Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey insanlar, Rabb'inize karşı gelmekten sakının! Doğrusu kıyametin sarsıntısı çok şiddetlidir. Öyle ki:
2 Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın kucağında emzirmekte olduğu yavrusunu bırakıp kaçacak ve her hamile kadın korku ve dehşetten çocuğunu düşürecek. Öyle ki, o an hâllerini görsen insanları sarhoş sanırsın. Oysa sarhoş değiller, fakat Allah'ın azabı çok çetindir. Hal böyleyken:
3 İnsanlardan öyleleri var ki, doğru ve geçerli bir bilgiye dayanmaksızın Allah hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişir. Nerede isyankâr, azgın bir insan veya cin şeytanı varsa, hep onun peşinden gider. Oysaki:
4 Şeytanlarla ilgili olarak şu değişmez yasa takdir edilmiştir: Her kim onları sever, destekler ve kendisine yönetici, yardımcı ve dost edinirse, bu şeytanlar onu doğru yoldan çıkaracak ve cehennemdeki o alevli azaba sürükleyecektir.
5 Ey insanlar! Eğer ölümden sonra yeniden diriliş konusunda herhangi bir şüpheniz varsa, kendi yaratılışınıza bir bakın:

Hiç kuşkusuz biz sizi ilkönce atanız Âdem'de olduğu gibi topraktan yarattık. Vücudunuzu meydana getiren temel elementleri de aynı şekilde topraktaki minerallerdenmeydana getirdik. Daha sonra bu mineralleri babanızın vücudunda birçok kimyasal işlemlerden geçirerek sperm denilen nutfeyi yarattık. Böylece bu nutfede bulunan yüz milyonlarca yumurtadan bir tanesini annenizin yumurtasıyla birleştirip dölleyerek ilk hücrenizi oluşturduk. Daha sonra bu hücreyi ikiye, dörde, sekize, on altıya... bölüp çoğaltarak alaka denilen embriyoyu yarattık. Rahim kanalından girerek rahmin arka duvarına sülük gibi yapışıp orada asılı duranbu kan pıhtısı görünümündeki alakadan, birkaç santim boyundaki et parçasını yarattık. Bundan sonra da, temel unsurları bakımından yaratılışı kısmen tamamlanmış, fakatbütün organlarıyla henüz tamamlanmamış olan bu bir çiğnem et parçasından, cenin denilen minicik varlığı yarattık ve bu yaratılışı size böyle ayrıntılarıyla anlattık ki, Kur'an'ın ilâhî bir kelam olduğunu, hiçbir şüpheye meydan vermeyecek biçimde size açıkça gösterelim. Cenin hâlinden sonraki aşamalara gelince:

Bu ceninlerden sağlıklı bir şekilde doğmasını dilediklerimizi belirli bir vakte kadar rahimlerde tutar, zamanı gelince de sizi bir bebek olarak dünyaya getiririz. Sonra da ergenlik çağınıza erişinceye kadar sizi besleyip büyütürüz.

İçinizden bazıları daha genç yaşta hayata gözlerini yumar, kimileriniz de bildiği şeyleri dahi bilemez hâle geleceği, ömrünün en düşkün ve perişan çağına kadar yaşatılır. Dış dünyanızdaki yaratılış delillerine gelince:

Kış mevsiminin sonunda, yeryüzünü bitki örtüsü ölmüş, kupkuru bir hâlde görürsün. Fakat oraya bahar yağmurlarıyla birlikte su indirdiğimizde, düne kadar hayattan eser olmayan o yerde toprak birdenbire coşup harekete geçer, altındaki tohumların çatlamasıyla öbek öbek kabarır ve her güzel çiftten renk renk, çeşit çeşit ürünler yetiştirir."
6 İşte bütün bu mucizelerin her an gözlerinizin önünde yaşanması, şunun iyice bilinmesi içindir ki, Allah hakkın ve hakikatin ta kendisidir. O ölüleri yeniden diriltecektir ve O'nun her şeye gücü yeter.
7 Ve geleceğinde asla şüphe olmayan kıyamet bir gün mutlaka kopacak ve Allah, tıpkı yeryüzünden bitkileri çıkardığı gibi, mezarlarda yatanları da aynen öyle kaldıracaktır. Hal böyleyken:
8 Öyle nankör, öyle cahil insanlar da var ki, ne ilâhî kaynaklı bir bilgiye, ne bir yol göstericiye ve ne de aydınlatıcı bir Kitaba dayanmaksızın Allah hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişir.
9 Ve insanları Allah'ın yolundan saptırmak için, kibirli bir edayla tartışmasını sürdürür. İşte onun hakkı, bu dünyada yenilgiye uğrayıp aşağılanmaktır. Diriliş Gününde de ona, yakıp kavurucu azabı tattıracağız.
10 O gün ona, "Bu ceza, kendi ellerinle yaptığın zulüm ve haksızlıkların karşılığıdır." diyeceğiz, "Çünkü Allah, kullarına asla zulmetmez! Dolayısıyla, hiç kimseyi işlemediği bir suçtan ötürü cezalandırmaz."
11 İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'a kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki, kendisine Allah tarafından bir iyilik ulaşsa, gönlü onunla huzura kavuşur, fakat fakirlik, hastalık, başarısızlık gibi bir imtihanla yüz yüze gelecek olsa, hemen gerisin geriye dönerek Allah'a kulluğu terk eder. Böyle bir insan hem dünyayı hem de âhireti kaybetmiş demektir ki, işte en büyük felâket budur! Çünkü Allah'a kulluğu bırakınca, kaçınılmaz olarak:
12 Allah yerine, kendisine hiçbir fayda veya zarar veremeyen aciz varlıklara kulluk edip yalvarır. İşte bu, doğru yoldan sapmanın ta kendisidir.
13 Birtakım dünyevî menfaatler elde etmek veya sözde manevî derecelere, yüce makamlara erişmek amacıyla, zararı faydasından çok daha büyük olan putlardan, şeytanlardan veya ilâhlık taslayan kimselerden medet umarak onlara dua eder. Fakatodua ettikleri gerçekte ne kötü bir dost, ne kötü bir arkadaştır!
14 Hiç kuşkusuz Allah, gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanları, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine yerleştirecektir. Gerçek şu ki, Allah, insanların arzu ve heveslerine göre değil, sonsuz ilim ve hikmetine uygun olarak, dilediğini yapar. O hâlde, dünyada ve âhirette kurtuluşa ermek isteyen, iman ve salih amel ile Rabb'ine yönelmeli, O'nun gönderdiği mesaj doğrultusunda hayata yön vererek yalnızca O'na kulluk ve itaat etmelidir.

Allah'a ve Elçisine savaş açan zalimler şunu iyi bilsinler ki:
15 Her kim Allah'ın Peygamberi terk ettiğini ve ona dünyada da âhirette de yardım etmeyeceğini sanıyor ve beklediğinin tam tersinin gerçekleştiğini gördükçe öfkesinden köpürüyorsa, o zaman haydi gücü yetiyorsa bulabileceği bir araçla göğe yükselsin de, Allah ile Peygamberi arasındaki bağlantıyı keserek müminlere va'dedilen ilâhî lütuf ve yardımları engellesin. Sonra da bir düşünsün bakalım, acaba böyle bir şeye güç yetirebilecek mi? Allah'ın nurunu söndürmek için kurduğu tuzaklar amacına ulaşıp da, müminlere karşı yüreğinde beslediği kinini, öfkesini giderebilecek mi?
16 İşte Biz bu Kur'an'ı böyle apaçık ayetler hâlinde indirdik. Hiç kuşkusuz Allah, samimî olarak doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyenleri inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp doğru yola iletecektir. Nitekim mahşer gününde sizi kavminize, soyunuza, kültürünüze göre değil, göndermiş olduğu ayetlere karşı gösterdiğiniz tavra ve ortaya koyduğunuz davranışlara göre değerlendirecektir:
17 Gerçek şu ki, Allah'a ve gönderdiği bütün Peygamberlere iman edenler, Allah'ın seçkin ve imtiyazlı kulları olduklarını öne süren Yahudiler, yıldızlara tapan Sâbiiler, Son Elçiyi inkâr eden ve İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu öne süren Hristiyanlar, Zerdüşt'ün izleyicileri olduklarını iddia ettikleri hâlde ateşe tapan Mecusiler ve Allah'ın birliğini, eşsiz ortaksız olduğunu açıkça reddederek Peygamberlik ve âhiret gerçeğini tümüyle inkâr eden müşrikler var ya, muhakkak Allah, Diriliş Günü aralarında en âdil biçimde hükmünü verecektir. Çünkü Allah, her an her şeye şahitlik etmektedir. O hâlde, Rabb'inizin emirlerine boyun eğerek dünyada ve âhirette kurtuluşa ulaşın:
18 Baksana, göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar; Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar Allah'ın kanunlarına zorunlu olarak boyun eğmekte ve insanlardan birçoğu Allah'a bilinçli olarak secde etmektedir. O'na boyun eğmekten kaçınan diğer birçok insan da, bundan dolayı azabı hak etmiştir.

