Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hâ mîm.
2 Rahman, Rahim’den indirme..
3 Bilen bir toplum için Kur’an, Arapça okunarak ayetleri açıklanmış bir kitaptır.
4 Müjdeci ve uyarıcıdır. Oysa çokları işitmeyerek yüz çevirmiştir.
5 -Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimizde örtüler, kulaklarımızda ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda da bir perde vardır. Sen çalış, biz de çalışacağız, dediler.
6 De ki: -Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Yalnızca bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Öyleyse ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin, şirk koşanların vay haline!
7 Ahireti inkar ederek zekat vermeyenlerin...
8 İman edenler ve doğruları yapanlar, işte onlar için de kesintisiz bir mükafat vardır.
9 De ki: -Siz, dünyayı iki günde yaratana nankörlük mü ediyorsunuz? Ona ortaklar koşuyorsunuz. Halbuki O, alemlerin Rabb’idir.
10 Dünya üzerinde sabit dağlar var etmiş ve onları bereketlendirmiştir. Arayanlar için orada, eksiksiz olarak, dört günde/mevsimde gıdalar takdir etti.
11 Sonra gaz halinde bulunan göğe yöneldi ve dünya ile göğe: -İsteyerek ya da istemeyerek gelin! dedi. Onlar da: -İsteyerek geldik, dediler.
12 Onları yedi gök olarak iki günde varedip, her bir göğe kendi işini bildirdi. Dünya göğünü ise koruduk ve yıldızlarla süsledik. İşte bu, her şeye Hakim ve Bilen’in takdiridir.
13 Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: -Sizi, Ad ve Semûd’un yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.
14 Onlara peygamberleri “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” diye önlerinden ve arkalarından geldiği zaman: Rabbimiz isteseydi melekleri gönderirdi. Bunun için biz sizin gönderildiğinize inanmıyoruz, demişlerdi.
15 Ad, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş: -Bizden daha kuvvetli kim vardır? demişlerdi. Kendilerini yaratan Allah’ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mı? Onlar, ayetlerimizi bilerek inkar ediyorlardı.
16 Biz de onlara dünya hayatında rezil edici azabı tattırmak için, o uğursuz günlerde buz gibi bir rüzgar göndermiştik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.
17 Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü kılavuza tercih ettiler. Bu sebeple onları, yaptıklarına karşılık zelil edici bir azabın sarsıntısı tutmuştu.
18 İman edenleri ise, Allah’tan sakınmaları sebebiyle kurtarmıştık.
19 O gün, Allah’ın düşmanları topluca ateşe sürülürler.
20 Oraya vardıkları zaman, kulakları, gözleri ve derileri, onların yaptıklarına şahitlik edecektir.
21 Derilerine şöyle diyecekler: -Niye aleyhimize şahitlik ettiniz? -Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa yaratmıştı ve yine Ona döndürülüyorsunuz.
22 -Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin kendi aleyhinizde şahitlik etmesini beklemiyordunuz. Oysa Allah’ın, sizin yaptığınız şeylerin çoğunu bilmediğini zannediyordunuz.
23 İşte Rabb’iniz hakkındaki bu zannınız sizi helak etti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
24 Şimdi eğer dayanabilirlerse, ateş onların maskesidir. Eğer kendilerinden razı olunmasını beklerlerse, kesinlikle onlardan razı olunmayacaktır.
25 Onlara yakın arkadaşlar musallat etmiştik de onlara önlerindekini ve arkalarındakini süslü göstermişlerdi. Kendilerinden önce geçmiş cin ve insan toplumlarına gerçekleşen azap sözü, bunlar üzerine de gerçekleşmişti de, onlar, hüsrana uğrayanlar olmuşlardı.
26 O inkarcılar: -Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız, demişlerdi.
27 İnkarcılara elbette şiddetli bir azap tattıracağız. Onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
28 Allah’ın düşmanlarının cezası işte bu ateştir. Orası, ayetlerimizi bile bile inkar etmiş olmaları sebebiyle, onlar için ebedi kalınacak bir yurttur.
29 Nankörlük etmiş olanlar derler ki: -Rabbimiz, bizi saptıran cinleri ve insanları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılıklardan olsunlar!..
30 “Rabbimiz Allah’tır” diyen sonra da dosdoğru olanlara: -Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennete sevinin, diye melekler iner.
