Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a tesbihte bulunur. O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
2 Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. Ve O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
3 O Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. Ve O, her şeyi hakkıyla bilir.
4 O ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı; sonra da Arş’ın üzerine istiva buyurdu. O, (yağmur ve tohumlar gibi) yere ne giriyorsa, (su, bitki ve hayvanlar gibi) yerden ne çıkıyorsa, yine (yağmur, ışık ve melekler gibi) gökten ne iniyor ve (buhar, varlıkların duaları ve ibadetleri gibi) ona ne yükseliyorsa hepsini bilir. Nerede bulunursanız bulunun, O daima sizinle beraberdir. Allah, bütün işlediklerinizi hakkıyla görmektedir.
5 Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Ve bütün işler O’na götürülür, (bütün kararlar O’nun kapısından çıkar).
6 Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar, (ve onları uzatıp kısaltır). O, göğüslerde gizli her ne varsa, onları da hakkıyla bilir.
7 Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne iman edin ve O size her ne vermişse onu, (üzerinde mutlak tasarruf hakkınız bulunan bir mal olarak değil) emanet olarak vermiştir ve ondan (Allah yolunda ve muhtaçlara) infakta bulunun. İçinizde iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir mükâfat vardır.
8 Rasûl sizi Rabbinize iman etmeye çağırır ve mü’minsiniz diye sizden kesin söz almışken, size ne oluyor da Allah’a gerektiği gibi iman etmiyor, (imanın gerektirdiği itaat ve davranışta bulunmuyor)sunuz?
9 O Allah ki, sizi her türlü (zihnî, manevî, içtimaî, ekonomik, siyasî) karanlıklardan nûra çıkarmak için kuluna apaçık belgeler halinde âyetler indirmektedir. Şüphesiz ki Allah, size karşı Raûf (şefkat dolu)dur, Rahîm (hususi rahmeti pek bol)dur.
10 Göklerin ve yerin mirası Allah’a aitken, size ne oluyor da Allah yolunda infakta bulunmuyorsunuz? İçinizden (artık bütün kapıları size açacak) zafer gelmeden önce infakta bulunan ve savaşan, elbette (böyle yapmayanlarla) bir olmaz. Onlar, zafer geldikten sonra infakta bulunan ve savaşanlardan mertebe bakımından çok daha büyüktür. Bununla birlikte Allah, hepsine en güzel mükâfat (olan mağfiret ve Cennet’i) va’detmektedir. Allah, her işlediğinizden hakkıyla haberdardır.
11 Kim ki Allah’a güzel bir borç verirse, Allah borç verdiği o şeyi o kişi lehine arttırdıkça arttırır ve onun için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.
12 (O mükâfat) günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları (Cennet’e doğru koşarken,) nurlarının da önlerinde ve sağlarında par par parladığını görürsün. “Bugün size müjdeler olsun! İşte, içlerinde sonsuzca kalmak üzere gireceğiniz ve (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetler! İşte budur o çok büyük kazanç, çok büyük başarı!”
13 O gün, münafık erkekler ve münafık kadınlar, (dünyada iken) iman etmiş olanlara, “Ne olur, bekleyin bizi, şu nûrunuzdan biz de istifade edelim!” derler. Kendilerine, “(Haydi, dönebilirseniz) geri (dünyaya) dönün de, orada bir nur edinin!” denir. Derken, mü’minlerle aralarına bir duvar çekilir. Bu duvarın, (aralığından münafıkların pişmanlık içinde mü’minleri izleyecekleri) bir kapısı olup, onun (mü’ minlerin bulunduğu) iç tarafında rahmet, dış tarafında ise azap vardır.
14 Münafıklar, mü’minlere “(Dünyada iken) biz de sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. “Evet,” der mü’minler, “öyleydi, fakat siz, kendinizi sürekli imtihana maruz bıraktınız ve tehlikeye attınız, bakalım hadiseler ne getirecek diye hep beklemede kaldınız ve sürekli şüphe ve tereddüt içinde bocaladınız; (Allah’ın Nûru nasıl olsa bir gün söndürülecek) şeklinde beslediğiniz kuruntularınız sizi hep aldattı. Derken Allah’ın (ölüm) emri geliverdi. O baş kandırıcı (şeytan), sizi Allah hakkında yanlış düşüncelere sevkederek kandırdı durdu.