Evet, Allah kimi alçaklığa mahkûm ederse, hiç kimse ona onur kazandıramaz. Hiç kuşkusuz Allah, dilediğini yapabilecek kudrete sahiptir. Demek ki insanlar Allah'a secde edenler ve etmeyenler olarak iki kısma ayrılacak ve mahşer günü buna göre hesaba çekileceklerdir:
19 İşte şu iki grup, Rab'lerinin gönderdiği Kitaba iman edip etmeme konusunda birbirleriyle çekişen iki düşmandır. Bunlardan inkâr edenlere ateşten elbiseler biçilecek ve başlarından aşağı kaynar sular dökülecek. Öyle ki:
20 Onunla, kâfirlerin karınlarındaki bütün iç organları ve derileri eriyip kavrulacaktır.
21 Ayrıca onlar için, demirden kamçılar vardır.
22 Yüreklerine işleyen acı ve ıstıraptan dolayı ne zaman oradan çıkmaya davransalar, her defasında azap kırbaçlarıyla, demir kamçılarla tekrar oraya gönderilecekler ve onlara, "Tadın bakalım zulüm ve haksızlığınızın cezası olan yakıcı azabı!" denilecektir. Öte yandan:
23 Hiç kuşkusuz Allah, gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı işler yapanları, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine yerleştirecektir. Bu bahtiyarlar orada altın bilezikler ve inciler takınacak, harika işlemeli ipek elbiseler giyineceklerdir.
24 Onlar samimî bir kalple hakka yöneldikleri için, sözlerin en güzeline, yani bir tek Allah'a kulluk esasına dayanan mükemmel inanç sistemine yöneltilmiş, böylece her türlü övgü ve yüceliklere lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmeyi hak etmişlerdi.
25 Allah'ın ayetlerini inkâr eden, inananları Allah'ın yolundan çevirmeyeçalışan ve hem Mekke halkı, hem de dışarıdan gelen bütün insanlar için aynıderecedegüvenli bir sığınak ve bütün müminlerin eşit şekilde faydalanma hakkına sahip olduğu ortak bir bölge kıldığımız Kutsal Mescit Kâbe'yi ziyaret etmekten alıkoyanlara gelince, onlar şunu iyi bilsinler ki, kim azgınlık edip orada en ufak bir haksızlık yapmaya kalkışırsa, ona can yakıcı azabı tattırırız. Çünkü Kâbe, şu temel esaslar üzerinde kurulmuştu:
26 Hani Biz İbrahim'e, Kâbe'nin kurulacağı yeri gösterip onu bu göreve hazırlarken, "Ey İbrahim!" demiştik, "Hiçbir şeyi ve hiç kimseyi bana ortak koşma ve ortak koşulmasına izin verme! Evimi, onu tavaf eden, huzurumda saygıyla kıyama duran, rükûa eğilen ve secdeye kapananlar için her türlü maddî ve manevî kirden arındırarak tertemiz tut!"
27 "Ve gücü yeten her Müslüman'a, ömründe en az bir kere haccın farz olduğunubütün insanlara ilan et. Böylece gerek yaya olarak, gerekse uzak diyarlardan gelen binekler ve diğer araçlar üzerinde sana gelsinler."
28 Gelsinler ki, bunun kendilerine sağlayacağı ahlâkî, kültürel, ticari, siyasî ve toplumsal yararları bizzat görüp yaşasınlar. Herkesçe bilinen ve aynı zamanda haccın son günleri olan Kurban Bayramı günlerinde Allah'ın onlara bahşettiği deve, sığır, koyun, keçi gibi evcil hayvanları kurban ederken, onlar üzerinde Allah'ın adını besmele çekerek ansınlar. Bu kurbanların etinden hem kendiniz yiyin, hem de fakir fukarayı doyurun.
29 Sonra da, hac sırasında uyulması gereken yıkanmamak, tıraş olmamak, tırnak kesmemek, koku sürünmemek gibi kısıtlamalardan dolayı meydana gelen kirlerini temizlesinler. Varsa adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik'i, yani insanın her türlü kölelik boyunduruklarından kurtulup yalnızca Rabb'ine kul olarak gerçek anlamda özgürlüğe kavuşmasının sembolü olan bu tarihî mabedi, özgürlük evi Kâbe'yi son bir kez tavaf etsinler.
30 İşte bütün bu sayılanlar, bizzat Allah tarafından belirlenen hükümlerdir. Her kim Allah'ın saygıdeğer kıldığı şeyleri önemser ve O'nun çizdiği sınırlara uymakta dikkat ve özen gösterirse, şüphesiz, bu Rabb'i katında kendisi için en hayırlısıdır. O'nun tarafından belirlenmeyen haramlara, yasaklara gelince, bunların hiçbir geçerliliği yoktur:

Haram oldukları size daha önce (6. En'âm: 145 ve 16. Nahl: 115) bildirilenler hariç, bütün hayvanların etleri size helâl kılınmıştır. O hâlde, putlardan kaynaklanan pisliklerden, küfür ve şirk sistemlerinin ürettiği batıl inanç ve ideolojilerden, bidatlerden, hurafelerden kaçının ve asılsız, temelsiz iddialardan, özellikle de Allah adına uydurulan yalan sözlerden uzak durun!
31 Her türlü batıl inançtan arınıp bir tek Allah'a yönelerek, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmaksızın Rabb'inize kulluk edin! Unutmayın ki, her kim Allah'a ortak koşarsa, tıpkı gökten aşağılara düşerken dev bir yırtıcı kuş tarafından kapılıveren ya da şiddetli bir rüzgâr tarafından derin uçurumlara savrulup paramparça olan kimse gibi perişan ve zavallı bir duruma düşmüş olur.
32 Evet, her kim Allah'ın şiarlarına, O'nun dininin sembolleri olan kurban, namaz, ezan, mushaf gibi ilâhî sembollere yürekten saygı gösterirse, hiç kuşkusuz bu, kalplerdeki derin bilinç ve duyarlılıktan kaynaklanmaktadır.
33 Bu arada, kurbanlık hayvanlarınsütlerini sağarak, yünlerini kırkarak, doğurduklarını alarak veya sırtlarına binerek onlardan belirli bir vakte kadar faydalanabilirsiniz. Fakat sonunda Kâbe'ye getirilerek Haram Bölge sınırları içinde kurban edilmeleri gerekmektedir.
34 Biz her ümmete, kurban kesmeyi meşru bir ibadet olarak belirledik ki, Allah'ın kendilerine bahşetmiş olduğu bu evcil hayvanları kurban ederken, onların üzerine O'nun adını ansınlar. Çünkü hepinizin ilâhı, eşi ve ortağı olmayan bir tek İlâhtır. Öyleyse yalnızca O'na boyun eğin!

Ey Peygamber! Allah'a yürekten boyun eğen o alçakgönüllü insanları, dünya ve âhiret nimetleriyle müjdele!
35 Onlar, Allah'ın adı anıldığı zaman yürekleri titreyen, Allah yolunda ortaya koydukları mücadelede başlarına gelebilecek her şeye sabırla göğüs geren, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah yolunda yoksullara harcayan kimselerdir. Hayvanların kurban edilmesine gelince:
36 Bu kurbanlık hayvanları, size kulluk bilinci ve fedakârlık duygusu kazandıran, malın ve canın Allah'a ait olduğunu anlatan ilâhî sembollerden biri yaptık ki, bunda sizin için nice yararlar vardır. O hâlde, bu hayvanlar kurban edilmek üzere, sıra sıra dizildiklerinde, onları boğazlarken "Bismillah, Allahu Ekber!" diyerek Allah'ın adını anın. Yan üstü devrilip can verdiklerinde de, onların etinden hem kendiniz yiyin, hem de başkalarına el açmaktan çekinen ve istemek zorunda kalan yoksullara yedirin. İşte böylece bu kurbanlıkları sizin yararınıza sunuyoruz ki, onları emrettiğimiz amaçlar doğrultusunda kullanarak bize şükredesiniz. Ve sakın bu ibadetleri gerçek amacından uzaklaştırarak gösterişe dönüştürmeyin. Unutmayın ki:
37 Bu kestiğiniz hayvanların ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat asıl O'na ulaşan, sizin iyi bir kul olabilmek için gösterdiğiniz samimî gayretleriniz, yani takvanızdır. Allah bu hayvanları size boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için Rabb'inizi saygıyla anıp yüceltesiniz, özelliklekurban günlerinde tekbirler getirerek, O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini hem kendinize, hem de tüm insanlığa ilân edesiniz.

O hâlde, iyilik edenleri müjdele. Şöyle ki:
38 Hiç kuşkusuz Allah, yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan müminleri zalimlerin şerrinden mutlaka koruyacak ve zalimleri yenilgiye uğratacaktır! Çünkü Allah, emanete ihanet eden, bahşettiği bunca nimetlere karşılık nankörce davranan kimseleri sevmez. Bunun içindir ki:
39 Haksız yere saldırıya uğrayanlara, zalimlerle savaşmaları için izin verilmiştir. Bir avuç mümin, kâfirlerin "süper" ordularına karşı ne yapabilir, demeyin. Allah, kendi yolunda cihad eden müminleri zafere kavuşturmak üzere, onlara yardım etmeye elbette kâdirdir.
40 Onlar ki, sırf "Bizim Rabb'imiz Allah'tır! Biz yalnızca O'nun hükmüne boyun eğer, sadece O'na kulluk ederiz!" dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Bu yüzden, zulmü durdurmak için gerektiğinde savaşmaya yetkili kılındılar. Gerçi savaşın sıkıntı ve acılarına katlanmak zordur. Fakat zulmü engellemenin başka çıkar yolu kalmamışsa, daha büyük acıları önlemek için savaşılmalıdır.

Nitekim Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmını bertaraf etmemiş olsaydı, yani zalimlere karşı savaşmayı yasaklayıp da insanları birbirlerine karşı savunmasız bırakmış olsaydı, dünyada zulüm ve haksızlık egemen olur ve yeryüzü fesada boğulurdu. Böylece inanç ve düşünce özgürlüğü tamamen ortadan kalkar, içlerinde Allah'ın adının çokça anıldığı manastırlar, havralar, kiliseler ve camiler yıkılıp giderdi.

