Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey Peygamber! Müminler sana, düşmanla savaşarak ele geçirdikleri silah, mal ve erzak gibi ganimetlerin kime ait olduğunu soruyorlar. Üstelik bu konuda yersiz ve kırıcı tartışmalara girişiyorlar. Bazıları, İslâm öncesi uygulamada olduğu gibi savaşta ele geçirdikleri ganimetlerin kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlar. Diğerleri ise, kaçmaya başlayan düşmanı takip ettikleri ve Allah'ın Elçisini korudukları için ganimet toplamaya fırsat bulamadıklarını, bu yüzden alınan ganimetlerde kendilerinin de pay sahibi olduğunu —haklı olarak— iddia ediyorlar.

De ki: "Her konuda olduğu gibi, ganimetler hakkında da hüküm verme yetkisi Allah'a ve O'nun hükümlerini size ileten bir elçi olarak Peygambere aittir. Yani ganimet onu ele geçiren savaşçıya değil, kamuya ait bir maldır ve kimler arasında hangi oranda paylaştırılacağı 41. ayette bildirilecektir.

O hâlde, Allah'tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece dikkatli ve duyarlı olun. Dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının. Aranızdaki ilişkileri iyileştirip geliştirmeye çalışın!

Ve gerçekten inanan kimseler iseniz, Allah'a ve Elçisine kayıtsız şartsız itaat edin!
2 Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'ın adı anıldığı zaman yürekleri korku ve heyecanla ürperir. Kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman, bu onların inancını pekiştirerek artırır ve onlar, yalnızca Rab'lerine dayanıp güvenirler.
3 Onlar ki, Müslümanlığın vazgeçilmez şartı olan namazı —ona gereken dikkat ve özeni göstererek, dosdoğru ve aksatmadan— kılarlar ve kendilerine bağışladığımız nimetlerden bir kısmını toplum yararına fedakârca paylaşarak Allah için yoksullara harcarlar.
4 İşte gerçek anlamda inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rableri katından yüksek dereceler, bağışlanma ve pek kıymetli nimetler vardır. Bu muhteşem nimetlerin yanında dünya malının, savaş ganimetlerinin sözü mü olur? Öyleyse ganimet elde etmek için değil, Allah'ın rızasını kazanmak ve böylece sonsuz âhiret nimetlerini elde etmek için çaba harcamalısınız. İşte o zaman hiç kuşkunuz olmasın ki, nihaî zafer kesinlikle inananların olacaktır! İşte buna çarpıcı bir örnek, Bedir Savaşı:

Hicretin ikinci yılında (miladi 624) Mekke müşrikleri Medine'de oluşan İslâm toplumunu imha etmek amacıyla kapsamlı bir saldırıya karar verdiler. Bunun için de, tüm gelirini bu savaş için harcamak üzere ortaklaşa hazırladıkları büyük bir ticaret kervanını Ebû Süfyan komutasında Suriye'ye gönderdiler. Kervan, dönüş yolculuğunda Medine yakınlarından geçecekti. Bunu haber alan Peygamber (s), kervanı ele geçirmek üzere 313 kişilik küçük bir askerî birlikle harekete geçti. Çünkü bu kervan, yurtlarından sürülen Müslümanların geride bıraktıkları tüm mal varlığına el koyan müşriklere aitti. Bu arada, Ebû Süfyan'ın acil yardım çağrısını alan bin kişilik tam teçhizatlı Kureyş ordusu, kervanı kurtarmak amacıyla Mekke'den yola çıktı. Bunun üzerine Rasul-ü Ekrem, Allah'tan aldığı emir uyarınca kervanı ele geçirmekten vazgeçip bu güçlü orduyla savaşmak üzere Bedir vadisine doğru yöneldi. Aslında Müslümanlar, böyle bir savaş için hazırlıklı değillerdi. Bu yüzden, kendilerinin en az üç katı olan tam teçhizatlı bir orduyla savaşa girmekten çekindiler. Fakat ashabın önde gelenleri, Allah'a ve Elçisi'ne sonsuz güven duyduklarını ve ölünceye kadar Peygamber'in izinden ayrılmayacaklarını söyleyerek tüm tereddütleri bertaraf ettiler. Böylece iki ordu Bedir'de karşı karşıya geldi ve Müslümanlar Allah'ın yardımıyla Kureyş ordusunu tamamen bozguna uğratarak büyük bir zafer kazandılar. Müşriklerden yetmiş tanesi öldürüldü, bir o kadarı da esir alındı.

Bedir Savaşı öncesinde de, tıpkı ganimetler konusunda olduğu gibi yersiz itirazlar ve tartışmalar yaşanmıştı:
5 Evet, Allah müminlere vaad ettiği dünya ve âhiret nimetlerini elbette verecektir. Nitekim Bedir Savaşı öncesinde Rabb'in, seni hak uğrunda savaşmak ve büyük bir zafer kazanmak üzere evinden çıkarıyordu. Fakat müminlerden bir bölümü, güçlü Kureyş ordusuyla karşılaşacaklarını anlayınca bundan hoşlanmamışlardı.
6 Oysa kervana saldırmaktan vazgeçip Kureyş'in güçlü ordusuna doğru yönelmenizi size emreden Allah'tan başkası değildi. Bunun böyle olduğuna dair hakikat tamamen ortaya çıkmış olmasına rağmen, o güçlü orduyla savaşmayı tehlikeli görerek sanki göz göre göre ölüme gidiyorlarmış gibi o konuda seninle tartışıyorlardı.
7 Hani Allah, bu iki topluluktan birinin —ya Kureyş ordusunun ya da kervanın— elinize geçeceğini Peygamber'e müjdeleyerek size söz vermişti.

Fakat siz güçlü Kureyş ordusunu bozguna uğratıp muhteşem bir zafer kazanmak yerine, kuvvetsiz olan kervanı ele geçirmek istiyordunuz.

Oysa Allah, buyruklarıyla hakkı —yani hak ve adalet prensiplerine dayanan ve hakikatin ta kendisi olan bu dini— yeryüzünde egemen kılmak ve hakkın karşısında duran zalimleri bozguna uğratarak kâfirlerin kökünü kazımak istiyordu.
8 Allah zalimlerle savaşmanızı emrediyordu ki, ilahi emirlere başkaldıran o mücrimler istemeseler de, hakikati yeryüzünde egemen kılsın ve inkâr, zulüm, haksızlık temeline dayanan bâtılı ortadan kaldırsın.
9 Hani siz, en güçlü silahlarla donanmış düşman ordusuna karşı Rabb'inizden yardım istiyordunuz. O da bunun üzerine, "Ben birbiri ardınca yeryüzüne inecek olan bin melek ile size elbette yardım edeceğim!" diye duanıza cevap vermişti.

Aslında bu vasıfları taşıyan kahramanların, meleklerin desteğine bile ihtiyacı yoktu. Nitekim:
10 Allah bunu sadece, size ilâhî bir müjde olsun ve bu sayede kalpleriniz huzura kavuşsun diye yapmıştı. Yoksa zaferve yardım meleklerden değil, yalnız Allah katındandır. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.

Hani Bedir savaşında susuz kalmış, abdest ve gusül için bile su bulamaz hale gelmiştiniz. Ayrıca, bulunduğunuz yer kumluk olduğu için ayaklarınız kuma gömülüyor, yürümekte zorluk çekiyordunuz. Şeytan bütün bunları fırsat bilerek sizi korku ve ümitsizliğe düşürmek üzereydi ki:
11 O vakit Allah, kendi katından gelen ve tüm korkuları, endişeleri kalbinizden söküp atan bir cesaret ve güven duygusu olarak iliklerinize işleyen bir iç huzuru, ruhunuzu okşayan tatlı bir uyku ile sizi dalga dalga sarıp bürüyordu.

Ardından da, hem susuzluğunuzu gidermek hem de kumluk araziyi pekiştirerek harekete elverişli hâle getirmek üzere gökten üzerinize beklenmedik bir yağmur yağdırmıştı ki, böylece sizi bedensel ve ruhsal kirlerden arındırarak tertemiz kılsın, şeytanın susuzluktan perişan olacağınız yolundaki kirli vesveselerini sizden gidersin, kalplerinizi güçlendirip birbirine bağlasın ve ayaklarınızı yere sağlam bastırsın.
12 Hani Rabb'in meleklere diyordu ki: "Muhakkak ben sizinle beraberim. O hâlde, inananların cesaretini artırarak düşman karşısında dimdik ayakta kalmalarını sağlayın!"

"Ben sizleri göndererek, kâfirlerin yüreğine korku salacağım."

"Öyleyse vurun kılıçlarınızla o zalimlerin boyunlarına, doğrayın onların bütün parmaklarını!"
13 Çünkü onlar Allah'a ve Elçisine başkaldırdılar. Her kim de Allah'a ve Elçisine başkaldıracak olursa şunubilsinki, Allah'ın cezalandırması çok çetindir!
14 İşte, zalimlerin dünyadaki cezası budur. Ey zalimler,şimdilik onu tadın bakalım! Fakatasıl cezayı cehennemde çekeceksiniz: Hakikati inkâr edenler için cehennemde ateş azabı var.
15 Ey iman edenler! Kâfirlerle savaş meydanında toplu hâlde karşılaştığınız zaman, —sizin iki katınızdan fazla olmadıkları sürece— sakın korkupkaçarak onlara arkanızı dönmeyin!
16 Düşmanla göğüs göğse çarpıştığınız öyle bir günde, —taktik gereği çekilip tekrar saldırmak amacıyla plânlı ve kontrollü bir şekilde bir tarafa çekilenler veya mevzi değiştirip bir başka bölüğe katılanlar hariç— her kim dağılarak arkasını dönüp kaçacak olursa, kesinlikle Allah'ın gazabına uğrayacak ve varacağı yer cehennem olacaktır. Ne korkunç bir son!

Fakat kazandığınız zaferden dolayı da sakın şımarıp gurura kapılmayın:
17 Onları aslında siz kendi kudretinizle öldürmediniz, fakat size kuvvet, metanet ve cesaret vererek ve kâfirlerin yüreğine korku salarak asıl Allah öldürdü onları.

Ve ey Muhammed, savaş başlamadan önce düşmanın gözlerine isabet eden o bir avuç kumu attığın zaman da aslında sen atmadın, fakat bu atışın tesirlerini yaratarak gerçekte Allah attı onu.

