Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ha, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver. Senin gayet iyi tanıdığın ve şiirlerinde, yazılarında, hitabelerinde ustalıkla kullandığın şu harflere dikkatlice bak. İlâhî kudret bu basit harfleri nasıl mükemmel bir uyumla yan yana dizdi de, olağanüstü güzelliği karşısında en büyük edebiyat ustalarının, âlimlerin, filozofların secdeye kapandığı; bir tek sûresinin dahî benzerini yapmakta beşeriyetin acze düştüğü eşsiz, mucizevî bir kitap ortaya koydu:
2 İşte Ha, Mîm gibi harflerden oluşan bu muhteşem âyetler, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir.
3 Hem öyle bir Kitap ki, önce Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa sesleniyor:Hakikati bilmek isteyen akıl ve sağduyu sahibi bir toplum için, âyetleri Arapça okunup rahatlıkla anlaşılan bir metin olarak bölümler hâlinde düzenlenmiş ve tüm açıklığıyla ortaya konmuştur.

Kur'an'ın ilk muhatabı olan Araplar şayet başka bir dili konuşuyor olsalardı, o zaman âyetlerimizi o dilde gönderecektik. Zaten biz her peygamberi kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara mesajımızı açıkça anlatabilsinler (İbrahim, 14/4). Şu hâlde, İslâm davetçileri Kur'an'ı kendi dillerine tercüme ederek Arapça bilmeyen toplumların da bu evrensel mesajı anlamasını sağlamalıdırlar. Çünkü:
4 Bu kitap, iman edip güzel davranışlar gösterenleri dünyada barış, huzur, adalet; âhirette ebedî cennet nimetleriyle müjdelemek ve inkâra saplanıp zulmedenleri her iki âlemde hüsran, zillet ve azap ile uyarmak için gönderilmiştir. Ne var ki, insanların çoğu kibir, bencillik, ihtiras, inatçılık,bağnazlık, önyargı gibi sebeplerle hak ve hakikatten yüz çeviriyorlar. Bu yüzden, kendilerini kurtuluşa iletecek mesaja kulak vermiyor, onu anlayıp idrak edecek tarzda dinlemiyorlar. Samimi bir niyetle hakikat ve fazilet arayışı içinde olmadıkları için, Kur'an'ın hidayetinden nasip alamıyorlar. Pırlanta ile taş arasındaki farkı ayırt edemeyen birisi için pırlanta nasıl bir değer taşımıyorsa, cahiller için de bu kitap bir değer taşımamaktadır:
5 Onlar tavır ve davranışlarıyla âdeta, "Ey Müslüman!" diyorlar, "Bizi çağırdığın hak ve adalet ilkesine dayalı tevhid inancına karşı kalplerimiz kapalı, kulaklarımız sağırdır. Dolayısıyla, seninle bizim aramızda aşılmaz bir engel vardır. Haydi, bize öğüt vermeyi bırak da, şu savurduğun tehditleri gerçekleştirmek için yapacağını yap! Fakat şunu unutma ki, biz de sizi bertaraf etmek için elimizdengeleni yapacağız!"

UYARI
6 Ey Peygamber! Onlara de ki: "Ben ancak sizin gibi fâni bir beşerim. İnsanüstü güçlere sahip bir varlık, bir melek değilim. Dolayısıyla, size bildirilen ilâhî tehditleri gerçekleştirecek güç ve yetkiye de sahip değilim. Benim sizden tek farkım şudur: Bana, ilâhınızın eşi ortağı olmayan, sonsuz kudret ve merhamet sahibi bir tek ilâh olduğu ve yalnızca O'na kulluk etmeniz gerektiği bildiriliyor."

Öyleyse, tüm bâtıl inanç ve ideolojileri terk ederek dosdoğru O'na yönelin ve bugüne kadar işlediğiniz günahlardan dolayı O'ndan bağışlanma dileyin. Hakikat apaçık ortada iken, birtakım sahte ilâhları, efendileri, önderleri Allah'a ortak koşanların vay hâline!
7 Yoksullara, yardıma muhtaç kimselere verilmesi gereken zekâtı vermekten kaçınan ve insanların hesaba çekileceği öte dünyanın varlığına inanmayan o müşriklerin vay hâline!
8 Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı işler yapanlara gelince, onlar için asla bitip tükenmeyecek bir mükâfat, yani âhirette ebedi cennet nimetleri vardır.

İLÂHÎ NÎMETLER ve NANKÖRLER
9 Ey Peygamber! İnkâr edenlere de ki: "Siz şu üzerinde yaşadığınız yerküreyi her biri milyonlarca yıl süren iki günde yaratan Allah'ı mı inkâr ediyorsunuz? Ve O bütün âlemlerin yegâne Sahibi, Efendisi ve Rabb'i olduğu hâlde, birtakım putları ve putlaştırılmış varlıkları, kudret ve egemenliğinde O'na ortak mı koşuyorsunuz? Bu ne büyük nankörlük, ne büyük küstahlıktır!"
10 O Allahki,yeryüzünü yarattıktan sonra üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdi, orayı sayısız nimet ve bereketlerle donattı ve canlıların gıdalarını meydana getiren temel maddeleri, isteyen herkesin eşit olarak faydalanacağı şekilde —önceki iki günle birlikte— toplam dört günde mükemmel bir sistem hâlinde ölçüp düzene koydu.
11 Sonra kudret ve iradesiyle, henüz gaz bulutu hâlinde olan göğe yöneldi. Göğe ve yere, "İkiniz de isteyerek veya istemeyerek gelin vekoyduğum yasalara boyun eğin!" buyurdu. Onlar da, lisanı hâl ile "Başüstüne, emrine gönülden boyun eğdik!" dediler.
12 Böylece, gökyüzünü iki günde yedi kat gök şeklinde düzenledi ve her katına, kendi işlevini öğreterek uyması gereken yasaları ilham etti. Ayrıca, dünyaya en yakın göğü parlak birer inci demeti gibi ışıldayan kandillerle süsledi ve onu şeytanlardan korudu. İşte bu harika sistem, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah'ın mükemmel bir ölçü ve denge ile ortaya koyduğu takdiri sayesinde yürümektedir.

