kalplere de indirdiği Kur'an sayesinde yeniden hayat verecektir. İşte size ayetlerimizi böyle açıkladık ki, aklınızı kullanıp doğru yolu bulasınız.
18 Gerçek şu ki, Allah yolunda karşılıksız yardımda bulunarak âdeta Allah'a güzel bir borç vermiş olan mümin erkek ve kadınlara, yaptıkları iyiliklerin karşılığı kat kat fazlasıyla ödenecek ve böylece onlar, cennet gibi muhteşem bir ödül kazanacaklar.
19 Allah'a ve bütün elçilerine iman eden bu müminler var ya, işte iman iddiasında dosdoğru olanlar ve Hesap Günü Rab'leri katında hakikate şahitlik edecek olanlar onlardır. O Gün onlara, hak ettikleri mükâfatları ve cennet yolunu aydınlatacak nurları mutlaka verilecektir. Nankörlük edip ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar da cehennemi hak eden kimselerdir.
20 İyi bilin ki, iman ve onun gereği olan salih amelden soyutlanmış bir dünya hayatı, ancak gelip geçici bir oyun, gaflete düşüren bir eğlence, aldatıcı bir süs, birbirinize karşı övünme sebebi ve daha çok servet ve övünülecek nesiller çoğaltma yarışından ibarettir.

Onun vadettiği zevkler, tıpkı yağmurun yeşerttiği bitkilerin hâline benzer ki, onun sulayıp yetiştirdiği bitkiler çiftçilerin pek hoşuna gider, fakat zamanla bu göz alıcı bitkiler ve rengârenk çiçekler kurumaya yüz tutar ve bir de bakarsın ki, tamamen sararıp solmuş ve sonunda çerçöp hâline gelmişler. İşte dünyanın lüks ve ihtişamı da böyle yok olup gidecektir. Âhirette ise, ya zalimleri bekleyen çetin bir azap vardır, ya da müminler için Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu. Demek ki âhireti kazanmak için yaşanmayan bir dünya hayatı, sonu felâketle biten aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
21 Öyleyse, şan şöhret ve servet için çabalamak yerine, Rabb'inizin affına nail olmak ve eni göklerle yer kadar geniş olan ve yalnızca Allah'a ve bütün Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış bulunan cenneti kazanmak için birbirinizle yarışın. Bu Allah'ın bir lütfudur ve onu, cennete girmeyi isteyen ve bu yolda çaba harcayan herkese bağışlar. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf sahibidir.
22 Ne yeryüzünde, ne de kendi bünyenizde başınıza gelen ve size göre ilk bakışta kötü veya iyi görülen hiçbir şey yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta kayıtlı olmasın. Yani gerek nimet gerekse belâ ve musibet olsun, başınıza gelen hiçbir şey, Bizim bilgimiz dışında değildir. Bütün olup bitenler, bir hikmet dâhilinde önceden yazılan kader kitabında mevcuttur. Bu nasıl olur demeyin. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.
23 Başınıza gelen bütün musibetlerin ve kazanacağınız bütün nimetlerin bir imtihan gereği olarak ezelden takdir edildiği size bildirildi ki, her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu idrak ederek, kaybettiğiniz güzel şeylere üzülüp yılgınlığa düşmeyesiniz ve Allah'ın size bahşettiği nimetler ve başarılar ile boş yere şımarmayasınız. Doğrusu Allah, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez.
24 Çünkü onlar hem kendileri cimrilik yapar, hem de başkalarına cimriliği öğütlerler. Her kim böyle davranarak Allah'ın hükmünden yüz çevirecek olursa, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. İnsanların lütuf ve cömertliğine muhtaç değildir, asıl buna muhtaç olan kendileridir. Ve hiçbir varlık O'nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur.

O hâlde, Allah'ın bahşettiği nimetleri yoksullarla paylaşmaktan sizi alıkoymaya çalışan insan ve cin şeytanlarının sözlerine aldanmayın! Unutmayın ki;
25 Biz insanlık tarihi boyunca, Elçilerimizi hakikati gözler önüne seren parlak mucizelerle ve apaçık belgelerle gönderdik. İnsanların adaleti ayakta tutmalarını sağlamak için de, Elçilerle birlikte kutsal Kitabı ve bu kitap sayesinde, doğruyu eğriden ayırt etmeye yarayan en mükemmel adalet ölçüsünü indirdik.

