Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey insanlar! Rabbınızın (değişmiyen kanunlarına, hayatınızı düzene sokan sünnetine uyun), O'nu dinlemezlikten sakının. Şüphesiz ki Kıyamet sarsıntısı büyük bir olaydır.
2 O günü bir görseniz, emzikli olan her kadın emzirdiğini bırakıp gecer ve her gebe kadın taşıdığını düşürür. İnsanları (o gün) sarhoş (gibi) görürsün, halbuki sarhoş değildirler; ama (ne var ki) Allah'ın azabı oldukça şiddetlidir.
3 İnsanlardan öylesi de var ki,bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışıp durur ve hayırdan sıyrılmış, fesada hazır her azılı şeytana uyar.
4 Onun hakkında şöyle yazılmıştır : Kim onu dost ve yardımcı edinirse, mutlaka o, onu doğru yoldan saptırır ve onu o çılgın alevli (Cehennem) azabına iletir.
5 Ey insanlar! Öldükten sonra dirilip kalkmaktan şüphede iseniz, gerçek odur ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra nutfe (sperma) dan, sonra pıhtılaşmış kan parçasından, sonra yaratış biçimi belirli belirsiz bir çiğnem etten yarattık ki, size (kudretimizin yüceliğini, sanatımızın eşsizliğini) açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde bekletiriz, sonra da sizi bir bebek olarak çıkarırız; sonra güçlenip kendinizi tanıyarak iyiyi kötüden ayırd edecek duruma getiririz. Sizden kimine ölüm gelip çatar, kiminiz de ömrün en rezil noktasına itilir de bildikten sonra bir şey bilmez duruma gelir, (yaşlılıktan bunayıp kalır). Yeryüzünü kupkuru ölgün görürsün. Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer de kabarır ve her gönül çekici güzel bitkilerden çift çift yetiştirir.
6 Bu böyledir; çünkü Allah Hakk'tır; şüphesiz ki O, ölüleri diriltir; O'nun gücü mutlaka her şeye yeter.
7 Kıyamet kesinlikle gelecektir ; onda hiç şüphe yoktur ve şüpheniz olmasın ki Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır.
8 (8-9) İnsanlardan öylesi de var ki, hiçbir bilgisi, doğruyu gösterici belgesi ve (yolunu) aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah yolundan saptırmak için burun büküp büyüklük taslayarak Allah hakkında tartışıp durur. Dünya'da rüsvaylık onadır. Kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
9 (8-9) İnsanlardan öylesi de var ki, hiçbir bilgisi, doğruyu gösterici belgesi ve (yolunu) aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah yolundan saptırmak için burun büküp büyüklük taslayarak Allah hakkında tartışıp durur. Dünya'da rüsvaylık onadır. Kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
10 Bu, senin iki elin kazanıp önden gönderdiği şeyin karşılığıdır ve Allah kullarına zulmedici değildir.
11 İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan (şüphe üzere) ibâdet eder; kendisine bir iyilik erişirse, onunla gönlü yatışır; bir sıkıntı, dert ve belâ dokunursa, yüzüstü döner de hem Dünya'da, hem Âhiret'te zarara uğramış olur. Bu da çok açık bir ziyandır.
12 Allah'tan başka kendisine ne zarar verecek, ne de yarar sağlayacak şeylere (taparcasına) yalvarıp yakarır ki bu da uzak bir sapıklığın kendisidir.
13 Zararı yararından daha yakın olana tapar; taptığı şey ne kötü dost ve yardımcı ve ne fena yandaştır!
14 Şüphesiz ki Allah, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere yerleştirir. Allah şüphesiz ki dilediğini yapar.
15 Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi ?
16 İşte böylece biz o (kitabı) çok açık âyetler halinde indirdik. Ve şüphe yok ki, Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir.
17 Dosdoğru imân edenler, Yahudîler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve Allah'a ortak koşan (putperestler) var ya Allah şüphesiz ki Kıyamet günü bunların arasında (haklıyı, haksızı) ayırıp hükmedecektir. Çünkü gerçekten Allah her şeye şâhiddir.
18 Görmez misin ki, göklerde olanlar, yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan bir çoğu Allah'a secde ederler. (İnsanlardan) çoğunun da üzerine azâb hak olmuştur. Allah kimi değersiz kılıp aşağılarsa, onu, saygı gösterip ağırlayan bulunmaz. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.
19 İşte birbirine hasım iki grup, Rabları hakkında çekişip tartışırlar. (O'nu) inkâr edenlere ateşten elbiseler biçilmiştir. Başları üzerine de kaynar su dökülür.
