Sureler
Mealler
Önceki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Zat ki, bütün sorumlu ve şuurlu varlıklar (insanlar ve cinler) için (nasıl inanır ve davranırlarsa neyle karşılaşacakları konusunda) uyarıcı olsun diye o has kuluna hakkı bâtıldan ayıran Kitabı bölüm bölüm indirmektedir.
2 O Zat ki, göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’nundur. O, asla çocuk edinmediği gibi, mülk ve hakimiyette O’nun katiyen bir ortağı olmamıştır ve olması da mümkün değildir. Her şeyi de O yaratmış ve her bir şeye belli bir ölçü, bir nizam ve kader takdir buyurmuştur.
3 Böyle iken bazıları O’ndan başka ilâhlar ediniyorlar ki, bunlar herhangi bir şey yaratamadıkları gibi, üstelik kendileri yaratılmaktadır. Sonra, ne başlarına gelecek bir zararı savma ve ne de kendilerine herhangi bir fayda celbetme gücüne sahiptirler. Ayrıca, tek bir canlıya ölümü vermeye de, tek bir varlığı hayata getirmeye de, öldükten sonra diriltmeye de muktedir değillerdir.
4 Küfürde saplanıp kalmış olanlar, “Bu kitap, O’nun uydurmasından başka bir şey değildir; üstelik bir başka topluluk bu hususta O’na yardım da etmektedir.” diyorlar. Böylece onlar, korkunç bir zulüm işliyor ve dehşetli bir yalan söylüyorlar.
5 “O’nun söyledikleri, kendisi için yazdırmış olduğu eskilerin masallarından, efsanelerinden ibaret. Bu masallar, (insanların evlerinde bulundukları) sabah ve akşam vakitlerinde kendisine gizlice okunmaktadır.” iddiasında da bulunuyorlar.
6 De ki: “(Baştan sona bilgi dolu ve hiçbir insanın keşfetmesi mümkün olmayan pek çok sırları açıklayan) bu Kitabı göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen Zat, (bu sırrın bir kısmını size öğretmek ve yolunuza ışık tutmak için) indirmektedir. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayıcıdır, (kullarına karşı) çok merhametlidir.”
7 Bir de şöyle diyorlar: “Bu nasıl rasûl böyle? (Bizim gibi) yemek yiyor ve (ihtiyacını temin etmek için) çarşı pazarda dolaşıyor? Bari yanısıra bir melek indirilmiş olsaydı da, O’nunla birlikte dolaşıp uyarı görevini yerine getirse ve (kendisini de tasdik edip) korusaydı!
8 “Ya da, (hayatını kazanmak için böyle çarşı pazar dolaşmak zorunda kalmasın diye) kendisine gökten bir hazine atılsaydı veya hazır bir bahçesi olsaydı da yiyeceğini oradan temin etseydi!” O zalimler, (mü’ minlere de,) “Siz, başka değil, gerçekten büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz!” demektedirler.
9 Görüyorsun ya (Rasûlüm), nasıl da senin hakkında böyle tuhaf tuhaf ve tutarsız yakıştırmalarda bulunuyorlar. İşte böyle diye diye sapıp gittiler ve artık bir daha da yol bulabilecek durumda değillerdir.
10 Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Zat ki, eğer dilese, sana onların söylediklerinden çok daha iyisini, içinden ırmaklar akan emsalsiz güzellikte bahçeler verir ve senin için saraylar var eder.
11 Ama (onların gerçeği bilip inanmak gibi bir niyet ve düşünceleri yok). Çünkü onlar, (inkârda diretmelerinin bir başka önemli sebebi olarak) Kıyamet’i yalanlıyor (ve dolayısıyla böyle dikkatsizce, akılsızca davranabiliyorlar). Biz ise, Kıyamet’i yalanlayan herkes için alevli bir Ateş hazırlamışızdır.
12 Bu Ateş onları daha uzaktan görünce, onun öfkeyle nasıl gürlediğini ve nasıl korkunç homurtular çıkardığını işitirler.
13 Elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış olarak Cehennem’in daracık bir yerine tıkılınca, (bir daha dirilmemecesine yok olup gitmek için) dövünür ve çığrışır dururlar.
14 Kendilerine, “(Ebediyen yok olup gitmek için) bugün bir kere dövünüp çığrışmayın, (isterseniz) defalarca dövünüp çığrışın, bakalım faydası olacak mı?” denir.
15 De ki: “Şimdi söyleyin bakalım: böyle bir sonuç mu hayırlı ve tercihe değer, yoksa kalbleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanlara va’d olunan ebedîlik Cenneti mi?” O Cennet, onlar için (sürprizlerle yüklü) bir mükâfat ve nihaî konaklama yeridir.
16 Orada ne dilerlerse onu hazır bulacak ve ebedî kalacaklardır. Bu, Rabbinin yerine getirmeyi üzerine aldığı bir va’ddir.
17 Allah, o müşriklerle birlikte, onların Allah’tan başka taptıkları (melekler, peygamberler ve daha başka şahısları) bir araya topladığı gün o tapılanlara, “Benim şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa onlar kendileri mi yoldan çıkıp gittiler?” der.
