Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey Şanlı Elçi! Gerçekten Biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olan apaçık bir zafer verdik.
2 Ki böylece Allah, senin ve arkadaşlarının olmuş ve olabilecek hatalarını bağışlasın, sana bahşetmiş olduğu İslâm nimetini —tüm insanlık için örnek bir toplum oluşturmak ve bu toplum eliyle hak dini yeryüzünde egemen kılmak suretiyle— tamamlasın ve seni görevinde başarılı kılarak dosdoğru bir yola iletsin.
3 Ve nihayet Allah, seni ve izinden yürüyen müminleri, hiç kimsenin karşı koyamayacağı muhteşem bir zaferle desteklesin.
4 O Allah ki, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığı bir anda, inananların imanlarını perçinlemek için kalplerine güven, cesaret ve huzur ilham etmiştir. Çünkü göklerin ve yerin görünen ve görünmeyen bütün güçleri, bütün orduları Allah'ın emri altındadır. Ve çünkü Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
5 Allah dileseydi, meleklerden ordular gönderip zalimleri helâk edebilirdi. Fakat bu şerefli görevi müminlere verdi ve yeryüzünde adaleti egemen kılmak için mücadele etmelerini emretti ki, böylece inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahlarını bağışlasın ve onları, içerisinde ırmaklar çağıldayan sonsuz cennet bahçelerine yerleştirsin. İşte, Allah katında en büyük kurtuluş, en büyük başarı budur.
6 Ve aynı zamanda, ilâhî adaleti inkâr ederek Allah hakkında çirkin düşünceler besleyen ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları cezalandırsın. Onlar Allah'ın, dürüst ve erdemli kullarına yardım etmeyeceğini, böylece müminlerin yeryüzünden silinip gideceğini zannediyorlardı. Oysa inananların başına gelmesini bekledikleri felâket, asıl onları bulacaktır. Çünkü Allah onlara gazap etmiş, onları rahmetinden kovarak lânetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O ne kötü bir sığınaktır!
7 Öyle ya, Allah'ın gazabından kurtulmak mümkün mü? Değil mi ki, göklerin ve yerin orduları Allah'ın emri altındadır ve Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
8 Ey şanlı Elçi! Doğrusu Biz seni, hakikate tanıklık eden bir şahit, erdemlilere sonsuz mutluluğu muştulayan bir müjdeci ve zalimleri bekleyen azabı haber veren bir uyarıcı olarak gönderdik.
9 Ki ey insanlar, Allah'a ve Elçisine iman edin, O'nun dinini savunup destekleyin, O'na yürekten saygı gösterin ve sabah akşam Rabb'inizin adını gündemde tutarak O'nu tesbih edin.
10 Ey Muhammed! Hudeybiye'de, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere sana bağlılık sözü verenler, gerçekte Allah ile sözleşmiş oluyorlardı. Nitekim onlar söz vermek için elini tutup sana biat ederlerken, Rabb'iniz müminlerle birlikteydi ve Allah'ın eli, onların elleri üzerindeydi. Şu hâlde, her kim sözünü bozacak olursa, yalnızca kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği söze bağlılık gösterirse, Allah ona eşi benzeri olmayan muhteşem bir ödül verecektir.
11 Tehlikeli Mekke yolculuğuna çıkmamak için çeşitli bahaneler ileri sürerek köylerinde kalan göçebe kabileler, Medine'ye döndüğünüz zaman sana özür beyan ederek diyecekler ki: "Bu sefere katılamadığımız için çok üzgünüz! Fakat ne yapalım, ilgilenmek zorunda olduğumuz mallarımız ve ailelerimiz bizi bu yolculuktan alıkoydu. İnan çok pişmanız, lütfen bizim kusurumuz için Rabb'inden bağışlanma dile!" Sakın bu münafıkların sözlerine inanma. Çünkü onlar, kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlar. Onlara de ki: "Neden Allah'ın vaadine güvenmediniz? Söyler misiniz, eğer Allah size bir zarar veya fayda vermek istese, Allah'ın bu dileğine kim engel olabilir? Yalan söyleyerek beni kandırsanız bile, cezadan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır."