20 Bununla, karınlarında olan şeyler ve derileri eritilir.
21 Ve onlara (vurulacak) demirden gürzler de vardır.
22 Ne kadar bir üzüntü ve elemden dolayı ateşten çıkmak isteseler; oraya geri çevrilirler ve «yakıcı azabı tadın !» denilir.
23 Şüphesiz ki Allah, imân edip iyi yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akıp duran Cennet'lere yerleştirir; orada altından (yapılmış) bileziklerle, incilerle süslenecekler ; oradaki elbiseleri ise İpektir.
24 Bunlar sözün güzeline, nezihine eriştirilmişlerdir; her an her türlü güzel övgüye lâyık (olan Allah)ın yoluna iletilmişlerdir.
25 O inkâr edenlere, Allah yolundan ve içinde yerlisi ve misafiri eşit tutulan Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara; içinde haksızlık yaparak dinsizliğe yeltenen kimselere elbette elem verici azâbdan tattıracağız.
26 Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da ona, «bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenlere, (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik.
27 İnsanlar arasında Hacc'ı ilân et de yaya olarak, arık binekler üzerinde her uzak vadiden, yoldan sana gelsinler.
28 Tâ ki kendileri lehine bir takım menfaatlere şâhid ve hazır olsunlar. Allah'ın onlara rızık olarak sunduğu eti yenen hayvanlara (kurban etmelerine) karşılık belli günlerde Allah'ın ismini ansınlar. Siz de onların etinden yeyin ve sıkıntıya uğramış fakirlere yedirin.
29 Sonra da (saçlarını, tırnaklarını kesip üst-başlarındaki) kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve (yeryüzünde Allah'a ibâdet için) ilk kurulan Beyt'i tavaf etsinler.
30 İşte (Hacc ibâdeti) budur. Kim Allah'ın yasakladığı hususlara, yapılmasını emrettiği şeylere saygılı olur da gereğini yerine getirirse, bu onun için Rabbinin yanında daha hayırlıdır. Size (yenilmesi haram olduğu Mâide Sûresi'nde) okunarak bildirilen şeyler müstesna olmak üzere davarlar helâl kılınmıştır. O halde Allah'a (Onun hak dinine) yönelerek O'na ortak koşmaksızın murdar putlardan uzaklaşın; yalan sözden kaçının.
31 Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşüp de kuş onu tutup kapıyor veya rüzgâr onu ücra bir yere sürükleyip atıyor (gibi kendini boşlukta hisseder).
32 (Gerçek) budur. Kim Allah'ın ibâdet için koyduğu alâmet ve ölçülere uyup saygı gösterirse, şüphesiz ki bu kalblerin takvası (Allah'tan korkup saygısızlıktan sakınması)dır.
33 Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım yararlar vardır. Sonra da (boğazlanıp dağıtılacakları) yerleri Beytü'l-Atîk'dir.
34 Her ümmete nüsük (ibâdet) mâhiyetinde kurban kesmeyi meşru' kıldık; tâ ki Allah'ın kendilerine rızık olarak sunduğu davarların üzerine Allah'ın ismini anıp (öylece boğazlasınlar). Tanrı'nız bir tek Tanrı'dır. Artık O'na (müslimler olarak) teslîm olun.. Tevazu, gönül yatışkanlığı ve ürpertisi içinde Allah'a yönelenleri müjdele !
35 Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalbleri korku ve saygıdan titrer; kendilerine dokunan şeye (sıkıntı ve üzüntüye) karşı sabrederler; namazı vaktinde kılarlar ve kendilerine sunduğumuz rızıktan (Allah için) harcarlar.
36 Kurbanlık develeri de sizin için Allah'a ibâdet nişanelerinden kıldık. Sizin için onda hayır vardır. O halde bir dizi halinde (ayakta) boğazlanırken üzerlerine Allah'ın ismini anın ; yanüstü yere yıkılınca da onlardan yeyin ve hem kanaat edip istemiyene, hem de isteyen fakire yedirin. İşte böylece biz, onları size boyun eğdirdik, ola ki şükredersiniz.
37 Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne eti, ne de kanı elbette Allah'a ulaşmaz; ama Allah'a ulaşacak olan, sizin takvânızdır. Böylece Allah size doğru yolu, ibâdet ölçüsünü gösterdiğinden O'na TEKBÎR getirip ululamanız için bu hayvanları sizin buyruğunuza baş eğdirdi; sen iyiliği huy edinenleri müjdele!
38 Şüphesiz ki Allah, imân edenlerden (azgın müşriklerin gaile ve saldırısını) savar; şüphesiz ki Allah hainliği sanat edinip nankörlüğü benimseyen hiç kimseyi sevmez.