18 “Her türlü şirkten Sen’i tenzih ederiz ya Rab!” diye cevap verirler, “(tapınmak ve işlerini havale etmek için bizi bey ve efendi tanısınlar diye) Sen’den başka dostlar edinmek bize yakışmazdı. Gerçek şu ki, Sen onlara ve atalarına fazl u kereminden bol bol geçimlikler verdin; nihayet onlar Sen’i hatırlamayı unuttular ve Kitabına uymadılar. Bozuk bir topluluktu onlar ve helâke müstahak oldular.”
19 “İşte,” buyurur Allah, (“işlerinizi gördürmek için Benimla aranızda aracı olurlar, başınız sıkıştığında yardım ederler diye ilâhlaştırıp taptıklarınız!) Haklarındaki iddialarınızı yüzünüze çarptılar. Artık ne azabı savabilecek, ne de herhangi bir yerden yardım temin edebilecek durumdasınız.” (Ey insanlar!) Bilin ki, içinizden kim (Allah’a şirk koşma) zulmünü işlerse, ona büyük bir azap tattıracağız.
20 (Ey Rasûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün rasûller de yemek yer ve (ihtiyaçlarını temin için) çarşıpazarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım (hüküm ve icraatımız karşısında) gerekli sabrı gösterecek misiniz? Rabbin, her şeyi hakkıyla görmektedir.
21 İnkârları sebebiyle Âhiret’te Bizimle karşılaşacaklarını beklemeyenler, “Elçi olarak bize gökten melekler indirilmeli veya Rabbimizi görmeli değil miydik?” diyorlar. Doğrusu, (olmayacağı isteyecek ölçüde) kendilerini pek büyük görmekte ve haddi aştıkça aşmaktalar.
22 (Melekleri görmeyecek değiller;) ama onları gördüklerinde, hayatları günah hasadından ibaret olan inkârcı suçlular için hiçbir müjdeli haber olmayacak ve meleklere, “Bizden uzak durun, bizden uzak durun!” diyeceklerdir.
23 (İyi ve başarı zannettikleri de dahil olmak üzere,) yaptıkları her işin üzerine varacak ve tamamını savrulmuş toz (gibi) yapacağız.
24 Cennet’in yârân ve yoldaşları ise o gün kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde olacaklardır.
25 O Kıyamet Günü gök sanki bulut bulut yarılacak ve her taraftan melekler görkemli bölükler halinde indirilip, (insanların etrafını saracaklar).
26 Mutlak hakimiyet, o gün bütünüyle Rahmân’a aittir. Kâfirler için çok çetin bir gün olacaktır o gün.
27 O gün zalim parmaklarını ısırır ve iç geçirerek, “Keşke,” der, “keşke dünyada iken o Rasûl’le beraber bir yol tutsaydım.
28 “Âh ah! Keşke şu falancayı dost edinmeseydim!
29 “Bana tebliğ edilen Kitap’tan beni o uzaklaştırdı, o saptırdı.” Doğrusu şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükler ve sonra da yüzüstü bırakıverir.
31 İşte böyle (ey Rasûl), Biz yalnızca senin için değil, her peygamber için hayatları günah hasadından ibaret suçlulardan düşmanlar kıldık. (Her karar, hareket ve davranışında seni doğruya yöneltecek) yol gösterici ve (düşmanlarına karşı) yardımcı olarak Rabbin yeter.
32 Küfürde saplanıp kalanlar, “Bu Kur’ân O’na tek bir defada indirilseydi ya!” diyorlar. Halbuki Biz, onu kalbinde ve zihninde iyice yerleştirelim ve onunla kalbini pekiştirelim diye (böyle parça parça indiriyor) ve ortaya çıkan yeni durumlar münasebetiyle sana gerekli talimatı gönderiyoruz.
33 Senin karşına bir itiraz, bir yakıştırma ile gelmiş olmasınlar ki, mukabilinde Biz sana gerçeği bildirmiş ve en güzel açıklamada bulunmuş olmayalım.
34 Buna rağmen, Cehennem’e yüzleri üstü sürü sürü tıkılacak olanlar yok mu, işte onlar, konum ve tavır olarak en fena, yolca da en sapkındırlar.
35 (İşte tarihteki benzerleri:) Musa’ya (hidayet rehberi) o Kitabı verdik ve kardeşi Harun’u yanında yardımcı yaptık.
36 “(Kâinatta ve bizzat kendilerinde varlık ve birliğimizi gösteren onca) işaret ve delillerimizi inkâr eden o topluluğa gidin!” diye emrettik. En nihayet o topluluğu bütünüyle yok ettik.
37 Nuh’un halkına gelince: (Nuh’u ve dolayısıyla bütün) rasûlleri yalanladılar. Neticede Biz de kendilerini suda boğduk ve insanlar için bir ibret vesilesi kıldık. Bütün zalimler için acı bir azap hazırlamış bulunuyoruz.
38 Âd’ı, Semûd’u, Ress halkını ve Nuh kavmi ile bunlar arasında yaşamış daha pek çok nesilleri de, (başta şirk olmak üzere her türlü zulümde ısrarları sebebiyle helâk ettik).
39 Her birine gerçeği ve gitmesi gereken yolu misallerle, temsillerle, tarihten örneklerle apaçık ve ısrarla anlattık; ama gittikleri yolda diretince hepsini kırıp geçirdik.