O hâlde, zalimlere karşı savaşmaktan çekinmeyin. Unutmayın ki, Allah kendi dinine ve gönderdiği Elçisine yardım eden kimseleri mutlaka yardımıyla destekleyip üstün getirecektir. Şüphesiz Allah, sonsuz kudret ve izzet sahibidir. Peki, Allah'ın yardımını hak edenler kimlerdir?
41 Onlar ki, kendilerine yeryüzünde güç ve egemenlik bahşettiğimiz zaman şımarıp azgınlaşmazlar. Aksine, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek onu dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaat hâlinde kılarlar. Refah ve zenginliği toplumun tüm katmanlarına yaymak üzere zekâtı verirler. İnsanlığa faydalı olan iyi ve güzel şeyleri emreder, kötü ve zararlı olan her şeyi yasaklarlar. Ve bütün bunları, yalnızca Allah için yaparlar. Çünkü bilirler ki, her işin sonu Allah'a varır. Nihaî hükmü verecek, son sözü söyleyecek olan O'dur.
42 Ey Muhammed! Eğer seni yalanlarlarsa şunu iyi bilsinler ki, kendilerinden önce gelip geçen Nuh kavmi ile Ad ve Semud kavimleri de ayetlerimizi yalanlamış, fakatsonundabelâlarını bulmuşlardı.
43 Tıpkı İbrahim kavminin, Lut kavminin,
44 Ve Medyen halkınınyalanlayıp helâke uğradığı gibi.Nitekim Musa da Firavun ve yandaşları tarafından yalanlanmıştı. Her seferinde tövbe edip yola gelmeleri için inkârcılara birazcık süre tanımış, sonra da hepsini şiddetli bir azapla kıskıvrak yakalamıştım. Böylece, Beni inkâr etmenin cezası neymiş, gördüler!
45 Evet, zulüm ve haksızlıklarından dolayı nice şehirleri işte böyle helâk ettik! Vaktiyle görkemli birer saltanat merkezi olan bu şehirlerin bugünkü hâline bir bakın. Çatıları çökmüş, yerle bir olmuş, kuyuları kurumuş, bir zamanlar göklere yükselen görkemli sarayları şimdi birer harabeye dönmüş.
46 Peki, günümüz inkârcıları yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, bu ibret verici manzaraları görsünler de, düşünebilecekleri bir akla, gerçeğin sesini duyabilecekleri kulaklara ve doğruyu görebilecekleri gözlere sahip olsunlar? Çünkü unutmayın ki, sadece kafalardaki gözler kör olmaz, fakat asıl gönüllerdeki gözler kör olur. Asıl kör olan, kalbi kibir, cehalet, inat, önyargı perdeleriyle örtülmüş olduğu için gerçeği göremeyen, hakikati idrak edemeyen kişidir.
47 Ey Peygamber! İşledikleri bunca günahlara rağmen hâlâ başlarına taşlar yağmadığını gören ve bundan cesaret alan zalimler, ilâhî uyarıları alaya alarak azap konusunda sana meydan okuyorlar. Senden, —sanki bu konuda yetkin varmış gibi— bir an önce azabı getirip kendilerini cezalandırmanı istiyorlar. Hiç kuşkusuz Allah, verdiği sözden caymaz. Fakat verdiği her sözün bir gerçekleşme zamanı vardır. Allah kullarını cezalandırmakta acele etmez. O'nun karar ve iradesi, sizin zaman anlayışınıza ve takvim ölçülerinize göre değildir. Unutmayın ki, Rabb'inin katında bir gün, sizin ölçülerinize göre bin yıl gibidir. Nitekim insanlık tarihini şöyle bir inceleyin:
48 Nice ülkeler var ki, zulüm ve haksızlık yaptıkları hâlde, onları hemen helâk etmedim. Aksine, akıllarını başlarına almaları için kendilerine mühlet verdim, fakat günü gelince deşiddetli bir azapla onları yakalayıverdim. Unutmayın, eninde sonunda dönüş Banadır.
49 Ey Peygamber! Senden azap isteyen o inkârcılara seslenerek de ki: "Ey insanlar, ben sizin için yalnızca açık bir uyarıcıyım. Hakkınızda nihai hükmü verecek olan Allah'tır. Benim görevim sizi cennetle müjdelemek ve cehennemle uyarmaktan ibarettir. İşte uyarıyorum:"
50 Allah'ın gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanlar var ya, onlar için Rableri tarafından bağışlanma ve çok değerli, onur verici nimetler vardır.
51 Ayetlerimizi amaç ve hedeflerinde başarısızlığa uğratmak için çaba harcayanlara gelince, işte onlar da cehennem halkıdırlar.
52 Ey Peygamber! Biz senden önce de hiçbir Resul (elçi) ve Nebi (haberci) göndermedik ki, hak dini tebliğ etme, uygulama ve hareket stratejisini belirleme konusunda sırf kendi görüş ve düşüncesine dayanarak karar vermek istediği zaman, şeytan onun arzuları arasına yaldızlı, fakat İslâm'a aykırı düşünceler karıştırarak onu ve etrafındaki müminleri yanlış yönlendirmeye çalışmış olmasın. Fakat her defasında Allah, şeytanın katmak istediği yanlış düşünceleri ve onun vesveselerini derhal yok ederek Elçisinin zihnini arındırır, sonra da ayetlerini onun kalbine iyice yerleştirerek sağlamlaştırırdı. Bu, Son Peygamber için de geçerlidir. Düşünün, Allah'ın özel koruması altındaki masum Peygamberler bile kendi arzularıyla yola çıktıkları takdirde şeytanın aldatıcı vesveselerine maruz kalıyor ve ancak Allah'ın yardımı sayesinde sapmaktan kurtulabiliyorlarsa, Allah'tan vahiy almayan sıradan müminler ne cesaretle keşif ve ilhamlara, sözde vehbî ilimlere dayanarak mücadelenin yönünü belirlemeye, inanç ve hareket ilkeleri oluşturmaya kalkışabilirler? O halde, dininizi ilhamlarından, esinlenmelerden, arzu ve heveslerden değil, Allah'ın ayetlerinden öğrenmelisiniz. Unutmayın ki, Allah sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Şeytanın bu tür vesveselerine neden fırsat verildiğine gelince:

53 Allah şeytanın katmak istediği bu vesveseleri, kalplerinde hastalık bulunan münafıklar ve yürekleri kararıp katılaşmış olan inkârcılar için bir imtihan aracı kılmak ve böylece onları cezalandırmak için buna izin veriyor.Çünkü onlar, sırf zalimliklerinden dolayı hakikati bile bile inkâr ederler. Zaten bu yüzden zalimler, Kur'an'ın ortaya koyduğu hayat nizamına karşı amansız bir muhalefet içindedirler.
54 Bir de, kendilerine ilim verilmiş olan insaf ve sağduyu sahibi insanlar, bu Kur'an'ın Rabb'inden gelen gerçeğin ta kendisi olduğunu anlayıp ona iman etsinler ve ona yürekten bağlansınlar diye, Allah şeytanın hile ve vesveselerini boşa çıkarır ve ayetlerini müminlerin gönlünde sağlamlaştırır. Çünkü Allah, inananları muhakkak dosdoğru yola iletecektir.
55 İnkârcılıkta direten kâfirler ise, batılönyargılarını kıramadıkları sürece, Azrail'le buluşma saati ansızın gelip çatıncaya ya da bütün plânların, ümitlerin suya düşeceği, gerçekleri anlamanın hiçbir işe yaramayacağı o kısır günün azabı karşılarına gelinceye dek, Kur'an hakkında içine saplandıkları şüphelerden kurtulamayacaklar.
56 O Gün, kulların tercih ve iradeleri ellerinden alınacak ve hükümranlık, tamamen ve yalnızca O'nun olacaktır. Bugün otorite sahibiymiş gibi görünenlerin, gerçekte ne kadar zayıf ve aciz oldukları anlaşılacak ve hâkimiyetin yalnızca Allah'a ait olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. Ve Allah, en âdil mahkemeyi kurarak insanlar arasında hükmünü verecektir:

İman edip güzel ve yararlı iş yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde sonsuza dek huzur içerisinde yaşayacaklar.
57 Hakikati inkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlar ise, alçaltıcı bir azaba mahkûm edilecekler.
58 Müslümanca bir hayatın önünde engel olan her şeyi; içinde yaşadığı toplumu, aileyi, çevreyi, arkadaş ortamını, alışkanlıkları, hayat tarzını vs. gerektiğinde terk ederek İslâm'ı yaşayabileceği yepyeni bir ortama geçiş yapan, yani Allah yolunda İslâm diyarına hicret eden ve daha sonra da Kur'an'ın hedeflediği hayat sistemini yeryüzünde egemen kılmak için mücadele verirken savaş meydanında şehit düşen veya bu amaçla yaşayıp da şehit olmadan ölenler var ya, Allah onları kıyamet kopuncaya kadar kendi katında harika nimetlerle besleyecektir. Muhakkak Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Bunun içindir ki:
59 Onları, kesinlikle hoşnut olacakları ve "Keşke tekrar dünyaya döndürülüp yeniden ve yeniden Allah yolunda şehit olsam!" diyecekleri bir makama yüceltecektir. Çünkü Allah, kimin neyi hak ettiğini en iyi bilendir, mümin kullarına karşı çok merhametli ve şefkatlidir.
60 Evet, öyle. Her kim kendisine yapılan saldırıya ona denk bir şekilde karşılık verir ve buna rağmen yeniden saldırıya uğrayıp hakkı çiğnenirse, Allah ona kesinlikle yardım edecektir. Yeter ki, siz kin ve intikam amacıyla değil, yalnızca adaleti yerine getirmek için savaşın. Yeri geldiğinde insanları bağışlamasını da bilin. Unutmayın ki, Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
61 Evet, öyle. Çünkü Allah öylesine kudretli, öylesine adaletlidir ki, mükemmel bir sistem çerçevesinde geceyi kısaltıp gündüze ekler, gündüzü kısaltıp geceye ekler. Gecenin karanlığından sabahın aydınlığını çıkaran Allah'ın, inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve adalet aydınlığını çıkarmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.
62 Evet, böyledir bu. Çünkü Allah mutlak doğrunun, iyinin, güzelin, gerçeğin, hakkın ve hakikatin ta kendisidir. Kâfirlerin O'nun berisinde yalvarıp yakardıkları şeyler ise, tamamen sahtedir, boştur, çürüktür, temelsizdir, haksızdır, yanlıştır, yersizdir, hayırsızdır, değersizdir, asılsızdır, sonu hüsrandır. Kısacası, batıldır! Ve çünkü gerçek yücelik ve büyüklük, yalnızca Allah'a aittir.
63 Görmüyor musun, Allah gökten nasıl yağmur yağdırıyor da yeryüzü baştanbaşa yemyeşil hâle geliyor? İşte aynı şekilde Allah, bereketli vahiy yağmurlarıyla ölü kalplere hayat veriyor. Doğrusu Allah, kullarına karşı sonsuz lütuf sahibidir, her şeyien mükemmel şekilde bilendir.
64 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Allah her şeyden müstağnidir, hamde lâyık olandır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve gerçek anlamda övgüye, yüceliğe lâyık olan yalnızca O'dur.
65 Allah'ın, yeryüzünde bulunan her şeyi sizin istifadenize sunduğunu ve emriyle oluşan yasalar uyarınca denizlerde akıp giden gemileri imal etme ve kullanma yeteneği bahşederek size boyun eğdirdiğini görmüyor musun?