12 "Aslında siz ey münafıklar, Elçinin ve diğer müminlerin göz göre göre ölüme gittiklerini ve bir daha asla evlerine dönmeyeceklerini sanıyordunuz. Üstelik bu ihtimal pek de hoşunuza gitmişti. Böylece Allah hakkında çirkin düşüncelere kapıldınız ve sonunda, toplumsal ve kültürel bakımdan yok oluşu hak eden bir toplum hâline geldiniz."
13 Her kim Allah'a ve Elçisine inanmayı reddederse, şunu iyi bilsin ki, Biz inkârcılar için alevli bir ateş hazırlamışızdır. Öyleyse, inkârcılıktan vazgeçip Rabb'inize yönelin. Unutmayın ki:
14 Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca Allah'a aittir. O dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır. Affa lâyık olanları bağışlar, cezayı hak edenleri de cezalandırır. Öyleyse, güzel davranışlar göstererek O'nun lütuf ve merhametine lâyık kullar olmaya çalışın. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
15 Ey Muhammed! Tehlikeli Hudeybiye seferine katılmayanlar, ganimet elde edeceğiniz kolay bir savaş için yola çıktığınızda, "İzin verin biz de sizinle gelelim!" diyecekler. Onlar bu istekte bulunarak, Allah'ın aşağıda, 18 ve 19'uncu ayetlerde verdiği hükmünü değiştirmek isteyecekler. Çünkü söz konusu ayetlerde, bu ganimetlerin yalnızca Hudeybiye seferine katılan müminlere ait olduğu bildirilmiştir. Bunun için ey Muhammed, onlara de ki: "Siz ey savaş kaçkınları! Bundan sonraki kolay fetihlere bizimle gelmeyeceksiniz. Çünkü Allah daha önce indirdiği ayetlerde böyle buyurmuştur." Bunun üzerine, "Siz aslında bizi çekemiyorsunuz." diyeceklerdir. Hayır, doğrusu onlar, hakikati idrak edemeyen anlayışı kıt kimselerdir. Fakat henüz her şey bitmiş de değil:
16 Ey Muhammed! Hudeybiye seferinden geri kalan göçebe kabilelere de ki: "Bakın, Allah size tövbe etmeniz için bir fırsat veriyor: Yakın bir gelecekte, Bizanslılar ve İranlılar gibi güçlü bir topluluğa karşı yapılacak seferlere çağrılacaksınız. Onlarla, Allah yolunda şehit oluncaya veya onlar İslâmî otoriteye teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer bundan böyle emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Fakat daha önce yaptığınız gibi bu kez de yüz çevirecek olursanız, sizi can yakıcı bir azapla cezalandıracaktır. Savaşa çıkamayacak durumda olan müminlere gelince:
17 Gözleri görmeyen, eli ayağı tutmayan veya ağır bir hastalığa yakalanmış olan kimselere, cihat ve şehadet bilincine sahip oldukları sürece, Allah yolunda savaşa katılmamalarından dolayı herhangi bir sorumluluk yoktur. Bu konuda genel kaide şudur: Kim gücü ve imkânları ölçüsünde Allah'a ve Elçisine itaat ederse, Allah onu, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine koyacaktır. Kim de bilerek ve isteyerek itaatten yüz çevirirse, onu da can yakıcı bir cezaya çarptıracaktır.
18 Ey şanlı Elçi! Gerçekten Allah, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere Hudeybiye'deki o ağacın altında sana bağlılık sözü verirlerken, o fedakâr müminlerden razı olmuştu. Çünkü onların kalplerinden geçen samimî duyguları ve kapıldıkları korku ve endişeleri biliyordu. Bu yüzden, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığını zannettikleri bir anda kalplerine güven, cesaret ve kararlılık ilham ederek onlara huzur bahşetti ve kendilerini, yakında gerçekleşecek bir zaferle, yani Hayber kalesinin fethini müjdeleyerek ödüllendirdi.