15 “Bugün sizden (verebilecek olsanız bile) kurtuluş fidyesi de kabul edilmeyecektir, sizden de, küfür (ve şirk) içinde ölüp gitmiş olanlardan da. Artık barınağınız Ateş’tir. Sizi kucaklayacak olan ve size yaraşır yer orasıdır. Ne fena bir âkıbet, ne kötü bir son durak!”
16 İman edenlerin, Allah’ın Mesajı (olan Kur’ân) ve kendilerine inen gerçekler, İlâhî öğretiler karşısında kalblerinin saygı ve ürpertiyle yumuşayıp (Allah’a ve emirlerine tam teslim olma) vakti gelmedi mi? Sakın onlar, önceden kendilerine Kitap verilenler gibi olmasınlar. (O Kitap verilenler), Kitabı almalarının üzerinden belli bir zaman geçince (artık ona olan saygılarını yitirmişler ve neticede) kalbleri kaskatı kesilmişti. Onların pek çoğu, bütün bütün yoldan çıkmışlardır.
17 Asla hatırınızdan çıkarmayın ki, Allah (nasıl) ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor( sa, (yer gibi katılaşmış kalbleri de aynı şekilde diriltebilir). (Kalblerinizi ölümden koruyabilmeniz, ölmeye yüz tutmuş kalb lerin de dirilmesi için) apaçık gerçekleri böyle (misallerle) açıklıyoruz ki, aklınızı kullanasınız.
18 (Zekât ve sadakalarını tam vererek Allah’ın yolunda ve muhtaçlar için) gerekli harcamada bulunan mü’min erkeklerle mü’ min kadınlara ve (gerek bu yolla, gerekse O’nun davası uğrunda yaptıkları harcamalarla) Allah’a güzel bir borç verenlere kat kat geri ödemede bulunulacaktır ve onlar için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.
19 Allah’a ve Rasûlleri’ne gerçekten iman edenler, işte o (değerli) insanlar, Rabbilerinin nezdinde sıddîklar (Allah’a verdikleri sözde duran ve her söz ve davranışlarında hak üzere bulunanlar) ve şahitler (hayatlarıyla gerçeğe şahitlik edenler) olarak yazılacak ve öyle muamele göreceklerdir. Onlar için, onlara has mükâfat ve onlara has nur vardır. Buna karşılık, küfreden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar ise Kızgın Alevli Ateş’in yoldaşlarıdırlar.
20 İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, bir oyalanma, süsler edinme, (makam, mal, eşya, evlât, fizikî görünüm gibi dünyalıklarla) birbirinize karşı övünme ve daha fazla, daha iyi mal, daha fazla, daha iyi evlâda sahip olma yarışından ibarettir. Bir yağmur düşünün ki, onunla biten bitkiler çiftçilerin çok hoşuna gider. Ama sonra o bitkiler kurur da, onları sararıp solmuş görürsün; ardından da çerçöp haline gelirler. Dünya hayatı, işte böyledir. Âhiret’te ise ya şiddetli bir azap vardır veya Allah’tan (sürpriz mükâfatlarla dolu) bir bağışlanma ve rıza. Evet, dünya hayatı, bir aldanma metaından başka bir şey değildir.
21 Rabbinizden (sürpriz mükâfatlarla yüklü) bir mağfirete ve Allah ile Rasûllerine gerçekten iman edenler için hazırlanmış olup, genişliği göklerle yerin genişliği gibi olan bir Cennet’e yarışırcasına koşuşun. Bu, dilediği kimselere Allah’ın lütfedeceği bir ihsanıdır. Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.