Ve görmüyor musun ki Allah, kendi izni olmadan yeryüzüne düşmemesi için göğü boşlukta tutmaktadır. Gök cisimlerini itme-çekme kanunlarıyla mükemmel bir sistem hâlinde düzenleyerek onları birbirlerine çarpmayacak şekilde belli bir yörüngede tutan ve atmosferi koruyucu bir kalkan yaparak yerküreyi göktaşlarından, zararlı ışınlardan, radyasyon yağmurlarından koruyan O'dur. Gerçekten Allah, insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. Öyle ki:
66 Size hayatı bahşeden, sonra sizi öldüren ve en sonunda sizi yeniden diriltecek olan O'dur. Fakat insan, bunca nimetleri kendisine bahşeden Rabb'ine karşı çok nankördür. Bu yüzden, apaçık delillere yersiz itirazlarla karşı çıkar, "Madem dört kitap da haktır, o hâlde biz, yalnızca bize gönderilen hükümlere uyarız, Kur'an'a uymak zorunda değiliz!" diyerek son ilâhî mesajı inkâr ederler. Oysaki:
67 Biz her ümmete bir tek Allah'a kulluk esasına dayalı inanç sistemini tebliğ eden elçiler göndererek hepsini aynı inanç ilkeleri etrafında birleşen bir tek millet kıldık. Fakat ayrıntılı konularda, her ümmetin kendi özel şartlarına uygun yerel ve geçici hükümler gönderdik. Böylece her ümmete, kendilerine özgü ihtiyaç ve imkânlara uygun olarak kulluk veibadet görevini yerine getirecekleri farklı bir ibadet biçimi ve farklı bir hukuk sistemi belirledik. İşte şimdi de, bütün kitapların özü, esası ve zirvesi olan Kur'an'ı göndererek kıyamete kadar geçerli olacak inanç sistemini bütün açıklığıyla ortaya koyduk. Dolayısıyla, geçmiş şeriatlar bugün artık geçerliliğini kaybetmiş olup, önceki Peygamberlere iman ettiklerini söyleyenler de herkes gibi son kitaba uymakla yükümlüdürler. O hâlde, ey Peygamber ve O'nun yolunda giden Müslüman! Hakikati bile bile reddeden o inkârcıların, artık bu konuda seni kısır ve yararsız tartışmalara sürüklemelerine izin verme, onlar ne derlerse desinler, sen Rabb'inin yoluna çağırmaya devam et ve asla yılgınlığa kapılma. Çünkü sen, gerçekten dosdoğru bir yoldasın.
68 Buna rağmen, yine de "Biz ancak bize gönderilen hükümlere uyar, ama Son Kitabın hükmünü kabul etmeyiz!" diyerek seninle tartışmaya kalkışırlarsa, onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Gerçi bilgi peşinde koşan, iyi niyetli kimselerle görüş alışverişinde bulunmak elbette faydalı ve gereklidir. Fakat karşısındaki insanı dinleme nezaketini bile göstermeyen, ortaya konan bunca delilleri düşünme zahmetine katlanmayan kibirli ve inatçı kimselerle tartışmanın hiçbir anlamı ve yararı yoktur. O hâlde, sözü fazla uzatmadan onlara de ki: "Allah, sizin neler yaptığınızı ve ne hainlikler peşinde koştuğunuzu çok iyi bilmektedir."
69 "Bu yüzden Allah, ayrılığa düştüğünüz her konuda Kıyamet Günü aranızda hükmünü verecektir." Öyle ya:
70 Allah'ın, göklerde ve yerde olup biten her şeyden haberdar olduğunu bilmez misin? Doğrusu bütün bunlar, varlık kanunlarının belirlendiği bir kitapta yazılıdır. "Böyle bir şey nasıl olabilir?" demeyin, çünkü bu Allah için pek kolaydır. Hal böyleyken:
71 Onlar Allah'ın yanı sıra, yetki ve egemenliklerinin kabul edildiğine dair O'nun hiçbir delil göndermediği ve kendilerinin de, otoritelerine kayıtsız şartsız boyun eğilmesi gerektiğine dair haklarında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları birtakım din ve siyaset önderlerine ve hatta cansız varlıklara kulluk ediyorlar. Bu yüzdendir ki, hiç kimse o zalimleri Allah'ın azabından kurtaramayacaktır. Onlar o denli şımarıp azgınlaşmışlardır ki:
72 Hak ve hakikati ortaya koyan ayetlerimiz onlara açık ve net olarak okunduğu zaman, yüreklerini kaplayan kin, nefret ve imansızlığı, o kâfirlerin yüzlerinden okuyabilirsin. Öyle ki, ayetlerimizi onlara tebliğ edenlere neredeyse saldıracak gibidirler.

Onlara de ki: "Peki, sizi bundan daha beter kızdıracak bir şeyi size bildireyim mi: Allah'ın ayetlerine karşı ateş püsküren inkârcıları cehennemde bekleyen bir ateş ki, Allah onu sizin gibi kâfirlere vadetmiştir. O ne kötü bir sondur!"
73 O hâlde, ey insanlar! Sizi bu acıklı sondan kurtaracak çarpıcı bir örnek veriliyor, ona kulak verin: Allah'ın berisinde kendilerinden medet umup yardıma çağırdığınız ve hayatınıza yön verme yetkisine sahip olduğunu iddia ettiğiniz putlar, heykeller ve sözde ilâhlar var ya, onların hepsi bir araya gelip güçlerini birleştirseler, bir tek sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek üzerine bal sürüp kutsadığınız bu putların üzerine konup onlardan bir parça kapıp götürse, onu dahi geri alamazlar. Yahut sinekler, taşıdıkları tehlikeli mikropları bulaştırarak o ilâhlık taslayan zalimlerin sağlıklı organlardanbirinieksiltse, onu asla geri getiremezler. Demek ki, bu sahte ilâhlardan yardım isteyen kimseler de ahmak ve aciz, kendisinden yardım istenen putlar ve benzerleri de… İnsanın bu duruma düşmesinin asıl sebebi şudur:
74 Onlar, Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. O'nun sınırsız ilim, hikmet ve kudret sahibi yegâne Rab ve İlâh olduğunu bilemedikleri için kendilerine başka yol göstericiler aradılar. Mutlak adalet sahibi olduğunu kavrayamadıkları için âhireti inkâr ettiler. Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olduğunu anlayamadıkları için başkalarının merhametine sığındılar. İzzet ve şerefin yalnızca O'nun elinde olduğunu idrak edemedikleri için üstünlük ve itibarı başka yerlerde aradılar. İşte bunun içindir ki, Kur'an sürekli ve ısrarla Allah'ı anlatır: Gerçekten Allah, sonsuz kudret ve izzet sahibidir.
75 Allah, uymanız gereken kanun ve kuralları size öğretmek üzere meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Melekler ilâhî vahyi Peygamberlere getirir, onlar da bunu size bildirirler. Fakat ne bir meleğin, ne de bir Peygamberin Allah'ın egemenliğinde ortaklığı yoktur. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir. Öyle ki:
76 Allah, onların geçmişte ve gelecekte, gördükleri ve göremedikleri, bildikleri ve bilmedikleri, açıkladıkları ve gizledikleri, kısacası önlerindeki ve arkalarındaki her şeyi tam olarak bilmektedir. Evet, bütün işler Allah'a döndürülecek ve her konuda son sözüO söyleyecek, hükmü de O verecektir.
77 Ey iman edenler! Allah'ın huzurunda rükûa eğilin, secdeye kapanın, yalnızca Rabb'inize kulluk edin ve daima güzel davranışlar ortaya koyun ki, dünyada da âhirette de kurtuluşa eresiniz.
78 Ve tam hakkını vererek Allah yolunda cihad edin. O'nun size bahşettiği bilgi, beceri ve yetenekleri sonuna kadar kullanarak, Kur'an'ın hedeflediği hayat programını egemen kılmak amacıyla, hem insanı yoldan çıkaran azgın ihtiraslara, hem de yeryüzünde fesat çıkaran zalimlere karşı mücadele edin.

Unutmayın ki, O sizi insanlar arasından seçip bu yüce makama yükseltmiş ve din konusunda size taşıyamayacağınız bir zorluk yüklememiştir. Aksine, bütün Peygamberler gibi, atanız İbrahim'in de izlemiş olduğu o mükemmel inanç sistemini size bahşetmiştir.

Önceki kutsal metinlerde de bu Kur'an'da da size, yalnızca Allah'a boyun eğen, tüm varlığıyla O'nun hükümlerine teslim olan kimseler anlamına gelen "Müslümanlar" adını verdi ki, Son Elçi siz müminlere karşı güzel bir örnek ve şahit olsun ve sizler de tüm insanlığa karşı hakikate şahitlik eden örnek bir toplum ve âdil şahitler olasınız.