Ayrıca, içinde müthiş bir potansiyel güç ve insanların hayatı için birçok faydalar bulunan demir madenini uzaydan kopup gelen maden kütleleri hâlinde yeryüzüne indirdik ve istifadenize sunduk. Bütün bunlar size bahşedildi ki, Allah gayb olarak —yani Allah'ı ve vadettiklerini gözleriyle görmedikleri hâlde— O'nun dinini ve Elçilerini destekleyen fedakâr müminleri, zulme arka çıkan veya ona seyirci kalan gafillerden seçip ayırsın. Gerçi Allah'ın kendi dinini üstün kılmak için sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur. O bu düzenlemeyi, insanlar imtihandan geçip yükselsinler diye yapmıştır. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak otorite sahibidir.
26 İşte bu nedenle, bir zamanlar Nuh'u ve İbrahim'i de insanlığa ışık tutan birer Elçi olarak gönderdik ve onların soylarından gelenlere, Peygamberliği ve kutsal Kitabı emanet ettik.

Buna rağmen içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu bulmuş, pek çokları ise yoldan sapmıştı.
27 Ve onların ardından, peş peşe elçilerimizi yolladık. Onlardan sonra da, Meryem oğlu İsa'yı mucizelerimizle gönderdik ve ona İncil'i verdik. Onu samimiyetle izleyenlerin kalplerine, derin bir şefkat ve merhamet duygusu yerleştirdik.

Sonraki Hristiyanların icatları olan ve "nefsi öldürmek" adına bu dünyayı tamamen terk ederek hiç evlenmeden, dünyanın nimetlerinden faydalanmadan çilehanelerde inzivaya çekilme esasına dayanan ruhbanlığa gelince, Biz onlara böyle bir şey emretmedik, ama onlar, güya Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla bunu uydurdular. Ne var ki, insan doğasına ters düşen bu sözde ibadete gereği gibi de uymadılar. Biz de içlerinden, gönderdiğimiz mesaja gerçek anlamda iman eden ve ona göre hayat programlarını çizen kimselere mükâfatlarını verdik. Fakat onların çoğu, İsa Peygamber'in getirdiği tevhid dinini özünden saptırarak yoldan çıkmışlardı.

İşte şimdi de, bütün Peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıyıp getirdikleri, fakat daha sonrakiler tarafından özünden saptırılıp tanınmaz hâle getirilen o saf tevhid inancını yeniden canlandırıp bütün berraklığıyla ortaya koymak üzere, Son Elçimizi gönderdik. O halde:
28 Ey önceki kutsal kitaplara iman edenler! Allah'tan gelen bu Son Çağrıya kulak verin. O'nun emirlerini çiğnemekten sakının ve önceki Peygamberlere iman ettiğiniz gibi, O'nun Son Elçisine de iman edin ki, Allah size rahmetinden iki kat pay versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur armağan etsin ve sizin geçmiş günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
29 Evet, Son Elçiye iman edin ki, böylece Kitap Ehli olarak bilinen, Allah'ın seçkin ve ayrıcalıklı kulları olduklarını iddia ederek kutsal Kitabı kendi tekellerinde gören Yahudi ve Hristiyan din adamları, Allah'ın lütfuna hiçbir şekilde sınır koyamayacaklarını, çünkü her türlü lütuf ve ihsanın tamamen Allah'ın elinde olduğunu ve onu dilediğine bağışlayacağını bilsinler.

Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf ve kerem sahibidir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 1
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 2
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 3
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 4
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ 5
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 6
اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ 7
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ 9
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟ 10
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ 11
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ 12
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ 13
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ 14
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ 15
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 16
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 17
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ 18
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟ 19
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ 20
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ 21
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ 22
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ 23
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ 24
لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟ 25
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ 28
لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ 29
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah'ı övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan varlığın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu anlatmaktadır. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah'ı zikrettiğini göreceksiniz.

Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır.
1
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O'na aittir:

Yaşatan ve öldüren O'dur. Ölü bedenleri bir Gün diriltecek olan da O'dur. Çünkü O, her şeye kadirdir.
2
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Allah her bakımdan sonsuzdur, sınırsızdır. O hem ilktir, hem de son. Her şeyden önce vardı ve her şeyden sonra da var olacaktır. O, zamanın ve mekânın üzerindedir, ezelî ve ebedîdir. O, yarattığı varlıklarda görülen muhteşem sanatıyla apaçık ortadadır, fakat zatıyla gizlidir. Hiç kimse O'nun mahiyetini tam olarak kavrayamaz. Fakat O, her şeyi en mükemmel şekilde bilir.
3
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Gökleri ve yeri altı evrede yaratan, fakat sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmayan, aksine, sınırsız kudret ve hâkimiyetinin sembolü olarak Egemenlik Tahtına oturan O'dur.

Öyle ki, O, yerin içine giren ve oradan çıkan; gökten inen ve oraya yükselen her şeyi bilir. Allah yerin içine giren canlı ve cansız varlıkları, akan suları, süzülen damlaları, atılan taneleri, gömülen cesetleri, ekilen tohumları, gizlenen böcekleri, oradaki madenleri, doğalgazı, fosilleri, tarihî kalıntıları bilir. Yerden çıkan varlıkları, fışkıran pınarları, yeşeren filizleri, patlayan volkanları da bilir. Aynı şekilde gökten inen rızıkları, yağan yağmurları, gönderilen vahiyleri, rahmeti, azabı, çakan şimşekleri, düşen yıldırımları, yansıyan ışınları, kayan göktaşlarını da bilir. Yine göğe yükselen duaları, ruhları, melekleri, buharları, gazları, bulutları, ses dalgalarını, elektriği, soğukluğu, sıcaklığı da bilir.

Her nerede olursanız olun, O sonsuz ilim ve kudretiyle her an ve her yerde sizinle beraberdir. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir ve ona göre hak ettiğiniz karşılığını mutlaka verecektir.
4
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O'na aittir. Bütün işler ve oluşlar, her şeyin kaynağı olan Allah'a döndürülür.
5
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
O Allah ki, mükemmel bir düzen içinde ve periyodik aralıklarla bazen geceyi kısaltıp gündüze ekliyor, bazen gündüzü kısaltıp geceye ekliyor. Unutmayın ki, O kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir.
6
اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ
Öyleyse, Allah'a ve Elçisine gerçek anlamda iman edin ve sizi geçici olarak kullanmaya yetkili kıldığı servet, güç, yetenek, ilim, vakit gibi güzel şeylerden bir kısmını, Allah yolunda mücadelede harcayın. Çünkü içinizden her kim bu Kitaba yürekten iman eder ve onun gösterdiği doğrultuda harcama yaparsa, onlara Allah katında büyük bir ödül verilecektir.
7
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Peygamber sizi Rabb'inize iman etmeye çağırıp dururken, niçin Allah'a inanmayasınız ki? Üstelik o, Allah'a ve Peygambere sonuna kadar itaat edeceğinize dair sizden kesin bir söz de almıştı. Söyleyin, eğer O'na gerçekten inanıyorsanız, O'nun hükmüne boyun eğmeniz gerekmez mi?
8
هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
O Allah ki, sizi inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp, iman ve ilim aydınlığına çıkarmak için kuluna bu apaçık ayetleri göndermiştir. Çünkü Allah, size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
9
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
Size ne oluyor ki, malınızdan bir kısmını Allah yolunda harcamaktan kaçınıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin zenginlikleri zaten Allah'ındır. Sizin olduğunu sandığınız servet ve zenginlikler aslında size geçici olarak verilmiş birer emanetten başka bir şey değildir. Öyleyse, sizin yardımınıza en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda malınızla ve canınızla Allah yolunda mücadele edin.

Çünkü içinizden, fetihten önceki zor ve sıkıntılı dönemde Allah yolunda mallarını harcayıp savaşanlar, sonradan bu işe girişen müminlerle bir olmazlar. Her ne kadar Allah her ikisine de en güzel ödül olan cenneti vaad etmişse de, onlar, İslâm'ın hâkimiyetinden sonra mallarını Allah yolunda harcamaya ve savaşmaya başlayan kimselerden daha üstün bir dereceye sahiptirler.

Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.

O hâlde, elinizdeki nimetleri en çok kâr getirecek yerlere harcayarak akıllıca yatırım yapın:
10
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ
Kim Allah'a güzel bir borç vermek ister ki, Allah da bu borcu ona âhirette kat kat fazlasıyla geri ödesin ve ona çok değerli bir mükâfat versin? Yani kim canını, malını ve sahip olduğu diğer nimetleri Allah yolunda feda ederse, Allah bunu kendisine verilmiş bir borç kabul eder ve bu fedakârlığı yapan kulunu, Hesap Günü sonsuz cennet nimetleri ve hoşnutluğu ile ödüllendirir.
11
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ
O Gün kâfirler ve münafıklar karanlıklar içinde cehenneme doğru yol alırlarken, inanan erkek ve kadınların imanları ve güzel davranışları sayesinde kazandıkları nurlarının, cennete giden yolu aydınlatmak için önlerinden ve sağ taraflarından hızla akıp gittiğini göreceksin.

Onlara denilecek ki: "Bugün size müjdeler olsun! Sizin ödülünüz, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennet bahçeleridir. İşte en büyük kurtuluş budur."
12
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ
O gün karanlıkta kalan ikiyüzlü erkekler ve kadınlar müminlere yalvararak, "Ne olur bizden tarafa bir bakın da, sizin nurunuzdan alıp aydınlanalım!" diyecekler. Fakat onlara, "Hayır!" denilecek, "Bunu elde etmenin yeri burası değil, dünya hayatıdır. O hâlde arkanıza dönün de, nuru geçmişteki hayatınızda arayın." denilecek.

Böylece müminlerle münafıkların arasına, iç kısmında ilâhî rahmet bulunan, dış yüzü ise cehennemdeki azaba bakan ve bir taraftan diğerine geçiş kapısı olan yüksek bir sur çekilecektir.
13
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
Münafıklar, surun öte yanındaki müminlere seslenerek, "Biz dünyada sizinle birlikte değil miydik? Biz de kelime-i şehâdet getirmemiş miydik? Sizinle birlikte oruç tutup namaz kılmamış mıydık? O halde niçin burada aynı yerde değiliz?" diye onlara seslenecekler. Buna karşılık müminler, "Evet, görünüşte bizimle birlikteydiniz." diyecekler, "Ne var ki, siz ikiyüzlülük ederek kendinizi felâkete sürüklediniz ve hak ile batılın savaşında müminlerin safında yerinizi almanız gerekirken, hangi taraf kazanacak diye beklediniz. Ve bu dinin hak din olduğunu bildiğiniz hâlde, ona hep kuşkuyla baktınız. Başkalarının kalplerine de şüphe tohumları ektiniz. Böylece, Allah'ın ölüm emri gelip çatıncaya kadar boş kuruntularınız sizi oyalayıp durdu ve o aldatıcı şeytan ve dostları, bazen din adamı kisvesiyle karşınıza çıkıp Allah'ın ayetlerini çarpıtarak, hakkı batıl, batılı hak göstererek, bazen de Rabb'inizin şefkat ve merhametine güvendirerek sizi Allah ile aldattı."
14
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
"İşte bu yüzden, bugün ne sizden ne de inkâr edenlerden herhangi bir kurtuluş fidyesi kabul edilmeyecektir. Hepinizin varacağı yer cehennemdir ve size yaraşan odur. Ne kötü bir son!"
15
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
Allah'ın bu dehşet verici uyarısı ve yücelerden indirdiği hakikat karşısında, Müminlerin kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpereceği vakit hâlâ gelmedi mi? O hâlde müminler, paslanmaya yüz tutan gönüllerini Kur'an'la yeniden aydınlatsınlar da, daha önce kendilerine kitap verilen ve vahiyle tanışmalarının üzerinden uzun bir süre geçtiği için iman heyecanını yitiren, kalpleri gaflet perdesiyle kapanıp katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan Yahudi ve Hristiyanların durumuna düşmesinler.
16
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
İyi bilin ki, Allah ölümünden sonra toprağa yeniden hayat verir. Gökten yağdırdığı yağmurlarla yeryüzünü rengârenk çiçeklerle donatan Allah, imana susamış ölü kalplere de indirdiği Kur'an sayesinde yeniden hayat verecektir. İşte size ayetlerimizi böyle açıkladık ki, aklınızı kullanıp doğru yolu bulasınız.
17
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ
Gerçek şu ki, Allah yolunda karşılıksız yardımda bulunarak âdeta Allah'a güzel bir borç vermiş olan mümin erkek ve kadınlara, yaptıkları iyiliklerin karşılığı kat kat fazlasıyla ödenecek ve böylece onlar, cennet gibi muhteşem bir ödül kazanacaklar.
18
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟
Allah'a ve bütün elçilerine iman eden bu müminler var ya, işte iman iddiasında dosdoğru olanlar ve Hesap Günü Rab'leri katında hakikate şahitlik edecek olanlar onlardır. O Gün onlara, hak ettikleri mükâfatları ve cennet yolunu aydınlatacak nurları mutlaka verilecektir. Nankörlük edip ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar da cehennemi hak eden kimselerdir.
19
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
İyi bilin ki, iman ve onun gereği olan salih amelden soyutlanmış bir dünya hayatı, ancak gelip geçici bir oyun, gaflete düşüren bir eğlence, aldatıcı bir süs, birbirinize karşı övünme sebebi ve daha çok servet ve övünülecek nesiller çoğaltma yarışından ibarettir.

