|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْغَاشِيَةِۜ Ey dünya hayatının zevk ve sefahatine dalıp Rabb'ini ve O'nun mesajını unutan insan! Kâinatı sarıp paramparça edecek olan Kıyametin, o her şeyi Kuşatıcı Felaketin haberi sana ulaşmadı mı? |
1 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ O gün öyle yüzler vardır ki, utanç ve zilletten öne eğilecek. |
2 |
|
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌۙ Dayanılmaz acılar içinde çırpınacak, bitkin düşecek. |
3 |
|
تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ Sonra bu zalimler, cezalarını çekmek üzere kızgın bir ateşe girecek, |
4 |
|
تُسْقٰى مِنْ عَيْنٍ اٰنِيَةٍۜ Ve iç organları kavurup parçalayan kızgın bir pınardan içecekler. Ardından da bir "ziyafet" ikram edilecek: |
5 |
|
لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ اِلَّا مِنْ ضَر۪يعٍۙ Fakat onların tek yiyeceği, boğaza takılıp kalan zehirli dikenler olacak. |
6 |
|
لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْن۪ي مِنْ جُوعٍۜ Ne vücudu besleyen, ne de açlığı gideren korkunç bir yiyecek. İnkârcıların bu hâline karşılık: |
7 |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ O gün öyle yüzler de vardır ki, Rab'lerinin kendilerine bahşettiği nimetler içerisinde ışıl ışıl parlayacak, |
8 |
|
لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۙ Allah yolunda gösterdikleri gayret ve çabaların mükâfatını aldıkları için sevinç duyacaklar. |
9 |
|
ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍۙ Harika nimetlerle bezenmiş yüce bir cennette sonsuz mutluluğu tadacak, |
10 |
|
لَا تَسْمَعُ ف۪يهَا لَاغِيَةًۜ Ve orada, hikmet ve nezaketten yoksun boş bir lakırdı veya üzüntü verici, kalp kırıcı bir söz işitmeyecekler. |
11 |
|
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ Orada, şarıl şarıl akan tatlı pınarlar var. |
12 |
|
ف۪يهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌۙ Orada, üzerine kurulacakları yüksek koltuklar, tahtlar var. |
13 |
|
وَاَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌۙ Önlerine konulmuş dolu dolu kadehler, |
14 |
|
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌۙ Sıra sıra dizilmiş yastıklar, |
15 |
|
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌۜ Ve ayaklarının altına serilmiş halılar var.
Eğer inkârcılar Allah'ın vaadinden kuşku duyuyorlarsa, çevrelerindeki muhteşem yaratılış harikalarına ibret gözüyle bir baksınlar: |
16 |
|
اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠ Çöl yolculukları için en uygun özellik ve yeteneklerle donatılmış olan develere bakmıyorlar mı, nasıl muhteşem bir sanat ve tasarım harikası olarak yaratılmış? |
17 |
|
وَاِلَى السَّمَٓاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ۠ Ve milyarlarca yıldızı içinde barındıran gökyüzüne bakmıyorlar mı, nasıl akıllara durgunluk veren mükemmel bir sistem hâlinde yükseltilmiş? |
18 |
|
وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠ Ve başı bulutlara değen dağlara; nasıl yere sapasağlam çakılmış? |
19 |
|
وَاِلَى الْاَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ۠ Ve bütün canlıların türlü nimet ve imkânlarla donatılarak huzur ve güven içinde yaşadığı yeryüzüne; nasıl halı gibi önlerine serilip döşenmiş? |
20 |
|
فَذَكِّرْ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ O hâlde, bu ayetleri okuyarak insanları uyar. Fakat inatçı zalimleri ikna edeceğim diye de kendini yiyip bitirme. Çünkü unutma, sen sadece bir uyarıcısın. |
21 |
|
لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ Onların başında dikilip inanmaları için baskı yapan bir zorba değil. |
22 |
|
اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ Ancak şu kadar var ki, her kim öğüt ve uyarılardan yüz çevirir ve Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, |
23 |
|
فَيُعَذِّبُهُ اللّٰهُ الْعَذَابَ الْاَكْبَرَۜ Allah onu âhirette en şiddetli cezaya çarptıracaktır. |
24 |
|
اِنَّ اِلَيْنَٓا اِيَابَهُمْۙ Çünkü bu zalimler ne kadar yüz çevirseler, ne kadar kaçmaya çalışsalar da, neticede Bizedir onların dönüşü. |
25 |
|
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ Ve onların hesabını görmek de yine Bize aittir. |
26 |