HELÂK EDİLEN TOPLUMLAR
13 Buna rağmen kâfirler yine de imandan yüz çevirirlerse, onlara de ki: "O hâlde sizi, Ad ve Semud kavimlerinin başına gelen felâketlere benzer bir toplumsal felâkete karşı uyarıyorum!"
14 Onlara peşpeşe Elçiler gelmiş ve bıkıp usanmadan onları şu hakikate davet etmişlerdi: "Sadece Allah'a kulluk edin ve yalnızca O'na boyun eğin!" Buna karşılık onlar, "Eğer Rabb'imiz sizin söylediklerinize inanmamızı isteseydi, mesajının tebliğcisi olarak bize gökten melekler gönderirdi. Onun için, biz sizinle gönderilen bu ayetleri reddediyoruz!" dediler. Böylece Ad kavmi de Semud kavmi de, gün geçtikçe azgınlaşmaya başladılar.
15 Ad kavmine gelince, onlar, hak hukuk tanımaz bir hâlde yeryüzünde küstahça kibirlenerek, "Şu ülkede bizden daha güçlü kim varmış?" dediler. Hâlbuki onları yaratan Allah'ın kendilerinden çok daha güçlü olduğunu görmüyorlar mıydı? Doğrusu onlar, ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
16 Bunun üzerine, onlara bu dünya hayatında alçaltıcı azabı tattırmak için, tam yedi gece sekiz gün süren o felâket günlerinde üzerlerine her yeri tarumar eden dondurucu bir kasırga gönderdik. Fakat onların âhirette çekecekleri cehennem azabı çok daha alçaltıcı olacak ve kendilerine hiçbir şekilde yardım da edilmeyecektir.
17 Semud'a gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik, fakat onlar gösterdiğimiz apaydınlık yolu izlemek yerine inkâr ve cehalet karanlıklarında kör olarak yaşamayı tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpıp yok etti.
18 Ayetlerimize iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseleri ise, dünya ve âhiret azabından kurtardık.

Kâfirlerin âhirette uğrayacakları azaba gelince:

KULAKLAR, GÖZLER ve DERİLER KONUŞUYOR
19 O Gün Allah'ın düşmanları, gruplar hâlinde cehenneme doğru sürülecekler.
20 Nihayet ateşin karşısına geldiklerinde, bizzat kendi kulakları, gözleri ve hatta derileri dile gelip dünyada iken yaptıkları çirkin işleri bir bir sayıp dökerek onlar aleyhinde şahitlik edecekler.
21 Bunun üzerine zalimler kendi derilerine, "Niçin bizim aleyhimizde şahitlik ediyorsunuz?" diye öfke ve hayretle soracaklar. Onlar da, "Ne yapalım, her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu." diyecekler, "Sizi başlangıçta O yarattı ve şimdi yine O'na dönüyorsunuz!" O zaman Allah onlara diyecek ki:
22 "Oysa siz dünyada zulüm ve haksızlık peşinde koşarken, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün size karşı şahitlik edeceğinden korkup dagünahlardan sakınmıyordunuz. Üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini ve sizi hiçbir zaman hesaba çekmeyeceğini sanıyordunuz."
23 "İşte, Rabb'iniz hakkında beslediğiniz bu çarpık düşünceler sizi felâkete sürükledi ve böylece, en büyük hüsrana uğrayanlardan oldunuz!"
24 Artık eğer dayanabilirlerse, varacakları yer ateştir. Hatalarını telafi etmelerine izin verilmesi için yalvarsalar da, onlara asla izin verilmeyecektir. Çünkü vaktiyle hakikat onlara bütün açıklığıyla tebliğ edilmiş, ama onlar bilerek inkârı tercih etmişlerdi.
25 Biz de bu yüzden onlara, kendilerini yoldan çıkaran şeytanî arkadaşlar musallat ettik. Böylece bu şeytanlar, yaptıkları her şeyi kendilerine cazip göstererek onları iyice azgınlığa sürükledi ve sonunda, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları için geçerli olan azap sözü onlar için de kaçınılmaz oldu. Onlar gerçekten büyük bir hüsrana uğramışlardır. Hal böyleyken:

KURÂN MESAJINI ÖRTBAS EDENLER
26 Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, birbirlerine diyorlar ki: "Sakın şu Kur'an'ı dinlemeyin! Başkasının dinlemesine de izin vermeyin. Çünkü onu duyan, etkisinde kalıp bir anda değişiveriyor. Bunun için, din adına uydurulmuş bidat ve hurafelerle, ilgi çekici menkıbelerle, hikâyelerle vs. mümin kitleleri oyalayıp uyutmaya çalışın. Bunun yanı sıra, bir yandan insanları cinsellik, içki, uyuşturucu, kumar gibi çılgınca eğlencelerle oyalarken, diğer yandan da İslâm ve Müslümanlar aleyhinde yıkıcı propagandalar yapın; Kur'an hakkında yanıltıcı itirazlar geliştirin. Basın yayın araçlarını da kullanarak, Kur'an tebliğcilerini susturmak için bu yolda her türlü yaygara koparın! Çünkü onun kitleleri etkileyen muazzam gücünü ancak bu şekilde bastırıp kültür çatışmasında Müslümanlara üstün gelebilirsiniz."
27 Biz de bu sözlerinden dolayı, kâfirlere dünyada ve âhirette şiddetli bir azap tattıracağız ve onlara, işledikleri en büyük kötülüklerin karşılığını vereceğiz!
28 İşte, Allah düşmanlarının cezası budur: Ateş! Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin karşılığı olarak, onları orada sonsuz acı ve ıstıraplarla dolu bir yurt beklemektedir.
29 O Gün inkârcılar, dünyadayken göklere çıkardıkları ve körü körüne peşinden gittikleri liderlerine büyük bir kin duyacak ve "Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Bizi doğru yoldan saptıran cinleri ve insanları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim. Böylece en aşağılık kimselerden olsunlar."

MÜMİNLER
30 "Bizim önünde boyun eğeceğimiz biricik efendimiz, yöneticimiz ve Rabb'imiz Allah'tır!" diyen ve sonra da, bu söyleme uygun dosdoğru bir hayat yaşayan kimselere gelince, onların üzerine öbek öbek rahmet melekleri inecek ve kendilerine şu ilâhî müjdeyi verecektir: "Korkmayın, üzülmeyin; size Allah tarafından söz verilen cennet müjdesiyle sevinin!"
31 "Biz hem bu dünya hayatında, hem de âhirette sizin dost ve yardımcılarınızız. Eğer dünya imtihanını başarıyla tamamlarsanız, cennete gireceksiniz ve orada canınızın çektiği her şeye, arzuladığınız her nimete sahip olacaksınız."
32 Çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Rabb'inizden bir karşılama ziyafeti ve sınırsız bir ikram ve lütuf olarak."
33 O hâlde, insanları Allah'a kul olmaya çağıran, güzel ve yararlı işler yapan ve "Ben tam bir teslimiyetle Allah'ın hükümlerine boyun eğen bir Müslüman'ım!" diyen kimseden daha doğru, daha güzel sözlü kim olabilir?