Allah bunu, kendi katından bahşettiği ve sonu hayırla biten güzel bir sınavla müminleri imtihan etmek ve böylece onları sabır, disiplin ve mücadele konusunda eğitmek için yaptı.

Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.
18 İşte inananların mükâfatı da budur. Elbette Allah, kâfirlerin tüm hilelerini darmadağın edecektir. O hâlde, iman eden bir ordunun artık yenilmesine imkân var mı? Gelelim inkârcılara:
19 Ey kâfirler! Madem savaş öncesi, Kâbe'nin örtüsüne sarılarak, "Ey Tanrımız! Hangimiz doğru yolda ise ona zaferi ihsan et." diye yalvararak aranızda kesin bir hüküm verilmesini istiyordunuz, işte müminlere bahşedilen bu zafer sayesinde, haksız olduğunuzu tescil eden ilâhî hüküm size ulaştı.

Eğer aklınızı başınıza devşiripzulüm ve haksızlıktan vazgeçerseniz, bu sizin iyiliğiniz için olur. Fakat yeniden saldırganlığa dönerseniz, biz de sizi cezalandırmaya döner ve bir kez daha belânızı veririz.

Üstelik o güvendiğiniz gösterişli ordularınız —ne kadar güçlü ve kalabalık olurlarsa olsunlar— sizi müminler karşısında bozguna uğramaktan kurtaramayacaktır.

Çünkü Allah, daima inananlarla beraberdir. Ancak inananların da ilâhî yardıma lâyık olmaları için dikkat etmeleri gereken hususlar vardır:
20 Ey iman edenler, Allah'a ve O'nun hükümlerini size ileten bir elçi olarak Peygamberine itaat edin! Allah'a itaat, O'nun kitabı olan Kur'an'a itaatle olur. Peygambere itaat de, onun Allah'tan aldığı diğer talimatlara, yani sahih hadisler yoluyla size intikal eden Sünnet'e itaatle mümkündür. Rabb'inizin emirlerini işittiğiniz hâlde, sakın O'ndan yüz çevirmeyin!
21 Ve Kur'an'ın buyruklarına kulak asmadıkları hâlde, "Biz Allah'ın emirlerini her zaman dinleriz!" diyen Yahudiler ve ikiyüzlüler gibi olmayın.
22 Çünkü Allah'a göre yaratıkların en kötüsü, aklını kullanmayan ve bu yüzden de hakikat karşısında sağır ve dilsiz kesilen kimselerdir.
23 Allah onlarda iyilik ve güzelliğe yöneliş konusunda en ufak bir eğilim, bir hayır görseydi, kendilerine hakikati elbette işittirirdi. Fakatonlarda hayır yok. Allah onlara hakikati zorla işittirseydi bile, yine de çok geçmeden ondan yüz çevirip dönerlerdi. O hâlde, gerçek itaatin nasıl olması gerektiğini onlara gösterin:
24 Ey iman edenler! Allah ve Elçisi bireysel,toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasi, ahlâkî vb. yönlerden yeniden dirilişinizi sağlayacak bir konuda size çağrı yaptığında, bu çağrıya mutlaka uyun!

Şunu iyi bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer ve onu itaatkârlığı sayesinde günaha düşmekten koruyup iyiliklere yönlendirir. Unutmayın ki, hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzurunda toplanacaksınız.
25 Bu çağrıyı kulak ardı ederek Allah yolunda mücadeleyi terk ettiğiniz takdirde, yalnızca içinizdeki zalimlere erişmekle kalmayacak, aksine bütün toplumu kasıp kavuracak savaş, fakirlik,anarşi, ahlâksızlık, yozlaşma, ruhsal ve toplumsal çalkantılar gibi bir felâketin sizi perişan etmesinden korkun.

Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu da bilin. Daha önce Mekke'de yaşadıklarınızı unutmayın:
26 Yeryüzünde sürekli ezilip horlanan bir avuç zayıf, korumasız bir topluluk olduğunuz ve zalim insanlar tarafından her an yakalanıp yok edilme korkusuyla iç içe yaşadığınız günleri hatırlayın.

İşte siz böyle çaresiz bir durumda iken,Allahsizi zalimlerin elindenkurtararak Medine'ye göç etmenizi ve size kucak açan yeni bir ortamda, güven ve huzur içinde barınmanızı sağladı. Sonra da sizi düşmanlarınıza karşı yardımıyla güçlendirdi ve en güzel nimetlerle besleyip rızıklandırdı ki, kulluk görevinizi en güzel şekilde yerine getirerek Rabb'inize şükredesiniz. Şu hâlde:
27 Ey iman edenler! Sakın hak yolda mücadeleyi bırakıp da Allah'a ve Elçisine ihanet etmeyin! Aksi hâlde dininiz, malınız, aileniz, sağlığınız, insanî değerleriniz, doğal güzellikleriniz gibi korumanız için size teslim edilmiş olan kendi emanetlerinize bilerek ihanet etmiş olursunuz!
28 Şunu iyi bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak iman ve teslimiyetinizi ölçmek üzere size emanet edilmiş birer imtihan aracından ibarettir ve Allah'ın katında dünyanın basit ve gelip geçici nimetlerinden çok daha büyük bir ödül vardır. Öyleyse, bu muhteşem ödülü kazanmak için var gücünüzle çalışın. Unutmayın ki, bu çabanızda Rabb'iniz sizi asla yardımsız bırakmayacaktır:
29 Ey iman edenler! Eğer Allah'a yürekten bir saygı ile bağlanarak dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih eder ve gücünüz yettiğince kötülüklerden sakınırsanız, o zaman Allah size iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebilmenizi sağlayacak bir kavrayış ve sağlıklı düşünme yeteneği verecek ve küçük günahlarınızı silerek sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah, büyük lütuf sahibidir.
30 Ey Muhammed! Hani o kâfirler, İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başladığını görünce seni yakalayıp hapsetmek veya geceleyin ani bir baskınla öldürmek ya da öz yurdundan sürüp çıkarmak amacıyla sana karşı sinsice tuzaklar kuruyorlardı. Fakat onlar bu tuzaklarla uğraşırken, Allah da onların bütün hesaplarını altüst edecekmüthiş bir plân kuruyordu. Allah, ancak adaleti gerçekleştirmek ve zalimlere gereken cezayı vermek için tuzak kurar. Zira O, plân kuranların en hayırlısıdır.

O zalimler ki:
31 Onlara ayetlerimiz tebliğ edilerek okunduğu zaman, "Tamam, duyduk!" derler, "İstesek biz de buna benzer hikâyeler uydurabilir, Kur'an ile boy ölçüşebilecek güzel sözler söyleyebiliriz. Çünkü bu okuduğun ayetler, öncekilerin efsane ve masallarından başka bir şey değildir."
32 Yine onlar küstahça bir edayla, "Ey Allah'ımız! Eğer bu Kitap gerçekten senin katından gelmiş ise, başımıza gökten taşlar yağdır yahut bizi can yakıcı bir azaba uğrat!" demişlerdi.
33 Oysa Allah, sen Mekke'de onların arasında bulunduğun sürece, tüm şehri helâk edecek şekilde onlara azap edecek değildi. Kaldı ki, henüz İslâm çağrısı devam ederken, aralarındaki nice temiz yürekli insanların af dileyip inkârdan vazgeçmeleri beklenirken de Allah onlara azap edecek değildi.

Evet, o anda korkunç bir azaba uğramadılarsa, sebebi ancak buydu. Fakat şimdi, ey Peygamber:
34 Sen Mekke'den çıkarıldıktan sonra, Allah'ın onlara sizin elinizle azap etmemesi için artık ne gibi mazeretleri olabilir ki! Hem de onlar, serbestçe ziyaret edilmesi gereken Kâbe'deki Kutsal Mescidi Müslümanlara yasaklamışlarken. Oysa tevhid dinini terk ederek Kâbe'yi putlarla dolduran bu insanlar, oranın bakım ve idaresini üstlenme hak ve yetkisine sahip değillerdir. Zira orası Allah'ın evidir, oraya kan ve soy bağıyla varis olunamaz. Bu yüzden Kâbe'ye hizmet etmeye lâyık olanlar, ancak Rab'lerine içten bir saygıyla bağlanıp zulüm ve haksızlıktan titizlikle sakınan kimselerdir. Ne var ki, pek çokları bunun bilincinde değiller.

O kâfirlerin şirk ve riyakârlığa bulanmış sözde ibadetleri de onları ilâhî azaptan kurtaracak değildi:
35 Onların Kâbe çevresindeki duaları ve namazları, yalnızca ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir. O hâlde eykâfirler, hakikati inatla inkâr etmenizin karşılığı olarak, tadın bakalım Bedir savaşında uğradığınız bu acı azabı!

Evet, Allah bu kâfirlere ne diye azap etmesin ki:
36 Doğrusu hakikati inkâr edenler, insanları Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar ve kıyamete kadar da harcamaya devam edeceklerdir. Fakat bu yaptıkları harcamalar, ilerideyüreklerini yakan bir pişmanlığa dönüşecek ve sonunda yenilgiye uğrayıp perişan olacaklar. Bundan ders almayıp inkârcılıkta direten kâfirler ise, topluca cehenneme sürülecekler.
37 Ki böylece Allah, ahlâkî yönden çirkin ve pis olan kâfirleri, her bakımdan güzel ve temiz olan müminlerden seçip ayıklasın ve bütün pislikleri birbiri üzerine yığıp hepsini cehenneme yollasın! İşte tam anlamıyla kaybedenler bunlardır.
38 Ey Müslüman! İnkâr edenlere şu evrensel hakikati bildir: Eğer fırsat varken zulüm ve haksızlıktan vazgeçerlerse, bundan önceki günahları bağışlanacaktır. Fakat yeniden isyankârlığa dönecek olurlarsa, öncekilerin kanunu geçmişti. Yani daha önceki zalim milletlere uygulanan ilâhî yasa onlar için de uygulanacaktır, onu beklesinler.
39 Ey iman edenler! Allah'ın dinine karşı savaş açan, insanî ve ahlâkî değerleri hiçe sayan, inanç, ibadet ve düşünce özgürlüğüne zincir vuran bütün fitne ve kötülük odakları tamamen yok edilip ortadan kaldırılıncaya ve yönetimde mutlak otorite ve egemenlik anlamına gelen din, tamamen ve yalnızca Allah'ın iradesine uygun bir hâle gelinceye ve böylece Kur'an'ın hedeflediği adalet, özgürlük ve barış ortamı tüm dünyada egemen oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer zulüm ve haksızlıktan vazgeçerlerse, kendilerini kurtarmış olurlar. Unutmasınlar ki, Allah yaptıkları her şeyi görmektedir ve hak ettikleri karşılığı onlara elbet verecektir.
40 Eğer zulmü tercih ederek hak dinden yüz çevirecek olurlarsa, size asla zarar veremezler. Şunu iyi bilin ki, sizin koruyucunuz, yardımcınız,efendiniz ve dostunuz Allah'tır! O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır!
41 Bilin ki, savaşta ele geçirdiğiniz ganimetlerin beşte biri, kamu yararına harcanmak üzere şu beş sınıf arasında paylaştırılır:

1. Bu ganimetler öncelikle Allah'a, yani O'nun fakir ve muhtaç kullarına,

2. İslâm toplumunun devlet başkanı olarak Allah'ın Elçisine ve onun vefatından sonra, Kur'an'a ve Peygamberin sünnetine göre hükmeden Müslüman yöneticilere,

3. Savaşta şehit düşen askerlerin geride bıraktıkları yardıma muhtaç akrabalara,

4. Bu durumdaki yetimlere,

5. Diğer yoksullara,

6. Ve evinden yurdundan uzak düşmüş, memleketine dönemeyecek şekilde yolda kalmış kimselere aittir. Ganimetin geri kalan beşte dördü ise, savaşa katılan askerler arasında süvarilere iki, yayalara bir pay olmak üzere paylaştırılır.