19 Ve ondan sonra elde edecekleri daha nice zafer ve ganimetlerle… Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
20 Ey iman edenler! Allah size, ele geçireceğiniz pek çok savaş ganimeti sözü vermişti. İşte şimdi, size peşin bir armağan olarak bu barış ve huzur ortamını bahşetti ve yıllardan beri size saldırıp duran Mekke müşrikleriyle diğer büyük kabilelerin oluşturduğu düşman toplumların baskısını Hudeybiye barışıyla üzerinizden kaldırdı. Böylece, büyük zaferlerin kapısını size aralamış oldu. Allah her devirde buna benzer yardımlar gönderecektir ki, bu olaylar, Allah'ın müminlere verdiği sözlerin mutlaka gerçekleşeceğine dair apaçık bir delil olsun ve böylece Allah, sizi yardımıyla bu dosdoğru yolda başarıya ulaştırsın.
21 Ayrıca, şimdilik gücünüzün yetmediği, fakat Allah'ın sonsuz ilim ve kudretiyle kuşatmış olduğu Mekke, Bizans, İran, Anadolu gibi daha nice muhteşem fetihleri size nasip etsin. Bu nasıl olur demeyin, unutmayın ki, Allah her şeye gücü yetendir. O kadar ki;
22 Şayet Mekkeli kâfirler Hudeybiye'de sizinle göğüs göğse çarpışacak olsalardı, kesinlikle arkalarını dönüp kaçarlardı ve kendilerine ne bir kurtarıcı bulabilirlerdi, ne de bir yardımcı. Çünkü müminler üzerlerine düşeni yaptıkları takdirde, kâfirler karşısında asla yenilgiye uğramayacaklardır.
23 Bu, öteden beri uygulanan Allah'ın en temel yasasıdır. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Çünkü Allah'ın yasalarında, kıyamete kadar bir aksaklık, bir değişiklik göremezsin.
24 Bu yasaların nasıl işlediğini bizzat gözlerinizle gördünüz. Hani siz Hudeybiye'de konakladığınız sırada, Mekkeli müşriklerin gönderdiği 80 kişilik bir askerî birlik size saldırmıştı. İşte o saldırıda sizi onlara üstün getiren ve kâfirlerin başkenti olan Mekke'nin göbeğinde onların size, sizin de onlara saldırmanızı engelleyerek barış ortamını hazırlayan O'dur. Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.

Fakat Mekkeliler zannetmesinler ki, Allah onlara acıdığından bu savaşı engelledi! Hayır;
25 Çünkü onlar, hakikati bile bile inkâr eden, sizi Kutsal Mescidi ziyaretten alıkoyan ve Mina'da kurban etmek için getirdiğiniz kurbanlıkların yerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir. Dolayısıyla, aslında cezayı fazlasıyla hak etmişlerdi. Fakat bunun için şartların biraz olgunlaşması gerekiyordu. Eğer Mekke halkı içinde, kendilerini tanımadığınız için yanlışlıkla öldürüp vicdan azabı duyacağınız zayıf, çaresiz ve yaşlı mümin erkekler ve mümin kadınlar bulunmasaydı, şehre savaşarak girmenize izin verilirdi. Fakat Allah, zamanı geldiğinde dilediğini rahmetine ulaştırmak için onlara biraz daha mühlet verdi. Çünkü ileride, bu kâfirlerin çoğu İslâm'a girecektir. Ama yine de, eğer Mekke halkı içindeki kâfirlerle müminler kesin bir çizgiyle birbirlerinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri sizin elinizle savaşta öldürerek veya esir ederek can yakıcı bir azaba uğratırdık.
26 Hani inkâr edenler, gönüllerinde kibir, öfke ve bağnazlığı, cahiliye döneminin o çirkin bağnazlığını alevlendirirlerken, Allah da Elçisinin ve iman edenlerin yüreklerine ilâhî güven, sabır, cesaret ve huzur duyguları ilham ediyor ve böylece onların Allah'a yürekten bir saygıyla bağlanmalarını sağlıyordu. Zaten onlar, bu ilâhî armağana en çok lâyık olan kimselerdi ve onu gerçekten hak etmişlerdi. Unutmayın, Allah her şeyi tam olarak bilmektedir.