Öyleyse, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, onu dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaatle birlikte kılın. Refah ve zenginliği toplumun tüm katmanlarına yaymak üzere zekâtı verin. Ve tüm benliğinizle Allah'a bağlanın. Çünkü sizin yegâne dostunuz ve Efendiniz O'dur. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ 1
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ 2
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ 3
كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ 4
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـٔاًۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ 5
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْـيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ 6
وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ 7
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ 8
ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ 9
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ 10
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ 11
يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ 12
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ 13
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ 14
مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ 15
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ 16
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ 17
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ 18
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ 19
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ 20
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ 21
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟ 22
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ 23
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ 24
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِـاِلْحَادٍ بِظُـلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟ 25
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ 26
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ 27
لِيَشْهَدُوا مَنَافِـعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْـبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ 28
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ 29
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ 30
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ 31
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ 32
لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟ 33
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ 34
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 35
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 36
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ 37
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟ 38
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ 39
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يراًۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ 40
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ 41
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ 42
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ 43
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ 44
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّـلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ 45
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ 46
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْماً عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ 47
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟ 48
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ 49
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ 50
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ 51
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ 52
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ 53
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 54
وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ 55
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 56
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ 57
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 58
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ 59
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ 60
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ 61
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ 62
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِـحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ 63
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟ 64
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ 65
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ 66
لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ 67
وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 68
اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ 69
اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ 70
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَاناً وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ 71
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟ 72
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَاباً وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـٔاً لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ 73
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ 74
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ 75
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ 76
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ 77
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ 78
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ
Ey insanlar, Rabb'inize karşı gelmekten sakının! Doğrusu kıyametin sarsıntısı çok şiddetlidir. Öyle ki:
1
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın kucağında emzirmekte olduğu yavrusunu bırakıp kaçacak ve her hamile kadın korku ve dehşetten çocuğunu düşürecek. Öyle ki, o an hâllerini görsen insanları sarhoş sanırsın. Oysa sarhoş değiller, fakat Allah'ın azabı çok çetindir. Hal böyleyken:
2
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ
İnsanlardan öyleleri var ki, doğru ve geçerli bir bilgiye dayanmaksızın Allah hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişir. Nerede isyankâr, azgın bir insan veya cin şeytanı varsa, hep onun peşinden gider. Oysaki:
3
كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ
Şeytanlarla ilgili olarak şu değişmez yasa takdir edilmiştir: Her kim onları sever, destekler ve kendisine yönetici, yardımcı ve dost edinirse, bu şeytanlar onu doğru yoldan çıkaracak ve cehennemdeki o alevli azaba sürükleyecektir.
4
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـٔاًۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ
Ey insanlar! Eğer ölümden sonra yeniden diriliş konusunda herhangi bir şüpheniz varsa, kendi yaratılışınıza bir bakın:

Hiç kuşkusuz biz sizi ilkönce atanız Âdem'de olduğu gibi topraktan yarattık. Vücudunuzu meydana getiren temel elementleri de aynı şekilde topraktaki minerallerdenmeydana getirdik. Daha sonra bu mineralleri babanızın vücudunda birçok kimyasal işlemlerden geçirerek sperm denilen nutfeyi yarattık. Böylece bu nutfede bulunan yüz milyonlarca yumurtadan bir tanesini annenizin yumurtasıyla birleştirip dölleyerek ilk hücrenizi oluşturduk. Daha sonra bu hücreyi ikiye, dörde, sekize, on altıya... bölüp çoğaltarak alaka denilen embriyoyu yarattık. Rahim kanalından girerek rahmin arka duvarına sülük gibi yapışıp orada asılı duranbu kan pıhtısı görünümündeki alakadan, birkaç santim boyundaki et parçasını yarattık. Bundan sonra da, temel unsurları bakımından yaratılışı kısmen tamamlanmış, fakatbütün organlarıyla henüz tamamlanmamış olan bu bir çiğnem et parçasından, cenin denilen minicik varlığı yarattık ve bu yaratılışı size böyle ayrıntılarıyla anlattık ki, Kur'an'ın ilâhî bir kelam olduğunu, hiçbir şüpheye meydan vermeyecek biçimde size açıkça gösterelim. Cenin hâlinden sonraki aşamalara gelince:

Bu ceninlerden sağlıklı bir şekilde doğmasını dilediklerimizi belirli bir vakte kadar rahimlerde tutar, zamanı gelince de sizi bir bebek olarak dünyaya getiririz. Sonra da ergenlik çağınıza erişinceye kadar sizi besleyip büyütürüz.

İçinizden bazıları daha genç yaşta hayata gözlerini yumar, kimileriniz de bildiği şeyleri dahi bilemez hâle geleceği, ömrünün en düşkün ve perişan çağına kadar yaşatılır. Dış dünyanızdaki yaratılış delillerine gelince:

Kış mevsiminin sonunda, yeryüzünü bitki örtüsü ölmüş, kupkuru bir hâlde görürsün. Fakat oraya bahar yağmurlarıyla birlikte su indirdiğimizde, düne kadar hayattan eser olmayan o yerde toprak birdenbire coşup harekete geçer, altındaki tohumların çatlamasıyla öbek öbek kabarır ve her güzel çiftten renk renk, çeşit çeşit ürünler yetiştirir."
5
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْـيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ
İşte bütün bu mucizelerin her an gözlerinizin önünde yaşanması, şunun iyice bilinmesi içindir ki, Allah hakkın ve hakikatin ta kendisidir. O ölüleri yeniden diriltecektir ve O'nun her şeye gücü yeter.
6
وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ
Ve geleceğinde asla şüphe olmayan kıyamet bir gün mutlaka kopacak ve Allah, tıpkı yeryüzünden bitkileri çıkardığı gibi, mezarlarda yatanları da aynen öyle kaldıracaktır. Hal böyleyken:
7
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ
Öyle nankör, öyle cahil insanlar da var ki, ne ilâhî kaynaklı bir bilgiye, ne bir yol göstericiye ve ne de aydınlatıcı bir Kitaba dayanmaksızın Allah hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişir.
8
ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Ve insanları Allah'ın yolundan saptırmak için, kibirli bir edayla tartışmasını sürdürür. İşte onun hakkı, bu dünyada yenilgiye uğrayıp aşağılanmaktır. Diriliş Gününde de ona, yakıp kavurucu azabı tattıracağız.
9
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
O gün ona, "Bu ceza, kendi ellerinle yaptığın zulüm ve haksızlıkların karşılığıdır." diyeceğiz, "Çünkü Allah, kullarına asla zulmetmez! Dolayısıyla, hiç kimseyi işlemediği bir suçtan ötürü cezalandırmaz."
10
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'a kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki, kendisine Allah tarafından bir iyilik ulaşsa, gönlü onunla huzura kavuşur, fakat fakirlik, hastalık, başarısızlık gibi bir imtihanla yüz yüze gelecek olsa, hemen gerisin geriye dönerek Allah'a kulluğu terk eder. Böyle bir insan hem dünyayı hem de âhireti kaybetmiş demektir ki, işte en büyük felâket budur! Çünkü Allah'a kulluğu bırakınca, kaçınılmaz olarak:
11
يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ
Allah yerine, kendisine hiçbir fayda veya zarar veremeyen aciz varlıklara kulluk edip yalvarır. İşte bu, doğru yoldan sapmanın ta kendisidir.
12
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
Birtakım dünyevî menfaatler elde etmek veya sözde manevî derecelere, yüce makamlara erişmek amacıyla, zararı faydasından çok daha büyük olan putlardan, şeytanlardan veya ilâhlık taslayan kimselerden medet umarak onlara dua eder. Fakatodua ettikleri gerçekte ne kötü bir dost, ne kötü bir arkadaştır!
13
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ
Hiç kuşkusuz Allah, gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanları, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine yerleştirecektir. Gerçek şu ki, Allah, insanların arzu ve heveslerine göre değil, sonsuz ilim ve hikmetine uygun olarak, dilediğini yapar. O hâlde, dünyada ve âhirette kurtuluşa ermek isteyen, iman ve salih amel ile Rabb'ine yönelmeli, O'nun gönderdiği mesaj doğrultusunda hayata yön vererek yalnızca O'na kulluk ve itaat etmelidir.

Allah'a ve Elçisine savaş açan zalimler şunu iyi bilsinler ki:
14
مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ
Her kim Allah'ın Peygamberi terk ettiğini ve ona dünyada da âhirette de yardım etmeyeceğini sanıyor ve beklediğinin tam tersinin gerçekleştiğini gördükçe öfkesinden köpürüyorsa, o zaman haydi gücü yetiyorsa bulabileceği bir araçla göğe yükselsin de, Allah ile Peygamberi arasındaki bağlantıyı keserek müminlere va'dedilen ilâhî lütuf ve yardımları engellesin. Sonra da bir düşünsün bakalım, acaba böyle bir şeye güç yetirebilecek mi? Allah'ın nurunu söndürmek için kurduğu tuzaklar amacına ulaşıp da, müminlere karşı yüreğinde beslediği kinini, öfkesini giderebilecek mi?
15
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ
İşte Biz bu Kur'an'ı böyle apaçık ayetler hâlinde indirdik. Hiç kuşkusuz Allah, samimî olarak doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyenleri inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp doğru yola iletecektir. Nitekim mahşer gününde sizi kavminize, soyunuza, kültürünüze göre değil, göndermiş olduğu ayetlere karşı gösterdiğiniz tavra ve ortaya koyduğunuz davranışlara göre değerlendirecektir:
16
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Gerçek şu ki, Allah'a ve gönderdiği bütün Peygamberlere iman edenler, Allah'ın seçkin ve imtiyazlı kulları olduklarını öne süren Yahudiler, yıldızlara tapan Sâbiiler, Son Elçiyi inkâr eden ve İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu öne süren Hristiyanlar, Zerdüşt'ün izleyicileri olduklarını iddia ettikleri hâlde ateşe tapan Mecusiler ve Allah'ın birliğini, eşsiz ortaksız olduğunu açıkça reddederek Peygamberlik ve âhiret gerçeğini tümüyle inkâr eden müşrikler var ya, muhakkak Allah, Diriliş Günü aralarında en âdil biçimde hükmünü verecektir. Çünkü Allah, her an her şeye şahitlik etmektedir. O hâlde, Rabb'inizin emirlerine boyun eğerek dünyada ve âhirette kurtuluşa ulaşın:
17
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Baksana, göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar; Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar Allah'ın kanunlarına zorunlu olarak boyun eğmekte ve insanlardan birçoğu Allah'a bilinçli olarak secde etmektedir. O'na boyun eğmekten kaçınan diğer birçok insan da, bundan dolayı azabı hak etmiştir.