Ey müminler! Eğer Allah'a gerçekten iman ediyorsanız ve hak ile batılın kesin hatlarla birbirinden ayrıldığı o Ayrışma Gününde, yani iki ordunun Bedir'de karşı karşıya geldiği kader gününde kulumuza indirdiğimiz muhteşem zaferi müjdeleyen ayetlere gerçekten inanıyorsanız, ganimetler konusunda uymanız gereken temel ölçü budur. Unutmayın ki, Allah her şeye kadirdir.

Bakın, bizzat Allah, Bedir savaşında müminleri nasıl sevk ve idare ediyordu:
42 Hani, siz vadinin Medine'ye yakın bölgesinde, savaşa hiç de elverişli olmayan kuzey kenarında idiniz. Onlar ise, vadininMekketarafına düşen ve stratejik öneme sahip olan öte ucunda idiler. Birbirinden habersiz ilerleyen iki ordu arasında sadece bir tepe vardı ve sanki gizli bir el, onları bir noktada buluşturuyordu. Bu arada, Ebu Süfyan komutasında hızla Mekke'ye doğru kaçmakta olan kervan sizden daha aşağılarda denizsahilinde idi. Düşman, her bakımdan sizden üstün görünüyordu.

Allah iki orduyu öyle bir yerde ve zamanda buluşturmuştu ki, eğer savaşiçin önceden sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakitte bu kadar dakik buluşamazdınız. Ayrıca böylesine güçlü bir orduyla karşılaşacağınızı bilseydiniz, savaşa çıkmaktan çekinirdiniz. Kısacası, işin içinde ilâhî irade olmasaydı, bu zaferin kazanılmasına imkân ve ihtimal yoktu. Fakat Allah, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan bir amacı gerçekleştirmek için hak ile batılın temsilcilerini vuruşturarak, Bedir savaşında inananları mucizevî bir şekilde üstün kıldı ki, inkârı tercih ederek helâk edilecek olan, tesadüfen ve gelişigüzel değil, hakikati bizzat görerek açık bir delile göre helâk olsun. Yine imanı tercih ederek yaşayacak olan da, kesin bir bilgiye ve açık bir delile göre yaşasın.

Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, bilendir. Nitekim:
43 Ey Peygamber! Hani Allah, savaştan önce görmüş olduğun rüyanda, sizi cesaretlendirip savaşa yöneltmek için sana onları sayıca az gösteriyordu. Çünkü eğer onları sana çok gösterseydi, paniğe kapılacak ve bu konuda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah, sizi yardımıyla destekleyerek tüm tehlikelerden kurtardı. Hiç şüphesiz O, kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir.
44 Ve hani Allah,savaş öncesinde karşı karşıya geldiğiniz sırada onları sizin gözünüzde az gösteriyor ve sizi de onların gözünde iyice azaltıyordu ki, iyilerle kötüler artık aralarında kozlarını paylaşsınlar ve böylece Allah, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan bir amacı gerçekleştirmiş olsun. Nitekim tam savaşın kızıştığı sırada, sizi kâfirlerin gözünde olduğunuzun iki katı göstererek (3. Âl-i İmrân: 13) onların kalplerine korku saldı ve size muhteşem bir zafer kazandırdı. Unutmayın ki, bütün işler Allah'a döndürülecek ve her konuda son sözüO söyleyecek, hükmü de O verecektir.
45 Ey iman edenler! Savaşta düşman askerlerinden bir topluluk ile karşılaştığınız zaman, asla gevşekliğe kapılmayın! Onlar karşısında kararlı, sağlam durun ve Allah'ı çokça anın ki, dünya ve âhirette kurtuluşa erişesiniz.
46 Bir de, Allah'a ve Elçisine gönülden boyun eğerek itaat edin ve sakın birbirinizle çekişmeyin! Yoksa korkuya kapılırsınız da, bütün heybet ve kuvvetiniz kaybolup gider. Ve en sıkıntılı anlarda bile zorluklara göğüs gererek sabredin! Unutmayın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
47 Ve sakın, inananları Allah yolundan alıkoymak için küstahça bir gurura kapılıp sağa sola çalım satarak ve insanlara gözdağı vererek yurtlarından çıkıp gelen şu inkârcılar gibi olmayın! Hiç kuşkusuz Allah, onların bütün yaptıklarını sonsuz ilim ve kudretiyle kuşatmıştır.

Onları müminlere karşı savaşa sürükleyen duygunun asıl kaynağına gelince:
48 Hani kâfirlerin benliklerini tamamen ele geçirmiş olan şeytan, türlü bahaneler ve telkinlerle onlara yaptıklarını güzel göstererek, "Korkmayın, bugün insanlardan hiç kimse sizi yenemez, ben sizin yanınızdayım!" demişti.

Fakat iki ordu karşı karşıya gelince, şeytan hemen gerisin geriye dönerek, "Bakın!" dedi, "Ben sizden ve yaptığınız kötülüklerden uzağım! Sizinle tüm ilişkimi kesiyor, hakkınızda hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum!Çünkü ben, sizin nefret ve ihtirasa kapılarak göremediğiniz gerçekleri, yani şehadet aşkıyla er meydanına çıkan ve bizzat melekler tarafından desteklenen bu yiğitlerle asla baş edilemeyeceğini görüyorum. Doğrusu ben, her ne kadar emirlerine itaat etmesem de, Allah'tan korkarım. Çünkü bilirim ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir." Böylece şeytan, inkârcıları oracıkta yüz üstü bırakıp kaçmıştı.
49 Öte yandan, inanmadıkları hâlde Müslüman gözüken ikiyüzlüler ve İslâm'dan yana kesin tercihini henüz yapmamış olan, dolayısıyla kalplerinde hastalık bulunan bazı zayıf imanlılar, "Bu Müslümanları dinleri fena hâlde aldatmış! Baksanıza, kendilerinin üç katı bir orduya kafa tutuyorlar!" diyorlardı. Oysa bilmiyorlardı ki, her kim —üzerine düşeni yaptıktan sonra— Allah'a güvenip dayanırsa, Allah O'na yeter. Çünkü Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Neyi dilemiş ve hangi hükmü vermişse, mutlaka doğrudur ve gerçekleşecektir. O hâlde, kudret ve hikmet isteyen O'na bağlanmalıdır. O'ndan yüz çevirenlere gelince:
50 O kâfirleri can çekişirlerken bir görseydin: Melekler yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırlarken, onları şöyle azarlayacaklar: "Tadın bakalım şu yakıcı azabı!"
51 "İşte bu ceza, kendi ellerinizle yaptığınız zulüm ve haksızlıklar yüzündendir. Yoksa Allah, kullarına asla zulmedecek değildir."
52 Şu inkârcıların gidişatı, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan önceki zalimlerin durumuna benziyor. Onlar da Allah'ın ayetlerini inkâr etmişlerdi de, Allah günahlarından dolayı onları kıskıvrak yakalayıvermişti! Öyle ya, Allah'ın kudret ve kuvveti sınırsızdır, zalimleri cezalandırması çok şiddetlidir.
53 İşte zalimlerin cezası budur. Ve bu cezanın sebebi yalnızca kendileridir. Çünkü kıyamete kadar değişmeyecek ilâhî yasalar uyarınca, bir toplum kendi iç dünyasındaki güzel ahlâk ve meziyetleri bozup değiştirmediği sürece, Allah onlara vermiş olduğu nimetleri değiştirecek değildir. Ve çünkü Allah, her şeyi işitendir, bilendir. Sonsuz ilim ve hikmeti gereğince, hiç kimseye hak etmediği karşılığı vermez.
54 Bu ilâhî yasa, geçmişte de aynen uygulanmıştı. Tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan önceki kâfirlerin ibret verici durumlarında olduğu gibi. Onlar da Rab'lerinin ayetlerini yalanlamaya kalkmışlardı. Biz de günahlarından dolayı onları helâk etmiş, Firavun ve ordusunu Kızıldeniz'e batırıp boğmuştuk. Çünkü bu helâk edilenlerin hepsi de, bile bile kötülüğü tercih eden zalim kimselerdi.
55 Allah katındaki değer ölçülerine göre yaratıkların en kötüsü, inkâra saplanıp da bir türlü imana gelmeyen o nankör ve inatçı kâfirlerdir.
56 Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın hâlde her fırsatta antlaşmayı bozan ve hiçbir ahlâksızlıktan, kötülükten çekinmeyen kimselerdir.
57 Bunları savaşta ele geçirirsen, onlara vereceğin ceza ile, arkalarında bulunan ve antlaşmayı bozma niyeti taşıyan kimselere öyle bir gözdağı ver ki, akıllarını başlarına toplasınlar da, ihânet etmekten sakınsınlar.
58 Kendileriyle antlaşma yaptığın bir toplumun, antlaşmayı bozduklarını veya bunu plânladıklarını gösterenaçık ve kesin deliller bulur da onların sana hainlik edeceğinden korkarsan, sen de aynı şekilde antlaşmayı geçersiz kıldığını onlara bildir. Bu şekilde bildiri yapmadan onlara gizlice saldırma. Uydurma bahanelerle antlaşmayı çiğnemeye de kalkma. Çünkü Allah, ihanet edenleri sevmez.
59 İnkâr edenler, yaptıkları ihanetin cezasını çekmeden elimizden kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar. Onlar, Allah'ın kendilerine gerek doğrudan, gerek mümin kullarının eliyle azap etmesine asla engel olamayacaklardır. İşte bunun içindir ki:
60 Ey müminler! Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet toplayın ve en etkili, enüstün silah gücüne sahip olun. Sözgelimi, güçlü süvari birlikleri oluşturmak üzere savaş atları ve elinizdeki imkânlara göre tanklar, toplar, tüfekler hazırlayın ki, böylece hem Allah'ın düşmanı, hem de sizin düşmanınız olan insanları ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği ve gelecekte Müslümanların başına belâ olabilecek kimseleri korkutup savaştan caydırabilesiniz. Fakatbunu gerçekleştirmek için malınızı ve canınızı ortaya koymanız gerekiyor.

