Sureler
Mealler
No Meal                    
1 Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! [1]

Ben her işime sonsuz rahmet, adalet ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla başlarım ve yapacağım her işi O’nun rızası doğrultusunda, O’nun emir ve talimatlarına uygun olarak yaparım. Bunun için, beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:
2 Hamd, âlemlerin Rabb'i Allah'a aittir.

Hamd; övgü, minnettarlık ve yücelik demektir. Âlemler kelimesi, tüm katman ve kategorileriyle kâinatı ifade eder. Rab ise efendi, sahip; terbiye eden, eğiten, yöneten, yönlendiren demektir. Buna göre her türlü hamd, övgü, şükür, minnettarlık, saygı, yücelik, azamet, şeref ve ululuk; kâinatı yoktan var eden, tüm canlıları besleyen, eğiten, yöneten ve yönlendiren Allah'a aittir ve yalnızca O'na yaraşır. Zira bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı ve asıl sahibi O'dur. Her varlığı kendi yaratılışındaki amaç ve hikmete uygun niteliklerle donatan, onları daima iyiye ve güzele yönlendirerek her şeye hedef ve yolunu gösteren O'dur. Kulağa duymayı, göze görmeyi, güneşe ışık vermeyi, kelebeğe uçmayı, çiçeğe açmayı, ağaca meyve vermeyi öğreten O olduğu gibi, sizi dünyada ve âhirette mutluluğa iletecek bu kitabı gönderen de O'dur. O hâlde insan, bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan Rabb'ini tüm kalbiyle övüp yüceltmeli, en derin saygı ve şükran duygularıyla O'nun hükümlerine boyun eğmeli ve yalnızca O'na kul olmalıdır. [6]

Ey bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Allah'ım! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan yalnızca sensin. Bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun ya Rab!
3 Rahmandır, Rahimdir. [7] Sınırsız rahmet, merhamet ve şefkat sahibidir. İyilik ve lütufları sonsuzdur. Sizi sizden çok sever, size sizden daha yakındır. O'nun sonsuz rahmet ve şefkati tüm varlıkları kuşatmıştır. Rahmetini tamamlamak üzere bu kitabı göndermiş ve onun ışığında yürüyen bahtiyârlara, âhiret hayatında sonsuz mutluluk ve kurtuluş müjdesini vermiştir.

Ama unutmayın ki, Allah çok merhametli olmakla birlikte, aynı zamanda hikmetli ve adaletlidir de:
4 Din Günü'nün mâlikidir. Gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan Yargı Günü'nün mutlak hâkimidir. O'nun sınırsız merhameti, adaletine asla mani değildir. Buna göre, Allah mahşer günü tüm insanları yeniden diriltip hesaba çekecek ve her iyiliğin mükâfatını, her kötülüğün cezasını mutlaka verecektir.

O hâlde ey Rabb'imiz, tüm içtenliğimizle sana söz veriyoruz:
5 Sadece sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz. [8]

Yalnızca sana ibadet eder, bütün emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğeriz. İyiyi kötüyü, güzeli çirkini, doğruyu eğriyi belirlemede kendimize yalnızca ilâhî ölçüleri rehber ediniriz. Senden başka hayatımıza yön verecek, kurallar koyacak otorite kabul etmeyiz. Senin buyruklarına aykırı hükümler veren hiçbir güce —kim olursa olsun— asla boyun eğmeyiz.

Ancak senden yardım dileriz: Her türlü iyiliğin, lütuf ve nimetin senin elinde olduğunu bilir, senin iznin ve onayın olmadıkça hiçbir dileğin gerçekleşmeyeceğine yürekten inanırız. Dertlerimize devayı, hastalığımıza şifayı, sıkıntılarımıza çareyi ancak sende ararız. Senden başka hiçbir varlığa el açıp dua etmez, hiç kimseden medet ummayız. Sadece Sana yalvarır, ancak Senin kudret ve merhametine sığınırız.
6 Bizi dünyada huzur ve saadete, âhirette ise cennete ulaştıran dosdoğru yola ilet ya Rab! Bu yol, insanın doğal yapısıyla, duyguları, eğilimleri ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşen, varlık kanunlarıyla tam bir uyum ve ahenk içinde olan, insanlığı dünyada ve âhirette mutluluğuna ulaştıracak yegâne kurtuluş reçetesi olan İslâm yoludur. Ancak bu yol, sadece zihinlerde ve gönüllerde yaşayan bir iyi niyet temennisi, bir ideal olarak kalmamalıdır. Bilakis, örnek şahsiyetlerce temsil edilen ve bir toplum tarafından pratik hayata aktarılarak ete kemiğe bürünen, elle tutulan gözle görülen sahici bir yol olmalıdır:
7 Bizi, dünyada ve âhirette nimetler bahşettiğin kimselerin yoluna ilet. Nimet verilen kimseler, insanlık tarihi boyunca tevhid sancağını elden ele taşıyan, tertemiz ahlâk ve sarsılmaz imanları ile insanlığa örnek olan Peygamberler ve onların izinden yürüyen âlimler, şehitler ve salihlerdir. İşte müminler bu yola talip olmalı, bu yolda yürüyen hak erlerinin safında yerini almalıdır. 