22 Gerek (kıtlık, kuraklık, deprem gibi) yerde, gerekse (hastalık, açlık, sevdiklerinizi kaybetme, mallarınızdan eksilme gibi) kendinizde vuku bulan hiçbir musibet yoktur ki, onu yaratmamızdan önce bir Kitap’ ta kaydedilmiş bulunmasın. Bu, Allah için elbette pek kolaydır.
23 Böyledir ki, elinizden bir şey çıktığında gam çekmeyeseniz, Allah size bir nimet bahşettiğinde de şımarmayasınız. Allah sevmez kendini beğenmiş, kendisiyle övünüp duran hiç kimseyi,
24 (Hayır işlerinde) hem kendileri cimri davranan, hem de insanlara cimriliği öğütleyenleri. Kim (Allah’ın infak emri karşısında) yüz çevirip bundan geri durursa, bilsin ki Allah, Ğaniyy (mutlak servet sahibi ve bütün kullarından müstağnî)dir; Hamîd (bilâkis sahip bulunduğunuz her şeyi size veren, dolayısıyla mutlak hamd ve övgüye lâyık olan)dır.
25 Gerçek şu ki, Biz rasûllerimizi (risaletlerini de ispatlayan) apaçık gerçeklerle gönderdik ve yanlarında, insanlar adaletle var olsunlar, bütün muamelelerinde adalete uysunlar diye Kitabı ve Mizan’ı indirdik. Bir de, mahiyetinde (bilhassa savaş için) çetin bir kuvvet ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik. Ki Allah, Kendisi’ni görmedikleri halde hem Kendi davasına, hem de rasûllerine yardım edenleri ortaya çıkarsın. Şüphesiz Allah, mutlak kuvvet sahibidir, her işte üstün ve mutlak galiptir.
26 Nuh’u ve İbrahim’i de birer rasûl olarak gönderdik ve bu iki rasûlün soylarını peygambersiz ve Kitap’sız bırakmadık. Ama soylarından gelenler içinde bir kısmı hidayetle bütünleşmiş olsa da, çoğu büsbütün yoldan çıkmış olanlardır.
27 Sonra, o rasûl ve peygamberlerin izleri ardınca daha başka rasûllerimizi gönderdik ve nihayet Meryem oğlu İsa’yı gönderip, kendisine İncil’i verdik ve O’na uyanların kalblerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz onlara farz kılmadık, ama bizzat kendileri Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla onu icat ettiler; ne var ki, ona gerektiği şekilde riayet de etmediler. İçlerinde hakkıyla iman etmiş olanlara elbette mükâfatlarını veririz. Fakat, onların çoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.
28 Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı duyun ve O’na karşı gelmekten sakının, ayrıca O’nun Rasûlü’ne de gerektiği gibi inanın ki, Allah size (biri önceki peygamberlere, biri de Allah Rasûlü’ne inanmanızın karşılığı olarak) rahmet hazinesinden iki hisse versin, ayrıca sizin için aydınlığında yol alacağınız bir nur var etsin ve sizi bağışlasın. Allah, günahları pek çok bağışlayandır, (bilhassa mü’min kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
29 Bu gerçek size buyrulmaktadır ki, Kitap Ehli Allah’ın lütf u ihsanını tayin etmenin kendi ellerinde olmadığını ve ondan hiçbir şeyi kısamayacaklarını bilsinler; (ve yine bilsinler ki, Allah’ın Rasûlü Muhammed’e ve bütün önceki peygamberlere iman etmeden ne kendilerinin, ne de Muhammed’e tâbi olanların) Allah’ın lütf u ihsanından herhangi bir şeye nail olabilmeleri mümkün değildir ve bütün lütf u ihsan Allah’ın Elinde olup, O kime dilerse ona verir. Muhakkak ki Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 1
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 2
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 3
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 4
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ 5
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 6
اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ 7
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ 9
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟ 10
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ 11
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ 12
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ 13
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ 14
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ 15
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 16
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 17
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ 18
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟ 19
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ 20
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ 21
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ 22
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ 23
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ 24
لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟ 25
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ 27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ 28
لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ 29
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a tesbihte bulunur. O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
1
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. Ve O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
2
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
O Evvel’dir, Âhir’dir, Zâhir’dir, Bâtın’dır. Ve O, her şeyi hakkıyla bilir.