Unutmayın ki, Allah yolunda her ne harcama yaptıysanız, hepsinin karşılığı size eksiksiz ödenecek ve asla haksızlığa uğratılmayacaksınız.
61 Şayet düşmanların barışa yanaşırlarsa, onların bu teklifini kabul et ve Allah'a güven. Şüphesiz O her şeyi işitendir, bilendir.
62 Ama eğer asıl maksatları savaş olduğu hâlde barış yanlısı gözükerek sana hile yapmaya kalkışırlarsa, korkma, onlara karşı Allah sana yeter! O Allah ki, katından gönderdiği yardımıyla ve uğrunda can vermeye hazır olan müminlerle seni destekledi,
63 Ve tüm insanlığa örnek olacak muazzam bir toplumsal değişimi gerçekleştirerek, yüzyıllar boyunca birbirlerini kırıp geçiren düşman kabileleri bir anda din kardeşleri hâline getirip onların gönüllerini sevgi ile birbirine ısındırıp kaynaştırdı. Şayet sen dünyalar kadar servet harcamış olsaydın bile, yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat işte Allah, onları İslâm sancağı altında tek vücut hâlinde bir araya getirdi. Çünkü O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Bu yüzden artık korkuya, ümitsizliğe kapılmak yok:
64 Ey Peygamber! Sana ve seni izleyen müminlere, yardımcı ve koruyucu olarak Allah yeter! O hâlde:
65 Ey Peygamber ve ey onun izinde yürüyen Müslüman komutan! İnananları cesaretlendirerek savaşa teşvik et:

Eğer sizden zorluklara karşı göğüs gererek sabretmesini bilen yirmi kişi olursa, kâfirlerden tam iki yüz kişilik bir bölüğü yenebilirler.

Yine sizden böyle yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişilik bir orduyu yenebilirler. Çünkü onlar, Allah'a ve ahirete inanmayan; evrenin, hayatın ve ölümün gerçek anlamını bilmeyen bir topluluktur.

Demek ki, savaş taktiğini iyi bilen cesaretli, sabırlı ve sağlam inançlı bir İslâm ordusu, sayıca kendisinden on kat fazla düşmanı yenebilir. Ancak her Müslüman bu derece sabırlı, takvalı ve cesaretli olmayabilir. Bunun içindir ki:
66 Şimdi Allah, içinizde zaman zaman gaflet, yılgınlık ve zayıflık olacağını bildiğinden, aslında bire-on olması gereken oranı düşürerek yükünüzü hafifletmiş bulunuyor:

Artık içinizden sabreden yüz kişi olursa, kâfirlerden iki yüz kişilik bir bölüğü yenebilirler.

Yine sizden böyle bin kişi olursa, kâfirlerden iki bin kişilik bir orduyu Allah'ın izniyle yenebilirler. Demek ki, İslâm ordusu kendisinin iki katından fazla olmadığı sürece düşman karşısında geri çekilemez, savaşmak zorundadır. Eğer müminler Allah'a dayanır ve zorluklar karşısında sabrederlerse, kesinlikle galip geleceklerdir.

Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.
67 Ey müminler! Bir Peygambere, düşman kuvvetlerini bir daha toparlanamayacakları şekilde bozguna uğratıp yeryüzünde tam olarak ağırlığını koymadan, fidye ve ganimet elde etme amacıyla esirler almak yaraşmaz. Zira o, savaş esiri alıp karşılığında fidye elde etmek veya ganimet toplamak için gönderilmedi. Onun gönderilişinin asıl gayesi, zulüm ve haksızlıklara son vermek üzere İslâm mesajını tüm insanlığa duyurmak ve gerekirse bu uğurda savaşmaktır. Ama hâlâ içinizde, Peygamberin görevini ve gönderiliş gayesini tam anlamıyla kavrayamamış olanlar var. Nitekim Bedir savaşında Kureyş ordusu geri çekilmeye başladığında, bazılarınız Peygamberin talimatlarını dikkate almayıp ganimet toplamaya ve esirler almaya başladınız. Oysa hepiniz düşmanı takip ederek onlara son darbeyi indirmiş olsaydınız, bütün kuvvetlerini oracıkta kırıp bir daha asla toparlanamayacakları şekilde tamamen imha edebilirdiniz.

Fakat siz, ganimet ve esirler peşinde koşarak şu dünyanın gelip geçici menfaatini istiyordunuz. Allah ise kararlılık ve fedakârlık göstererek ahireti kazanmanızı istiyordu. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
68 Ey iman edenler! Eğer Allah tarafından, fidye ve ganimetin helâl olduğuna (47. Muhammed: 4), haramlığı açıkça bildirilmeyen bir davranıştan dolayı hiç kimsenin cezalandırılmayacağına ve Bedir Savaşında Müslümanların mutlaka galip geleceğine dair önceden verilmiş hüküm olmasaydı, aldığınız bu fidye ve ganimet mallarından ötürü başınıza mutlaka büyük bir azap gelirdi. Ayrıca, düşman uyanık davranıp yeniden toparlanarak ani bir karşı saldırıya geçmiş olsaydı, hepinizin kılıçtan geçirilmesi işten bile değildi. Neyse ki, Allah sizleri bundan korudu.

Ama ne yazık ki, daha sonra Uhud savaşında bu uyarıyı dikkate almayan bazı okçuların hatası yüzünden, kazanılmak üzere olan bir savaş kaybedilmiş ve Müslümanlar büyük kayıplar vermişlerdir (3. Âl-i İmrân: 152).
69 Bedir Savaşında esir ve ganimet peşinde koşmanız doğru olmamakla birlikte, ele geçirdiğiniz fidye ve ganimetleri helâl ve hoş olarak yiyebilirsiniz. Yeter ki, Allah'tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın ve gücünüz yettiğince kötülüklerden sakının. Ve Allah'ın merhametinden asla ümit kesmeyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Savaş esirlerinin durumuna gelince:
70 Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: "Eğer Allah kalplerinizde O'nun mesajını anlayıp kabul etme yönünde bir yatkınlık bulunduğunu ya da müminlere karşı iyi niyetten kaynaklanan sevgi, dostluk ve merhamet gibi iyilik ve güzelliklerin yüreğinizde filizlendiğini görürse, elinizden alınan fidye ve ganimet mallarından çok daha güzel ve değerli olan iman nimetini size lütfedecek ve sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah çok affedici, çok merhametlidir."
71 Şayet bu esirler serbest kalıp ülkelerine döndükten sonra sözlerinde durmayıp sana ihanet etmeye kalkışırlarsa, şunu iyi bilsinler ki, onlar daha önce de Kur'an'ın hak olduğunu bile bile inkâr ederek Allah'a ihanet etmişlerdi de, bu yüzden Allah müminleri Bedir savaşında onlara üstün kılmış ve o zalimlere en ağır cezayı tattırmıştı! Unutmayın ki, Allah her şeyi bilendir, sonsuzhikmet sahibidir."
72 Allah'a ve Elçisine yürekten inanan, sonra zulmün egemen olduğu ülkeyi terk ederek İslâm diyarına hicret eden, ardından da üstün bir gayret göstererek mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd eden muhacirler ile onlara kucak açarak yardımcı olan ve Ensar adıyla anılan Medineli fedakâr Müslümanlar var ya; işte onlar, her konuda birbirlerinin doğal müttefikleri, yardımcıları, koruyucuları ve dostlarıdırlar.

İnanmış oldukları hâlde hicret etmeyenlere gelince, onlar İslâm diyarına hicret etmedikleri sürece, sizinle onlar arasında hiçbir dostluk bağı yoktur. Zira siz, zulmün egemenliği altında yaşamayı tercih eden Müslümanların haklarını korumakla yükümlü değilsiniz.

Bununla beraber, eğer din konusunda uğradıkları baskılardan dolayı sizden yardım isterlerse, —antlaşmalı olduğunuz bir topluma karşı olmamak şartıyla— o mazlum Müslümanlara yardım etmek sizin görevinizdir. Fakat müttefikiniz olan bir devlet kendi sınırları içinde yaşayan Müslümanlara baskı uygularsa, o zaman silahlı müdahalede bulunamazsınız. Bu durumda sorun, diplomatik görüşmeler yoluyla halledilmeye çalışılır. Yine de çözüm bulunamazsa, Müslümanların İslâm yurduna hicret etmelerinden başka çıkar yol yoktur. O hâlde, hem Müslümanların hakkını koruma, hem de kâfirlerle yaptığınız antlaşmalara bağlı kalma konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın.

Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.

Müminler nasıl birbirlerinin dostu ise:
73 İnkâr edenler de doğal olarak birbirlerinin yardımcıları, koruyucuları, müttefikleri ve dostlarıdırlar. Eğer sizdekendi aranızda böyle organize olmuş güçlü ve etkin bir toplum oluşturmak için üzerinize düşeni yapmayacak olursanız, yeryüzünde baskı ve zulme dayalı rejimler boy gösterecek, kan ve gözyaşı asla dinmeyecek, bütün dünyayı korkunç bir fitne ve imansızlık akımı dalga dalga saracak ve böylece büyük bir kargaşa, anarşi, yozlaşma ve fesat baş gösterecektir.