40 Şu Kureyş müşrikleri, üzerlerine belâ yağmuru yağdırılan memlekete de uğradılar. Peki, hiç orada olup bitene dikkat etmediler mi? Hayır hayır, onlar (inkârları sebebiyle) öldükten sonra dirilmeyi beklemedikleri (için, herhangi bir hadiseden ibret alacakları yok).
41 Ne zaman seni görseler mutlaka alaya alır ve “Bu mu” derler, “Allah’ın bir elçi olarak gönderdiği adam?
42 “Fakat diretip sebat etmeseydik, az kalsın bizi ilâhlarımızdan vazgeçirecekti!” Ama onlar, kendilerini bekleyen azabı gördükleri zaman, yoldan bütünüyle sapıp giden kimlermiş anlayacaklardır.
43 Baksana şu heva ve hevesini ilâh edinen kimseye! (Sanki hidayetinden sorumluymuşsun gibi) onun işini şimdi sen mi üzerine alacaksın?
44 Yoksa sen, o müşriklerin çoğu gerçekten işitir veya düşünüp aklederler mi sanırsın? Onlar, sürü hayvanları gibidir (ve nefsanî arzuları nereye çekerse oraya giderler); hattâ daha yol bilmez ve dolayısıyla yol gösterilmeye daha çok muhtaçtırlar.
45 Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatıyor? Eğer dilemiş olsaydı, hiç şüphesiz onu hareketsiz de kılardı. Ama böyle yapmayıp, güneşi ona rehber kıldık.
46 Sonra, onu yavaş yavaş dürer, Kendimize doğru çekeriz.
47 O Allah ki, geceyi sizin için bir örtü, uykuyu istirahat ve gündüzü de hayata uyanıp, çalışmak üzere yeryüzünde dağılma vakti kıldı.
48 O Allah ki, rahmetinin önünden müjdeci olarak rüzgârları gönderir. Ve gök tarafından tertemiz bir su indiririz
49 O suyla, ölmüş bir diyara hayat bahşeder ve yarattıklarımızdan nice hayvanların ve insanların su ihtiyaçlarını karşılarız.
50 Onu kendisine muhtaç varlıklar ve yerler arasında (hikmetimiz gereği) dağıtır, (bazı yerlere bazı yıllarda fazla verirken, bazı yıllarda az veririz): acaba bu hususta olsun düşünür ve gerekli dersi çıkarırlar mı? Ama ne var ki, insanların pek çoğunun oldukça nankör kesilmekten başka bir şey yaptığı yok.
51 Eğer dilemiş olsaydık, her şehre uyarıcı olarak ayrı bir rasûl gönderirdik.
52 (Fakat ey Rasûlüm, senin misyonu evrensel son uyarıcı olmanı diledik.) Bu sebeple, kâfirlere asla uyma, (onların sözlerine, tekliflerine itibar etme). Fakat Kur’ân’a dayanarak onlara karşı büyük sabır isteyen çok yönlü, çok kapsamlı ve yılmak bilmez bir mücahede gerçekleştir (Kur’ân’ı ve ondaki hakikatleri yılmadan anlat onlara)!
53 O Allah ki, biri tatlı ve içilir, diğeri tuzlu ve acı iki büyük su kütlesini salıverdi; fakat birbirlerine karışmamaları için aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koydu.
54 O Allah ki, ‘su’dan insan cinsini yaratmış ve onu soy ve evlilik bağlarıyla bir nesil, büyük bir nüfus haline getirmiştir. Senin Rabbinin gücü her şeye yeter.
55 Ne var ki bazı insanlar, Allah’ı bırakıp, (fayda ve zarar verme gücü bulunmayan, bu sebeple de) onlara faydaları olmadığı gibi, zarar da veremeyecek birtakım şeyleri ilâhlaştırmakta, onlara ibadet ve dua etmektedirler. Gerçekten kâfir, (kendisini yaratan, yaşatan) Rabbisi aleyhinde gördüğü her şeye arka çıkar.
56 Ama Biz seni (ey Rasûlüm, insanların hidayetinden ve günahlarından sorumlu olarak değil,) ancak (iman ve salih amelin karşılığında af, rahmet ve mükâfatımızla) müjdeleyici ve (her türlü dalâlet yollarına ve bu yolların sonuçlarına karşı) uyarıcı olarak gönderdik.
57 Onlara de ki: “Ben, yaptığım bu iş karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum; benim gayem, Rabbisine bir yol bulabilmek isteyen her bir kimsenin bu yolu bulabilmesidir.”
58 Hiç ölmeyen, mutlak ve ezelîebedî hayat sahibi Allah’a dayan ve O’na hamd ile birlikte tesbihte bulun: (bütün şükür ve övgünün O’na ait olduğunu ve O’nun her türlü noksanlıktan berî bulunduğunu ilan et). O’nun Kendi kullarının günahlarından haberdar olması yeter.
59 O ki, gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki bulunan her şeyi altı günde yarattı ve sonra da Arş’a istiva buyurdu. (Mutlak ilim, kudret ve irade sahibi) Rahmân’dır O; bu sebeple, her şeyin gerçeğini O her şeyden hakkıyla haberdar olandan sor.