39 Kendileriyle savaş açılıp da zulme uğrayanlara, savaşmaları için İzin verilmiştir. Şüphesiz ki Allah'ın onlara yardımda bulunmaya kudreti yeter.
40 Onlar ki haksız yere ve sadece «Allah Rabbimizdir» dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların bir kısmının (şerrini) diğer bir kısmıyla savmamış olsaydı, elbette manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah ismi çokça anılan mescidler yıkılıp yok olurdu. Ve elbette Allah kendi (dinine) yardım edenlere yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah çok güçlü, çok üstündür.
41 O mü'minler ki, kendilerini yeryüzünde yerleştirip iktidar sahibi kılarsak, namazı kılarlar, zekâtı verirler ; iyilikle emredip kötülükten men'ederler. İşlerin sonucu ise Allah'a aittir.
42 (42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
43 (42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
44 (42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
45 Birçok kasaba halkını zulüm edip dururlarken yakalayıp yok ettik. Damları çökmüş, kuyuları kendi haline terkedilmiş ve (ıssız kalmış) yüksekçe sarayları..
46 Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, o sebeple akledip anlayacak kalbleri, işitecek kulakları olsun. Doğrusu (yalnız) gözler kör olmaz; göğüslerde olan kalbler de kör olur.
47 (O sapık inkarcılar) senden acele azâbın gelmesini istiyorlar. And olsun ki Allah verdiği sözden caymaz. Şüphesiz ki Rabbın yanında bir gün, sizin sayıp hesapladığınız bin yıl gibidir.
48 Nice kasabalar zâlim oldukları halde onlara mühlet vermişizdir; sonra (sırası ve vakti gelince) onları yakalayıverdim. Dönüş ise ancak banadır.
49 De ki: Ey insanlar! Şüpheniz olmasın ki ben ancak sizin için açık bir uyarıcıyım.
50 Artık imân edip güzel yararlı amellerde bulunanlar için bir bağışlanma, iyi ve temiz bir rızık vardır.
51 (Karşısındakiler!) acze düşürmek için âyetlerimiz hakkında (kötü niyetle) koşup duranlara gelince, işte onlardır Cehennem yaranları!.
52 Senden önce ne kadar bir Resul ve bir Nebî gönderdikse, o bir arzu ve temennide bulunduğunda şeytan mutlaka onun temennisine bir vesvese atmış (arzusunu karıştırmış) tır. Ama Allah, şeytanın attığı vesveseyi giderip te'sirsiz bırakır; sonra da kendi âyetlerini (onun kalbinde) sağlam biçimde tesbit eder. Allah bilir ve hikmet sahibidir.
53 Bu da, şeytanın attığı vesveseyi, kalblerinde hastalık bulunanlara ve kalbleri katılaşanlara bir imtihan kılması içindir. Şüphesiz ki zâlimler uzak bir ayrılık içindedirler
54 Ve bir de kendilerine ilim verilenlerin, onun (Kur'ân'ın) senin Rabbından hakk olarak (indirildiğini) bilmeleri ve böylece ona inanıp kalbleri de ona saygı duyarak bağlanması içindir. Hem şüphesiz ki Allah, imân edenleri doğru yola iletendir.
55 O küfredenler ise, kendilerine Kıyâmet'in kopuş saati ansızın gelip çatınca veya kısır bir günün azabı gelip dokununcaya kadar Kur'ân hakkında devamlı bir şüphe içinde bocalayıp kalırlar.
56 Mülk o gün Allah'ındır. Onlar arasında hükmeder. İmân edip iyi yararlı amellerde bulunanlar Naîm Cennet'lerindedirler.
57 İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar için alçaltıcı, aşağılayıcı, horlayıcı azâb vardır.
58 Onlar ki Allah yolunda hicret ettiler, sonra da (yine Allah yolunda) öldürüldüler veya ecelleriyle öldüler, elbette Allah onları güzel bir rızık (ebedî saadetin nimeti) ile rızıklandıracaktır. Şüphesiz ki Allah rızıklandıranların mutlaka en hayırlısıdır.
59 And olsun ki, onları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır ve şüphesiz ki Allah yegâne bilendir, Halîm'dir ( = kullarına karşı çok şefkatli, merhametli ve sabırlıdır).
60 (Allah'ın sünneti) budur. Kim kendisine yapılan haksız saldırıya karşı misliyle karşılık verdikten sonra yine tecâvüze uğrarsa, Allah gerçekten ona yardım eder. Şüphesiz ki, Allah çok affeden, çok bağışlayandır.
61 Bu böyledir. Allah geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar ve mutlaka Allah işitendir, görendir.
62 (Gerçek) budur. Çünkü Allah, O'dur Hakk; Ondan başka taptıkları ise bâtıldır ve doğusu Allah çok yücedir, çok büyüktür.