Ama yine de, sizi önyargılarla değerlendiren bazı insanlar, davetinize karşı hiç de hak etmediğiniz çirkin bir tarzda cevap verebilir, en ağır sözlerle sizi incitebilirler. Bu durumda onlara kızıp küsmeyin. Kötülüğe kötülükle karşılık da vermeyin.

KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİK
34 Şunu iyi bilin ki, iyilik ile kötülük asla bir olmaz. O hâlde, sana kin besleyen insanlara bile şefkat ve merhametle yaklaş. Sana kötülük yapana sen iyilikle karşılık ver. Gönül incitmeden, insanları rencide etmeden, tatlı dille ve yapıcı bir üslupla, yani en güzel şekilde kötülükleri bertaraf et. İşte o zaman, aranızda kin ve düşmanlık bulunan kişinin sanki birdenbire sımsıcak bir dosta dönüştüğünü göreceksin.
35 Fakat bu üstün meziyet, sadece zorluk ve sıkıntılar karşısında sabredenlere verilmiştir. Diğer bir deyişle bu, ancak ilim, hikmet, şefkat, merhamet gibi güzelliklerden büyük bir pay almış olanlara verilmiştir.

Bununla birlikte, nihayet İslâm davetçisi de bir insandır. İnatçı cahiller karşısında öfkesine hâkim olması her zaman kolay olmayabilir. Bunun içindir ki:
36 Ey Müslüman! Eğer şeytanî bir dürtü seni kışkırtıp anlamsız bir öfke ve heyecana sürükleyecek olursa, hemen Allah'a sığın. Unutma ki, O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. O hâlde, insanları güzel öğütlerle Rabb'inin yoluna çağırmaya devam et:

EVRENDEKİ MÛCİZELER
37 Gece ile gündüz, Güneş ile Ay, O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini gözler önüne seren yaratılış delillerinden, yani ayetlerindendir. Öyleyse, Güneş'e veya Ay'a secde etmeyin, eğer gerçekten yalnızca O'na kulluk etmek istiyorsanız, onları ve diğer tüm varlıkları yaratan Allah'a secdeye kapanarak, yalnızca O'na kulluk ve itaat edin!
38 Ama eğer inkârcılar, bu çağrı karşısında kibre kapılıp Allah'ın hükümlerine boyun eğmekten kaçınacak olurlarsa, üzülme, ümitsizliğe ve yılgınlığa kapılma! Çünkü Rabb'inin katındaki melekler ve O'na kulluk eden müminler, gece gündüz bıkıp usanmadan O'nu anıp şanını yücelterek tesbih etmektedirler.
39 Yine O'nun ayetlerinden biri de şudur: Yeryüzünün bitki örtüsünütamamen kurumuş, solmuş ve âdeta boynu bükük bir hâlde görürsün. Fakat Biz üzerine yağmur yağdırınca, hemen canlanıp gelişir ve orada rengârenk bitkiler, çiçekler ve her tat ve lezzetten ürünler yetişir. İşte bu bitkilere hayat veren yüce kudret, ölüleri de elbette diriltecektir. Hiç kuşku yok ki, O'nun her şeye gücü yeter.

MESAJI ÇARPITANLAR
40 Gerek evrendeki yaratılış delillerini görmezlikten gelerek, gerekse Kur'an'ı kasten yanlış yorumlayarak ayetlerimiz konusunda doğru yoldan sapanlar, Bizden asla gizli kalmazlar!

Düşünün ey insanlar! İşlediği zulüm ve haksızlıklardan dolayı ateşe atılan inkârcılar mı daha iyidir; yoksa Hesap Gününde Rabb'inin huzuruna güven içinde gelen müminler mi? İşte size doğruyu ve eğriyi gösterdik. Bu ikisinden dilediğinizi seçin ve dilediğinizi yapın! Ama şunu iyi bilin ki, hiç şüphesiz O, yaptığınız her şeyi görmektedir.
41 Muhakkak kendilerine tebliğ edilen bu son ilâhî Öğüdü inkâr edenler, dünyada da âhirette de zillet ve perişanlıktan kurtulamayacaklar. Bu Kur'an öylemuhteşem, öyle değerli bir kitaptır ki;
42 Hiçbir batıl inanç ona asla sızamaz. İnsanlığa zararlı düşünceler, şeytanî öğretiler ona hiçbir yandan yaklaşamaz. Çünkü o, sonsuz ilim ve hikmet sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah tarafından gönderilmiştir.
43 O hâlde, sana eziyet eden zalimlere aldırış etmeden, bu kitap ile insanlığı uyarıp aydınlatmaya devam et. Unutma ki, sana çağdaş kâfirler tarafından söylenen incitici sözlerin aynısı, senden önceki Elçilere de söylenmişti. Fakat onlar her türlü sıkıntıya karşı sabırla direnmiş ve sonunda ilâhî müjdeye mahzar olmuşlardı. Hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in çok bağışlayıcıdır, fakat aynı zamanda cezası da çok şiddetlidir.

ANADİLDE MESAJ 2
44 Kur'an'ın Arapça indiriliş hikmetini kavrayamayan, bu yüzden de onun evrenselliğine itiraz eden cahiller şunu bilsinler ki: Eğer Biz Kur'an'ı yabancı bir dilde göndermiş olsaydık, o zaman onun ilk muhatabı olan Araplar haklı olarak, "İman etmemizi istediğin bu kitabın ayetleri, bize anladığımız dilden açık ve anlaşılır biçimde beyan edilmeli değil miydi? Arapça konuşan bir toplum ve onları hidayete çağıran yabancı bir kitap; ne tuhaf şey bu!" diyeceklerdi. O hâlde, tüm insanlığa seslenerek de ki: "Bu Kur'an gerek Araplardan, gerekse diğer toplumlardan olsun, bütün inananlar için bir yol göstericidir ve insanlığı tehdit eden her türlü manevî, kültürel, siyasî ve toplumsal dertlere kesin bir şifadır. Bu kitaba inanmayanlara gelince, onların kulaklarında, hakikati işitmelerine engel bir sağırlık vardır. İşte bu yüzdenKur'an, onlara göre anlaşılmaz, karanlık bir kitaptır. Öyle ki, onlar apaçık hakikate davet edildikleri hâlde, sanki çok uzak bir yerden çağrılan ve çağrıyı işitmekte zorluk çeken kimseler gibi kör ve sağır davranıyorlar. Zaten tarih boyunca, Allah'tan gelen bütün kitaplara aynı tepkiler gösterilmiştir:
45 Biz bir zamanlar Musa'ya, sonraki devirlerde Tevrat adıyla bilinen Kitabın ilk bölümlerini vermiştik. Fakat sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden, Allah'ın kitabını tahrif ederek onda ayrılığa düştüler.