60 O müşriklere, “Rahmân’a teslim olup, secde edin!” dendiğinde, “Rahmân da ne imiş? Yani şimdi biz, bize secde etmemizi emrettiğin her şeye sen emrettin diye secde mi edeceğiz?!” demekte ve bu davet onların ancak kibirlerini ve imandan daha da uzaklaşmalarını arttırmaktadır.
61 Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Allah ki, gökte burçlar var etmiş ve orada ayrıca bir lamba ve ışık yansıtıp saçan, parlayan bir ay yerleştirmiştir.
62 O Allah ki, gece ile gündüzü birbirini takip eder bir konumda kıldı; bu, düşünüp ders almak veya şükretmek isteyen için hem bir düşünüp ders alma, hem bir şükür sebebidir.
63 Rahmân’ın kulları o kimselerdir ki, yerde mütevazı ve nazik hareket eder, yol bilmez cahiller (cehalet ve karakterlerinden kaynaklanan bir tarzda) onlara muhatap olduğunda, onlara sağlık ve selâmet dileyerek geçip giderler.
64 Gecenin bir kısmını Rabbilerine secdede ve kıyamda ibadetle geçirirler.
65 (İbadet ânında olsun, başka zaman olsun), “Rabbimiz,” diye dua ederler: “Cehennem azabını bizden sav; çünkü onun azabı, tahammülü zor ve yakaladığını bırakmaz, ömür tüketen bir azaptır.
66 “Gerçekten o Cehennem ne fena bir yerleşme ve ne fena bir ikamet yeridir!”
67 O has kullar, (kendilerinin ve yakınlarının ihtiyaçları için olsun, başkaları için olsun) harcama yaptıklarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar. (Bilirler ki,) bu ikisi arasında (tutturulması gereken) bir denge vardır.
68 Onlar, Allah’ın yanısıra başka bir ilâh tanımaz ve ilâh diye Allah’tan başkasına yalvarmazlar; Allah’ın muhterem ve öldürülmesini haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmez ve zina etmezler. Kim bunlardan birini işlerse, çok ağır bir ceza ile karşılaşır.
69 Cezası Kıyamet Günü kat kat olur ve azapta zillet içinde sonsuzca kalır.
70 Şu kadar ki, kim tevbe ile yolundan döner, iman eder ve imanının gerektirdiği sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yaparsa, işte Allah böylelerinin kötülüklerini siler ve yerlerine iyiliklerini yazar; (onlardaki kötülük işleme melekelerini iyilik yapma melekelerine çevirir.) Allah, (her zaman için) çok bağışlayandır; (bilhassa tevbe ile Kendisi’ne yönelen kullarına karşı) hususî merhameti pek bol olandır.
71 Gerçekten, kim tevbe eder ve meşrû, yerinde, sağlam ve ıslaha yönelik işler yaparsa, hiç şüphesiz böylesi, Allah’a içten ve makbul bir tevbe ile yönelmiş demektir.
72 O has kullar, hiçbir yalan ve bâtıla seyirci olmaz, iştirak de, şahitlik de etmez (ve bir konuda kesin bilgi sahibi olmadıkça onun doğruluğuna veya yanlışlığına hükmetmezler); boş ve manâsız söz ve davranışlara rastladıklarında vakar içinde geçip giderler.
73 Bulundukları yerde Rabbilerinin (Kur’ ân’daki ve tekvinî) âyetleri anıldığı ve onlardan söz edildiğinde, bu âyetler karşısında asla sağırlar ve körler gibi davranmazlar.
74 Onlar, şöyle niyazda bulunurlar: “Rabbimiz! Ne olur kerem et: eşlerimiz ve soyumuz bizim için göz aydınlığı olsun ve bizi takvada başkalarına rehber ve onun insanlar arasında yayılmasında öncü kıl!”
75 İşte bu kutlu insanlara, Allah’a kullukta ve hak yolda sabır ve sebat göstermelerine karşılık Cennet’te en üstün makam verilir ve onlar oraya selâm ve hürmetle buyur edilirler;
76 Hem de sonsuzca kalmak üzere. Sürekli oturmak için ne güzel bir yerleşme, ne güzel bir ikamet yeri.
77 De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki! (Ama ey inkârcılar!) Siz O’nun Mesajı’nı yalanladınız ve bunun günahı yakanızı bırakmayacaktır.”
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ 1
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً 2
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً 3
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ 4
وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً 5
قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً 6
وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ 7
اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً 8
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟ 9
تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً 10
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ 11
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً 12
وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ 13
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً 14
قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً 15
لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً 16
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ 17
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً 18
فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً 19
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟ 20
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً 21
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً 22
وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً 23
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً 24
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلاً 25
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً 26
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلاً 27
يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً 28
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً 29
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً 30
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً 31
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً 32
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ 33
اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ سَب۪يلاً۟ 34
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ 35
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ 36
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ 37
وَعَـاداً وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُوناً بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يراً 38
وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً 39
وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً 40
وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً 41
اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً 42
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ 43
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟ 44
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ 45
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً 46
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً 47
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُوراًۙ 48
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَاماً وَاَنَاسِيَّ كَث۪يراً 49
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً 50
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ 51
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً 52
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً 53
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً 54
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً 55
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً 56
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً 57
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ 58
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً 59
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟ 60
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً 61
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً 62
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً 63
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً 64
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ 65
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً 66
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً 67
وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ 68
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ 69
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 70
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً 71
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً 72
وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً 73
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً 74
اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ 75
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً 76
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً 77
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ
Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Zat ki, bütün sorumlu ve şuurlu varlıklar (insanlar ve cinler) için (nasıl inanır ve davranırlarsa neyle karşılaşacakları konusunda) uyarıcı olsun diye o has kuluna hakkı bâtıldan ayıran Kitabı bölüm bölüm indirmektedir.