Gazaba uğramış olanların ve sapmışların yoluna değil… Gazaba uğramış olanlar, hakikati pekâlâ bildikleri hâlde, dünyaya ve dünya nimetlerine tutkuyla bağlılıkları yüzünden ilâhî iradeye başkaldıran ve böylece Allah'ın gazabına müstahak olan kimselerdir. Peygamber (sav)'in ifadesine göre, bunun en bariz örneği Yahudilerdir. [9]

Sapmış olanlar ise, Allah'ın peygamberler aracılığıyla gönderdiği hak dinden bilinçsizce sapan kimselerdir. Bunların sapma sebebi kibir ve inattan çok, akıllarını gereğince kullanmamaları ve dini kendi arzuları doğrultusunda şekillendirmek istemeleridir. Öyle ki, onlar vahiy dışı kaynaklardan edindikleri bâtıl düşünceleri, bid'at ve hurâfeleri Allah'ın dinine eklemekten çekinmezler. Bunu da çoğu kez güya halkı dine ısındırmak, dini yaygınlaştırmak gibi gerekçelerle yaparlar. İnsanı sırf maddeden ibaret gören gazaba uğramışlara karşılık, sapmış olanlar insanı yalnızca ruhtan ibaretmiş gibi değerlendirir, onun maddî ihtiyaçlarını yok sayarlar. Peygamber (sav)'in ifadesine göre, bunların da en belirgin örneği Hristiyanlardır. [10]

Ya Rab; bize doğru yolu göster ve o yolda yürümemiz için dizimize derman, yüreğimizi iman,  zihnimize iz'ân ver! Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak tanımamız için gönlümüzü aydınlat, basiretimizi keskinleştir. Senin yolundan sapan toplumlara benzemekten, onlar gibi yaşamaktan ve onların akıbetine uğramaktan bizleri koru Allah'ım!

Âmîn, âmîn, âmîn… [11]

Bundan sonraki sûrede "gazaba uğrayanlar"ın en belirgin örneği olan Yahudiler, bir sonraki Âl-i İmrân Sûresi'nde ise "sapmış olanlar"ın en belirgin örneği olan Hristiyanlar ele alınacaktır:
                    Arapça No
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ 1
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 2
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ 3
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ 4
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ 5
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ 6
صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ 7
                    Ayet No
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! [1]

Ben her işime sonsuz rahmet, adalet ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla başlarım ve yapacağım her işi O’nun rızası doğrultusunda, O’nun emir ve talimatlarına uygun olarak yaparım. Bunun için, beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:
1
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Hamd, âlemlerin Rabb'i Allah'a aittir.

Hamd; övgü, minnettarlık ve yücelik demektir. Âlemler kelimesi, tüm katman ve kategorileriyle kâinatı ifade eder. Rab ise efendi, sahip; terbiye eden, eğiten, yöneten, yönlendiren demektir. Buna göre her türlü hamd, övgü, şükür, minnettarlık, saygı, yücelik, azamet, şeref ve ululuk; kâinatı yoktan var eden, tüm canlıları besleyen, eğiten, yöneten ve yönlendiren Allah'a aittir ve yalnızca O'na yaraşır. Zira bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı ve asıl sahibi O'dur. Her varlığı kendi yaratılışındaki amaç ve hikmete uygun niteliklerle donatan, onları daima iyiye ve güzele yönlendirerek her şeye hedef ve yolunu gösteren O'dur. Kulağa duymayı, göze görmeyi, güneşe ışık vermeyi, kelebeğe uçmayı, çiçeğe açmayı, ağaca meyve vermeyi öğreten O olduğu gibi, sizi dünyada ve âhirette mutluluğa iletecek bu kitabı gönderen de O'dur. O hâlde insan, bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan Rabb'ini tüm kalbiyle övüp yüceltmeli, en derin saygı ve şükran duygularıyla O'nun hükümlerine boyun eğmeli ve yalnızca O'na kul olmalıdır. [6]

Ey bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Allah'ım! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan yalnızca sensin. Bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun ya Rab!
2
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
Rahmandır, Rahimdir. [7] Sınırsız rahmet, merhamet ve şefkat sahibidir. İyilik ve lütufları sonsuzdur. Sizi sizden çok sever, size sizden daha yakındır. O'nun sonsuz rahmet ve şefkati tüm varlıkları kuşatmıştır. Rahmetini tamamlamak üzere bu kitabı göndermiş ve onun ışığında yürüyen bahtiyârlara, âhiret hayatında sonsuz mutluluk ve kurtuluş müjdesini vermiştir.