Evet, Allah kimi alçaklığa mahkûm ederse, hiç kimse ona onur kazandıramaz. Hiç kuşkusuz Allah, dilediğini yapabilecek kudrete sahiptir. Demek ki insanlar Allah'a secde edenler ve etmeyenler olarak iki kısma ayrılacak ve mahşer günü buna göre hesaba çekileceklerdir:
18
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ
İşte şu iki grup, Rab'lerinin gönderdiği Kitaba iman edip etmeme konusunda birbirleriyle çekişen iki düşmandır. Bunlardan inkâr edenlere ateşten elbiseler biçilecek ve başlarından aşağı kaynar sular dökülecek. Öyle ki:
19
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ
Onunla, kâfirlerin karınlarındaki bütün iç organları ve derileri eriyip kavrulacaktır.
20
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ
Ayrıca onlar için, demirden kamçılar vardır.
21
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟
Yüreklerine işleyen acı ve ıstıraptan dolayı ne zaman oradan çıkmaya davransalar, her defasında azap kırbaçlarıyla, demir kamçılarla tekrar oraya gönderilecekler ve onlara, "Tadın bakalım zulüm ve haksızlığınızın cezası olan yakıcı azabı!" denilecektir. Öte yandan:
22
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ
Hiç kuşkusuz Allah, gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı işler yapanları, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine yerleştirecektir. Bu bahtiyarlar orada altın bilezikler ve inciler takınacak, harika işlemeli ipek elbiseler giyineceklerdir.
23
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ
Onlar samimî bir kalple hakka yöneldikleri için, sözlerin en güzeline, yani bir tek Allah'a kulluk esasına dayanan mükemmel inanç sistemine yöneltilmiş, böylece her türlü övgü ve yüceliklere lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmeyi hak etmişlerdi.
24
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِـاِلْحَادٍ بِظُـلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟
Allah'ın ayetlerini inkâr eden, inananları Allah'ın yolundan çevirmeyeçalışan ve hem Mekke halkı, hem de dışarıdan gelen bütün insanlar için aynıderecedegüvenli bir sığınak ve bütün müminlerin eşit şekilde faydalanma hakkına sahip olduğu ortak bir bölge kıldığımız Kutsal Mescit Kâbe'yi ziyaret etmekten alıkoyanlara gelince, onlar şunu iyi bilsinler ki, kim azgınlık edip orada en ufak bir haksızlık yapmaya kalkışırsa, ona can yakıcı azabı tattırırız. Çünkü Kâbe, şu temel esaslar üzerinde kurulmuştu:
25
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Hani Biz İbrahim'e, Kâbe'nin kurulacağı yeri gösterip onu bu göreve hazırlarken, "Ey İbrahim!" demiştik, "Hiçbir şeyi ve hiç kimseyi bana ortak koşma ve ortak koşulmasına izin verme! Evimi, onu tavaf eden, huzurumda saygıyla kıyama duran, rükûa eğilen ve secdeye kapananlar için her türlü maddî ve manevî kirden arındırarak tertemiz tut!"
26
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ
"Ve gücü yeten her Müslüman'a, ömründe en az bir kere haccın farz olduğunubütün insanlara ilan et. Böylece gerek yaya olarak, gerekse uzak diyarlardan gelen binekler ve diğer araçlar üzerinde sana gelsinler."
27
لِيَشْهَدُوا مَنَافِـعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْـبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ
Gelsinler ki, bunun kendilerine sağlayacağı ahlâkî, kültürel, ticari, siyasî ve toplumsal yararları bizzat görüp yaşasınlar. Herkesçe bilinen ve aynı zamanda haccın son günleri olan Kurban Bayramı günlerinde Allah'ın onlara bahşettiği deve, sığır, koyun, keçi gibi evcil hayvanları kurban ederken, onlar üzerinde Allah'ın adını besmele çekerek ansınlar. Bu kurbanların etinden hem kendiniz yiyin, hem de fakir fukarayı doyurun.
28
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ
Sonra da, hac sırasında uyulması gereken yıkanmamak, tıraş olmamak, tırnak kesmemek, koku sürünmemek gibi kısıtlamalardan dolayı meydana gelen kirlerini temizlesinler. Varsa adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik'i, yani insanın her türlü kölelik boyunduruklarından kurtulup yalnızca Rabb'ine kul olarak gerçek anlamda özgürlüğe kavuşmasının sembolü olan bu tarihî mabedi, özgürlük evi Kâbe'yi son bir kez tavaf etsinler.
29
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
İşte bütün bu sayılanlar, bizzat Allah tarafından belirlenen hükümlerdir. Her kim Allah'ın saygıdeğer kıldığı şeyleri önemser ve O'nun çizdiği sınırlara uymakta dikkat ve özen gösterirse, şüphesiz, bu Rabb'i katında kendisi için en hayırlısıdır. O'nun tarafından belirlenmeyen haramlara, yasaklara gelince, bunların hiçbir geçerliliği yoktur:

Haram oldukları size daha önce (6. En'âm: 145 ve 16. Nahl: 115) bildirilenler hariç, bütün hayvanların etleri size helâl kılınmıştır. O hâlde, putlardan kaynaklanan pisliklerden, küfür ve şirk sistemlerinin ürettiği batıl inanç ve ideolojilerden, bidatlerden, hurafelerden kaçının ve asılsız, temelsiz iddialardan, özellikle de Allah adına uydurulan yalan sözlerden uzak durun!
30
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ
Her türlü batıl inançtan arınıp bir tek Allah'a yönelerek, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmaksızın Rabb'inize kulluk edin! Unutmayın ki, her kim Allah'a ortak koşarsa, tıpkı gökten aşağılara düşerken dev bir yırtıcı kuş tarafından kapılıveren ya da şiddetli bir rüzgâr tarafından derin uçurumlara savrulup paramparça olan kimse gibi perişan ve zavallı bir duruma düşmüş olur.
31
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
Evet, her kim Allah'ın şiarlarına, O'nun dininin sembolleri olan kurban, namaz, ezan, mushaf gibi ilâhî sembollere yürekten saygı gösterirse, hiç kuşkusuz bu, kalplerdeki derin bilinç ve duyarlılıktan kaynaklanmaktadır.
32
لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟
Bu arada, kurbanlık hayvanlarınsütlerini sağarak, yünlerini kırkarak, doğurduklarını alarak veya sırtlarına binerek onlardan belirli bir vakte kadar faydalanabilirsiniz. Fakat sonunda Kâbe'ye getirilerek Haram Bölge sınırları içinde kurban edilmeleri gerekmektedir.
33
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ
Biz her ümmete, kurban kesmeyi meşru bir ibadet olarak belirledik ki, Allah'ın kendilerine bahşetmiş olduğu bu evcil hayvanları kurban ederken, onların üzerine O'nun adını ansınlar. Çünkü hepinizin ilâhı, eşi ve ortağı olmayan bir tek İlâhtır. Öyleyse yalnızca O'na boyun eğin!

Ey Peygamber! Allah'a yürekten boyun eğen o alçakgönüllü insanları, dünya ve âhiret nimetleriyle müjdele!
34
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlar, Allah'ın adı anıldığı zaman yürekleri titreyen, Allah yolunda ortaya koydukları mücadelede başlarına gelebilecek her şeye sabırla göğüs geren, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah yolunda yoksullara harcayan kimselerdir. Hayvanların kurban edilmesine gelince:
35
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Bu kurbanlık hayvanları, size kulluk bilinci ve fedakârlık duygusu kazandıran, malın ve canın Allah'a ait olduğunu anlatan ilâhî sembollerden biri yaptık ki, bunda sizin için nice yararlar vardır. O hâlde, bu hayvanlar kurban edilmek üzere, sıra sıra dizildiklerinde, onları boğazlarken "Bismillah, Allahu Ekber!" diyerek Allah'ın adını anın. Yan üstü devrilip can verdiklerinde de, onların etinden hem kendiniz yiyin, hem de başkalarına el açmaktan çekinen ve istemek zorunda kalan yoksullara yedirin. İşte böylece bu kurbanlıkları sizin yararınıza sunuyoruz ki, onları emrettiğimiz amaçlar doğrultusunda kullanarak bize şükredesiniz. Ve sakın bu ibadetleri gerçek amacından uzaklaştırarak gösterişe dönüştürmeyin. Unutmayın ki:
36
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ
Bu kestiğiniz hayvanların ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat asıl O'na ulaşan, sizin iyi bir kul olabilmek için gösterdiğiniz samimî gayretleriniz, yani takvanızdır. Allah bu hayvanları size boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için Rabb'inizi saygıyla anıp yüceltesiniz, özelliklekurban günlerinde tekbirler getirerek, O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini hem kendinize, hem de tüm insanlığa ilân edesiniz.

O hâlde, iyilik edenleri müjdele. Şöyle ki:
37
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
Hiç kuşkusuz Allah, yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan müminleri zalimlerin şerrinden mutlaka koruyacak ve zalimleri yenilgiye uğratacaktır! Çünkü Allah, emanete ihanet eden, bahşettiği bunca nimetlere karşılık nankörce davranan kimseleri sevmez. Bunun içindir ki:
38
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ
Haksız yere saldırıya uğrayanlara, zalimlerle savaşmaları için izin verilmiştir. Bir avuç mümin, kâfirlerin "süper" ordularına karşı ne yapabilir, demeyin. Allah, kendi yolunda cihad eden müminleri zafere kavuşturmak üzere, onlara yardım etmeye elbette kâdirdir.
39
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يراًۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Onlar ki, sırf "Bizim Rabb'imiz Allah'tır! Biz yalnızca O'nun hükmüne boyun eğer, sadece O'na kulluk ederiz!" dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Bu yüzden, zulmü durdurmak için gerektiğinde savaşmaya yetkili kılındılar. Gerçi savaşın sıkıntı ve acılarına katlanmak zordur. Fakat zulmü engellemenin başka çıkar yolu kalmamışsa, daha büyük acıları önlemek için savaşılmalıdır.

Nitekim Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmını bertaraf etmemiş olsaydı, yani zalimlere karşı savaşmayı yasaklayıp da insanları birbirlerine karşı savunmasız bırakmış olsaydı, dünyada zulüm ve haksızlık egemen olur ve yeryüzü fesada boğulurdu. Böylece inanç ve düşünce özgürlüğü tamamen ortadan kalkar, içlerinde Allah'ın adının çokça anıldığı manastırlar, havralar, kiliseler ve camiler yıkılıp giderdi.