İşte bu çetin şartlarda dahi:
74 Allah'a ve Elçisine yürekten inanan, sonra zulmün egemen olduğu ülkelerini terk ederek İslâm diyarına hicret eden, ardından da üstün bir gayret göstererek mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihâd eden muhacirler ve onlara kucak açarak yardımcı olan Medineli Müslümanlar var ya, işte gerçek anlamda inananlar onlardır. Onlara Rab'leri tarafından bağışlanma ve cömertçe bahşedilmiş nimetler vardır.

Ve bu ilâhî müjde, yalnızca ilk Müslümanları değil, kıyamete kadar gelecek bütün müminleri kucaklamaktadır:
75 Bundan böyle; Allah'ın ayetlerine yürekten inanan, sonra İslâm'ın egemen olduğu diyara hicret eden ve sizinle birlikte Allah'ın dini uğrunda cihad edenler var ya, işte onlar da sizin sahip olduğunuz bütün hak ve yetkilere sahip müminlerdendir. Zira İslâm inancı, bütün müminleri birbirine kardeş yapar. Ancak sırf bu kardeşlik bağı, bazılarınızın zannettiği gibi onları birbirlerine mirasçı kılmaz.

Zira Allah'ın hükmüne (4. Nisa: 11) göre anne, baba, eş, çocuk ve benzeri yakın akrabalar, birbirlerine mirasçı olmaya diğer müminlerden daha lâyıktırlar.

Öte yandan, kâfirler bile kendi aralarında birlik ve beraberlik oluşturabiliyorlarsa, Allah'ın belirlediği yasalar uyarınca,iman bağıyla birbirlerine kenetlenerek aralarında yakınlık kuranlar, birbirlerineher konuda yardım etmeye, birbirlerinin haklarını korumaya ve sıkıntılarını paylaşmaya, inançsız insanlardan çok daha lâyıktırlar.

Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi en mükemmel şekilde bilmektedir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِۜ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْۖ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ 1
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ 2
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ 3
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ 4
كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّۖ وَاِنَّ فَر۪يقاً مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ لَكَارِهُونَۙ 5
يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَۜ 6
وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ 7
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ 8
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ 9
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟ 10
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ 11
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ 12
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 13
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ 14
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفاً فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ 15
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفاً لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزاً اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ 16
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَناًۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 17
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ 18
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ 19
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ 20
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ 21
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ 22
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْراً لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ 23
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 24
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 25
وَاذْكُـرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 26
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ 27
وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟ 28
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ 29
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ 30
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 31
وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ 32
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ 33
وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 34
وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ 35
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ 36
لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعاً فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟ 37
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ 38
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 39
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ 40
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 41
اِذْ اَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوٰى وَالرَّكْبُ اَسْفَلَ مِنْكُمْۜ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْم۪يعَادِۙ وَلٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْراً كَانَ مَفْعُولاًۙ لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَسَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ 42
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 43
وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلاً وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْراً كَانَ مَفْعُولاًۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟ 44
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ 45
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ 46
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَراً وَرِئَٓاءَ النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ 47
وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَاِنّ۪ي جَارٌ لَكُمْۚ فَلَمَّا تَرَٓاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَقَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكُمْ اِنّ۪ٓي اَرٰى مَا لَا تَرَوْنَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ 48
اِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ د۪ينُهُمْۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 49
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ 50
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ 51
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 52
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ 53
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ 54
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ 55
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ 56
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ 57
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟ 58
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ 59
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ 60
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 61
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ هُوَ الَّـذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ 62
وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْۜ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مَٓا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ اَلَّفَ بَيْنَهُمْۜ اِنَّهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 63
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ 64
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفاً مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 65
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ 66
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَكُونَ لَـهُٓ اَسْرٰى حَتّٰى يُثْخِنَ فِي الْاَرْضِۜ تُر۪يدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَاۗ وَاللّٰهُ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 67
لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ ف۪يمَٓا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ 68
فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلَالاً طَيِّباًۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ 69
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْراً يُؤْتِكُمْ خَيْراً مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 70
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 71
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 72
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ 73
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقاًّۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ 74
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 75
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِۜ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْۖ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Ey Peygamber! Müminler sana, düşmanla savaşarak ele geçirdikleri silah, mal ve erzak gibi ganimetlerin kime ait olduğunu soruyorlar. Üstelik bu konuda yersiz ve kırıcı tartışmalara girişiyorlar. Bazıları, İslâm öncesi uygulamada olduğu gibi savaşta ele geçirdikleri ganimetlerin kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlar. Diğerleri ise, kaçmaya başlayan düşmanı takip ettikleri ve Allah'ın Elçisini korudukları için ganimet toplamaya fırsat bulamadıklarını, bu yüzden alınan ganimetlerde kendilerinin de pay sahibi olduğunu —haklı olarak— iddia ediyorlar.

De ki: "Her konuda olduğu gibi, ganimetler hakkında da hüküm verme yetkisi Allah'a ve O'nun hükümlerini size ileten bir elçi olarak Peygambere aittir. Yani ganimet onu ele geçiren savaşçıya değil, kamuya ait bir maldır ve kimler arasında hangi oranda paylaştırılacağı 41. ayette bildirilecektir.

O hâlde, Allah'tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece dikkatli ve duyarlı olun. Dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının. Aranızdaki ilişkileri iyileştirip geliştirmeye çalışın!

Ve gerçekten inanan kimseler iseniz, Allah'a ve Elçisine kayıtsız şartsız itaat edin!
1
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'ın adı anıldığı zaman yürekleri korku ve heyecanla ürperir. Kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman, bu onların inancını pekiştirerek artırır ve onlar, yalnızca Rab'lerine dayanıp güvenirler.
2
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ
Onlar ki, Müslümanlığın vazgeçilmez şartı olan namazı —ona gereken dikkat ve özeni göstererek, dosdoğru ve aksatmadan— kılarlar ve kendilerine bağışladığımız nimetlerden bir kısmını toplum yararına fedakârca paylaşarak Allah için yoksullara harcarlar.
3
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ
İşte gerçek anlamda inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rableri katından yüksek dereceler, bağışlanma ve pek kıymetli nimetler vardır. Bu muhteşem nimetlerin yanında dünya malının, savaş ganimetlerinin sözü mü olur? Öyleyse ganimet elde etmek için değil, Allah'ın rızasını kazanmak ve böylece sonsuz âhiret nimetlerini elde etmek için çaba harcamalısınız. İşte o zaman hiç kuşkunuz olmasın ki, nihaî zafer kesinlikle inananların olacaktır! İşte buna çarpıcı bir örnek, Bedir Savaşı:

Hicretin ikinci yılında (miladi 624) Mekke müşrikleri Medine'de oluşan İslâm toplumunu imha etmek amacıyla kapsamlı bir saldırıya karar verdiler. Bunun için de, tüm gelirini bu savaş için harcamak üzere ortaklaşa hazırladıkları büyük bir ticaret kervanını Ebû Süfyan komutasında Suriye'ye gönderdiler. Kervan, dönüş yolculuğunda Medine yakınlarından geçecekti. Bunu haber alan Peygamber (s), kervanı ele geçirmek üzere 313 kişilik küçük bir askerî birlikle harekete geçti. Çünkü bu kervan, yurtlarından sürülen Müslümanların geride bıraktıkları tüm mal varlığına el koyan müşriklere aitti. Bu arada, Ebû Süfyan'ın acil yardım çağrısını alan bin kişilik tam teçhizatlı Kureyş ordusu, kervanı kurtarmak amacıyla Mekke'den yola çıktı. Bunun üzerine Rasul-ü Ekrem, Allah'tan aldığı emir uyarınca kervanı ele geçirmekten vazgeçip bu güçlü orduyla savaşmak üzere Bedir vadisine doğru yöneldi. Aslında Müslümanlar, böyle bir savaş için hazırlıklı değillerdi. Bu yüzden, kendilerinin en az üç katı olan tam teçhizatlı bir orduyla savaşa girmekten çekindiler. Fakat ashabın önde gelenleri, Allah'a ve Elçisi'ne sonsuz güven duyduklarını ve ölünceye kadar Peygamber'in izinden ayrılmayacaklarını söyleyerek tüm tereddütleri bertaraf ettiler. Böylece iki ordu Bedir'de karşı karşıya geldi ve Müslümanlar Allah'ın yardımıyla Kureyş ordusunu tamamen bozguna uğratarak büyük bir zafer kazandılar. Müşriklerden yetmiş tanesi öldürüldü, bir o kadarı da esir alındı.

Bedir Savaşı öncesinde de, tıpkı ganimetler konusunda olduğu gibi yersiz itirazlar ve tartışmalar yaşanmıştı:
4
كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّۖ وَاِنَّ فَر۪يقاً مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ لَكَارِهُونَۙ
Evet, Allah müminlere vaad ettiği dünya ve âhiret nimetlerini elbette verecektir. Nitekim Bedir Savaşı öncesinde Rabb'in, seni hak uğrunda savaşmak ve büyük bir zafer kazanmak üzere evinden çıkarıyordu. Fakat müminlerden bir bölümü, güçlü Kureyş ordusuyla karşılaşacaklarını anlayınca bundan hoşlanmamışlardı.
5
يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَۜ
Oysa kervana saldırmaktan vazgeçip Kureyş'in güçlü ordusuna doğru yönelmenizi size emreden Allah'tan başkası değildi. Bunun böyle olduğuna dair hakikat tamamen ortaya çıkmış olmasına rağmen, o güçlü orduyla savaşmayı tehlikeli görerek sanki göz göre göre ölüme gidiyorlarmış gibi o konuda seninle tartışıyorlardı.
6
وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ
Hani Allah, bu iki topluluktan birinin —ya Kureyş ordusunun ya da kervanın— elinize geçeceğini Peygamber'e müjdeleyerek size söz vermişti.

Fakat siz güçlü Kureyş ordusunu bozguna uğratıp muhteşem bir zafer kazanmak yerine, kuvvetsiz olan kervanı ele geçirmek istiyordunuz.

Oysa Allah, buyruklarıyla hakkı —yani hak ve adalet prensiplerine dayanan ve hakikatin ta kendisi olan bu dini— yeryüzünde egemen kılmak ve hakkın karşısında duran zalimleri bozguna uğratarak kâfirlerin kökünü kazımak istiyordu.
7
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ
Allah zalimlerle savaşmanızı emrediyordu ki, ilahi emirlere başkaldıran o mücrimler istemeseler de, hakikati yeryüzünde egemen kılsın ve inkâr, zulüm, haksızlık temeline dayanan bâtılı ortadan kaldırsın.
8
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ
Hani siz, en güçlü silahlarla donanmış düşman ordusuna karşı Rabb'inizden yardım istiyordunuz. O da bunun üzerine, "Ben birbiri ardınca yeryüzüne inecek olan bin melek ile size elbette yardım edeceğim!" diye duanıza cevap vermişti.