63 Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.
64 Göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Ve doğrusu Allah çok zengindir (kimselere muhtaç değildir), çok övülmeye lâyıktır.
65 Allah'ın yerde olanları ve O'nun buyruğuyla denizde yol alıp giden gemiyi sizin emrinize verdiğini görmedin mi ? Yerin üstüne (büyükçe gök taşlarının) düşmemesi için göğü (ondaki cisimleri) tutar; ancak O'nun izniyle düşebilir. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok şefkatli, esirgeyici ve çok merhametlidir.
66 O'dur ki sizi dirilten; sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek de O'dur. Doğrusu insan çok nankördür.
67 Her ümmete (kendi çağlarında) ayrı bir ibâdet yolu sunduk ki onlar o yolda ibâdet ederler. O halde bu konuda seninle tartışmasınlar. Sen Rabbına davet etmeye bak. Şüphesiz ki sen dosdoğru yolda bulunuyorsundur.
68 Bununla beraber seninle mücâdele ederlerse, de ki: Allah sizin neler yaptığınızı bilir.
69 Allah Kıyamet günü görüş ayrılığına düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmedecektir.
70 Bilmez misin ki, Allah mutlaka gökte ve yerde olanları bilir. Şüphesiz ki bunların (hepsi) kitapta (yazılı)dır. Ve bunlar elbette Allah'a pek kolaydır.
71 Allah'tan başka, hakkında Allah'ın hiçbir delil ve belge indirmediği ve o hususta (kendilerinin de) hiçbir bilgileri olmadığı şeylere tapıyorlar. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.
72 Âyetlerimiz onlara karşı açık seçik okunduğu zaman o kâfirlerin yüzünde inkâr ve hoşnudsuzluk (belirtisini) anlarsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: Bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi ? Allah'ın inkarcılara va'dettiği (Cehennem) ateşi... O ne kötü gidilecek yerdir!
73 Ey insanlar! Bir misâl verildi, ona şimdi iyice kulak verin: Şüphesiz ki Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek bile yaratamazlar hepsi bunun için biraraya gelse bile (yine de bunu meydana getiremezler). Sinek onlardan bir şey koparıp alsa, onu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de âciz..
74 Allah'ın kadru kıymetini gereği gibi anlayıp takdîr edemediler. Şüphesiz ki Allah çok güçlü, çok üstündür.
75 Allah, hem meleklerden, hem insanlardan elçiler beğenip seçer. Doğrusu Allah işitendir, görendir.
76 Onların önünde ve ardında olan her şeyi bilir. İşler ancak Allah'a döndürülür.
77 Ey imân edenler! Rükû' edin, secde edin; Rabbınıza (kulluk ölçüleri içinde) ibâdet edin ve hayır işleyin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız.
78 Allah (yolunda O'nun) için nasıl gerekiyorsa öylece cihâd edin. Sizi (insanlar arasından bu emânete lâyık görüp) seçen O'dur. Dinde size hiçbir zorluk meydana getirmedi; babanız İbrahim'in (temelde İslâm'a benzeyen Hanîf) dinine uyun ! (Kur'ân'ın inmesinden) önce de, bunda da size Müslüman adını veren odur. Tâ ki Peygamber (Muhammed) size şâhid ola ve siz de insanlara şâhid olasınız. Artık namaz kılmaya devam edin, zekâtı verin; Allah'a sımsıkı bağlanıp güvenin ; o sizin yegâne sahibiniz ve dostunuzdur; ne güzel Mevlâdır ve ne güzel yardımcıdır O!.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ 1
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ 2
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ 3
كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ 4
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـٔاًۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ 5
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْـيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ 6
وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ 7
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ 8
ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ 9
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ 10
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ 11
يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ 12
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ 13
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ 14
مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ 15
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ 16
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ 17
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ 18
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ 19
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ 20
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ 21
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟ 22
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ 23
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ 24
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِـاِلْحَادٍ بِظُـلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟ 25
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ 26
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ 27
لِيَشْهَدُوا مَنَافِـعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْـبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ 28
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ 29
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ 30
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ 31
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ 32
لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟ 33
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ 34
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 35
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 36
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ 37
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟ 38
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ 39
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يراًۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ 40
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ 41
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ 42
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ 43
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ 44
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّـلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ 45
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ 46
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْماً عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ 47
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟ 48
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ 49
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ 50
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ 51
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ 52
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ 53
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 54
وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ 55
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 56
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ 57
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 58
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ 59
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ 60
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ 61
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ 62
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِـحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ 63
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟ 64
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ 65
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ 66
لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ 67
وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 68
اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ 69
اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ 70
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَاناً وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ 71
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟ 72
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَاباً وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـٔاً لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ 73
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ 74
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ 75
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ 76
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ 77
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ 78
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ
Ey insanlar! Rabbınızın (değişmiyen kanunlarına, hayatınızı düzene sokan sünnetine uyun), O'nu dinlemezlikten sakının. Şüphesiz ki Kıyamet sarsıntısı büyük bir olaydır.