Onun vadettiği zevkler, tıpkı yağmurun yeşerttiği bitkilerin hâline benzer ki, onun sulayıp yetiştirdiği bitkiler çiftçilerin pek hoşuna gider, fakat zamanla bu göz alıcı bitkiler ve rengârenk çiçekler kurumaya yüz tutar ve bir de bakarsın ki, tamamen sararıp solmuş ve sonunda çerçöp hâline gelmişler. İşte dünyanın lüks ve ihtişamı da böyle yok olup gidecektir. Âhirette ise, ya zalimleri bekleyen çetin bir azap vardır, ya da müminler için Allah'ın bağışlaması ve hoşnutluğu. Demek ki âhireti kazanmak için yaşanmayan bir dünya hayatı, sonu felâketle biten aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
20
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Öyleyse, şan şöhret ve servet için çabalamak yerine, Rabb'inizin affına nail olmak ve eni göklerle yer kadar geniş olan ve yalnızca Allah'a ve bütün Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış bulunan cenneti kazanmak için birbirinizle yarışın. Bu Allah'ın bir lütfudur ve onu, cennete girmeyi isteyen ve bu yolda çaba harcayan herkese bağışlar. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf sahibidir.
21
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ
Ne yeryüzünde, ne de kendi bünyenizde başınıza gelen ve size göre ilk bakışta kötü veya iyi görülen hiçbir şey yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta kayıtlı olmasın. Yani gerek nimet gerekse belâ ve musibet olsun, başınıza gelen hiçbir şey, Bizim bilgimiz dışında değildir. Bütün olup bitenler, bir hikmet dâhilinde önceden yazılan kader kitabında mevcuttur. Bu nasıl olur demeyin. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.
22
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ
Başınıza gelen bütün musibetlerin ve kazanacağınız bütün nimetlerin bir imtihan gereği olarak ezelden takdir edildiği size bildirildi ki, her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu idrak ederek, kaybettiğiniz güzel şeylere üzülüp yılgınlığa düşmeyesiniz ve Allah'ın size bahşettiği nimetler ve başarılar ile boş yere şımarmayasınız. Doğrusu Allah, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez.
23
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ
Çünkü onlar hem kendileri cimrilik yapar, hem de başkalarına cimriliği öğütlerler. Her kim böyle davranarak Allah'ın hükmünden yüz çevirecek olursa, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. İnsanların lütuf ve cömertliğine muhtaç değildir, asıl buna muhtaç olan kendileridir. Ve hiçbir varlık O'nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur.