1
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً
O Zat ki, göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti O’nundur. O, asla çocuk edinmediği gibi, mülk ve hakimiyette O’nun katiyen bir ortağı olmamıştır ve olması da mümkün değildir. Her şeyi de O yaratmış ve her bir şeye belli bir ölçü, bir nizam ve kader takdir buyurmuştur.
2
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً
Böyle iken bazıları O’ndan başka ilâhlar ediniyorlar ki, bunlar herhangi bir şey yaratamadıkları gibi, üstelik kendileri yaratılmaktadır. Sonra, ne başlarına gelecek bir zararı savma ve ne de kendilerine herhangi bir fayda celbetme gücüne sahiptirler. Ayrıca, tek bir canlıya ölümü vermeye de, tek bir varlığı hayata getirmeye de, öldükten sonra diriltmeye de muktedir değillerdir.
3
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ
Küfürde saplanıp kalmış olanlar, “Bu kitap, O’nun uydurmasından başka bir şey değildir; üstelik bir başka topluluk bu hususta O’na yardım da etmektedir.” diyorlar. Böylece onlar, korkunç bir zulüm işliyor ve dehşetli bir yalan söylüyorlar.
4
وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً
“O’nun söyledikleri, kendisi için yazdırmış olduğu eskilerin masallarından, efsanelerinden ibaret. Bu masallar, (insanların evlerinde bulundukları) sabah ve akşam vakitlerinde kendisine gizlice okunmaktadır.” iddiasında da bulunuyorlar.
5
قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً
De ki: “(Baştan sona bilgi dolu ve hiçbir insanın keşfetmesi mümkün olmayan pek çok sırları açıklayan) bu Kitabı göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen Zat, (bu sırrın bir kısmını size öğretmek ve yolunuza ışık tutmak için) indirmektedir. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayıcıdır, (kullarına karşı) çok merhametlidir.”
6
وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ
Bir de şöyle diyorlar: “Bu nasıl rasûl böyle? (Bizim gibi) yemek yiyor ve (ihtiyacını temin etmek için) çarşı pazarda dolaşıyor? Bari yanısıra bir melek indirilmiş olsaydı da, O’nunla birlikte dolaşıp uyarı görevini yerine getirse ve (kendisini de tasdik edip) korusaydı!
7
اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً
“Ya da, (hayatını kazanmak için böyle çarşı pazar dolaşmak zorunda kalmasın diye) kendisine gökten bir hazine atılsaydı veya hazır bir bahçesi olsaydı da yiyeceğini oradan temin etseydi!” O zalimler, (mü’ minlere de,) “Siz, başka değil, gerçekten büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz!” demektedirler.
8
اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟
Görüyorsun ya (Rasûlüm), nasıl da senin hakkında böyle tuhaf tuhaf ve tutarsız yakıştırmalarda bulunuyorlar. İşte böyle diye diye sapıp gittiler ve artık bir daha da yol bulabilecek durumda değillerdir.
9
تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً
Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Zat ki, eğer dilese, sana onların söylediklerinden çok daha iyisini, içinden ırmaklar akan emsalsiz güzellikte bahçeler verir ve senin için saraylar var eder.
10
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ
Ama (onların gerçeği bilip inanmak gibi bir niyet ve düşünceleri yok). Çünkü onlar, (inkârda diretmelerinin bir başka önemli sebebi olarak) Kıyamet’i yalanlıyor (ve dolayısıyla böyle dikkatsizce, akılsızca davranabiliyorlar). Biz ise, Kıyamet’i yalanlayan herkes için alevli bir Ateş hazırlamışızdır.
11
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
Bu Ateş onları daha uzaktan görünce, onun öfkeyle nasıl gürlediğini ve nasıl korkunç homurtular çıkardığını işitirler.
12
وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ
Elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış olarak Cehennem’in daracık bir yerine tıkılınca, (bir daha dirilmemecesine yok olup gitmek için) dövünür ve çığrışır dururlar.
13
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً
Kendilerine, “(Ebediyen yok olup gitmek için) bugün bir kere dövünüp çığrışmayın, (isterseniz) defalarca dövünüp çığrışın, bakalım faydası olacak mı?” denir.
14
قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً
De ki: “Şimdi söyleyin bakalım: böyle bir sonuç mu hayırlı ve tercihe değer, yoksa kalbleri Allah’a karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanlara va’d olunan ebedîlik Cenneti mi?” O Cennet, onlar için (sürprizlerle yüklü) bir mükâfat ve nihaî konaklama yeridir.
15
لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً
Orada ne dilerlerse onu hazır bulacak ve ebedî kalacaklardır. Bu, Rabbinin yerine getirmeyi üzerine aldığı bir va’ddir.