Aslında bu vasıfları taşıyan kahramanların, meleklerin desteğine bile ihtiyacı yoktu. Nitekim:
9
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟
Allah bunu sadece, size ilâhî bir müjde olsun ve bu sayede kalpleriniz huzura kavuşsun diye yapmıştı. Yoksa zaferve yardım meleklerden değil, yalnız Allah katındandır. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.

Hani Bedir savaşında susuz kalmış, abdest ve gusül için bile su bulamaz hale gelmiştiniz. Ayrıca, bulunduğunuz yer kumluk olduğu için ayaklarınız kuma gömülüyor, yürümekte zorluk çekiyordunuz. Şeytan bütün bunları fırsat bilerek sizi korku ve ümitsizliğe düşürmek üzereydi ki:
10
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ
O vakit Allah, kendi katından gelen ve tüm korkuları, endişeleri kalbinizden söküp atan bir cesaret ve güven duygusu olarak iliklerinize işleyen bir iç huzuru, ruhunuzu okşayan tatlı bir uyku ile sizi dalga dalga sarıp bürüyordu.

Ardından da, hem susuzluğunuzu gidermek hem de kumluk araziyi pekiştirerek harekete elverişli hâle getirmek üzere gökten üzerinize beklenmedik bir yağmur yağdırmıştı ki, böylece sizi bedensel ve ruhsal kirlerden arındırarak tertemiz kılsın, şeytanın susuzluktan perişan olacağınız yolundaki kirli vesveselerini sizden gidersin, kalplerinizi güçlendirip birbirine bağlasın ve ayaklarınızı yere sağlam bastırsın.
11
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ
Hani Rabb'in meleklere diyordu ki: "Muhakkak ben sizinle beraberim. O hâlde, inananların cesaretini artırarak düşman karşısında dimdik ayakta kalmalarını sağlayın!"

"Ben sizleri göndererek, kâfirlerin yüreğine korku salacağım."

"Öyleyse vurun kılıçlarınızla o zalimlerin boyunlarına, doğrayın onların bütün parmaklarını!"
12
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Çünkü onlar Allah'a ve Elçisine başkaldırdılar. Her kim de Allah'a ve Elçisine başkaldıracak olursa şunubilsinki, Allah'ın cezalandırması çok çetindir!
13
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ
İşte, zalimlerin dünyadaki cezası budur. Ey zalimler,şimdilik onu tadın bakalım! Fakatasıl cezayı cehennemde çekeceksiniz: Hakikati inkâr edenler için cehennemde ateş azabı var.
14
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفاً فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ
Ey iman edenler! Kâfirlerle savaş meydanında toplu hâlde karşılaştığınız zaman, —sizin iki katınızdan fazla olmadıkları sürece— sakın korkupkaçarak onlara arkanızı dönmeyin!
15
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفاً لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزاً اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Düşmanla göğüs göğse çarpıştığınız öyle bir günde, —taktik gereği çekilip tekrar saldırmak amacıyla plânlı ve kontrollü bir şekilde bir tarafa çekilenler veya mevzi değiştirip bir başka bölüğe katılanlar hariç— her kim dağılarak arkasını dönüp kaçacak olursa, kesinlikle Allah'ın gazabına uğrayacak ve varacağı yer cehennem olacaktır. Ne korkunç bir son!

Fakat kazandığınız zaferden dolayı da sakın şımarıp gurura kapılmayın:
16
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَناًۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Onları aslında siz kendi kudretinizle öldürmediniz, fakat size kuvvet, metanet ve cesaret vererek ve kâfirlerin yüreğine korku salarak asıl Allah öldürdü onları.

Ve ey Muhammed, savaş başlamadan önce düşmanın gözlerine isabet eden o bir avuç kumu attığın zaman da aslında sen atmadın, fakat bu atışın tesirlerini yaratarak gerçekte Allah attı onu.

Allah bunu, kendi katından bahşettiği ve sonu hayırla biten güzel bir sınavla müminleri imtihan etmek ve böylece onları sabır, disiplin ve mücadele konusunda eğitmek için yaptı.

Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.
17
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ
İşte inananların mükâfatı da budur. Elbette Allah, kâfirlerin tüm hilelerini darmadağın edecektir. O hâlde, iman eden bir ordunun artık yenilmesine imkân var mı? Gelelim inkârcılara:
18
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Ey kâfirler! Madem savaş öncesi, Kâbe'nin örtüsüne sarılarak, "Ey Tanrımız! Hangimiz doğru yolda ise ona zaferi ihsan et." diye yalvararak aranızda kesin bir hüküm verilmesini istiyordunuz, işte müminlere bahşedilen bu zafer sayesinde, haksız olduğunuzu tescil eden ilâhî hüküm size ulaştı.

Eğer aklınızı başınıza devşiripzulüm ve haksızlıktan vazgeçerseniz, bu sizin iyiliğiniz için olur. Fakat yeniden saldırganlığa dönerseniz, biz de sizi cezalandırmaya döner ve bir kez daha belânızı veririz.

Üstelik o güvendiğiniz gösterişli ordularınız —ne kadar güçlü ve kalabalık olurlarsa olsunlar— sizi müminler karşısında bozguna uğramaktan kurtaramayacaktır.

Çünkü Allah, daima inananlarla beraberdir. Ancak inananların da ilâhî yardıma lâyık olmaları için dikkat etmeleri gereken hususlar vardır:
19
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ
Ey iman edenler, Allah'a ve O'nun hükümlerini size ileten bir elçi olarak Peygamberine itaat edin! Allah'a itaat, O'nun kitabı olan Kur'an'a itaatle olur. Peygambere itaat de, onun Allah'tan aldığı diğer talimatlara, yani sahih hadisler yoluyla size intikal eden Sünnet'e itaatle mümkündür. Rabb'inizin emirlerini işittiğiniz hâlde, sakın O'ndan yüz çevirmeyin!
20
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Ve Kur'an'ın buyruklarına kulak asmadıkları hâlde, "Biz Allah'ın emirlerini her zaman dinleriz!" diyen Yahudiler ve ikiyüzlüler gibi olmayın.
21
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
Çünkü Allah'a göre yaratıkların en kötüsü, aklını kullanmayan ve bu yüzden de hakikat karşısında sağır ve dilsiz kesilen kimselerdir.
22
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْراً لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ
Allah onlarda iyilik ve güzelliğe yöneliş konusunda en ufak bir eğilim, bir hayır görseydi, kendilerine hakikati elbette işittirirdi. Fakatonlarda hayır yok. Allah onlara hakikati zorla işittirseydi bile, yine de çok geçmeden ondan yüz çevirip dönerlerdi. O hâlde, gerçek itaatin nasıl olması gerektiğini onlara gösterin:
23
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ey iman edenler! Allah ve Elçisi bireysel,toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasi, ahlâkî vb. yönlerden yeniden dirilişinizi sağlayacak bir konuda size çağrı yaptığında, bu çağrıya mutlaka uyun!

Şunu iyi bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer ve onu itaatkârlığı sayesinde günaha düşmekten koruyup iyiliklere yönlendirir. Unutmayın ki, hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzurunda toplanacaksınız.
24
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Bu çağrıyı kulak ardı ederek Allah yolunda mücadeleyi terk ettiğiniz takdirde, yalnızca içinizdeki zalimlere erişmekle kalmayacak, aksine bütün toplumu kasıp kavuracak savaş, fakirlik,anarşi, ahlâksızlık, yozlaşma, ruhsal ve toplumsal çalkantılar gibi bir felâketin sizi perişan etmesinden korkun.

Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu da bilin. Daha önce Mekke'de yaşadıklarınızı unutmayın:
25
وَاذْكُـرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Yeryüzünde sürekli ezilip horlanan bir avuç zayıf, korumasız bir topluluk olduğunuz ve zalim insanlar tarafından her an yakalanıp yok edilme korkusuyla iç içe yaşadığınız günleri hatırlayın.

İşte siz böyle çaresiz bir durumda iken,Allahsizi zalimlerin elindenkurtararak Medine'ye göç etmenizi ve size kucak açan yeni bir ortamda, güven ve huzur içinde barınmanızı sağladı. Sonra da sizi düşmanlarınıza karşı yardımıyla güçlendirdi ve en güzel nimetlerle besleyip rızıklandırdı ki, kulluk görevinizi en güzel şekilde yerine getirerek Rabb'inize şükredesiniz. Şu hâlde:
26
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey iman edenler! Sakın hak yolda mücadeleyi bırakıp da Allah'a ve Elçisine ihanet etmeyin! Aksi hâlde dininiz, malınız, aileniz, sağlığınız, insanî değerleriniz, doğal güzellikleriniz gibi korumanız için size teslim edilmiş olan kendi emanetlerinize bilerek ihanet etmiş olursunuz!
27
وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
Şunu iyi bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak iman ve teslimiyetinizi ölçmek üzere size emanet edilmiş birer imtihan aracından ibarettir ve Allah'ın katında dünyanın basit ve gelip geçici nimetlerinden çok daha büyük bir ödül vardır. Öyleyse, bu muhteşem ödülü kazanmak için var gücünüzle çalışın. Unutmayın ki, bu çabanızda Rabb'iniz sizi asla yardımsız bırakmayacaktır:
28
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Ey iman edenler! Eğer Allah'a yürekten bir saygı ile bağlanarak dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih eder ve gücünüz yettiğince kötülüklerden sakınırsanız, o zaman Allah size iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebilmenizi sağlayacak bir kavrayış ve sağlıklı düşünme yeteneği verecek ve küçük günahlarınızı silerek sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah, büyük lütuf sahibidir.
29
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
Ey Muhammed! Hani o kâfirler, İslâm'ın Mekke'de yayılmaya başladığını görünce seni yakalayıp hapsetmek veya geceleyin ani bir baskınla öldürmek ya da öz yurdundan sürüp çıkarmak amacıyla sana karşı sinsice tuzaklar kuruyorlardı. Fakat onlar bu tuzaklarla uğraşırken, Allah da onların bütün hesaplarını altüst edecekmüthiş bir plân kuruyordu. Allah, ancak adaleti gerçekleştirmek ve zalimlere gereken cezayı vermek için tuzak kurar. Zira O, plân kuranların en hayırlısıdır.