O hâlde, Allah'ın bahşettiği nimetleri yoksullarla paylaşmaktan sizi alıkoymaya çalışan insan ve cin şeytanlarının sözlerine aldanmayın! Unutmayın ki;
24
لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟
Biz insanlık tarihi boyunca, Elçilerimizi hakikati gözler önüne seren parlak mucizelerle ve apaçık belgelerle gönderdik. İnsanların adaleti ayakta tutmalarını sağlamak için de, Elçilerle birlikte kutsal Kitabı ve bu kitap sayesinde, doğruyu eğriden ayırt etmeye yarayan en mükemmel adalet ölçüsünü indirdik.

Ayrıca, içinde müthiş bir potansiyel güç ve insanların hayatı için birçok faydalar bulunan demir madenini uzaydan kopup gelen maden kütleleri hâlinde yeryüzüne indirdik ve istifadenize sunduk. Bütün bunlar size bahşedildi ki, Allah gayb olarak —yani Allah'ı ve vadettiklerini gözleriyle görmedikleri hâlde— O'nun dinini ve Elçilerini destekleyen fedakâr müminleri, zulme arka çıkan veya ona seyirci kalan gafillerden seçip ayırsın. Gerçi Allah'ın kendi dinini üstün kılmak için sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur. O bu düzenlemeyi, insanlar imtihandan geçip yükselsinler diye yapmıştır. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak otorite sahibidir.
25
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
İşte bu nedenle, bir zamanlar Nuh'u ve İbrahim'i de insanlığa ışık tutan birer Elçi olarak gönderdik ve onların soylarından gelenlere, Peygamberliği ve kutsal Kitabı emanet ettik.

Buna rağmen içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu bulmuş, pek çokları ise yoldan sapmıştı.
26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
Ve onların ardından, peş peşe elçilerimizi yolladık. Onlardan sonra da, Meryem oğlu İsa'yı mucizelerimizle gönderdik ve ona İncil'i verdik. Onu samimiyetle izleyenlerin kalplerine, derin bir şefkat ve merhamet duygusu yerleştirdik.

Sonraki Hristiyanların icatları olan ve "nefsi öldürmek" adına bu dünyayı tamamen terk ederek hiç evlenmeden, dünyanın nimetlerinden faydalanmadan çilehanelerde inzivaya çekilme esasına dayanan ruhbanlığa gelince, Biz onlara böyle bir şey emretmedik, ama onlar, güya Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla bunu uydurdular. Ne var ki, insan doğasına ters düşen bu sözde ibadete gereği gibi de uymadılar. Biz de içlerinden, gönderdiğimiz mesaja gerçek anlamda iman eden ve ona göre hayat programlarını çizen kimselere mükâfatlarını verdik. Fakat onların çoğu, İsa Peygamber'in getirdiği tevhid dinini özünden saptırarak yoldan çıkmışlardı.

İşte şimdi de, bütün Peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıyıp getirdikleri, fakat daha sonrakiler tarafından özünden saptırılıp tanınmaz hâle getirilen o saf tevhid inancını yeniden canlandırıp bütün berraklığıyla ortaya koymak üzere, Son Elçimizi gönderdik. O halde:
27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ
Ey önceki kutsal kitaplara iman edenler! Allah'tan gelen bu Son Çağrıya kulak verin. O'nun emirlerini çiğnemekten sakının ve önceki Peygamberlere iman ettiğiniz gibi, O'nun Son Elçisine de iman edin ki, Allah size rahmetinden iki kat pay versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur armağan etsin ve sizin geçmiş günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
28
لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Evet, Son Elçiye iman edin ki, böylece Kitap Ehli olarak bilinen, Allah'ın seçkin ve ayrıcalıklı kulları olduklarını iddia ederek kutsal Kitabı kendi tekellerinde gören Yahudi ve Hristiyan din adamları, Allah'ın lütfuna hiçbir şekilde sınır koyamayacaklarını, çünkü her türlü lütuf ve ihsanın tamamen Allah'ın elinde olduğunu ve onu dilediğine bağışlayacağını bilsinler.

Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf ve kerem sahibidir.
29

Sureler

Mealler