3
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
O ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı; sonra da Arş’ın üzerine istiva buyurdu. O, (yağmur ve tohumlar gibi) yere ne giriyorsa, (su, bitki ve hayvanlar gibi) yerden ne çıkıyorsa, yine (yağmur, ışık ve melekler gibi) gökten ne iniyor ve (buhar, varlıkların duaları ve ibadetleri gibi) ona ne yükseliyorsa hepsini bilir. Nerede bulunursanız bulunun, O daima sizinle beraberdir. Allah, bütün işlediklerinizi hakkıyla görmektedir.
4
لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’na aittir. Ve bütün işler O’na götürülür, (bütün kararlar O’nun kapısından çıkar).
5
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar, (ve onları uzatıp kısaltır). O, göğüslerde gizli her ne varsa, onları da hakkıyla bilir.
6
اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ
Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne iman edin ve O size her ne vermişse onu, (üzerinde mutlak tasarruf hakkınız bulunan bir mal olarak değil) emanet olarak vermiştir ve ondan (Allah yolunda ve muhtaçlara) infakta bulunun. İçinizde iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir mükâfat vardır.
7
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Rasûl sizi Rabbinize iman etmeye çağırır ve mü’minsiniz diye sizden kesin söz almışken, size ne oluyor da Allah’a gerektiği gibi iman etmiyor, (imanın gerektirdiği itaat ve davranışta bulunmuyor)sunuz?
8
هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
O Allah ki, sizi her türlü (zihnî, manevî, içtimaî, ekonomik, siyasî) karanlıklardan nûra çıkarmak için kuluna apaçık belgeler halinde âyetler indirmektedir. Şüphesiz ki Allah, size karşı Raûf (şefkat dolu)dur, Rahîm (hususi rahmeti pek bol)dur.
9
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟
Göklerin ve yerin mirası Allah’a aitken, size ne oluyor da Allah yolunda infakta bulunmuyorsunuz? İçinizden (artık bütün kapıları size açacak) zafer gelmeden önce infakta bulunan ve savaşan, elbette (böyle yapmayanlarla) bir olmaz. Onlar, zafer geldikten sonra infakta bulunan ve savaşanlardan mertebe bakımından çok daha büyüktür. Bununla birlikte Allah, hepsine en güzel mükâfat (olan mağfiret ve Cennet’i) va’detmektedir. Allah, her işlediğinizden hakkıyla haberdardır.
10
مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ
Kim ki Allah’a güzel bir borç verirse, Allah borç verdiği o şeyi o kişi lehine arttırdıkça arttırır ve onun için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.
11
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ
(O mükâfat) günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları (Cennet’e doğru koşarken,) nurlarının da önlerinde ve sağlarında par par parladığını görürsün. “Bugün size müjdeler olsun! İşte, içlerinde sonsuzca kalmak üzere gireceğiniz ve (ağaçlarının arasından ve köşklerinin) altından ırmaklar akan cennetler! İşte budur o çok büyük kazanç, çok büyük başarı!”
12
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ
O gün, münafık erkekler ve münafık kadınlar, (dünyada iken) iman etmiş olanlara, “Ne olur, bekleyin bizi, şu nûrunuzdan biz de istifade edelim!” derler. Kendilerine, “(Haydi, dönebilirseniz) geri (dünyaya) dönün de, orada bir nur edinin!” denir. Derken, mü’minlerle aralarına bir duvar çekilir. Bu duvarın, (aralığından münafıkların pişmanlık içinde mü’minleri izleyecekleri) bir kapısı olup, onun (mü’ minlerin bulunduğu) iç tarafında rahmet, dış tarafında ise azap vardır.