1
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
O günü bir görseniz, emzikli olan her kadın emzirdiğini bırakıp gecer ve her gebe kadın taşıdığını düşürür. İnsanları (o gün) sarhoş (gibi) görürsün, halbuki sarhoş değildirler; ama (ne var ki) Allah'ın azabı oldukça şiddetlidir.
2
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ
İnsanlardan öylesi de var ki,bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışıp durur ve hayırdan sıyrılmış, fesada hazır her azılı şeytana uyar.
3
كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ
Onun hakkında şöyle yazılmıştır : Kim onu dost ve yardımcı edinirse, mutlaka o, onu doğru yoldan saptırır ve onu o çılgın alevli (Cehennem) azabına iletir.
4
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـٔاًۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ
Ey insanlar! Öldükten sonra dirilip kalkmaktan şüphede iseniz, gerçek odur ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra nutfe (sperma) dan, sonra pıhtılaşmış kan parçasından, sonra yaratış biçimi belirli belirsiz bir çiğnem etten yarattık ki, size (kudretimizin yüceliğini, sanatımızın eşsizliğini) açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde bekletiriz, sonra da sizi bir bebek olarak çıkarırız; sonra güçlenip kendinizi tanıyarak iyiyi kötüden ayırd edecek duruma getiririz. Sizden kimine ölüm gelip çatar, kiminiz de ömrün en rezil noktasına itilir de bildikten sonra bir şey bilmez duruma gelir, (yaşlılıktan bunayıp kalır). Yeryüzünü kupkuru ölgün görürsün. Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer de kabarır ve her gönül çekici güzel bitkilerden çift çift yetiştirir.
5
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْـيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ
Bu böyledir; çünkü Allah Hakk'tır; şüphesiz ki O, ölüleri diriltir; O'nun gücü mutlaka her şeye yeter.
6
وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ
Kıyamet kesinlikle gelecektir ; onda hiç şüphe yoktur ve şüpheniz olmasın ki Allah kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır.
7
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ
(8-9) İnsanlardan öylesi de var ki, hiçbir bilgisi, doğruyu gösterici belgesi ve (yolunu) aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah yolundan saptırmak için burun büküp büyüklük taslayarak Allah hakkında tartışıp durur. Dünya'da rüsvaylık onadır. Kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
8
ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ
(8-9) İnsanlardan öylesi de var ki, hiçbir bilgisi, doğruyu gösterici belgesi ve (yolunu) aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah yolundan saptırmak için burun büküp büyüklük taslayarak Allah hakkında tartışıp durur. Dünya'da rüsvaylık onadır. Kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.
9
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
Bu, senin iki elin kazanıp önden gönderdiği şeyin karşılığıdır ve Allah kullarına zulmedici değildir.
10
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan (şüphe üzere) ibâdet eder; kendisine bir iyilik erişirse, onunla gönlü yatışır; bir sıkıntı, dert ve belâ dokunursa, yüzüstü döner de hem Dünya'da, hem Âhiret'te zarara uğramış olur. Bu da çok açık bir ziyandır.
11
يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ
Allah'tan başka kendisine ne zarar verecek, ne de yarar sağlayacak şeylere (taparcasına) yalvarıp yakarır ki bu da uzak bir sapıklığın kendisidir.
12
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
Zararı yararından daha yakın olana tapar; taptığı şey ne kötü dost ve yardımcı ve ne fena yandaştır!
13
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ
Şüphesiz ki Allah, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere yerleştirir. Allah şüphesiz ki dilediğini yapar.
14
مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ
Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi ?
15
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ
İşte böylece biz o (kitabı) çok açık âyetler halinde indirdik. Ve şüphe yok ki, Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir.
16
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Dosdoğru imân edenler, Yahudîler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve Allah'a ortak koşan (putperestler) var ya Allah şüphesiz ki Kıyamet günü bunların arasında (haklıyı, haksızı) ayırıp hükmedecektir. Çünkü gerçekten Allah her şeye şâhiddir.
17
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Görmez misin ki, göklerde olanlar, yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan bir çoğu Allah'a secde ederler. (İnsanlardan) çoğunun da üzerine azâb hak olmuştur. Allah kimi değersiz kılıp aşağılarsa, onu, saygı gösterip ağırlayan bulunmaz. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.
18
هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ
İşte birbirine hasım iki grup, Rabları hakkında çekişip tartışırlar. (O'nu) inkâr edenlere ateşten elbiseler biçilmiştir. Başları üzerine de kaynar su dökülür.