Peygamberin, Müslümanlarla birlikte Kâbe'yi ziyaret ettiklerini gördüğü rüyaya gelince:
27 Andolsun Allah, Elçisine o rüyayı tüm gerçekliğiyle ve doğru olarak göstermiştir. Bu rüya, bir yıl sonra mutlaka gerçekleşecektir. O zaman, —sizin kendi gücünüzle veya müşriklerin lütfuyla değil— Allah'ın izniyle, kiminiz saçlarınızı tıraş etmiş ve kiminiz kısaltmış olarak ve hiçbir korkuya kapılmadan, güven içinde Kutsal Mescide girip umre görevini yerine getirebileceksiniz. Çünkü Allah, sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyor. İşte bunun içindir ki, bu ziyaretin gerçekleşmesinden önce, yakında gerçekleşecek bir zaferi, Hayber'in fethini size nasip etti.
28 Allah, Elçisini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan hidayet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden saptırılmış olan Yahudilik, Hristiyanlık gibi bütün inanç sistemlerine egemen kılsın. Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her alnına hükmetsin diye göndermiştir. Buna şahit olarak da Allah yeter.

O, gönderdiği ayetler ve fiilen ortaya koyduğu mucizelerle şehâdet eder ki:
29 Muhammed Allah'ın Elçisidir. Onun yanında yer alan Müslümanlar ise, inkârcılara karşı oldukça çetin ve kararlı, birbirlerine karşı ise son derece şefkatli ve merhametlidirler. Onlar imanlarının sağlamlığı, prensiplerinin kesinliği, düşüncelerinin netliği sayesinde, kâfirlerin baskı ve dayatmaları karşısında çelik gibi sağlam dururlar.

Onların namazda rükû edip eğilerek, secdeye kapanarak Allah'ın lütuf ve rızası için yalvardıklarını görürsün. Secde izinden oluşan nişanları, yüzlerinde tevazu, şefkat ve sevgi ışıltısı hâlinde parlamakta, ibadetin kazandırdığı güzellik, letafet ve aydınlık, bütün tavır ve davranışlarında görülmektedir.

Bu, onların Tevrat'ta anlatılan nitelikleridir. İncil'deki nitelikleri ise şöyledir: Mümin, tıpkı filiz veren bir tohuma benzer ki, bu minicik filiz zamanla güçlenir, serpilir ve kökü üzerinde dimdik ayağa kalkar. Öyle ki, kendisini yetiştiren çiftçileri hayran bırakır. İşte Allah, her devirde böyle müminler yetiştirecektir ki, onlar sayesinde, mazlumlara kan kusturan inkârcıları çileden çıkarsın ve zulmün saltanatını, onların eliyle alaşağı etsin.

İşte bu yetişmekte olan taptaze filizler var ya, Allah onlar arasından Kur'an'a yürekten inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar gösterenlere, kendi katından bir bağışlama ve muhteşem bir ödül vadetmiştir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُب۪يناًۙ 1
لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ 2
وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً 3
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ ف۪ي قُلُوبِ الْمُؤْمِن۪ينَ لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَاناً مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ 4
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عِنْدَ اللّٰهِ فَوْزاً عَظ۪يماًۙ 5
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّ۪ينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً 6
وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً 7
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ 8
لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً 9
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً۟ 10
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَراًّ اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعاًۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً 11
بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰٓى اَهْل۪يهِمْ اَبَداً وَزُيِّنَ ذٰلِكَ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِۚ وَكُنْتُمْ قَوْماً بُوراً 12
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ فَاِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَع۪يراً 13
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 14
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً 15
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 16
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟ 17
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ 18
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً 19
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ 20
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً 21
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً 22
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً 23
وَهُوَ الَّذ۪ي كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراً 24
هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفاً اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 25
اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟ 26
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحاً قَر۪يباً 27
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ 28
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناًۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً 29
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُب۪يناًۙ
Ey Şanlı Elçi! Gerçekten Biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olan apaçık bir zafer verdik.