Eğer bu dünyanın imtihan yeri olduğuna ve her şeyin tam karşılığının âhirette verileceğine dair Rabb'in tarafından ezelden belirlenmiş bir ilâhî yasa olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve kötüler derhal cezalandırılarak insanlar arasındaki bütün ihtilaf ve anlaşmazlıklar halledilmiş olurdu.

Bugünkü Yahudi ve Hristiyanlara gelince:

Onlar her ne kadar ellerindeki kutsal kitaba iman ettiklerini söyleseler de, onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Bu yüzden ne Tevrat ve İncil'e, ne de Kur'an'a gerçek anlamda iman etmezler. Hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler. Ama şunu iyi bilsinler ki:
46 Her kim güzel bir iş yaparsa, yalnızca kendi iyiliği için yapmış olur. Kim de kötülük yaparsa, o da ancak kendisine zarar vermiş olur.

Unutma ki, Rabb'in kullarına asla zulmetmez.

HESAP GÜNÜ
47 Kıyametin bilgisi yalnızca O'na havale edilir. Onun ne zaman ve ne şekilde kopacağını sadece O bilir.

O'nun bilgisi ve izni olmadan ne bir meyve tomurcuğundan çıkabilir ne bir dişi hamile kalabilir ve ne de yavrusunu doğurabilir. İşte bu sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Rabb'iniz, insanları yeniden diriltip hesaba çekecektir.

O Gün Allah kâfirleri cehennemin karşısına getirecek ve onlara, "Söyleyin bakalım, kulluk ve ibadette Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz sahte ilâhlarınız, putlarınız önderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?" diye soracak. Onlar da, "İtiraf ederiz ki, hiç birimiz Senden başka boyun eğilecek bir otoritenin varlığına tanık olmuş değiliz!" diyecekler.
48 Ve böylece, vaktiyle yalvarıp yakardıkları bütün hayalî varlıklar, sahte ilâhlar kendilerini yüzüstü bırakıp terk etmiş olacak ve artık hiçbir kurtuluş çarelerinin kalmadığını anlayacaklar. İşte bu feci akıbetle yüz yüze gelmek istemiyorsanız, insanın ruh dünyasını iyi çözümlemeli, onu inkâra sürükleyen psikolojik sebepleri doğru tespit etmelisiniz:

İNSANIN RUH HÂLİ
49 İnsanoğlu, iyi ve güzel olan şeyleri istemekten asla bıkıp usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince de, bunun bir imtihan olduğunu göz ardı ederek hemen endişeye kapılır, ümidini tamamen kaybeder. Sahip olduğu her şeyin kendisine Allah tarafından bağışlanan gelip geçici bir nimet olduğunu idrak edemediği için, onları kaybettiği anda müthiş bir sarsıntı geçirir.
50 Fakat kendisine dokunan bir sıkıntının ardından başındaki belâyı kaldırıp ona rahmetimizi tattıracak olsak, o zaman da küstahça bir edayla şöyle der: "Bu nimetleri ben kendi gayret ve çabalarım sonucunda ve kendi yeteneklerim sayesinde kazandım; dolayısıyla bu zaten benim hakkımdır! Üstelik kıyametin kopacağını ve insanların yargılanacağını da hiç sanmıyorum. Eğer bu iddianız gerçekleşse ve ben Rabb'imin huzuruna çıkarılsam bile, O'nun katında beni daha güzel nimetlerin beklediğine eminim!" (18. Kehf: 36)

Hayır, ayetlerimizi inkâr edenlere yaptıkları her şeyi o gün açıkça bildireceğiz ve onlara en şiddetli azabı tattıracağız.
51 Evet, insanoğluna katımızdan zenginlik, sağlık, güzellik, güç, zekâ gibi bir nimet verdik mi, bunları kendisine kimin verdiğini unutarak ayetlerimizden yüz çevirir ve kibre kapılarak yan çizer. Fakat başına bir belâ gelince de, onun bir an önce kaldırılması için uzun uzadıya Bize yalvarıp yakarır.

DÜŞÜNMEYE DÂVET ve SON UYARI
52 Onlara de ki: "Bir düşünün, eğer bu kitap Allah tarafından gönderilmiş ise ve siz de aptalca bir inat uğruna onu inkâr ediyorsanız, o takdirde, apaçık gerçeklere sırt çevirerek derin bir çıkmaza saplanan inkârcılardan daha bedbaht ve daha sapkın kim olabilir?"

İşte bunun içindir ki;
53 Elinizdeki bu Kur'an'ın Allah'tan gelen kesin ve tartışılmaz bir gerçek olduğu bütün insanlık tarafından açık ve net olarak anlaşılıncaya kadar, onlara hem dış dünyada, hem de kendi iç dünyalarında ayetlerimizin işaret ettiği bireysel, toplumsal, tarihî, ekonomik ve siyasal gerçeklerin bir bir ortaya çıktığını göstereceğiz. Öyle ki, çağlar geçtikçe ve insanoğlu kendisini ve evreni daha yakından tanıdıkça Kur'an'ı daha iyi anlayacak ve onun insan ürünü bir kitap olamayacağını, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde görecektir. Bu nasıl olur deme, Rabb'inin her an her şeye tanık olması yetmez mi?