O hâlde, zalimlere karşı savaşmaktan çekinmeyin. Unutmayın ki, Allah kendi dinine ve gönderdiği Elçisine yardım eden kimseleri mutlaka yardımıyla destekleyip üstün getirecektir. Şüphesiz Allah, sonsuz kudret ve izzet sahibidir. Peki, Allah'ın yardımını hak edenler kimlerdir?
40
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
Onlar ki, kendilerine yeryüzünde güç ve egemenlik bahşettiğimiz zaman şımarıp azgınlaşmazlar. Aksine, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek onu dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaat hâlinde kılarlar. Refah ve zenginliği toplumun tüm katmanlarına yaymak üzere zekâtı verirler. İnsanlığa faydalı olan iyi ve güzel şeyleri emreder, kötü ve zararlı olan her şeyi yasaklarlar. Ve bütün bunları, yalnızca Allah için yaparlar. Çünkü bilirler ki, her işin sonu Allah'a varır. Nihaî hükmü verecek, son sözü söyleyecek olan O'dur.
41
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ
Ey Muhammed! Eğer seni yalanlarlarsa şunu iyi bilsinler ki, kendilerinden önce gelip geçen Nuh kavmi ile Ad ve Semud kavimleri de ayetlerimizi yalanlamış, fakatsonundabelâlarını bulmuşlardı.
42
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ
Tıpkı İbrahim kavminin, Lut kavminin,
43
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ
Ve Medyen halkınınyalanlayıp helâke uğradığı gibi.Nitekim Musa da Firavun ve yandaşları tarafından yalanlanmıştı. Her seferinde tövbe edip yola gelmeleri için inkârcılara birazcık süre tanımış, sonra da hepsini şiddetli bir azapla kıskıvrak yakalamıştım. Böylece, Beni inkâr etmenin cezası neymiş, gördüler!
44
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّـلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ
Evet, zulüm ve haksızlıklarından dolayı nice şehirleri işte böyle helâk ettik! Vaktiyle görkemli birer saltanat merkezi olan bu şehirlerin bugünkü hâline bir bakın. Çatıları çökmüş, yerle bir olmuş, kuyuları kurumuş, bir zamanlar göklere yükselen görkemli sarayları şimdi birer harabeye dönmüş.
45
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ
Peki, günümüz inkârcıları yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, bu ibret verici manzaraları görsünler de, düşünebilecekleri bir akla, gerçeğin sesini duyabilecekleri kulaklara ve doğruyu görebilecekleri gözlere sahip olsunlar? Çünkü unutmayın ki, sadece kafalardaki gözler kör olmaz, fakat asıl gönüllerdeki gözler kör olur. Asıl kör olan, kalbi kibir, cehalet, inat, önyargı perdeleriyle örtülmüş olduğu için gerçeği göremeyen, hakikati idrak edemeyen kişidir.
46
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْماً عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
Ey Peygamber! İşledikleri bunca günahlara rağmen hâlâ başlarına taşlar yağmadığını gören ve bundan cesaret alan zalimler, ilâhî uyarıları alaya alarak azap konusunda sana meydan okuyorlar. Senden, —sanki bu konuda yetkin varmış gibi— bir an önce azabı getirip kendilerini cezalandırmanı istiyorlar. Hiç kuşkusuz Allah, verdiği sözden caymaz. Fakat verdiği her sözün bir gerçekleşme zamanı vardır. Allah kullarını cezalandırmakta acele etmez. O'nun karar ve iradesi, sizin zaman anlayışınıza ve takvim ölçülerinize göre değildir. Unutmayın ki, Rabb'inin katında bir gün, sizin ölçülerinize göre bin yıl gibidir. Nitekim insanlık tarihini şöyle bir inceleyin:
47
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟
Nice ülkeler var ki, zulüm ve haksızlık yaptıkları hâlde, onları hemen helâk etmedim. Aksine, akıllarını başlarına almaları için kendilerine mühlet verdim, fakat günü gelince deşiddetli bir azapla onları yakalayıverdim. Unutmayın, eninde sonunda dönüş Banadır.
48
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
Ey Peygamber! Senden azap isteyen o inkârcılara seslenerek de ki: "Ey insanlar, ben sizin için yalnızca açık bir uyarıcıyım. Hakkınızda nihai hükmü verecek olan Allah'tır. Benim görevim sizi cennetle müjdelemek ve cehennemle uyarmaktan ibarettir. İşte uyarıyorum:"
49
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
Allah'ın gönderdiği Kitaba yürekten iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanlar var ya, onlar için Rableri tarafından bağışlanma ve çok değerli, onur verici nimetler vardır.
50
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
Ayetlerimizi amaç ve hedeflerinde başarısızlığa uğratmak için çaba harcayanlara gelince, işte onlar da cehennem halkıdırlar.
51
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
Ey Peygamber! Biz senden önce de hiçbir Resul (elçi) ve Nebi (haberci) göndermedik ki, hak dini tebliğ etme, uygulama ve hareket stratejisini belirleme konusunda sırf kendi görüş ve düşüncesine dayanarak karar vermek istediği zaman, şeytan onun arzuları arasına yaldızlı, fakat İslâm'a aykırı düşünceler karıştırarak onu ve etrafındaki müminleri yanlış yönlendirmeye çalışmış olmasın. Fakat her defasında Allah, şeytanın katmak istediği yanlış düşünceleri ve onun vesveselerini derhal yok ederek Elçisinin zihnini arındırır, sonra da ayetlerini onun kalbine iyice yerleştirerek sağlamlaştırırdı. Bu, Son Peygamber için de geçerlidir. Düşünün, Allah'ın özel koruması altındaki masum Peygamberler bile kendi arzularıyla yola çıktıkları takdirde şeytanın aldatıcı vesveselerine maruz kalıyor ve ancak Allah'ın yardımı sayesinde sapmaktan kurtulabiliyorlarsa, Allah'tan vahiy almayan sıradan müminler ne cesaretle keşif ve ilhamlara, sözde vehbî ilimlere dayanarak mücadelenin yönünü belirlemeye, inanç ve hareket ilkeleri oluşturmaya kalkışabilirler? O halde, dininizi ilhamlarından, esinlenmelerden, arzu ve heveslerden değil, Allah'ın ayetlerinden öğrenmelisiniz. Unutmayın ki, Allah sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Şeytanın bu tür vesveselerine neden fırsat verildiğine gelince:

52
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
Allah şeytanın katmak istediği bu vesveseleri, kalplerinde hastalık bulunan münafıklar ve yürekleri kararıp katılaşmış olan inkârcılar için bir imtihan aracı kılmak ve böylece onları cezalandırmak için buna izin veriyor.Çünkü onlar, sırf zalimliklerinden dolayı hakikati bile bile inkâr ederler. Zaten bu yüzden zalimler, Kur'an'ın ortaya koyduğu hayat nizamına karşı amansız bir muhalefet içindedirler.
53
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Bir de, kendilerine ilim verilmiş olan insaf ve sağduyu sahibi insanlar, bu Kur'an'ın Rabb'inden gelen gerçeğin ta kendisi olduğunu anlayıp ona iman etsinler ve ona yürekten bağlansınlar diye, Allah şeytanın hile ve vesveselerini boşa çıkarır ve ayetlerini müminlerin gönlünde sağlamlaştırır. Çünkü Allah, inananları muhakkak dosdoğru yola iletecektir.
54
وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ
İnkârcılıkta direten kâfirler ise, batılönyargılarını kıramadıkları sürece, Azrail'le buluşma saati ansızın gelip çatıncaya ya da bütün plânların, ümitlerin suya düşeceği, gerçekleri anlamanın hiçbir işe yaramayacağı o kısır günün azabı karşılarına gelinceye dek, Kur'an hakkında içine saplandıkları şüphelerden kurtulamayacaklar.
55
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
O Gün, kulların tercih ve iradeleri ellerinden alınacak ve hükümranlık, tamamen ve yalnızca O'nun olacaktır. Bugün otorite sahibiymiş gibi görünenlerin, gerçekte ne kadar zayıf ve aciz oldukları anlaşılacak ve hâkimiyetin yalnızca Allah'a ait olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. Ve Allah, en âdil mahkemeyi kurarak insanlar arasında hükmünü verecektir:

İman edip güzel ve yararlı iş yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde sonsuza dek huzur içerisinde yaşayacaklar.
56
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
Hakikati inkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlar ise, alçaltıcı bir azaba mahkûm edilecekler.
57
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Müslümanca bir hayatın önünde engel olan her şeyi; içinde yaşadığı toplumu, aileyi, çevreyi, arkadaş ortamını, alışkanlıkları, hayat tarzını vs. gerektiğinde terk ederek İslâm'ı yaşayabileceği yepyeni bir ortama geçiş yapan, yani Allah yolunda İslâm diyarına hicret eden ve daha sonra da Kur'an'ın hedeflediği hayat sistemini yeryüzünde egemen kılmak için mücadele verirken savaş meydanında şehit düşen veya bu amaçla yaşayıp da şehit olmadan ölenler var ya, Allah onları kıyamet kopuncaya kadar kendi katında harika nimetlerle besleyecektir. Muhakkak Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Bunun içindir ki:
58
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ
Onları, kesinlikle hoşnut olacakları ve "Keşke tekrar dünyaya döndürülüp yeniden ve yeniden Allah yolunda şehit olsam!" diyecekleri bir makama yüceltecektir. Çünkü Allah, kimin neyi hak ettiğini en iyi bilendir, mümin kullarına karşı çok merhametli ve şefkatlidir.
59
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Evet, öyle. Her kim kendisine yapılan saldırıya ona denk bir şekilde karşılık verir ve buna rağmen yeniden saldırıya uğrayıp hakkı çiğnenirse, Allah ona kesinlikle yardım edecektir. Yeter ki, siz kin ve intikam amacıyla değil, yalnızca adaleti yerine getirmek için savaşın. Yeri geldiğinde insanları bağışlamasını da bilin. Unutmayın ki, Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
60
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
Evet, öyle. Çünkü Allah öylesine kudretli, öylesine adaletlidir ki, mükemmel bir sistem çerçevesinde geceyi kısaltıp gündüze ekler, gündüzü kısaltıp geceye ekler. Gecenin karanlığından sabahın aydınlığını çıkaran Allah'ın, inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve adalet aydınlığını çıkarmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.
61
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ
Evet, böyledir bu. Çünkü Allah mutlak doğrunun, iyinin, güzelin, gerçeğin, hakkın ve hakikatin ta kendisidir. Kâfirlerin O'nun berisinde yalvarıp yakardıkları şeyler ise, tamamen sahtedir, boştur, çürüktür, temelsizdir, haksızdır, yanlıştır, yersizdir, hayırsızdır, değersizdir, asılsızdır, sonu hüsrandır. Kısacası, batıldır! Ve çünkü gerçek yücelik ve büyüklük, yalnızca Allah'a aittir.
62
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِـحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ
Görmüyor musun, Allah gökten nasıl yağmur yağdırıyor da yeryüzü baştanbaşa yemyeşil hâle geliyor? İşte aynı şekilde Allah, bereketli vahiy yağmurlarıyla ölü kalplere hayat veriyor. Doğrusu Allah, kullarına karşı sonsuz lütuf sahibidir, her şeyien mükemmel şekilde bilendir.
63
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Allah her şeyden müstağnidir, hamde lâyık olandır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve gerçek anlamda övgüye, yüceliğe lâyık olan yalnızca O'dur.
64
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Allah'ın, yeryüzünde bulunan her şeyi sizin istifadenize sunduğunu ve emriyle oluşan yasalar uyarınca denizlerde akıp giden gemileri imal etme ve kullanma yeteneği bahşederek size boyun eğdirdiğini görmüyor musun?