1
لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ
Ki böylece Allah, senin ve arkadaşlarının olmuş ve olabilecek hatalarını bağışlasın, sana bahşetmiş olduğu İslâm nimetini —tüm insanlık için örnek bir toplum oluşturmak ve bu toplum eliyle hak dini yeryüzünde egemen kılmak suretiyle— tamamlasın ve seni görevinde başarılı kılarak dosdoğru bir yola iletsin.
2
وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً
Ve nihayet Allah, seni ve izinden yürüyen müminleri, hiç kimsenin karşı koyamayacağı muhteşem bir zaferle desteklesin.
3
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ ف۪ي قُلُوبِ الْمُؤْمِن۪ينَ لِيَزْدَادُٓوا ا۪يمَاناً مَعَ ا۪يمَانِهِمْۜ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ
O Allah ki, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığı bir anda, inananların imanlarını perçinlemek için kalplerine güven, cesaret ve huzur ilham etmiştir. Çünkü göklerin ve yerin görünen ve görünmeyen bütün güçleri, bütün orduları Allah'ın emri altındadır. Ve çünkü Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
4
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عِنْدَ اللّٰهِ فَوْزاً عَظ۪يماًۙ
Allah dileseydi, meleklerden ordular gönderip zalimleri helâk edebilirdi. Fakat bu şerefli görevi müminlere verdi ve yeryüzünde adaleti egemen kılmak için mücadele etmelerini emretti ki, böylece inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahlarını bağışlasın ve onları, içerisinde ırmaklar çağıldayan sonsuz cennet bahçelerine yerleştirsin. İşte, Allah katında en büyük kurtuluş, en büyük başarı budur.
5
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّ۪ينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً
Ve aynı zamanda, ilâhî adaleti inkâr ederek Allah hakkında çirkin düşünceler besleyen ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları cezalandırsın. Onlar Allah'ın, dürüst ve erdemli kullarına yardım etmeyeceğini, böylece müminlerin yeryüzünden silinip gideceğini zannediyorlardı. Oysa inananların başına gelmesini bekledikleri felâket, asıl onları bulacaktır. Çünkü Allah onlara gazap etmiş, onları rahmetinden kovarak lânetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O ne kötü bir sığınaktır!
6
وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
Öyle ya, Allah'ın gazabından kurtulmak mümkün mü? Değil mi ki, göklerin ve yerin orduları Allah'ın emri altındadır ve Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
7
اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ
Ey şanlı Elçi! Doğrusu Biz seni, hakikate tanıklık eden bir şahit, erdemlilere sonsuz mutluluğu muştulayan bir müjdeci ve zalimleri bekleyen azabı haber veren bir uyarıcı olarak gönderdik.
8
لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً
Ki ey insanlar, Allah'a ve Elçisine iman edin, O'nun dinini savunup destekleyin, O'na yürekten saygı gösterin ve sabah akşam Rabb'inizin adını gündemde tutarak O'nu tesbih edin.
9
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً۟
Ey Muhammed! Hudeybiye'de, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere sana bağlılık sözü verenler, gerçekte Allah ile sözleşmiş oluyorlardı. Nitekim onlar söz vermek için elini tutup sana biat ederlerken, Rabb'iniz müminlerle birlikteydi ve Allah'ın eli, onların elleri üzerindeydi. Şu hâlde, her kim sözünü bozacak olursa, yalnızca kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği söze bağlılık gösterirse, Allah ona eşi benzeri olmayan muhteşem bir ödül verecektir.
10
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَراًّ اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعاًۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
Tehlikeli Mekke yolculuğuna çıkmamak için çeşitli bahaneler ileri sürerek köylerinde kalan göçebe kabileler, Medine'ye döndüğünüz zaman sana özür beyan ederek diyecekler ki: "Bu sefere katılamadığımız için çok üzgünüz! Fakat ne yapalım, ilgilenmek zorunda olduğumuz mallarımız ve ailelerimiz bizi bu yolculuktan alıkoydu. İnan çok pişmanız, lütfen bizim kusurumuz için Rabb'inden bağışlanma dile!" Sakın bu münafıkların sözlerine inanma. Çünkü onlar, kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlar. Onlara de ki: "Neden Allah'ın vaadine güvenmediniz? Söyler misiniz, eğer Allah size bir zarar veya fayda vermek istese, Allah'ın bu dileğine kim engel olabilir? Yalan söyleyerek beni kandırsanız bile, cezadan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır."