16
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ
Allah, o müşriklerle birlikte, onların Allah’tan başka taptıkları (melekler, peygamberler ve daha başka şahısları) bir araya topladığı gün o tapılanlara, “Benim şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa onlar kendileri mi yoldan çıkıp gittiler?” der.
17
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً
“Her türlü şirkten Sen’i tenzih ederiz ya Rab!” diye cevap verirler, “(tapınmak ve işlerini havale etmek için bizi bey ve efendi tanısınlar diye) Sen’den başka dostlar edinmek bize yakışmazdı. Gerçek şu ki, Sen onlara ve atalarına fazl u kereminden bol bol geçimlikler verdin; nihayet onlar Sen’i hatırlamayı unuttular ve Kitabına uymadılar. Bozuk bir topluluktu onlar ve helâke müstahak oldular.”
18
فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً
“İşte,” buyurur Allah, (“işlerinizi gördürmek için Benimla aranızda aracı olurlar, başınız sıkıştığında yardım ederler diye ilâhlaştırıp taptıklarınız!) Haklarındaki iddialarınızı yüzünüze çarptılar. Artık ne azabı savabilecek, ne de herhangi bir yerden yardım temin edebilecek durumdasınız.” (Ey insanlar!) Bilin ki, içinizden kim (Allah’a şirk koşma) zulmünü işlerse, ona büyük bir azap tattıracağız.
19
وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟
(Ey Rasûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün rasûller de yemek yer ve (ihtiyaçlarını temin için) çarşıpazarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım (hüküm ve icraatımız karşısında) gerekli sabrı gösterecek misiniz? Rabbin, her şeyi hakkıyla görmektedir.
20
وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً
İnkârları sebebiyle Âhiret’te Bizimle karşılaşacaklarını beklemeyenler, “Elçi olarak bize gökten melekler indirilmeli veya Rabbimizi görmeli değil miydik?” diyorlar. Doğrusu, (olmayacağı isteyecek ölçüde) kendilerini pek büyük görmekte ve haddi aştıkça aşmaktalar.
21
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
(Melekleri görmeyecek değiller;) ama onları gördüklerinde, hayatları günah hasadından ibaret olan inkârcı suçlular için hiçbir müjdeli haber olmayacak ve meleklere, “Bizden uzak durun, bizden uzak durun!” diyeceklerdir.
22
وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً
(İyi ve başarı zannettikleri de dahil olmak üzere,) yaptıkları her işin üzerine varacak ve tamamını savrulmuş toz (gibi) yapacağız.
23
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً
Cennet’in yârân ve yoldaşları ise o gün kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde olacaklardır.
24
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلاً
O Kıyamet Günü gök sanki bulut bulut yarılacak ve her taraftan melekler görkemli bölükler halinde indirilip, (insanların etrafını saracaklar).
25
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
Mutlak hakimiyet, o gün bütünüyle Rahmân’a aittir. Kâfirler için çok çetin bir gün olacaktır o gün.
26
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلاً
O gün zalim parmaklarını ısırır ve iç geçirerek, “Keşke,” der, “keşke dünyada iken o Rasûl’le beraber bir yol tutsaydım.
27
يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً
“Âh ah! Keşke şu falancayı dost edinmeseydim!
28
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً
“Bana tebliğ edilen Kitap’tan beni o uzaklaştırdı, o saptırdı.” Doğrusu şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükler ve sonra da yüzüstü bırakıverir.
29
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
İşte böyle (ey Rasûl), Biz yalnızca senin için değil, her peygamber için hayatları günah hasadından ibaret suçlulardan düşmanlar kıldık. (Her karar, hareket ve davranışında seni doğruya yöneltecek) yol gösterici ve (düşmanlarına karşı) yardımcı olarak Rabbin yeter.
30
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً
Küfürde saplanıp kalanlar, “Bu Kur’ân O’na tek bir defada indirilseydi ya!” diyorlar. Halbuki Biz, onu kalbinde ve zihninde iyice yerleştirelim ve onunla kalbini pekiştirelim diye (böyle parça parça indiriyor) ve ortaya çıkan yeni durumlar münasebetiyle sana gerekli talimatı gönderiyoruz.
31
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً
Senin karşına bir itiraz, bir yakıştırma ile gelmiş olmasınlar ki, mukabilinde Biz sana gerçeği bildirmiş ve en güzel açıklamada bulunmuş olmayalım.
32
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
Buna rağmen, Cehennem’e yüzleri üstü sürü sürü tıkılacak olanlar yok mu, işte onlar, konum ve tavır olarak en fena, yolca da en sapkındırlar.
33
اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ سَب۪يلاً۟
(İşte tarihteki benzerleri:) Musa’ya (hidayet rehberi) o Kitabı verdik ve kardeşi Harun’u yanında yardımcı yaptık.
34
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ
“(Kâinatta ve bizzat kendilerinde varlık ve birliğimizi gösteren onca) işaret ve delillerimizi inkâr eden o topluluğa gidin!” diye emrettik. En nihayet o topluluğu bütünüyle yok ettik.
35
فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
Nuh’un halkına gelince: (Nuh’u ve dolayısıyla bütün) rasûlleri yalanladılar. Neticede Biz de kendilerini suda boğduk ve insanlar için bir ibret vesilesi kıldık. Bütün zalimler için acı bir azap hazırlamış bulunuyoruz.