19
يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ
Bununla, karınlarında olan şeyler ve derileri eritilir.
20
وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ
Ve onlara (vurulacak) demirden gürzler de vardır.
21
كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟
Ne kadar bir üzüntü ve elemden dolayı ateşten çıkmak isteseler; oraya geri çevrilirler ve «yakıcı azabı tadın !» denilir.
22
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ
Şüphesiz ki Allah, imân edip iyi yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akıp duran Cennet'lere yerleştirir; orada altından (yapılmış) bileziklerle, incilerle süslenecekler ; oradaki elbiseleri ise İpektir.
23
وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ
Bunlar sözün güzeline, nezihine eriştirilmişlerdir; her an her türlü güzel övgüye lâyık (olan Allah)ın yoluna iletilmişlerdir.
24
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِـاِلْحَادٍ بِظُـلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟
O inkâr edenlere, Allah yolundan ve içinde yerlisi ve misafiri eşit tutulan Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara; içinde haksızlık yaparak dinsizliğe yeltenen kimselere elbette elem verici azâbdan tattıracağız.
25
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da ona, «bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenlere, (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik.
26
وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ
İnsanlar arasında Hacc'ı ilân et de yaya olarak, arık binekler üzerinde her uzak vadiden, yoldan sana gelsinler.
27
لِيَشْهَدُوا مَنَافِـعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْـبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ
Tâ ki kendileri lehine bir takım menfaatlere şâhid ve hazır olsunlar. Allah'ın onlara rızık olarak sunduğu eti yenen hayvanlara (kurban etmelerine) karşılık belli günlerde Allah'ın ismini ansınlar. Siz de onların etinden yeyin ve sıkıntıya uğramış fakirlere yedirin.
28
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ
Sonra da (saçlarını, tırnaklarını kesip üst-başlarındaki) kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve (yeryüzünde Allah'a ibâdet için) ilk kurulan Beyt'i tavaf etsinler.
29
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
İşte (Hacc ibâdeti) budur. Kim Allah'ın yasakladığı hususlara, yapılmasını emrettiği şeylere saygılı olur da gereğini yerine getirirse, bu onun için Rabbinin yanında daha hayırlıdır. Size (yenilmesi haram olduğu Mâide Sûresi'nde) okunarak bildirilen şeyler müstesna olmak üzere davarlar helâl kılınmıştır. O halde Allah'a (Onun hak dinine) yönelerek O'na ortak koşmaksızın murdar putlardan uzaklaşın; yalan sözden kaçının.
30
حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ
Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşüp de kuş onu tutup kapıyor veya rüzgâr onu ücra bir yere sürükleyip atıyor (gibi kendini boşlukta hisseder).
31
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
(Gerçek) budur. Kim Allah'ın ibâdet için koyduğu alâmet ve ölçülere uyup saygı gösterirse, şüphesiz ki bu kalblerin takvası (Allah'tan korkup saygısızlıktan sakınması)dır.
32
لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟
Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım yararlar vardır. Sonra da (boğazlanıp dağıtılacakları) yerleri Beytü'l-Atîk'dir.
33
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ
Her ümmete nüsük (ibâdet) mâhiyetinde kurban kesmeyi meşru' kıldık; tâ ki Allah'ın kendilerine rızık olarak sunduğu davarların üzerine Allah'ın ismini anıp (öylece boğazlasınlar). Tanrı'nız bir tek Tanrı'dır. Artık O'na (müslimler olarak) teslîm olun.. Tevazu, gönül yatışkanlığı ve ürpertisi içinde Allah'a yönelenleri müjdele !
34
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalbleri korku ve saygıdan titrer; kendilerine dokunan şeye (sıkıntı ve üzüntüye) karşı sabrederler; namazı vaktinde kılarlar ve kendilerine sunduğumuz rızıktan (Allah için) harcarlar.
35
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِـعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Kurbanlık develeri de sizin için Allah'a ibâdet nişanelerinden kıldık. Sizin için onda hayır vardır. O halde bir dizi halinde (ayakta) boğazlanırken üzerlerine Allah'ın ismini anın ; yanüstü yere yıkılınca da onlardan yeyin ve hem kanaat edip istemiyene, hem de isteyen fakire yedirin. İşte böylece biz, onları size boyun eğdirdik, ola ki şükredersiniz.
36
لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ
Boğazlanan kurbanlık hayvanların ne eti, ne de kanı elbette Allah'a ulaşmaz; ama Allah'a ulaşacak olan, sizin takvânızdır. Böylece Allah size doğru yolu, ibâdet ölçüsünü gösterdiğinden O'na TEKBÎR getirip ululamanız için bu hayvanları sizin buyruğunuza baş eğdirdi; sen iyiliği huy edinenleri müjdele!