11
بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰٓى اَهْل۪يهِمْ اَبَداً وَزُيِّنَ ذٰلِكَ ف۪ي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِۚ وَكُنْتُمْ قَوْماً بُوراً
"Aslında siz ey münafıklar, Elçinin ve diğer müminlerin göz göre göre ölüme gittiklerini ve bir daha asla evlerine dönmeyeceklerini sanıyordunuz. Üstelik bu ihtimal pek de hoşunuza gitmişti. Böylece Allah hakkında çirkin düşüncelere kapıldınız ve sonunda, toplumsal ve kültürel bakımdan yok oluşu hak eden bir toplum hâline geldiniz."
12
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ فَاِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَع۪يراً
Her kim Allah'a ve Elçisine inanmayı reddederse, şunu iyi bilsin ki, Biz inkârcılar için alevli bir ateş hazırlamışızdır. Öyleyse, inkârcılıktan vazgeçip Rabb'inize yönelin. Unutmayın ki:
13
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca Allah'a aittir. O dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır. Affa lâyık olanları bağışlar, cezayı hak edenleri de cezalandırır. Öyleyse, güzel davranışlar göstererek O'nun lütuf ve merhametine lâyık kullar olmaya çalışın. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
14
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْۚ يُر۪يدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِۜ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُۚ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَاۜ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
Ey Muhammed! Tehlikeli Hudeybiye seferine katılmayanlar, ganimet elde edeceğiniz kolay bir savaş için yola çıktığınızda, "İzin verin biz de sizinle gelelim!" diyecekler. Onlar bu istekte bulunarak, Allah'ın aşağıda, 18 ve 19'uncu ayetlerde verdiği hükmünü değiştirmek isteyecekler. Çünkü söz konusu ayetlerde, bu ganimetlerin yalnızca Hudeybiye seferine katılan müminlere ait olduğu bildirilmiştir. Bunun için ey Muhammed, onlara de ki: "Siz ey savaş kaçkınları! Bundan sonraki kolay fetihlere bizimle gelmeyeceksiniz. Çünkü Allah daha önce indirdiği ayetlerde böyle buyurmuştur." Bunun üzerine, "Siz aslında bizi çekemiyorsunuz." diyeceklerdir. Hayır, doğrusu onlar, hakikati idrak edemeyen anlayışı kıt kimselerdir. Fakat henüz her şey bitmiş de değil:
15
قُلْ لِلْمُخَلَّف۪ينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَۚ فَاِنْ تُط۪يعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْراً حَسَناًۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً
Ey Muhammed! Hudeybiye seferinden geri kalan göçebe kabilelere de ki: "Bakın, Allah size tövbe etmeniz için bir fırsat veriyor: Yakın bir gelecekte, Bizanslılar ve İranlılar gibi güçlü bir topluluğa karşı yapılacak seferlere çağrılacaksınız. Onlarla, Allah yolunda şehit oluncaya veya onlar İslâmî otoriteye teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer bundan böyle emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Fakat daha önce yaptığınız gibi bu kez de yüz çevirecek olursanız, sizi can yakıcı bir azapla cezalandıracaktır. Savaşa çıkamayacak durumda olan müminlere gelince:
16
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Gözleri görmeyen, eli ayağı tutmayan veya ağır bir hastalığa yakalanmış olan kimselere, cihat ve şehadet bilincine sahip oldukları sürece, Allah yolunda savaşa katılmamalarından dolayı herhangi bir sorumluluk yoktur. Bu konuda genel kaide şudur: Kim gücü ve imkânları ölçüsünde Allah'a ve Elçisine itaat ederse, Allah onu, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine koyacaktır. Kim de bilerek ve isteyerek itaatten yüz çevirirse, onu da can yakıcı bir cezaya çarptıracaktır.