31 Biz hem dünya hayatında ve hem de ahirette sizin dostlarınızız. Orada canınız ne isterse vardır. Orada sizin için ne isterseniz vardır.
32 Bağışlayan ve merhametli Allah’tan bir ikram olarak..
33 Allah’a davet eden, doğruları yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
34 İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost gibi olur.
35 Buna sabredenlerden başkası ulaşamaz. Buna, büyük hazzı tadanlardan başkası ulaşamazlar.
36 Eğer şeytandan bir vesvese seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir.
37 Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde ediniz. Eğer gerçekten ona kulluk eden kimseler iseniz...
38 Eğer büyüklenirlerse, (bilsinler ki) Allah’ın yanındakiler gece gündüz hiç usanmadan O’nu tesbih ederler.
39 Onun ayetlerinden biri de şudur: -Yeryüzünü kupkuru görürsün, üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır. Toprağa böyle hayat veren, ölüleri de diriltecektir. O’nun her şeye gücü yeter.
40 Ayetlerimiz hakkında yanlış yorumda bulunanlar bize gizli değildir. Kıyamet günü ateşe atılanlar mı daha hayırlıdır yoksa emniyet içinde gelen mi? İstediğinizi yapın. Nitekim O ne yaptığınızı görüyor.
41 Kitap kendilerine geldiğinde onu inkar ettiler. Oysa o, eşsiz bir kitaptır.
42 Ona önünden ve ardından hiçbir batıl gelemez. Hakim ve hamd’e layık olanın indirmesidir.
43 Sana söylenenler, senden önceki elçilere söylenenlerden başka bir şey değildir. Süphesiz Rabbin, hem mağfiret sahibidir, hem de acı bir azap sahibidir.
44 Biz Kur’an’ı yabancı bir dilde okusaydık: -Ayetleri açıklanmalı değil miydi? bir Arab’a, yabancı dilde mi? derlerdi. De ki: -İman edenlere kılavuz ve şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır. O, onlara karşı bir körlüktür. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.
45 Musa’ya da kitap vermiştik. Onda da anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden bir söz çıkmış olmasaydı hemen aralarında hüküm verilirdi. Onlar, ondan yine de şüphe ve endişe içindedirler.
46 Kim doğru olanı yaparsa, kendisi içindir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmedici değildir.
47 (Kıyamet) Saatinin bilgisi Allah’a aittir. Onun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkar; ne bir dişi hamile kalır ve ne de doğurur. Allah; onlara: -Nerede ortaklarım? diye seslendiği gün: -Bir şahidimiz olmadığını sana bildiririz, derler.
48 Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan gayb olup gitmişler ve onlar kendilerine hiçbir kaçamak kalmadığını anlamışlardır.
49 İnsan iyiliği dilemekten usanmaz. Ona bir kötülük isabet ettiği zaman hemen ümitsizliğe düşer ve boynunu büker.
50 Kendisine dokunan bir zarardan sonra, ona biz, bir rahmet tattırırsak hemen şöyle der: -Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, onun yanında, benim için daha iyisi vardır. Nankörlere elbette yaptıklarını haber vereceğiz ve en ağır azabı onlara tattıracağız.
51 İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve büyüklük taslar. Bir kötülük dokunduğu zaman hemen yalvarmaya başlar.
52 De ki: -Eğer bu (Kur’an) Allah katından gelmiş; sonra da siz onu inkar etmişseniz, gördünüz mü uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kim vardır?
53 Onun hak olduğu iyice belli olana kadar, ayetlerimizi hem afakta hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?
54 Onlar, Rab’lerine kavuşmaktan şüphe içindedirler! Bilin ki o, her şeyi kuşatmıştır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ 2
كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ 3
بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ 4
وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ 5
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ 6
اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ 7
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟ 8
قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ 9
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ 10
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ 11
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ 12
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ 13
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ 14
فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ 15
فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ 16
وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ 17
وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟ 18
وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ 19
حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 20
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 21
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ 22
وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ 23
فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ 24
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟ 25
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ 26
فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ 27
ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ 28
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ 29
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ 30
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ 31
نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ 32
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ 33
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ 34
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ 35
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 36
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ 37
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ 38
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 39
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 40
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ 41
لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ 42
مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ 43
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟ 44
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ 45
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ 46
اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ 47
وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ 48
لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ 49
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ 50
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ 51
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ 52
سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ 53
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ 54
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Hâ mîm.