O zalimler ki:
30
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onlara ayetlerimiz tebliğ edilerek okunduğu zaman, "Tamam, duyduk!" derler, "İstesek biz de buna benzer hikâyeler uydurabilir, Kur'an ile boy ölçüşebilecek güzel sözler söyleyebiliriz. Çünkü bu okuduğun ayetler, öncekilerin efsane ve masallarından başka bir şey değildir."
31
وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Yine onlar küstahça bir edayla, "Ey Allah'ımız! Eğer bu Kitap gerçekten senin katından gelmiş ise, başımıza gökten taşlar yağdır yahut bizi can yakıcı bir azaba uğrat!" demişlerdi.
32
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Oysa Allah, sen Mekke'de onların arasında bulunduğun sürece, tüm şehri helâk edecek şekilde onlara azap edecek değildi. Kaldı ki, henüz İslâm çağrısı devam ederken, aralarındaki nice temiz yürekli insanların af dileyip inkârdan vazgeçmeleri beklenirken de Allah onlara azap edecek değildi.

Evet, o anda korkunç bir azaba uğramadılarsa, sebebi ancak buydu. Fakat şimdi, ey Peygamber:
33
وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Sen Mekke'den çıkarıldıktan sonra, Allah'ın onlara sizin elinizle azap etmemesi için artık ne gibi mazeretleri olabilir ki! Hem de onlar, serbestçe ziyaret edilmesi gereken Kâbe'deki Kutsal Mescidi Müslümanlara yasaklamışlarken. Oysa tevhid dinini terk ederek Kâbe'yi putlarla dolduran bu insanlar, oranın bakım ve idaresini üstlenme hak ve yetkisine sahip değillerdir. Zira orası Allah'ın evidir, oraya kan ve soy bağıyla varis olunamaz. Bu yüzden Kâbe'ye hizmet etmeye lâyık olanlar, ancak Rab'lerine içten bir saygıyla bağlanıp zulüm ve haksızlıktan titizlikle sakınan kimselerdir. Ne var ki, pek çokları bunun bilincinde değiller.

O kâfirlerin şirk ve riyakârlığa bulanmış sözde ibadetleri de onları ilâhî azaptan kurtaracak değildi:
34
وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
Onların Kâbe çevresindeki duaları ve namazları, yalnızca ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir. O hâlde eykâfirler, hakikati inatla inkâr etmenizin karşılığı olarak, tadın bakalım Bedir savaşında uğradığınız bu acı azabı!

Evet, Allah bu kâfirlere ne diye azap etmesin ki:
35
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ
Doğrusu hakikati inkâr edenler, insanları Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar ve kıyamete kadar da harcamaya devam edeceklerdir. Fakat bu yaptıkları harcamalar, ilerideyüreklerini yakan bir pişmanlığa dönüşecek ve sonunda yenilgiye uğrayıp perişan olacaklar. Bundan ders almayıp inkârcılıkta direten kâfirler ise, topluca cehenneme sürülecekler.
36
لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعاً فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Ki böylece Allah, ahlâkî yönden çirkin ve pis olan kâfirleri, her bakımdan güzel ve temiz olan müminlerden seçip ayıklasın ve bütün pislikleri birbiri üzerine yığıp hepsini cehenneme yollasın! İşte tam anlamıyla kaybedenler bunlardır.
37
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ
Ey Müslüman! İnkâr edenlere şu evrensel hakikati bildir: Eğer fırsat varken zulüm ve haksızlıktan vazgeçerlerse, bundan önceki günahları bağışlanacaktır. Fakat yeniden isyankârlığa dönecek olurlarsa, öncekilerin kanunu geçmişti. Yani daha önceki zalim milletlere uygulanan ilâhî yasa onlar için de uygulanacaktır, onu beklesinler.
38
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Ey iman edenler! Allah'ın dinine karşı savaş açan, insanî ve ahlâkî değerleri hiçe sayan, inanç, ibadet ve düşünce özgürlüğüne zincir vuran bütün fitne ve kötülük odakları tamamen yok edilip ortadan kaldırılıncaya ve yönetimde mutlak otorite ve egemenlik anlamına gelen din, tamamen ve yalnızca Allah'ın iradesine uygun bir hâle gelinceye ve böylece Kur'an'ın hedeflediği adalet, özgürlük ve barış ortamı tüm dünyada egemen oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer zulüm ve haksızlıktan vazgeçerlerse, kendilerini kurtarmış olurlar. Unutmasınlar ki, Allah yaptıkları her şeyi görmektedir ve hak ettikleri karşılığı onlara elbet verecektir.
39
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Eğer zulmü tercih ederek hak dinden yüz çevirecek olurlarsa, size asla zarar veremezler. Şunu iyi bilin ki, sizin koruyucunuz, yardımcınız,efendiniz ve dostunuz Allah'tır! O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır!
40
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Bilin ki, savaşta ele geçirdiğiniz ganimetlerin beşte biri, kamu yararına harcanmak üzere şu beş sınıf arasında paylaştırılır:

1. Bu ganimetler öncelikle Allah'a, yani O'nun fakir ve muhtaç kullarına,

2. İslâm toplumunun devlet başkanı olarak Allah'ın Elçisine ve onun vefatından sonra, Kur'an'a ve Peygamberin sünnetine göre hükmeden Müslüman yöneticilere,

3. Savaşta şehit düşen askerlerin geride bıraktıkları yardıma muhtaç akrabalara,

4. Bu durumdaki yetimlere,

5. Diğer yoksullara,

6. Ve evinden yurdundan uzak düşmüş, memleketine dönemeyecek şekilde yolda kalmış kimselere aittir. Ganimetin geri kalan beşte dördü ise, savaşa katılan askerler arasında süvarilere iki, yayalara bir pay olmak üzere paylaştırılır.

Ey müminler! Eğer Allah'a gerçekten iman ediyorsanız ve hak ile batılın kesin hatlarla birbirinden ayrıldığı o Ayrışma Gününde, yani iki ordunun Bedir'de karşı karşıya geldiği kader gününde kulumuza indirdiğimiz muhteşem zaferi müjdeleyen ayetlere gerçekten inanıyorsanız, ganimetler konusunda uymanız gereken temel ölçü budur. Unutmayın ki, Allah her şeye kadirdir.

Bakın, bizzat Allah, Bedir savaşında müminleri nasıl sevk ve idare ediyordu:
41
اِذْ اَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوٰى وَالرَّكْبُ اَسْفَلَ مِنْكُمْۜ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْم۪يعَادِۙ وَلٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْراً كَانَ مَفْعُولاًۙ لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَسَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
Hani, siz vadinin Medine'ye yakın bölgesinde, savaşa hiç de elverişli olmayan kuzey kenarında idiniz. Onlar ise, vadininMekketarafına düşen ve stratejik öneme sahip olan öte ucunda idiler. Birbirinden habersiz ilerleyen iki ordu arasında sadece bir tepe vardı ve sanki gizli bir el, onları bir noktada buluşturuyordu. Bu arada, Ebu Süfyan komutasında hızla Mekke'ye doğru kaçmakta olan kervan sizden daha aşağılarda denizsahilinde idi. Düşman, her bakımdan sizden üstün görünüyordu.

Allah iki orduyu öyle bir yerde ve zamanda buluşturmuştu ki, eğer savaşiçin önceden sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakitte bu kadar dakik buluşamazdınız. Ayrıca böylesine güçlü bir orduyla karşılaşacağınızı bilseydiniz, savaşa çıkmaktan çekinirdiniz. Kısacası, işin içinde ilâhî irade olmasaydı, bu zaferin kazanılmasına imkân ve ihtimal yoktu. Fakat Allah, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan bir amacı gerçekleştirmek için hak ile batılın temsilcilerini vuruşturarak, Bedir savaşında inananları mucizevî bir şekilde üstün kıldı ki, inkârı tercih ederek helâk edilecek olan, tesadüfen ve gelişigüzel değil, hakikati bizzat görerek açık bir delile göre helâk olsun. Yine imanı tercih ederek yaşayacak olan da, kesin bir bilgiye ve açık bir delile göre yaşasın.

Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, bilendir. Nitekim:
42
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ey Peygamber! Hani Allah, savaştan önce görmüş olduğun rüyanda, sizi cesaretlendirip savaşa yöneltmek için sana onları sayıca az gösteriyordu. Çünkü eğer onları sana çok gösterseydi, paniğe kapılacak ve bu konuda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah, sizi yardımıyla destekleyerek tüm tehlikelerden kurtardı. Hiç şüphesiz O, kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir.
43
وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلاً وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْراً كَانَ مَفْعُولاًۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
Ve hani Allah,savaş öncesinde karşı karşıya geldiğiniz sırada onları sizin gözünüzde az gösteriyor ve sizi de onların gözünde iyice azaltıyordu ki, iyilerle kötüler artık aralarında kozlarını paylaşsınlar ve böylece Allah, yerine getirilmesi kaçınılmaz olan bir amacı gerçekleştirmiş olsun. Nitekim tam savaşın kızıştığı sırada, sizi kâfirlerin gözünde olduğunuzun iki katı göstererek (3. Âl-i İmrân: 13) onların kalplerine korku saldı ve size muhteşem bir zafer kazandırdı. Unutmayın ki, bütün işler Allah'a döndürülecek ve her konuda son sözüO söyleyecek, hükmü de O verecektir.
44
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey iman edenler! Savaşta düşman askerlerinden bir topluluk ile karşılaştığınız zaman, asla gevşekliğe kapılmayın! Onlar karşısında kararlı, sağlam durun ve Allah'ı çokça anın ki, dünya ve âhirette kurtuluşa erişesiniz.
45
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Bir de, Allah'a ve Elçisine gönülden boyun eğerek itaat edin ve sakın birbirinizle çekişmeyin! Yoksa korkuya kapılırsınız da, bütün heybet ve kuvvetiniz kaybolup gider. Ve en sıkıntılı anlarda bile zorluklara göğüs gererek sabredin! Unutmayın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
46
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَراً وَرِئَٓاءَ النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ
Ve sakın, inananları Allah yolundan alıkoymak için küstahça bir gurura kapılıp sağa sola çalım satarak ve insanlara gözdağı vererek yurtlarından çıkıp gelen şu inkârcılar gibi olmayın! Hiç kuşkusuz Allah, onların bütün yaptıklarını sonsuz ilim ve kudretiyle kuşatmıştır.