13
يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
Münafıklar, mü’minlere “(Dünyada iken) biz de sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. “Evet,” der mü’minler, “öyleydi, fakat siz, kendinizi sürekli imtihana maruz bıraktınız ve tehlikeye attınız, bakalım hadiseler ne getirecek diye hep beklemede kaldınız ve sürekli şüphe ve tereddüt içinde bocaladınız; (Allah’ın Nûru nasıl olsa bir gün söndürülecek) şeklinde beslediğiniz kuruntularınız sizi hep aldattı. Derken Allah’ın (ölüm) emri geliverdi. O baş kandırıcı (şeytan), sizi Allah hakkında yanlış düşüncelere sevkederek kandırdı durdu.
14
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
“Bugün sizden (verebilecek olsanız bile) kurtuluş fidyesi de kabul edilmeyecektir, sizden de, küfür (ve şirk) içinde ölüp gitmiş olanlardan da. Artık barınağınız Ateş’tir. Sizi kucaklayacak olan ve size yaraşır yer orasıdır. Ne fena bir âkıbet, ne kötü bir son durak!”
15
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
İman edenlerin, Allah’ın Mesajı (olan Kur’ân) ve kendilerine inen gerçekler, İlâhî öğretiler karşısında kalblerinin saygı ve ürpertiyle yumuşayıp (Allah’a ve emirlerine tam teslim olma) vakti gelmedi mi? Sakın onlar, önceden kendilerine Kitap verilenler gibi olmasınlar. (O Kitap verilenler), Kitabı almalarının üzerinden belli bir zaman geçince (artık ona olan saygılarını yitirmişler ve neticede) kalbleri kaskatı kesilmişti. Onların pek çoğu, bütün bütün yoldan çıkmışlardır.
16
اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Asla hatırınızdan çıkarmayın ki, Allah (nasıl) ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyor( sa, (yer gibi katılaşmış kalbleri de aynı şekilde diriltebilir). (Kalblerinizi ölümden koruyabilmeniz, ölmeye yüz tutmuş kalb lerin de dirilmesi için) apaçık gerçekleri böyle (misallerle) açıklıyoruz ki, aklınızı kullanasınız.
17
اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ
(Zekât ve sadakalarını tam vererek Allah’ın yolunda ve muhtaçlar için) gerekli harcamada bulunan mü’min erkeklerle mü’ min kadınlara ve (gerek bu yolla, gerekse O’nun davası uğrunda yaptıkları harcamalarla) Allah’a güzel bir borç verenlere kat kat geri ödemede bulunulacaktır ve onlar için pek hoş, cömertçe verilecek ve hiç eksilmeyecek bir mükâfat vardır.
18
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟
Allah’a ve Rasûlleri’ne gerçekten iman edenler, işte o (değerli) insanlar, Rabbilerinin nezdinde sıddîklar (Allah’a verdikleri sözde duran ve her söz ve davranışlarında hak üzere bulunanlar) ve şahitler (hayatlarıyla gerçeğe şahitlik edenler) olarak yazılacak ve öyle muamele göreceklerdir. Onlar için, onlara has mükâfat ve onlara has nur vardır. Buna karşılık, küfreden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar ise Kızgın Alevli Ateş’in yoldaşlarıdırlar.
19
اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, bir oyalanma, süsler edinme, (makam, mal, eşya, evlât, fizikî görünüm gibi dünyalıklarla) birbirinize karşı övünme ve daha fazla, daha iyi mal, daha fazla, daha iyi evlâda sahip olma yarışından ibarettir. Bir yağmur düşünün ki, onunla biten bitkiler çiftçilerin çok hoşuna gider. Ama sonra o bitkiler kurur da, onları sararıp solmuş görürsün; ardından da çerçöp haline gelirler. Dünya hayatı, işte böyledir. Âhiret’te ise ya şiddetli bir azap vardır veya Allah’tan (sürpriz mükâfatlarla dolu) bir bağışlanma ve rıza. Evet, dünya hayatı, bir aldanma metaından başka bir şey değildir.
20
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Rabbinizden (sürpriz mükâfatlarla yüklü) bir mağfirete ve Allah ile Rasûllerine gerçekten iman edenler için hazırlanmış olup, genişliği göklerle yerin genişliği gibi olan bir Cennet’e yarışırcasına koşuşun. Bu, dilediği kimselere Allah’ın lütfedeceği bir ihsanıdır. Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.