Ama bütün bu apaçık delillere, apaçık mucizelere rağmen yine de hakikatten yüz çevirecek olurlarsa;
54 İyi bilin ki, onlar Hesap Günü Rab'lerine kavuşup yargılanacakları konusunda şüphe içindedirler. Ve şunu da bilin ki, Allah sonsuz ilim ve kudretiyle her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ 2
كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ 3
بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ 4
وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ 5
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ 6
اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ 7
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟ 8
قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ 9
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ 10
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ 11
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ 12
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ 13
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ 14
فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ 15
فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ 16
وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ 17
وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟ 18
وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ 19
حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 20
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 21
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ 22
وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ 23
فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ 24
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟ 25
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ 26
فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ 27
ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ 28
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ 29
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ 30
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ 31
نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟ 32
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ 33
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ 34
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ 35
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 36
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ 37
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ 38
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 39
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 40
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ 41
لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ 42
مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ 43
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟ 44
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ 45
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ 46
اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ 47
وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ 48
لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ 49
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ 50
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ 51
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ 52
سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ 53
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ 54
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Ha, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver. Senin gayet iyi tanıdığın ve şiirlerinde, yazılarında, hitabelerinde ustalıkla kullandığın şu harflere dikkatlice bak. İlâhî kudret bu basit harfleri nasıl mükemmel bir uyumla yan yana dizdi de, olağanüstü güzelliği karşısında en büyük edebiyat ustalarının, âlimlerin, filozofların secdeye kapandığı; bir tek sûresinin dahî benzerini yapmakta beşeriyetin acze düştüğü eşsiz, mucizevî bir kitap ortaya koydu:
1
تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ
İşte Ha, Mîm gibi harflerden oluşan bu muhteşem âyetler, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir.
2
كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ
Hem öyle bir Kitap ki, önce Kur'an'ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa sesleniyor:Hakikati bilmek isteyen akıl ve sağduyu sahibi bir toplum için, âyetleri Arapça okunup rahatlıkla anlaşılan bir metin olarak bölümler hâlinde düzenlenmiş ve tüm açıklığıyla ortaya konmuştur.

Kur'an'ın ilk muhatabı olan Araplar şayet başka bir dili konuşuyor olsalardı, o zaman âyetlerimizi o dilde gönderecektik. Zaten biz her peygamberi kendi halkının diliyle gönderdik ki, onlara mesajımızı açıkça anlatabilsinler (İbrahim, 14/4). Şu hâlde, İslâm davetçileri Kur'an'ı kendi dillerine tercüme ederek Arapça bilmeyen toplumların da bu evrensel mesajı anlamasını sağlamalıdırlar. Çünkü:
3
بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Bu kitap, iman edip güzel davranışlar gösterenleri dünyada barış, huzur, adalet; âhirette ebedî cennet nimetleriyle müjdelemek ve inkâra saplanıp zulmedenleri her iki âlemde hüsran, zillet ve azap ile uyarmak için gönderilmiştir. Ne var ki, insanların çoğu kibir, bencillik, ihtiras, inatçılık,bağnazlık, önyargı gibi sebeplerle hak ve hakikatten yüz çeviriyorlar. Bu yüzden, kendilerini kurtuluşa iletecek mesaja kulak vermiyor, onu anlayıp idrak edecek tarzda dinlemiyorlar. Samimi bir niyetle hakikat ve fazilet arayışı içinde olmadıkları için, Kur'an'ın hidayetinden nasip alamıyorlar. Pırlanta ile taş arasındaki farkı ayırt edemeyen birisi için pırlanta nasıl bir değer taşımıyorsa, cahiller için de bu kitap bir değer taşımamaktadır:
4
وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ
Onlar tavır ve davranışlarıyla âdeta, "Ey Müslüman!" diyorlar, "Bizi çağırdığın hak ve adalet ilkesine dayalı tevhid inancına karşı kalplerimiz kapalı, kulaklarımız sağırdır. Dolayısıyla, seninle bizim aramızda aşılmaz bir engel vardır. Haydi, bize öğüt vermeyi bırak da, şu savurduğun tehditleri gerçekleştirmek için yapacağını yap! Fakat şunu unutma ki, biz de sizi bertaraf etmek için elimizdengeleni yapacağız!"

UYARI
5
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ
Ey Peygamber! Onlara de ki: "Ben ancak sizin gibi fâni bir beşerim. İnsanüstü güçlere sahip bir varlık, bir melek değilim. Dolayısıyla, size bildirilen ilâhî tehditleri gerçekleştirecek güç ve yetkiye de sahip değilim. Benim sizden tek farkım şudur: Bana, ilâhınızın eşi ortağı olmayan, sonsuz kudret ve merhamet sahibi bir tek ilâh olduğu ve yalnızca O'na kulluk etmeniz gerektiği bildiriliyor."

Öyleyse, tüm bâtıl inanç ve ideolojileri terk ederek dosdoğru O'na yönelin ve bugüne kadar işlediğiniz günahlardan dolayı O'ndan bağışlanma dileyin. Hakikat apaçık ortada iken, birtakım sahte ilâhları, efendileri, önderleri Allah'a ortak koşanların vay hâline!
6
اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Yoksullara, yardıma muhtaç kimselere verilmesi gereken zekâtı vermekten kaçınan ve insanların hesaba çekileceği öte dünyanın varlığına inanmayan o müşriklerin vay hâline!
7
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟
Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı işler yapanlara gelince, onlar için asla bitip tükenmeyecek bir mükâfat, yani âhirette ebedi cennet nimetleri vardır.

İLÂHÎ NÎMETLER ve NANKÖRLER
8
قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ
Ey Peygamber! İnkâr edenlere de ki: "Siz şu üzerinde yaşadığınız yerküreyi her biri milyonlarca yıl süren iki günde yaratan Allah'ı mı inkâr ediyorsunuz? Ve O bütün âlemlerin yegâne Sahibi, Efendisi ve Rabb'i olduğu hâlde, birtakım putları ve putlaştırılmış varlıkları, kudret ve egemenliğinde O'na ortak mı koşuyorsunuz? Bu ne büyük nankörlük, ne büyük küstahlıktır!"
9
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
O Allahki,yeryüzünü yarattıktan sonra üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdi, orayı sayısız nimet ve bereketlerle donattı ve canlıların gıdalarını meydana getiren temel maddeleri, isteyen herkesin eşit olarak faydalanacağı şekilde —önceki iki günle birlikte— toplam dört günde mükemmel bir sistem hâlinde ölçüp düzene koydu.
10
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ
Sonra kudret ve iradesiyle, henüz gaz bulutu hâlinde olan göğe yöneldi. Göğe ve yere, "İkiniz de isteyerek veya istemeyerek gelin vekoyduğum yasalara boyun eğin!" buyurdu. Onlar da, lisanı hâl ile "Başüstüne, emrine gönülden boyun eğdik!" dediler.
11
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Böylece, gökyüzünü iki günde yedi kat gök şeklinde düzenledi ve her katına, kendi işlevini öğreterek uyması gereken yasaları ilham etti. Ayrıca, dünyaya en yakın göğü parlak birer inci demeti gibi ışıldayan kandillerle süsledi ve onu şeytanlardan korudu. İşte bu harika sistem, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah'ın mükemmel bir ölçü ve denge ile ortaya koyduğu takdiri sayesinde yürümektedir.