Ama unutmayın ki, Allah çok merhametli olmakla birlikte, aynı zamanda hikmetli ve adaletlidir de:
3
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
Din Günü'nün mâlikidir. Gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan Yargı Günü'nün mutlak hâkimidir. O'nun sınırsız merhameti, adaletine asla mani değildir. Buna göre, Allah mahşer günü tüm insanları yeniden diriltip hesaba çekecek ve her iyiliğin mükâfatını, her kötülüğün cezasını mutlaka verecektir.

O hâlde ey Rabb'imiz, tüm içtenliğimizle sana söz veriyoruz:
4
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
Sadece sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz. [8]

Yalnızca sana ibadet eder, bütün emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğeriz. İyiyi kötüyü, güzeli çirkini, doğruyu eğriyi belirlemede kendimize yalnızca ilâhî ölçüleri rehber ediniriz. Senden başka hayatımıza yön verecek, kurallar koyacak otorite kabul etmeyiz. Senin buyruklarına aykırı hükümler veren hiçbir güce —kim olursa olsun— asla boyun eğmeyiz.

Ancak senden yardım dileriz: Her türlü iyiliğin, lütuf ve nimetin senin elinde olduğunu bilir, senin iznin ve onayın olmadıkça hiçbir dileğin gerçekleşmeyeceğine yürekten inanırız. Dertlerimize devayı, hastalığımıza şifayı, sıkıntılarımıza çareyi ancak sende ararız. Senden başka hiçbir varlığa el açıp dua etmez, hiç kimseden medet ummayız. Sadece Sana yalvarır, ancak Senin kudret ve merhametine sığınırız.
5
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ
Bizi dünyada huzur ve saadete, âhirette ise cennete ulaştıran dosdoğru yola ilet ya Rab! Bu yol, insanın doğal yapısıyla, duyguları, eğilimleri ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşen, varlık kanunlarıyla tam bir uyum ve ahenk içinde olan, insanlığı dünyada ve âhirette mutluluğuna ulaştıracak yegâne kurtuluş reçetesi olan İslâm yoludur. Ancak bu yol, sadece zihinlerde ve gönüllerde yaşayan bir iyi niyet temennisi, bir ideal olarak kalmamalıdır. Bilakis, örnek şahsiyetlerce temsil edilen ve bir toplum tarafından pratik hayata aktarılarak ete kemiğe bürünen, elle tutulan gözle görülen sahici bir yol olmalıdır:
6
صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ
Bizi, dünyada ve âhirette nimetler bahşettiğin kimselerin yoluna ilet. Nimet verilen kimseler, insanlık tarihi boyunca tevhid sancağını elden ele taşıyan, tertemiz ahlâk ve sarsılmaz imanları ile insanlığa örnek olan Peygamberler ve onların izinden yürüyen âlimler, şehitler ve salihlerdir. İşte müminler bu yola talip olmalı, bu yolda yürüyen hak erlerinin safında yerini almalıdır. 

Gazaba uğramış olanların ve sapmışların yoluna değil… Gazaba uğramış olanlar, hakikati pekâlâ bildikleri hâlde, dünyaya ve dünya nimetlerine tutkuyla bağlılıkları yüzünden ilâhî iradeye başkaldıran ve böylece Allah'ın gazabına müstahak olan kimselerdir. Peygamber (sav)'in ifadesine göre, bunun en bariz örneği Yahudilerdir. [9]

Sapmış olanlar ise, Allah'ın peygamberler aracılığıyla gönderdiği hak dinden bilinçsizce sapan kimselerdir. Bunların sapma sebebi kibir ve inattan çok, akıllarını gereğince kullanmamaları ve dini kendi arzuları doğrultusunda şekillendirmek istemeleridir. Öyle ki, onlar vahiy dışı kaynaklardan edindikleri bâtıl düşünceleri, bid'at ve hurâfeleri Allah'ın dinine eklemekten çekinmezler. Bunu da çoğu kez güya halkı dine ısındırmak, dini yaygınlaştırmak gibi gerekçelerle yaparlar. İnsanı sırf maddeden ibaret gören gazaba uğramışlara karşılık, sapmış olanlar insanı yalnızca ruhtan ibaretmiş gibi değerlendirir, onun maddî ihtiyaçlarını yok sayarlar. Peygamber (sav)'in ifadesine göre, bunların da en belirgin örneği Hristiyanlardır. [10]

Ya Rab; bize doğru yolu göster ve o yolda yürümemiz için dizimize derman, yüreğimizi iman,  zihnimize iz'ân ver! Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak tanımamız için gönlümüzü aydınlat, basiretimizi keskinleştir. Senin yolundan sapan toplumlara benzemekten, onlar gibi yaşamaktan ve onların akıbetine uğramaktan bizleri koru Allah'ım!

Âmîn, âmîn, âmîn… [11]

Bundan sonraki sûrede "gazaba uğrayanlar"ın en belirgin örneği olan Yahudiler, bir sonraki Âl-i İmrân Sûresi'nde ise "sapmış olanlar"ın en belirgin örneği olan Hristiyanlar ele alınacaktır:
7

Sureler

Mealler