21
مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ
Gerek (kıtlık, kuraklık, deprem gibi) yerde, gerekse (hastalık, açlık, sevdiklerinizi kaybetme, mallarınızdan eksilme gibi) kendinizde vuku bulan hiçbir musibet yoktur ki, onu yaratmamızdan önce bir Kitap’ ta kaydedilmiş bulunmasın. Bu, Allah için elbette pek kolaydır.
22
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ
Böyledir ki, elinizden bir şey çıktığında gam çekmeyeseniz, Allah size bir nimet bahşettiğinde de şımarmayasınız. Allah sevmez kendini beğenmiş, kendisiyle övünüp duran hiç kimseyi,
23
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ
(Hayır işlerinde) hem kendileri cimri davranan, hem de insanlara cimriliği öğütleyenleri. Kim (Allah’ın infak emri karşısında) yüz çevirip bundan geri durursa, bilsin ki Allah, Ğaniyy (mutlak servet sahibi ve bütün kullarından müstağnî)dir; Hamîd (bilâkis sahip bulunduğunuz her şeyi size veren, dolayısıyla mutlak hamd ve övgüye lâyık olan)dır.
24
لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟
Gerçek şu ki, Biz rasûllerimizi (risaletlerini de ispatlayan) apaçık gerçeklerle gönderdik ve yanlarında, insanlar adaletle var olsunlar, bütün muamelelerinde adalete uysunlar diye Kitabı ve Mizan’ı indirdik. Bir de, mahiyetinde (bilhassa savaş için) çetin bir kuvvet ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik. Ki Allah, Kendisi’ni görmedikleri halde hem Kendi davasına, hem de rasûllerine yardım edenleri ortaya çıkarsın. Şüphesiz Allah, mutlak kuvvet sahibidir, her işte üstün ve mutlak galiptir.
25
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
Nuh’u ve İbrahim’i de birer rasûl olarak gönderdik ve bu iki rasûlün soylarını peygambersiz ve Kitap’sız bırakmadık. Ama soylarından gelenler içinde bir kısmı hidayetle bütünleşmiş olsa da, çoğu büsbütün yoldan çıkmış olanlardır.
26
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ
Sonra, o rasûl ve peygamberlerin izleri ardınca daha başka rasûllerimizi gönderdik ve nihayet Meryem oğlu İsa’yı gönderip, kendisine İncil’i verdik ve O’na uyanların kalblerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz onlara farz kılmadık, ama bizzat kendileri Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla onu icat ettiler; ne var ki, ona gerektiği şekilde riayet de etmediler. İçlerinde hakkıyla iman etmiş olanlara elbette mükâfatlarını veririz. Fakat, onların çoğu da yoldan çıkmış kimselerdir.
27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ
Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı duyun ve O’na karşı gelmekten sakının, ayrıca O’nun Rasûlü’ne de gerektiği gibi inanın ki, Allah size (biri önceki peygamberlere, biri de Allah Rasûlü’ne inanmanızın karşılığı olarak) rahmet hazinesinden iki hisse versin, ayrıca sizin için aydınlığında yol alacağınız bir nur var etsin ve sizi bağışlasın. Allah, günahları pek çok bağışlayandır, (bilhassa mü’min kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
28
لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Bu gerçek size buyrulmaktadır ki, Kitap Ehli Allah’ın lütf u ihsanını tayin etmenin kendi ellerinde olmadığını ve ondan hiçbir şeyi kısamayacaklarını bilsinler; (ve yine bilsinler ki, Allah’ın Rasûlü Muhammed’e ve bütün önceki peygamberlere iman etmeden ne kendilerinin, ne de Muhammed’e tâbi olanların) Allah’ın lütf u ihsanından herhangi bir şeye nail olabilmeleri mümkün değildir ve bütün lütf u ihsan Allah’ın Elinde olup, O kime dilerse ona verir. Muhakkak ki Allah, çok büyük lütf u ihsan sahibidir.
29

Sureler

Mealler