HELÂK EDİLEN TOPLUMLAR
12
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ
Buna rağmen kâfirler yine de imandan yüz çevirirlerse, onlara de ki: "O hâlde sizi, Ad ve Semud kavimlerinin başına gelen felâketlere benzer bir toplumsal felâkete karşı uyarıyorum!"
13
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
Onlara peşpeşe Elçiler gelmiş ve bıkıp usanmadan onları şu hakikate davet etmişlerdi: "Sadece Allah'a kulluk edin ve yalnızca O'na boyun eğin!" Buna karşılık onlar, "Eğer Rabb'imiz sizin söylediklerinize inanmamızı isteseydi, mesajının tebliğcisi olarak bize gökten melekler gönderirdi. Onun için, biz sizinle gönderilen bu ayetleri reddediyoruz!" dediler. Böylece Ad kavmi de Semud kavmi de, gün geçtikçe azgınlaşmaya başladılar.
14
فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Ad kavmine gelince, onlar, hak hukuk tanımaz bir hâlde yeryüzünde küstahça kibirlenerek, "Şu ülkede bizden daha güçlü kim varmış?" dediler. Hâlbuki onları yaratan Allah'ın kendilerinden çok daha güçlü olduğunu görmüyorlar mıydı? Doğrusu onlar, ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
15
فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ
Bunun üzerine, onlara bu dünya hayatında alçaltıcı azabı tattırmak için, tam yedi gece sekiz gün süren o felâket günlerinde üzerlerine her yeri tarumar eden dondurucu bir kasırga gönderdik. Fakat onların âhirette çekecekleri cehennem azabı çok daha alçaltıcı olacak ve kendilerine hiçbir şekilde yardım da edilmeyecektir.
16
وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ
Semud'a gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik, fakat onlar gösterdiğimiz apaydınlık yolu izlemek yerine inkâr ve cehalet karanlıklarında kör olarak yaşamayı tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpıp yok etti.
17
وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
Ayetlerimize iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseleri ise, dünya ve âhiret azabından kurtardık.

Kâfirlerin âhirette uğrayacakları azaba gelince:

KULAKLAR, GÖZLER ve DERİLER KONUŞUYOR
18
وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
O Gün Allah'ın düşmanları, gruplar hâlinde cehenneme doğru sürülecekler.
19
حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Nihayet ateşin karşısına geldiklerinde, bizzat kendi kulakları, gözleri ve hatta derileri dile gelip dünyada iken yaptıkları çirkin işleri bir bir sayıp dökerek onlar aleyhinde şahitlik edecekler.
20
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Bunun üzerine zalimler kendi derilerine, "Niçin bizim aleyhimizde şahitlik ediyorsunuz?" diye öfke ve hayretle soracaklar. Onlar da, "Ne yapalım, her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu." diyecekler, "Sizi başlangıçta O yarattı ve şimdi yine O'na dönüyorsunuz!" O zaman Allah onlara diyecek ki:
21
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ
"Oysa siz dünyada zulüm ve haksızlık peşinde koşarken, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün size karşı şahitlik edeceğinden korkup dagünahlardan sakınmıyordunuz. Üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini ve sizi hiçbir zaman hesaba çekmeyeceğini sanıyordunuz."
22
وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
"İşte, Rabb'iniz hakkında beslediğiniz bu çarpık düşünceler sizi felâkete sürükledi ve böylece, en büyük hüsrana uğrayanlardan oldunuz!"
23
فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ
Artık eğer dayanabilirlerse, varacakları yer ateştir. Hatalarını telafi etmelerine izin verilmesi için yalvarsalar da, onlara asla izin verilmeyecektir. Çünkü vaktiyle hakikat onlara bütün açıklığıyla tebliğ edilmiş, ama onlar bilerek inkârı tercih etmişlerdi.
24
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
Biz de bu yüzden onlara, kendilerini yoldan çıkaran şeytanî arkadaşlar musallat ettik. Böylece bu şeytanlar, yaptıkları her şeyi kendilerine cazip göstererek onları iyice azgınlığa sürükledi ve sonunda, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları için geçerli olan azap sözü onlar için de kaçınılmaz oldu. Onlar gerçekten büyük bir hüsrana uğramışlardır. Hal böyleyken:

KURÂN MESAJINI ÖRTBAS EDENLER
25
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, birbirlerine diyorlar ki: "Sakın şu Kur'an'ı dinlemeyin! Başkasının dinlemesine de izin vermeyin. Çünkü onu duyan, etkisinde kalıp bir anda değişiveriyor. Bunun için, din adına uydurulmuş bidat ve hurafelerle, ilgi çekici menkıbelerle, hikâyelerle vs. mümin kitleleri oyalayıp uyutmaya çalışın. Bunun yanı sıra, bir yandan insanları cinsellik, içki, uyuşturucu, kumar gibi çılgınca eğlencelerle oyalarken, diğer yandan da İslâm ve Müslümanlar aleyhinde yıkıcı propagandalar yapın; Kur'an hakkında yanıltıcı itirazlar geliştirin. Basın yayın araçlarını da kullanarak, Kur'an tebliğcilerini susturmak için bu yolda her türlü yaygara koparın! Çünkü onun kitleleri etkileyen muazzam gücünü ancak bu şekilde bastırıp kültür çatışmasında Müslümanlara üstün gelebilirsiniz."
26
فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Biz de bu sözlerinden dolayı, kâfirlere dünyada ve âhirette şiddetli bir azap tattıracağız ve onlara, işledikleri en büyük kötülüklerin karşılığını vereceğiz!
27
ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
İşte, Allah düşmanlarının cezası budur: Ateş! Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin karşılığı olarak, onları orada sonsuz acı ve ıstıraplarla dolu bir yurt beklemektedir.
28
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ
O Gün inkârcılar, dünyadayken göklere çıkardıkları ve körü körüne peşinden gittikleri liderlerine büyük bir kin duyacak ve "Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Bizi doğru yoldan saptıran cinleri ve insanları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim. Böylece en aşağılık kimselerden olsunlar."

MÜMİNLER
29
اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
"Bizim önünde boyun eğeceğimiz biricik efendimiz, yöneticimiz ve Rabb'imiz Allah'tır!" diyen ve sonra da, bu söyleme uygun dosdoğru bir hayat yaşayan kimselere gelince, onların üzerine öbek öbek rahmet melekleri inecek ve kendilerine şu ilâhî müjdeyi verecektir: "Korkmayın, üzülmeyin; size Allah tarafından söz verilen cennet müjdesiyle sevinin!"
30
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
"Biz hem bu dünya hayatında, hem de âhirette sizin dost ve yardımcılarınızız. Eğer dünya imtihanını başarıyla tamamlarsanız, cennete gireceksiniz ve orada canınızın çektiği her şeye, arzuladığınız her nimete sahip olacaksınız."
31
نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟
Çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Rabb'inizden bir karşılama ziyafeti ve sınırsız bir ikram ve lütuf olarak."
32
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
O hâlde, insanları Allah'a kul olmaya çağıran, güzel ve yararlı işler yapan ve "Ben tam bir teslimiyetle Allah'ın hükümlerine boyun eğen bir Müslüman'ım!" diyen kimseden daha doğru, daha güzel sözlü kim olabilir?