17
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ
Ey şanlı Elçi! Gerçekten Allah, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere Hudeybiye'deki o ağacın altında sana bağlılık sözü verirlerken, o fedakâr müminlerden razı olmuştu. Çünkü onların kalplerinden geçen samimî duyguları ve kapıldıkları korku ve endişeleri biliyordu. Bu yüzden, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığını zannettikleri bir anda kalplerine güven, cesaret ve kararlılık ilham ederek onlara huzur bahşetti ve kendilerini, yakında gerçekleşecek bir zaferle, yani Hayber kalesinin fethini müjdeleyerek ödüllendirdi.
18
وَمَغَانِمَ كَث۪يرَةً يَأْخُذُونَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
Ve ondan sonra elde edecekleri daha nice zafer ve ganimetlerle… Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
19
وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَث۪يرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِه۪ وَكَفَّ اَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْۚ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۙ
Ey iman edenler! Allah size, ele geçireceğiniz pek çok savaş ganimeti sözü vermişti. İşte şimdi, size peşin bir armağan olarak bu barış ve huzur ortamını bahşetti ve yıllardan beri size saldırıp duran Mekke müşrikleriyle diğer büyük kabilelerin oluşturduğu düşman toplumların baskısını Hudeybiye barışıyla üzerinizden kaldırdı. Böylece, büyük zaferlerin kapısını size aralamış oldu. Allah her devirde buna benzer yardımlar gönderecektir ki, bu olaylar, Allah'ın müminlere verdiği sözlerin mutlaka gerçekleşeceğine dair apaçık bir delil olsun ve böylece Allah, sizi yardımıyla bu dosdoğru yolda başarıya ulaştırsın.
20
وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً
Ayrıca, şimdilik gücünüzün yetmediği, fakat Allah'ın sonsuz ilim ve kudretiyle kuşatmış olduğu Mekke, Bizans, İran, Anadolu gibi daha nice muhteşem fetihleri size nasip etsin. Bu nasıl olur demeyin, unutmayın ki, Allah her şeye gücü yetendir. O kadar ki;
21
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Şayet Mekkeli kâfirler Hudeybiye'de sizinle göğüs göğse çarpışacak olsalardı, kesinlikle arkalarını dönüp kaçarlardı ve kendilerine ne bir kurtarıcı bulabilirlerdi, ne de bir yardımcı. Çünkü müminler üzerlerine düşeni yaptıkları takdirde, kâfirler karşısında asla yenilgiye uğramayacaklardır.
22
سُنَّةَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً
Bu, öteden beri uygulanan Allah'ın en temel yasasıdır. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Çünkü Allah'ın yasalarında, kıyamete kadar bir aksaklık, bir değişiklik göremezsin.
23
وَهُوَ الَّذ۪ي كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراً
Bu yasaların nasıl işlediğini bizzat gözlerinizle gördünüz. Hani siz Hudeybiye'de konakladığınız sırada, Mekkeli müşriklerin gönderdiği 80 kişilik bir askerî birlik size saldırmıştı. İşte o saldırıda sizi onlara üstün getiren ve kâfirlerin başkenti olan Mekke'nin göbeğinde onların size, sizin de onlara saldırmanızı engelleyerek barış ortamını hazırlayan O'dur. Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.

Fakat Mekkeliler zannetmesinler ki, Allah onlara acıdığından bu savaşı engelledi! Hayır;
24
هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفاً اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً
Çünkü onlar, hakikati bile bile inkâr eden, sizi Kutsal Mescidi ziyaretten alıkoyan ve Mina'da kurban etmek için getirdiğiniz kurbanlıkların yerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir. Dolayısıyla, aslında cezayı fazlasıyla hak etmişlerdi. Fakat bunun için şartların biraz olgunlaşması gerekiyordu. Eğer Mekke halkı içinde, kendilerini tanımadığınız için yanlışlıkla öldürüp vicdan azabı duyacağınız zayıf, çaresiz ve yaşlı mümin erkekler ve mümin kadınlar bulunmasaydı, şehre savaşarak girmenize izin verilirdi. Fakat Allah, zamanı geldiğinde dilediğini rahmetine ulaştırmak için onlara biraz daha mühlet verdi. Çünkü ileride, bu kâfirlerin çoğu İslâm'a girecektir. Ama yine de, eğer Mekke halkı içindeki kâfirlerle müminler kesin bir çizgiyle birbirlerinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri sizin elinizle savaşta öldürerek veya esir ederek can yakıcı bir azaba uğratırdık.