37
اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِـعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟
Şüphesiz ki Allah, imân edenlerden (azgın müşriklerin gaile ve saldırısını) savar; şüphesiz ki Allah hainliği sanat edinip nankörlüğü benimseyen hiç kimseyi sevmez.
38
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ
Kendileriyle savaş açılıp da zulme uğrayanlara, savaşmaları için İzin verilmiştir. Şüphesiz ki Allah'ın onlara yardımda bulunmaya kudreti yeter.
39
اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يراًۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Onlar ki haksız yere ve sadece «Allah Rabbimizdir» dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah, insanların bir kısmının (şerrini) diğer bir kısmıyla savmamış olsaydı, elbette manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah ismi çokça anılan mescidler yıkılıp yok olurdu. Ve elbette Allah kendi (dinine) yardım edenlere yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah çok güçlü, çok üstündür.
40
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
O mü'minler ki, kendilerini yeryüzünde yerleştirip iktidar sahibi kılarsak, namazı kılarlar, zekâtı verirler ; iyilikle emredip kötülükten men'ederler. İşlerin sonucu ise Allah'a aittir.
41
وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ
(42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
42
وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ
(42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
43
وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ
(42-43-44) Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavmi, İbrâhim kavmi, Lût kavmi, Medyen halkı da yalanlamıştı ; Musâ da yalanlanmıştı. Kâfirlere mühlet verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. (Bir görsünler) benim durumu-düzeni değiştirip alt-üst etmemi !
44
فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّـلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ
Birçok kasaba halkını zulüm edip dururlarken yakalayıp yok ettik. Damları çökmüş, kuyuları kendi haline terkedilmiş ve (ıssız kalmış) yüksekçe sarayları..
45
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, o sebeple akledip anlayacak kalbleri, işitecek kulakları olsun. Doğrusu (yalnız) gözler kör olmaz; göğüslerde olan kalbler de kör olur.
46
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْماً عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
(O sapık inkarcılar) senden acele azâbın gelmesini istiyorlar. And olsun ki Allah verdiği sözden caymaz. Şüphesiz ki Rabbın yanında bir gün, sizin sayıp hesapladığınız bin yıl gibidir.
47
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟
Nice kasabalar zâlim oldukları halde onlara mühlet vermişizdir; sonra (sırası ve vakti gelince) onları yakalayıverdim. Dönüş ise ancak banadır.
48
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ
De ki: Ey insanlar! Şüpheniz olmasın ki ben ancak sizin için açık bir uyarıcıyım.
49
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
Artık imân edip güzel yararlı amellerde bulunanlar için bir bağışlanma, iyi ve temiz bir rızık vardır.
50
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
(Karşısındakiler!) acze düşürmek için âyetlerimiz hakkında (kötü niyetle) koşup duranlara gelince, işte onlardır Cehennem yaranları!.
51
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ
Senden önce ne kadar bir Resul ve bir Nebî gönderdikse, o bir arzu ve temennide bulunduğunda şeytan mutlaka onun temennisine bir vesvese atmış (arzusunu karıştırmış) tır. Ama Allah, şeytanın attığı vesveseyi giderip te'sirsiz bırakır; sonra da kendi âyetlerini (onun kalbinde) sağlam biçimde tesbit eder. Allah bilir ve hikmet sahibidir.
52
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ
Bu da, şeytanın attığı vesveseyi, kalblerinde hastalık bulunanlara ve kalbleri katılaşanlara bir imtihan kılması içindir. Şüphesiz ki zâlimler uzak bir ayrılık içindedirler
53
وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Ve bir de kendilerine ilim verilenlerin, onun (Kur'ân'ın) senin Rabbından hakk olarak (indirildiğini) bilmeleri ve böylece ona inanıp kalbleri de ona saygı duyarak bağlanması içindir. Hem şüphesiz ki Allah, imân edenleri doğru yola iletendir.
54
وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ
O küfredenler ise, kendilerine Kıyâmet'in kopuş saati ansızın gelip çatınca veya kısır bir günün azabı gelip dokununcaya kadar Kur'ân hakkında devamlı bir şüphe içinde bocalayıp kalırlar.
55
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Mülk o gün Allah'ındır. Onlar arasında hükmeder. İmân edip iyi yararlı amellerde bulunanlar Naîm Cennet'lerindedirler.
56
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar için alçaltıcı, aşağılayıcı, horlayıcı azâb vardır.
57
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Onlar ki Allah yolunda hicret ettiler, sonra da (yine Allah yolunda) öldürüldüler veya ecelleriyle öldüler, elbette Allah onları güzel bir rızık (ebedî saadetin nimeti) ile rızıklandıracaktır. Şüphesiz ki Allah rızıklandıranların mutlaka en hayırlısıdır.