Ama yine de, sizi önyargılarla değerlendiren bazı insanlar, davetinize karşı hiç de hak etmediğiniz çirkin bir tarzda cevap verebilir, en ağır sözlerle sizi incitebilirler. Bu durumda onlara kızıp küsmeyin. Kötülüğe kötülükle karşılık da vermeyin.

KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİK
33
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
Şunu iyi bilin ki, iyilik ile kötülük asla bir olmaz. O hâlde, sana kin besleyen insanlara bile şefkat ve merhametle yaklaş. Sana kötülük yapana sen iyilikle karşılık ver. Gönül incitmeden, insanları rencide etmeden, tatlı dille ve yapıcı bir üslupla, yani en güzel şekilde kötülükleri bertaraf et. İşte o zaman, aranızda kin ve düşmanlık bulunan kişinin sanki birdenbire sımsıcak bir dosta dönüştüğünü göreceksin.
34
وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ
Fakat bu üstün meziyet, sadece zorluk ve sıkıntılar karşısında sabredenlere verilmiştir. Diğer bir deyişle bu, ancak ilim, hikmet, şefkat, merhamet gibi güzelliklerden büyük bir pay almış olanlara verilmiştir.

Bununla birlikte, nihayet İslâm davetçisi de bir insandır. İnatçı cahiller karşısında öfkesine hâkim olması her zaman kolay olmayabilir. Bunun içindir ki:
35
وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Ey Müslüman! Eğer şeytanî bir dürtü seni kışkırtıp anlamsız bir öfke ve heyecana sürükleyecek olursa, hemen Allah'a sığın. Unutma ki, O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. O hâlde, insanları güzel öğütlerle Rabb'inin yoluna çağırmaya devam et:

EVRENDEKİ MÛCİZELER
36
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Gece ile gündüz, Güneş ile Ay, O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini gözler önüne seren yaratılış delillerinden, yani ayetlerindendir. Öyleyse, Güneş'e veya Ay'a secde etmeyin, eğer gerçekten yalnızca O'na kulluk etmek istiyorsanız, onları ve diğer tüm varlıkları yaratan Allah'a secdeye kapanarak, yalnızca O'na kulluk ve itaat edin!
37
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Ama eğer inkârcılar, bu çağrı karşısında kibre kapılıp Allah'ın hükümlerine boyun eğmekten kaçınacak olurlarsa, üzülme, ümitsizliğe ve yılgınlığa kapılma! Çünkü Rabb'inin katındaki melekler ve O'na kulluk eden müminler, gece gündüz bıkıp usanmadan O'nu anıp şanını yücelterek tesbih etmektedirler.
38
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Yine O'nun ayetlerinden biri de şudur: Yeryüzünün bitki örtüsünütamamen kurumuş, solmuş ve âdeta boynu bükük bir hâlde görürsün. Fakat Biz üzerine yağmur yağdırınca, hemen canlanıp gelişir ve orada rengârenk bitkiler, çiçekler ve her tat ve lezzetten ürünler yetişir. İşte bu bitkilere hayat veren yüce kudret, ölüleri de elbette diriltecektir. Hiç kuşku yok ki, O'nun her şeye gücü yeter.

MESAJI ÇARPITANLAR
39
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Gerek evrendeki yaratılış delillerini görmezlikten gelerek, gerekse Kur'an'ı kasten yanlış yorumlayarak ayetlerimiz konusunda doğru yoldan sapanlar, Bizden asla gizli kalmazlar!

Düşünün ey insanlar! İşlediği zulüm ve haksızlıklardan dolayı ateşe atılan inkârcılar mı daha iyidir; yoksa Hesap Gününde Rabb'inin huzuruna güven içinde gelen müminler mi? İşte size doğruyu ve eğriyi gösterdik. Bu ikisinden dilediğinizi seçin ve dilediğinizi yapın! Ama şunu iyi bilin ki, hiç şüphesiz O, yaptığınız her şeyi görmektedir.
40
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ
Muhakkak kendilerine tebliğ edilen bu son ilâhî Öğüdü inkâr edenler, dünyada da âhirette de zillet ve perişanlıktan kurtulamayacaklar. Bu Kur'an öylemuhteşem, öyle değerli bir kitaptır ki;
41
لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ
Hiçbir batıl inanç ona asla sızamaz. İnsanlığa zararlı düşünceler, şeytanî öğretiler ona hiçbir yandan yaklaşamaz. Çünkü o, sonsuz ilim ve hikmet sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah tarafından gönderilmiştir.
42
مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ
O hâlde, sana eziyet eden zalimlere aldırış etmeden, bu kitap ile insanlığı uyarıp aydınlatmaya devam et. Unutma ki, sana çağdaş kâfirler tarafından söylenen incitici sözlerin aynısı, senden önceki Elçilere de söylenmişti. Fakat onlar her türlü sıkıntıya karşı sabırla direnmiş ve sonunda ilâhî müjdeye mahzar olmuşlardı. Hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in çok bağışlayıcıdır, fakat aynı zamanda cezası da çok şiddetlidir.

ANADİLDE MESAJ 2
43
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟
Kur'an'ın Arapça indiriliş hikmetini kavrayamayan, bu yüzden de onun evrenselliğine itiraz eden cahiller şunu bilsinler ki: Eğer Biz Kur'an'ı yabancı bir dilde göndermiş olsaydık, o zaman onun ilk muhatabı olan Araplar haklı olarak, "İman etmemizi istediğin bu kitabın ayetleri, bize anladığımız dilden açık ve anlaşılır biçimde beyan edilmeli değil miydi? Arapça konuşan bir toplum ve onları hidayete çağıran yabancı bir kitap; ne tuhaf şey bu!" diyeceklerdi. O hâlde, tüm insanlığa seslenerek de ki: "Bu Kur'an gerek Araplardan, gerekse diğer toplumlardan olsun, bütün inananlar için bir yol göstericidir ve insanlığı tehdit eden her türlü manevî, kültürel, siyasî ve toplumsal dertlere kesin bir şifadır. Bu kitaba inanmayanlara gelince, onların kulaklarında, hakikati işitmelerine engel bir sağırlık vardır. İşte bu yüzdenKur'an, onlara göre anlaşılmaz, karanlık bir kitaptır. Öyle ki, onlar apaçık hakikate davet edildikleri hâlde, sanki çok uzak bir yerden çağrılan ve çağrıyı işitmekte zorluk çeken kimseler gibi kör ve sağır davranıyorlar. Zaten tarih boyunca, Allah'tan gelen bütün kitaplara aynı tepkiler gösterilmiştir:
44
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ
Biz bir zamanlar Musa'ya, sonraki devirlerde Tevrat adıyla bilinen Kitabın ilk bölümlerini vermiştik. Fakat sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden, Allah'ın kitabını tahrif ederek onda ayrılığa düştüler.