1
تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ
Rahman, Rahim’den indirme..
2
كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ
Bilen bir toplum için Kur’an, Arapça okunarak ayetleri açıklanmış bir kitaptır.
3
بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Müjdeci ve uyarıcıdır. Oysa çokları işitmeyerek yüz çevirmiştir.
4
وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ
-Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimizde örtüler, kulaklarımızda ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda da bir perde vardır. Sen çalış, biz de çalışacağız, dediler.
5
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ
De ki: -Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Yalnızca bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Öyleyse ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin, şirk koşanların vay haline!
6
اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Ahireti inkar ederek zekat vermeyenlerin...
7
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟
İman edenler ve doğruları yapanlar, işte onlar için de kesintisiz bir mükafat vardır.
8
قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ
De ki: -Siz, dünyayı iki günde yaratana nankörlük mü ediyorsunuz? Ona ortaklar koşuyorsunuz. Halbuki O, alemlerin Rabb’idir.
9
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
Dünya üzerinde sabit dağlar var etmiş ve onları bereketlendirmiştir. Arayanlar için orada, eksiksiz olarak, dört günde/mevsimde gıdalar takdir etti.
10
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ
Sonra gaz halinde bulunan göğe yöneldi ve dünya ile göğe: -İsteyerek ya da istemeyerek gelin! dedi. Onlar da: -İsteyerek geldik, dediler.
11
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Onları yedi gök olarak iki günde varedip, her bir göğe kendi işini bildirdi. Dünya göğünü ise koruduk ve yıldızlarla süsledik. İşte bu, her şeye Hakim ve Bilen’in takdiridir.
12
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ
Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: -Sizi, Ad ve Semûd’un yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.
13
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
Onlara peygamberleri “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” diye önlerinden ve arkalarından geldiği zaman: Rabbimiz isteseydi melekleri gönderirdi. Bunun için biz sizin gönderildiğinize inanmıyoruz, demişlerdi.
14
فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Ad, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş: -Bizden daha kuvvetli kim vardır? demişlerdi. Kendilerini yaratan Allah’ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mı? Onlar, ayetlerimizi bilerek inkar ediyorlardı.
15
فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ
Biz de onlara dünya hayatında rezil edici azabı tattırmak için, o uğursuz günlerde buz gibi bir rüzgar göndermiştik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.
16
وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ
Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü kılavuza tercih ettiler. Bu sebeple onları, yaptıklarına karşılık zelil edici bir azabın sarsıntısı tutmuştu.
17
وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
İman edenleri ise, Allah’tan sakınmaları sebebiyle kurtarmıştık.
18
وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
O gün, Allah’ın düşmanları topluca ateşe sürülürler.
19
حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Oraya vardıkları zaman, kulakları, gözleri ve derileri, onların yaptıklarına şahitlik edecektir.
20
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Derilerine şöyle diyecekler: -Niye aleyhimize şahitlik ettiniz? -Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa yaratmıştı ve yine Ona döndürülüyorsunuz.
21
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ
-Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin kendi aleyhinizde şahitlik etmesini beklemiyordunuz. Oysa Allah’ın, sizin yaptığınız şeylerin çoğunu bilmediğini zannediyordunuz.
22
وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
İşte Rabb’iniz hakkındaki bu zannınız sizi helak etti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
23
فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ
Şimdi eğer dayanabilirlerse, ateş onların maskesidir. Eğer kendilerinden razı olunmasını beklerlerse, kesinlikle onlardan razı olunmayacaktır.
24
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
Onlara yakın arkadaşlar musallat etmiştik de onlara önlerindekini ve arkalarındakini süslü göstermişlerdi. Kendilerinden önce geçmiş cin ve insan toplumlarına gerçekleşen azap sözü, bunlar üzerine de gerçekleşmişti de, onlar, hüsrana uğrayanlar olmuşlardı.
25
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
O inkarcılar: -Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız, demişlerdi.
26
فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
İnkarcılara elbette şiddetli bir azap tattıracağız. Onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
27
ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Allah’ın düşmanlarının cezası işte bu ateştir. Orası, ayetlerimizi bile bile inkar etmiş olmaları sebebiyle, onlar için ebedi kalınacak bir yurttur.