36
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ
Âd’ı, Semûd’u, Ress halkını ve Nuh kavmi ile bunlar arasında yaşamış daha pek çok nesilleri de, (başta şirk olmak üzere her türlü zulümde ısrarları sebebiyle helâk ettik).
37
وَعَـاداً وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُوناً بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يراً
Her birine gerçeği ve gitmesi gereken yolu misallerle, temsillerle, tarihten örneklerle apaçık ve ısrarla anlattık; ama gittikleri yolda diretince hepsini kırıp geçirdik.
38
وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً
Şu Kureyş müşrikleri, üzerlerine belâ yağmuru yağdırılan memlekete de uğradılar. Peki, hiç orada olup bitene dikkat etmediler mi? Hayır hayır, onlar (inkârları sebebiyle) öldükten sonra dirilmeyi beklemedikleri (için, herhangi bir hadiseden ibret alacakları yok).
39
وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
Ne zaman seni görseler mutlaka alaya alır ve “Bu mu” derler, “Allah’ın bir elçi olarak gönderdiği adam?
40
وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً
“Fakat diretip sebat etmeseydik, az kalsın bizi ilâhlarımızdan vazgeçirecekti!” Ama onlar, kendilerini bekleyen azabı gördükleri zaman, yoldan bütünüyle sapıp giden kimlermiş anlayacaklardır.
41
اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً
Baksana şu heva ve hevesini ilâh edinen kimseye! (Sanki hidayetinden sorumluymuşsun gibi) onun işini şimdi sen mi üzerine alacaksın?
42
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ
Yoksa sen, o müşriklerin çoğu gerçekten işitir veya düşünüp aklederler mi sanırsın? Onlar, sürü hayvanları gibidir (ve nefsanî arzuları nereye çekerse oraya giderler); hattâ daha yol bilmez ve dolayısıyla yol gösterilmeye daha çok muhtaçtırlar.
43
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟
Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatıyor? Eğer dilemiş olsaydı, hiç şüphesiz onu hareketsiz de kılardı. Ama böyle yapmayıp, güneşi ona rehber kıldık.
44
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ
Sonra, onu yavaş yavaş dürer, Kendimize doğru çekeriz.
45
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً
O Allah ki, geceyi sizin için bir örtü, uykuyu istirahat ve gündüzü de hayata uyanıp, çalışmak üzere yeryüzünde dağılma vakti kıldı.
46
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
O Allah ki, rahmetinin önünden müjdeci olarak rüzgârları gönderir. Ve gök tarafından tertemiz bir su indiririz
47
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُوراًۙ
O suyla, ölmüş bir diyara hayat bahşeder ve yarattıklarımızdan nice hayvanların ve insanların su ihtiyaçlarını karşılarız.
48
لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَاماً وَاَنَاسِيَّ كَث۪يراً
Onu kendisine muhtaç varlıklar ve yerler arasında (hikmetimiz gereği) dağıtır, (bazı yerlere bazı yıllarda fazla verirken, bazı yıllarda az veririz): acaba bu hususta olsun düşünür ve gerekli dersi çıkarırlar mı? Ama ne var ki, insanların pek çoğunun oldukça nankör kesilmekten başka bir şey yaptığı yok.
49
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً
Eğer dilemiş olsaydık, her şehre uyarıcı olarak ayrı bir rasûl gönderirdik.
50
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ
(Fakat ey Rasûlüm, senin misyonu evrensel son uyarıcı olmanı diledik.) Bu sebeple, kâfirlere asla uyma, (onların sözlerine, tekliflerine itibar etme). Fakat Kur’ân’a dayanarak onlara karşı büyük sabır isteyen çok yönlü, çok kapsamlı ve yılmak bilmez bir mücahede gerçekleştir (Kur’ân’ı ve ondaki hakikatleri yılmadan anlat onlara)!
51
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً
O Allah ki, biri tatlı ve içilir, diğeri tuzlu ve acı iki büyük su kütlesini salıverdi; fakat birbirlerine karışmamaları için aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koydu.
52
وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً
O Allah ki, ‘su’dan insan cinsini yaratmış ve onu soy ve evlilik bağlarıyla bir nesil, büyük bir nüfus haline getirmiştir. Senin Rabbinin gücü her şeye yeter.
53
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً
Ne var ki bazı insanlar, Allah’ı bırakıp, (fayda ve zarar verme gücü bulunmayan, bu sebeple de) onlara faydaları olmadığı gibi, zarar da veremeyecek birtakım şeyleri ilâhlaştırmakta, onlara ibadet ve dua etmektedirler. Gerçekten kâfir, (kendisini yaratan, yaşatan) Rabbisi aleyhinde gördüğü her şeye arka çıkar.
54
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً
Ama Biz seni (ey Rasûlüm, insanların hidayetinden ve günahlarından sorumlu olarak değil,) ancak (iman ve salih amelin karşılığında af, rahmet ve mükâfatımızla) müjdeleyici ve (her türlü dalâlet yollarına ve bu yolların sonuçlarına karşı) uyarıcı olarak gönderdik.
55
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً
Onlara de ki: “Ben, yaptığım bu iş karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum; benim gayem, Rabbisine bir yol bulabilmek isteyen her bir kimsenin bu yolu bulabilmesidir.”