Eğer bu dünyanın imtihan yeri olduğuna ve her şeyin tam karşılığının âhirette verileceğine dair Rabb'in tarafından ezelden belirlenmiş bir ilâhî yasa olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve kötüler derhal cezalandırılarak insanlar arasındaki bütün ihtilaf ve anlaşmazlıklar halledilmiş olurdu.

Bugünkü Yahudi ve Hristiyanlara gelince:

Onlar her ne kadar ellerindeki kutsal kitaba iman ettiklerini söyleseler de, onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Bu yüzden ne Tevrat ve İncil'e, ne de Kur'an'a gerçek anlamda iman etmezler. Hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler. Ama şunu iyi bilsinler ki:
45
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ
Her kim güzel bir iş yaparsa, yalnızca kendi iyiliği için yapmış olur. Kim de kötülük yaparsa, o da ancak kendisine zarar vermiş olur.

Unutma ki, Rabb'in kullarına asla zulmetmez.

HESAP GÜNÜ
46
اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ
Kıyametin bilgisi yalnızca O'na havale edilir. Onun ne zaman ve ne şekilde kopacağını sadece O bilir.

O'nun bilgisi ve izni olmadan ne bir meyve tomurcuğundan çıkabilir ne bir dişi hamile kalabilir ve ne de yavrusunu doğurabilir. İşte bu sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Rabb'iniz, insanları yeniden diriltip hesaba çekecektir.

O Gün Allah kâfirleri cehennemin karşısına getirecek ve onlara, "Söyleyin bakalım, kulluk ve ibadette Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz sahte ilâhlarınız, putlarınız önderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?" diye soracak. Onlar da, "İtiraf ederiz ki, hiç birimiz Senden başka boyun eğilecek bir otoritenin varlığına tanık olmuş değiliz!" diyecekler.
47
وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ
Ve böylece, vaktiyle yalvarıp yakardıkları bütün hayalî varlıklar, sahte ilâhlar kendilerini yüzüstü bırakıp terk etmiş olacak ve artık hiçbir kurtuluş çarelerinin kalmadığını anlayacaklar. İşte bu feci akıbetle yüz yüze gelmek istemiyorsanız, insanın ruh dünyasını iyi çözümlemeli, onu inkâra sürükleyen psikolojik sebepleri doğru tespit etmelisiniz:

İNSANIN RUH HÂLİ
48
لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ
İnsanoğlu, iyi ve güzel olan şeyleri istemekten asla bıkıp usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince de, bunun bir imtihan olduğunu göz ardı ederek hemen endişeye kapılır, ümidini tamamen kaybeder. Sahip olduğu her şeyin kendisine Allah tarafından bağışlanan gelip geçici bir nimet olduğunu idrak edemediği için, onları kaybettiği anda müthiş bir sarsıntı geçirir.
49
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
Fakat kendisine dokunan bir sıkıntının ardından başındaki belâyı kaldırıp ona rahmetimizi tattıracak olsak, o zaman da küstahça bir edayla şöyle der: "Bu nimetleri ben kendi gayret ve çabalarım sonucunda ve kendi yeteneklerim sayesinde kazandım; dolayısıyla bu zaten benim hakkımdır! Üstelik kıyametin kopacağını ve insanların yargılanacağını da hiç sanmıyorum. Eğer bu iddianız gerçekleşse ve ben Rabb'imin huzuruna çıkarılsam bile, O'nun katında beni daha güzel nimetlerin beklediğine eminim!" (18. Kehf: 36)

Hayır, ayetlerimizi inkâr edenlere yaptıkları her şeyi o gün açıkça bildireceğiz ve onlara en şiddetli azabı tattıracağız.
50
وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ
Evet, insanoğluna katımızdan zenginlik, sağlık, güzellik, güç, zekâ gibi bir nimet verdik mi, bunları kendisine kimin verdiğini unutarak ayetlerimizden yüz çevirir ve kibre kapılarak yan çizer. Fakat başına bir belâ gelince de, onun bir an önce kaldırılması için uzun uzadıya Bize yalvarıp yakarır.

DÜŞÜNMEYE DÂVET ve SON UYARI
51
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ
Onlara de ki: "Bir düşünün, eğer bu kitap Allah tarafından gönderilmiş ise ve siz de aptalca bir inat uğruna onu inkâr ediyorsanız, o takdirde, apaçık gerçeklere sırt çevirerek derin bir çıkmaza saplanan inkârcılardan daha bedbaht ve daha sapkın kim olabilir?"

İşte bunun içindir ki;
52
سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Elinizdeki bu Kur'an'ın Allah'tan gelen kesin ve tartışılmaz bir gerçek olduğu bütün insanlık tarafından açık ve net olarak anlaşılıncaya kadar, onlara hem dış dünyada, hem de kendi iç dünyalarında ayetlerimizin işaret ettiği bireysel, toplumsal, tarihî, ekonomik ve siyasal gerçeklerin bir bir ortaya çıktığını göstereceğiz. Öyle ki, çağlar geçtikçe ve insanoğlu kendisini ve evreni daha yakından tanıdıkça Kur'an'ı daha iyi anlayacak ve onun insan ürünü bir kitap olamayacağını, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde görecektir. Bu nasıl olur deme, Rabb'inin her an her şeye tanık olması yetmez mi?

Ama bütün bu apaçık delillere, apaçık mucizelere rağmen yine de hakikatten yüz çevirecek olurlarsa;
53
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
İyi bilin ki, onlar Hesap Günü Rab'lerine kavuşup yargılanacakları konusunda şüphe içindedirler. Ve şunu da bilin ki, Allah sonsuz ilim ve kudretiyle her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
54

Sureler

Mealler