25
اِذْ جَعَلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُٓوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟
Hani inkâr edenler, gönüllerinde kibir, öfke ve bağnazlığı, cahiliye döneminin o çirkin bağnazlığını alevlendirirlerken, Allah da Elçisinin ve iman edenlerin yüreklerine ilâhî güven, sabır, cesaret ve huzur duyguları ilham ediyor ve böylece onların Allah'a yürekten bir saygıyla bağlanmalarını sağlıyordu. Zaten onlar, bu ilâhî armağana en çok lâyık olan kimselerdi ve onu gerçekten hak etmişlerdi. Unutmayın, Allah her şeyi tam olarak bilmektedir.

Peygamberin, Müslümanlarla birlikte Kâbe'yi ziyaret ettiklerini gördüğü rüyaya gelince:
26
لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحاً قَر۪يباً
Andolsun Allah, Elçisine o rüyayı tüm gerçekliğiyle ve doğru olarak göstermiştir. Bu rüya, bir yıl sonra mutlaka gerçekleşecektir. O zaman, —sizin kendi gücünüzle veya müşriklerin lütfuyla değil— Allah'ın izniyle, kiminiz saçlarınızı tıraş etmiş ve kiminiz kısaltmış olarak ve hiçbir korkuya kapılmadan, güven içinde Kutsal Mescide girip umre görevini yerine getirebileceksiniz. Çünkü Allah, sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyor. İşte bunun içindir ki, bu ziyaretin gerçekleşmesinden önce, yakında gerçekleşecek bir zaferi, Hayber'in fethini size nasip etti.
27
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداًۜ
Allah, Elçisini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan hidayet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden saptırılmış olan Yahudilik, Hristiyanlık gibi bütün inanç sistemlerine egemen kılsın. Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her alnına hükmetsin diye göndermiştir. Buna şahit olarak da Allah yeter.

O, gönderdiği ayetler ve fiilen ortaya koyduğu mucizelerle şehâdet eder ki:
28
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَاناًۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً
Muhammed Allah'ın Elçisidir. Onun yanında yer alan Müslümanlar ise, inkârcılara karşı oldukça çetin ve kararlı, birbirlerine karşı ise son derece şefkatli ve merhametlidirler. Onlar imanlarının sağlamlığı, prensiplerinin kesinliği, düşüncelerinin netliği sayesinde, kâfirlerin baskı ve dayatmaları karşısında çelik gibi sağlam dururlar.

Onların namazda rükû edip eğilerek, secdeye kapanarak Allah'ın lütuf ve rızası için yalvardıklarını görürsün. Secde izinden oluşan nişanları, yüzlerinde tevazu, şefkat ve sevgi ışıltısı hâlinde parlamakta, ibadetin kazandırdığı güzellik, letafet ve aydınlık, bütün tavır ve davranışlarında görülmektedir.

Bu, onların Tevrat'ta anlatılan nitelikleridir. İncil'deki nitelikleri ise şöyledir: Mümin, tıpkı filiz veren bir tohuma benzer ki, bu minicik filiz zamanla güçlenir, serpilir ve kökü üzerinde dimdik ayağa kalkar. Öyle ki, kendisini yetiştiren çiftçileri hayran bırakır. İşte Allah, her devirde böyle müminler yetiştirecektir ki, onlar sayesinde, mazlumlara kan kusturan inkârcıları çileden çıkarsın ve zulmün saltanatını, onların eliyle alaşağı etsin.

İşte bu yetişmekte olan taptaze filizler var ya, Allah onlar arasından Kur'an'a yürekten inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar gösterenlere, kendi katından bir bağışlama ve muhteşem bir ödül vadetmiştir.
29

Sureler

Mealler