Ve görmüyor musun ki Allah, kendi izni olmadan yeryüzüne düşmemesi için göğü boşlukta tutmaktadır. Gök cisimlerini itme-çekme kanunlarıyla mükemmel bir sistem hâlinde düzenleyerek onları birbirlerine çarpmayacak şekilde belli bir yörüngede tutan ve atmosferi koruyucu bir kalkan yaparak yerküreyi göktaşlarından, zararlı ışınlardan, radyasyon yağmurlarından koruyan O'dur. Gerçekten Allah, insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. Öyle ki:
65
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ
Size hayatı bahşeden, sonra sizi öldüren ve en sonunda sizi yeniden diriltecek olan O'dur. Fakat insan, bunca nimetleri kendisine bahşeden Rabb'ine karşı çok nankördür. Bu yüzden, apaçık delillere yersiz itirazlarla karşı çıkar, "Madem dört kitap da haktır, o hâlde biz, yalnızca bize gönderilen hükümlere uyarız, Kur'an'a uymak zorunda değiliz!" diyerek son ilâhî mesajı inkâr ederler. Oysaki:
66
لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ
Biz her ümmete bir tek Allah'a kulluk esasına dayalı inanç sistemini tebliğ eden elçiler göndererek hepsini aynı inanç ilkeleri etrafında birleşen bir tek millet kıldık. Fakat ayrıntılı konularda, her ümmetin kendi özel şartlarına uygun yerel ve geçici hükümler gönderdik. Böylece her ümmete, kendilerine özgü ihtiyaç ve imkânlara uygun olarak kulluk veibadet görevini yerine getirecekleri farklı bir ibadet biçimi ve farklı bir hukuk sistemi belirledik. İşte şimdi de, bütün kitapların özü, esası ve zirvesi olan Kur'an'ı göndererek kıyamete kadar geçerli olacak inanç sistemini bütün açıklığıyla ortaya koyduk. Dolayısıyla, geçmiş şeriatlar bugün artık geçerliliğini kaybetmiş olup, önceki Peygamberlere iman ettiklerini söyleyenler de herkes gibi son kitaba uymakla yükümlüdürler. O hâlde, ey Peygamber ve O'nun yolunda giden Müslüman! Hakikati bile bile reddeden o inkârcıların, artık bu konuda seni kısır ve yararsız tartışmalara sürüklemelerine izin verme, onlar ne derlerse desinler, sen Rabb'inin yoluna çağırmaya devam et ve asla yılgınlığa kapılma. Çünkü sen, gerçekten dosdoğru bir yoldasın.
67
وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Buna rağmen, yine de "Biz ancak bize gönderilen hükümlere uyar, ama Son Kitabın hükmünü kabul etmeyiz!" diyerek seninle tartışmaya kalkışırlarsa, onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Gerçi bilgi peşinde koşan, iyi niyetli kimselerle görüş alışverişinde bulunmak elbette faydalı ve gereklidir. Fakat karşısındaki insanı dinleme nezaketini bile göstermeyen, ortaya konan bunca delilleri düşünme zahmetine katlanmayan kibirli ve inatçı kimselerle tartışmanın hiçbir anlamı ve yararı yoktur. O hâlde, sözü fazla uzatmadan onlara de ki: "Allah, sizin neler yaptığınızı ve ne hainlikler peşinde koştuğunuzu çok iyi bilmektedir."
68
اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
"Bu yüzden Allah, ayrılığa düştüğünüz her konuda Kıyamet Günü aranızda hükmünü verecektir." Öyle ya:
69
اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Allah'ın, göklerde ve yerde olup biten her şeyden haberdar olduğunu bilmez misin? Doğrusu bütün bunlar, varlık kanunlarının belirlendiği bir kitapta yazılıdır. "Böyle bir şey nasıl olabilir?" demeyin, çünkü bu Allah için pek kolaydır. Hal böyleyken:
70
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَاناً وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ
Onlar Allah'ın yanı sıra, yetki ve egemenliklerinin kabul edildiğine dair O'nun hiçbir delil göndermediği ve kendilerinin de, otoritelerine kayıtsız şartsız boyun eğilmesi gerektiğine dair haklarında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları birtakım din ve siyaset önderlerine ve hatta cansız varlıklara kulluk ediyorlar. Bu yüzdendir ki, hiç kimse o zalimleri Allah'ın azabından kurtaramayacaktır. Onlar o denli şımarıp azgınlaşmışlardır ki:
71
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Hak ve hakikati ortaya koyan ayetlerimiz onlara açık ve net olarak okunduğu zaman, yüreklerini kaplayan kin, nefret ve imansızlığı, o kâfirlerin yüzlerinden okuyabilirsin. Öyle ki, ayetlerimizi onlara tebliğ edenlere neredeyse saldıracak gibidirler.

Onlara de ki: "Peki, sizi bundan daha beter kızdıracak bir şeyi size bildireyim mi: Allah'ın ayetlerine karşı ateş püsküren inkârcıları cehennemde bekleyen bir ateş ki, Allah onu sizin gibi kâfirlere vadetmiştir. O ne kötü bir sondur!"
72
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَاباً وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـٔاً لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ
O hâlde, ey insanlar! Sizi bu acıklı sondan kurtaracak çarpıcı bir örnek veriliyor, ona kulak verin: Allah'ın berisinde kendilerinden medet umup yardıma çağırdığınız ve hayatınıza yön verme yetkisine sahip olduğunu iddia ettiğiniz putlar, heykeller ve sözde ilâhlar var ya, onların hepsi bir araya gelip güçlerini birleştirseler, bir tek sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek üzerine bal sürüp kutsadığınız bu putların üzerine konup onlardan bir parça kapıp götürse, onu dahi geri alamazlar. Yahut sinekler, taşıdıkları tehlikeli mikropları bulaştırarak o ilâhlık taslayan zalimlerin sağlıklı organlardanbirinieksiltse, onu asla geri getiremezler. Demek ki, bu sahte ilâhlardan yardım isteyen kimseler de ahmak ve aciz, kendisinden yardım istenen putlar ve benzerleri de… İnsanın bu duruma düşmesinin asıl sebebi şudur:
73
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Onlar, Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. O'nun sınırsız ilim, hikmet ve kudret sahibi yegâne Rab ve İlâh olduğunu bilemedikleri için kendilerine başka yol göstericiler aradılar. Mutlak adalet sahibi olduğunu kavrayamadıkları için âhireti inkâr ettiler. Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olduğunu anlayamadıkları için başkalarının merhametine sığındılar. İzzet ve şerefin yalnızca O'nun elinde olduğunu idrak edemedikleri için üstünlük ve itibarı başka yerlerde aradılar. İşte bunun içindir ki, Kur'an sürekli ve ısrarla Allah'ı anlatır: Gerçekten Allah, sonsuz kudret ve izzet sahibidir.
74
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
Allah, uymanız gereken kanun ve kuralları size öğretmek üzere meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Melekler ilâhî vahyi Peygamberlere getirir, onlar da bunu size bildirirler. Fakat ne bir meleğin, ne de bir Peygamberin Allah'ın egemenliğinde ortaklığı yoktur. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir. Öyle ki:
75
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
Allah, onların geçmişte ve gelecekte, gördükleri ve göremedikleri, bildikleri ve bilmedikleri, açıkladıkları ve gizledikleri, kısacası önlerindeki ve arkalarındaki her şeyi tam olarak bilmektedir. Evet, bütün işler Allah'a döndürülecek ve her konuda son sözüO söyleyecek, hükmü de O verecektir.
76
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey iman edenler! Allah'ın huzurunda rükûa eğilin, secdeye kapanın, yalnızca Rabb'inize kulluk edin ve daima güzel davranışlar ortaya koyun ki, dünyada da âhirette de kurtuluşa eresiniz.
77
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Ve tam hakkını vererek Allah yolunda cihad edin. O'nun size bahşettiği bilgi, beceri ve yetenekleri sonuna kadar kullanarak, Kur'an'ın hedeflediği hayat programını egemen kılmak amacıyla, hem insanı yoldan çıkaran azgın ihtiraslara, hem de yeryüzünde fesat çıkaran zalimlere karşı mücadele edin.

Unutmayın ki, O sizi insanlar arasından seçip bu yüce makama yükseltmiş ve din konusunda size taşıyamayacağınız bir zorluk yüklememiştir. Aksine, bütün Peygamberler gibi, atanız İbrahim'in de izlemiş olduğu o mükemmel inanç sistemini size bahşetmiştir.

Önceki kutsal metinlerde de bu Kur'an'da da size, yalnızca Allah'a boyun eğen, tüm varlığıyla O'nun hükümlerine teslim olan kimseler anlamına gelen "Müslümanlar" adını verdi ki, Son Elçi siz müminlere karşı güzel bir örnek ve şahit olsun ve sizler de tüm insanlığa karşı hakikate şahitlik eden örnek bir toplum ve âdil şahitler olasınız.

Öyleyse, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, onu dikkatle ve özenle, mümkün mertebe cemaatle birlikte kılın. Refah ve zenginliği toplumun tüm katmanlarına yaymak üzere zekâtı verin. Ve tüm benliğinizle Allah'a bağlanın. Çünkü sizin yegâne dostunuz ve Efendiniz O'dur. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır!
78

Sureler

Mealler