28
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ
Nankörlük etmiş olanlar derler ki: -Rabbimiz, bizi saptıran cinleri ve insanları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılıklardan olsunlar!..
29
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
“Rabbimiz Allah’tır” diyen sonra da dosdoğru olanlara: -Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennete sevinin, diye melekler iner.
30
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
Biz hem dünya hayatında ve hem de ahirette sizin dostlarınızız. Orada canınız ne isterse vardır. Orada sizin için ne isterseniz vardır.
31
نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟
Bağışlayan ve merhametli Allah’tan bir ikram olarak..
32
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
Allah’a davet eden, doğruları yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
33
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost gibi olur.
34
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ
Buna sabredenlerden başkası ulaşamaz. Buna, büyük hazzı tadanlardan başkası ulaşamazlar.
35
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Eğer şeytandan bir vesvese seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir.
36
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde ediniz. Eğer gerçekten ona kulluk eden kimseler iseniz...
37
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Eğer büyüklenirlerse, (bilsinler ki) Allah’ın yanındakiler gece gündüz hiç usanmadan O’nu tesbih ederler.
38
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Onun ayetlerinden biri de şudur: -Yeryüzünü kupkuru görürsün, üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır. Toprağa böyle hayat veren, ölüleri de diriltecektir. O’nun her şeye gücü yeter.
39
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Ayetlerimiz hakkında yanlış yorumda bulunanlar bize gizli değildir. Kıyamet günü ateşe atılanlar mı daha hayırlıdır yoksa emniyet içinde gelen mi? İstediğinizi yapın. Nitekim O ne yaptığınızı görüyor.
40
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ
Kitap kendilerine geldiğinde onu inkar ettiler. Oysa o, eşsiz bir kitaptır.
41
لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ
Ona önünden ve ardından hiçbir batıl gelemez. Hakim ve hamd’e layık olanın indirmesidir.
42
مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ
Sana söylenenler, senden önceki elçilere söylenenlerden başka bir şey değildir. Süphesiz Rabbin, hem mağfiret sahibidir, hem de acı bir azap sahibidir.
43
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟
Biz Kur’an’ı yabancı bir dilde okusaydık: -Ayetleri açıklanmalı değil miydi? bir Arab’a, yabancı dilde mi? derlerdi. De ki: -İman edenlere kılavuz ve şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır. O, onlara karşı bir körlüktür. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.
44
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ
Musa’ya da kitap vermiştik. Onda da anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden bir söz çıkmış olmasaydı hemen aralarında hüküm verilirdi. Onlar, ondan yine de şüphe ve endişe içindedirler.
45
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ
Kim doğru olanı yaparsa, kendisi içindir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmedici değildir.
46
اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ
(Kıyamet) Saatinin bilgisi Allah’a aittir. Onun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkar; ne bir dişi hamile kalır ve ne de doğurur. Allah; onlara: -Nerede ortaklarım? diye seslendiği gün: -Bir şahidimiz olmadığını sana bildiririz, derler.
47
وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ
Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan gayb olup gitmişler ve onlar kendilerine hiçbir kaçamak kalmadığını anlamışlardır.
48
لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ
İnsan iyiliği dilemekten usanmaz. Ona bir kötülük isabet ettiği zaman hemen ümitsizliğe düşer ve boynunu büker.
49
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
Kendisine dokunan bir zarardan sonra, ona biz, bir rahmet tattırırsak hemen şöyle der: -Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, onun yanında, benim için daha iyisi vardır. Nankörlere elbette yaptıklarını haber vereceğiz ve en ağır azabı onlara tattıracağız.
50
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ
İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve büyüklük taslar. Bir kötülük dokunduğu zaman hemen yalvarmaya başlar.
51
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ
De ki: -Eğer bu (Kur’an) Allah katından gelmiş; sonra da siz onu inkar etmişseniz, gördünüz mü uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kim vardır?
52
سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Onun hak olduğu iyice belli olana kadar, ayetlerimizi hem afakta hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?
53
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
Onlar, Rab’lerine kavuşmaktan şüphe içindedirler! Bilin ki o, her şeyi kuşatmıştır.
54

Sureler

Mealler