58
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ
And olsun ki, onları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır ve şüphesiz ki Allah yegâne bilendir, Halîm'dir ( = kullarına karşı çok şefkatli, merhametli ve sabırlıdır).
59
ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
(Allah'ın sünneti) budur. Kim kendisine yapılan haksız saldırıya karşı misliyle karşılık verdikten sonra yine tecâvüze uğrarsa, Allah gerçekten ona yardım eder. Şüphesiz ki, Allah çok affeden, çok bağışlayandır.
60
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ
Bu böyledir. Allah geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar ve mutlaka Allah işitendir, görendir.
61
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ
(Gerçek) budur. Çünkü Allah, O'dur Hakk; Ondan başka taptıkları ise bâtıldır ve doğusu Allah çok yücedir, çok büyüktür.
62
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِـحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ
Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.
63
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟
Göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsi O'nundur. Ve doğrusu Allah çok zengindir (kimselere muhtaç değildir), çok övülmeye lâyıktır.
64
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Allah'ın yerde olanları ve O'nun buyruğuyla denizde yol alıp giden gemiyi sizin emrinize verdiğini görmedin mi ? Yerin üstüne (büyükçe gök taşlarının) düşmemesi için göğü (ondaki cisimleri) tutar; ancak O'nun izniyle düşebilir. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok şefkatli, esirgeyici ve çok merhametlidir.
65
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ
O'dur ki sizi dirilten; sonra sizi öldürecek, sonra yine diriltecek de O'dur. Doğrusu insan çok nankördür.
66
لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ
Her ümmete (kendi çağlarında) ayrı bir ibâdet yolu sunduk ki onlar o yolda ibâdet ederler. O halde bu konuda seninle tartışmasınlar. Sen Rabbına davet etmeye bak. Şüphesiz ki sen dosdoğru yolda bulunuyorsundur.
67
وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Bununla beraber seninle mücâdele ederlerse, de ki: Allah sizin neler yaptığınızı bilir.
68
اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Allah Kıyamet günü görüş ayrılığına düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmedecektir.
69
اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Bilmez misin ki, Allah mutlaka gökte ve yerde olanları bilir. Şüphesiz ki bunların (hepsi) kitapta (yazılı)dır. Ve bunlar elbette Allah'a pek kolaydır.
70
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَاناً وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ
Allah'tan başka, hakkında Allah'ın hiçbir delil ve belge indirmediği ve o hususta (kendilerinin de) hiçbir bilgileri olmadığı şeylere tapıyorlar. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.
71
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Âyetlerimiz onlara karşı açık seçik okunduğu zaman o kâfirlerin yüzünde inkâr ve hoşnudsuzluk (belirtisini) anlarsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: Bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi ? Allah'ın inkarcılara va'dettiği (Cehennem) ateşi... O ne kötü gidilecek yerdir!
72
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَاباً وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـٔاً لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ
Ey insanlar! Bir misâl verildi, ona şimdi iyice kulak verin: Şüphesiz ki Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek bile yaratamazlar hepsi bunun için biraraya gelse bile (yine de bunu meydana getiremezler). Sinek onlardan bir şey koparıp alsa, onu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de âciz..
73
مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Allah'ın kadru kıymetini gereği gibi anlayıp takdîr edemediler. Şüphesiz ki Allah çok güçlü, çok üstündür.
74
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
Allah, hem meleklerden, hem insanlardan elçiler beğenip seçer. Doğrusu Allah işitendir, görendir.
75
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
Onların önünde ve ardında olan her şeyi bilir. İşler ancak Allah'a döndürülür.
76
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey imân edenler! Rükû' edin, secde edin; Rabbınıza (kulluk ölçüleri içinde) ibâdet edin ve hayır işleyin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız.
77
وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Allah (yolunda O'nun) için nasıl gerekiyorsa öylece cihâd edin. Sizi (insanlar arasından bu emânete lâyık görüp) seçen O'dur. Dinde size hiçbir zorluk meydana getirmedi; babanız İbrahim'in (temelde İslâm'a benzeyen Hanîf) dinine uyun ! (Kur'ân'ın inmesinden) önce de, bunda da size Müslüman adını veren odur. Tâ ki Peygamber (Muhammed) size şâhid ola ve siz de insanlara şâhid olasınız. Artık namaz kılmaya devam edin, zekâtı verin; Allah'a sımsıkı bağlanıp güvenin ; o sizin yegâne sahibiniz ve dostunuzdur; ne güzel Mevlâdır ve ne güzel yardımcıdır O!.
78

Sureler

Mealler