56
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً
Hiç ölmeyen, mutlak ve ezelîebedî hayat sahibi Allah’a dayan ve O’na hamd ile birlikte tesbihte bulun: (bütün şükür ve övgünün O’na ait olduğunu ve O’nun her türlü noksanlıktan berî bulunduğunu ilan et). O’nun Kendi kullarının günahlarından haberdar olması yeter.
57
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ
O ki, gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki bulunan her şeyi altı günde yarattı ve sonra da Arş’a istiva buyurdu. (Mutlak ilim, kudret ve irade sahibi) Rahmân’dır O; bu sebeple, her şeyin gerçeğini O her şeyden hakkıyla haberdar olandan sor.
58
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً
O müşriklere, “Rahmân’a teslim olup, secde edin!” dendiğinde, “Rahmân da ne imiş? Yani şimdi biz, bize secde etmemizi emrettiğin her şeye sen emrettin diye secde mi edeceğiz?!” demekte ve bu davet onların ancak kibirlerini ve imandan daha da uzaklaşmalarını arttırmaktadır.
59
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟
Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereketler kaynağıdır O Allah ki, gökte burçlar var etmiş ve orada ayrıca bir lamba ve ışık yansıtıp saçan, parlayan bir ay yerleştirmiştir.
60
تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً
O Allah ki, gece ile gündüzü birbirini takip eder bir konumda kıldı; bu, düşünüp ders almak veya şükretmek isteyen için hem bir düşünüp ders alma, hem bir şükür sebebidir.
61
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً
Rahmân’ın kulları o kimselerdir ki, yerde mütevazı ve nazik hareket eder, yol bilmez cahiller (cehalet ve karakterlerinden kaynaklanan bir tarzda) onlara muhatap olduğunda, onlara sağlık ve selâmet dileyerek geçip giderler.
62
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً
Gecenin bir kısmını Rabbilerine secdede ve kıyamda ibadetle geçirirler.
63
وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
(İbadet ânında olsun, başka zaman olsun), “Rabbimiz,” diye dua ederler: “Cehennem azabını bizden sav; çünkü onun azabı, tahammülü zor ve yakaladığını bırakmaz, ömür tüketen bir azaptır.
64
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ
“Gerçekten o Cehennem ne fena bir yerleşme ve ne fena bir ikamet yeridir!”
65
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
O has kullar, (kendilerinin ve yakınlarının ihtiyaçları için olsun, başkaları için olsun) harcama yaptıklarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar. (Bilirler ki,) bu ikisi arasında (tutturulması gereken) bir denge vardır.
66
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً
Onlar, Allah’ın yanısıra başka bir ilâh tanımaz ve ilâh diye Allah’tan başkasına yalvarmazlar; Allah’ın muhterem ve öldürülmesini haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmez ve zina etmezler. Kim bunlardan birini işlerse, çok ağır bir ceza ile karşılaşır.
67
وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ
Cezası Kıyamet Günü kat kat olur ve azapta zillet içinde sonsuzca kalır.
68
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ
Şu kadar ki, kim tevbe ile yolundan döner, iman eder ve imanının gerektirdiği sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yaparsa, işte Allah böylelerinin kötülüklerini siler ve yerlerine iyiliklerini yazar; (onlardaki kötülük işleme melekelerini iyilik yapma melekelerine çevirir.) Allah, (her zaman için) çok bağışlayandır; (bilhassa tevbe ile Kendisi’ne yönelen kullarına karşı) hususî merhameti pek bol olandır.
69
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Gerçekten, kim tevbe eder ve meşrû, yerinde, sağlam ve ıslaha yönelik işler yaparsa, hiç şüphesiz böylesi, Allah’a içten ve makbul bir tevbe ile yönelmiş demektir.
70
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً
O has kullar, hiçbir yalan ve bâtıla seyirci olmaz, iştirak de, şahitlik de etmez (ve bir konuda kesin bilgi sahibi olmadıkça onun doğruluğuna veya yanlışlığına hükmetmezler); boş ve manâsız söz ve davranışlara rastladıklarında vakar içinde geçip giderler.
71
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً
Bulundukları yerde Rabbilerinin (Kur’ ân’daki ve tekvinî) âyetleri anıldığı ve onlardan söz edildiğinde, bu âyetler karşısında asla sağırlar ve körler gibi davranmazlar.
72
وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً
Onlar, şöyle niyazda bulunurlar: “Rabbimiz! Ne olur kerem et: eşlerimiz ve soyumuz bizim için göz aydınlığı olsun ve bizi takvada başkalarına rehber ve onun insanlar arasında yayılmasında öncü kıl!”
73
وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً
İşte bu kutlu insanlara, Allah’a kullukta ve hak yolda sabır ve sebat göstermelerine karşılık Cennet’te en üstün makam verilir ve onlar oraya selâm ve hürmetle buyur edilirler;
74
اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ
Hem de sonsuzca kalmak üzere. Sürekli oturmak için ne güzel bir yerleşme, ne güzel bir ikamet yeri.
75
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki! (Ama ey inkârcılar!) Siz O’nun Mesajı’nı yalanladınız ve bunun günahı yakanızı bırakmayacaktır.”
76
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 76

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

77

Sureler

Mealler
Nûr Suresi
Önceki