Onları müminlere karşı savaşa sürükleyen duygunun asıl kaynağına gelince:
47
وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَاِنّ۪ي جَارٌ لَكُمْۚ فَلَمَّا تَرَٓاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَقَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكُمْ اِنّ۪ٓي اَرٰى مَا لَا تَرَوْنَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Hani kâfirlerin benliklerini tamamen ele geçirmiş olan şeytan, türlü bahaneler ve telkinlerle onlara yaptıklarını güzel göstererek, "Korkmayın, bugün insanlardan hiç kimse sizi yenemez, ben sizin yanınızdayım!" demişti.

Fakat iki ordu karşı karşıya gelince, şeytan hemen gerisin geriye dönerek, "Bakın!" dedi, "Ben sizden ve yaptığınız kötülüklerden uzağım! Sizinle tüm ilişkimi kesiyor, hakkınızda hiçbir sorumluluk kabul etmiyorum!Çünkü ben, sizin nefret ve ihtirasa kapılarak göremediğiniz gerçekleri, yani şehadet aşkıyla er meydanına çıkan ve bizzat melekler tarafından desteklenen bu yiğitlerle asla baş edilemeyeceğini görüyorum. Doğrusu ben, her ne kadar emirlerine itaat etmesem de, Allah'tan korkarım. Çünkü bilirim ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir." Böylece şeytan, inkârcıları oracıkta yüz üstü bırakıp kaçmıştı.
48
اِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ د۪ينُهُمْۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Öte yandan, inanmadıkları hâlde Müslüman gözüken ikiyüzlüler ve İslâm'dan yana kesin tercihini henüz yapmamış olan, dolayısıyla kalplerinde hastalık bulunan bazı zayıf imanlılar, "Bu Müslümanları dinleri fena hâlde aldatmış! Baksanıza, kendilerinin üç katı bir orduya kafa tutuyorlar!" diyorlardı. Oysa bilmiyorlardı ki, her kim —üzerine düşeni yaptıktan sonra— Allah'a güvenip dayanırsa, Allah O'na yeter. Çünkü Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Neyi dilemiş ve hangi hükmü vermişse, mutlaka doğrudur ve gerçekleşecektir. O hâlde, kudret ve hikmet isteyen O'na bağlanmalıdır. O'ndan yüz çevirenlere gelince:
49
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
O kâfirleri can çekişirlerken bir görseydin: Melekler yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırlarken, onları şöyle azarlayacaklar: "Tadın bakalım şu yakıcı azabı!"
50
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
"İşte bu ceza, kendi ellerinizle yaptığınız zulüm ve haksızlıklar yüzündendir. Yoksa Allah, kullarına asla zulmedecek değildir."
51
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Şu inkârcıların gidişatı, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan önceki zalimlerin durumuna benziyor. Onlar da Allah'ın ayetlerini inkâr etmişlerdi de, Allah günahlarından dolayı onları kıskıvrak yakalayıvermişti! Öyle ya, Allah'ın kudret ve kuvveti sınırsızdır, zalimleri cezalandırması çok şiddetlidir.
52
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
İşte zalimlerin cezası budur. Ve bu cezanın sebebi yalnızca kendileridir. Çünkü kıyamete kadar değişmeyecek ilâhî yasalar uyarınca, bir toplum kendi iç dünyasındaki güzel ahlâk ve meziyetleri bozup değiştirmediği sürece, Allah onlara vermiş olduğu nimetleri değiştirecek değildir. Ve çünkü Allah, her şeyi işitendir, bilendir. Sonsuz ilim ve hikmeti gereğince, hiç kimseye hak etmediği karşılığı vermez.
53
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْـنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ
Bu ilâhî yasa, geçmişte de aynen uygulanmıştı. Tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan önceki kâfirlerin ibret verici durumlarında olduğu gibi. Onlar da Rab'lerinin ayetlerini yalanlamaya kalkmışlardı. Biz de günahlarından dolayı onları helâk etmiş, Firavun ve ordusunu Kızıldeniz'e batırıp boğmuştuk. Çünkü bu helâk edilenlerin hepsi de, bile bile kötülüğü tercih eden zalim kimselerdi.
54
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
Allah katındaki değer ölçülerine göre yaratıkların en kötüsü, inkâra saplanıp da bir türlü imana gelmeyen o nankör ve inatçı kâfirlerdir.
55
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ
Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın hâlde her fırsatta antlaşmayı bozan ve hiçbir ahlâksızlıktan, kötülükten çekinmeyen kimselerdir.
56
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Bunları savaşta ele geçirirsen, onlara vereceğin ceza ile, arkalarında bulunan ve antlaşmayı bozma niyeti taşıyan kimselere öyle bir gözdağı ver ki, akıllarını başlarına toplasınlar da, ihânet etmekten sakınsınlar.
57
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟
Kendileriyle antlaşma yaptığın bir toplumun, antlaşmayı bozduklarını veya bunu plânladıklarını gösterenaçık ve kesin deliller bulur da onların sana hainlik edeceğinden korkarsan, sen de aynı şekilde antlaşmayı geçersiz kıldığını onlara bildir. Bu şekilde bildiri yapmadan onlara gizlice saldırma. Uydurma bahanelerle antlaşmayı çiğnemeye de kalkma. Çünkü Allah, ihanet edenleri sevmez.
58
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
İnkâr edenler, yaptıkları ihanetin cezasını çekmeden elimizden kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar. Onlar, Allah'ın kendilerine gerek doğrudan, gerek mümin kullarının eliyle azap etmesine asla engel olamayacaklardır. İşte bunun içindir ki:
59
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Ey müminler! Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet toplayın ve en etkili, enüstün silah gücüne sahip olun. Sözgelimi, güçlü süvari birlikleri oluşturmak üzere savaş atları ve elinizdeki imkânlara göre tanklar, toplar, tüfekler hazırlayın ki, böylece hem Allah'ın düşmanı, hem de sizin düşmanınız olan insanları ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği ve gelecekte Müslümanların başına belâ olabilecek kimseleri korkutup savaştan caydırabilesiniz. Fakatbunu gerçekleştirmek için malınızı ve canınızı ortaya koymanız gerekiyor.

Unutmayın ki, Allah yolunda her ne harcama yaptıysanız, hepsinin karşılığı size eksiksiz ödenecek ve asla haksızlığa uğratılmayacaksınız.
60
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Şayet düşmanların barışa yanaşırlarsa, onların bu teklifini kabul et ve Allah'a güven. Şüphesiz O her şeyi işitendir, bilendir.
61
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ هُوَ الَّـذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
Ama eğer asıl maksatları savaş olduğu hâlde barış yanlısı gözükerek sana hile yapmaya kalkışırlarsa, korkma, onlara karşı Allah sana yeter! O Allah ki, katından gönderdiği yardımıyla ve uğrunda can vermeye hazır olan müminlerle seni destekledi,
62
وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْۜ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مَٓا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ اَلَّفَ بَيْنَهُمْۜ اِنَّهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Ve tüm insanlığa örnek olacak muazzam bir toplumsal değişimi gerçekleştirerek, yüzyıllar boyunca birbirlerini kırıp geçiren düşman kabileleri bir anda din kardeşleri hâline getirip onların gönüllerini sevgi ile birbirine ısındırıp kaynaştırdı. Şayet sen dünyalar kadar servet harcamış olsaydın bile, yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat işte Allah, onları İslâm sancağı altında tek vücut hâlinde bir araya getirdi. Çünkü O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Bu yüzden artık korkuya, ümitsizliğe kapılmak yok:
63
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Ey Peygamber! Sana ve seni izleyen müminlere, yardımcı ve koruyucu olarak Allah yeter! O hâlde:
64
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفاً مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Ey Peygamber ve ey onun izinde yürüyen Müslüman komutan! İnananları cesaretlendirerek savaşa teşvik et:

Eğer sizden zorluklara karşı göğüs gererek sabretmesini bilen yirmi kişi olursa, kâfirlerden tam iki yüz kişilik bir bölüğü yenebilirler.

Yine sizden böyle yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişilik bir orduyu yenebilirler. Çünkü onlar, Allah'a ve ahirete inanmayan; evrenin, hayatın ve ölümün gerçek anlamını bilmeyen bir topluluktur.

Demek ki, savaş taktiğini iyi bilen cesaretli, sabırlı ve sağlam inançlı bir İslâm ordusu, sayıca kendisinden on kat fazla düşmanı yenebilir. Ancak her Müslüman bu derece sabırlı, takvalı ve cesaretli olmayabilir. Bunun içindir ki:
65
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Şimdi Allah, içinizde zaman zaman gaflet, yılgınlık ve zayıflık olacağını bildiğinden, aslında bire-on olması gereken oranı düşürerek yükünüzü hafifletmiş bulunuyor:

Artık içinizden sabreden yüz kişi olursa, kâfirlerden iki yüz kişilik bir bölüğü yenebilirler.

Yine sizden böyle bin kişi olursa, kâfirlerden iki bin kişilik bir orduyu Allah'ın izniyle yenebilirler. Demek ki, İslâm ordusu kendisinin iki katından fazla olmadığı sürece düşman karşısında geri çekilemez, savaşmak zorundadır. Eğer müminler Allah'a dayanır ve zorluklar karşısında sabrederlerse, kesinlikle galip geleceklerdir.

Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.
66
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَكُونَ لَـهُٓ اَسْرٰى حَتّٰى يُثْخِنَ فِي الْاَرْضِۜ تُر۪يدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَاۗ وَاللّٰهُ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Ey müminler! Bir Peygambere, düşman kuvvetlerini bir daha toparlanamayacakları şekilde bozguna uğratıp yeryüzünde tam olarak ağırlığını koymadan, fidye ve ganimet elde etme amacıyla esirler almak yaraşmaz. Zira o, savaş esiri alıp karşılığında fidye elde etmek veya ganimet toplamak için gönderilmedi. Onun gönderilişinin asıl gayesi, zulüm ve haksızlıklara son vermek üzere İslâm mesajını tüm insanlığa duyurmak ve gerekirse bu uğurda savaşmaktır. Ama hâlâ içinizde, Peygamberin görevini ve gönderiliş gayesini tam anlamıyla kavrayamamış olanlar var. Nitekim Bedir savaşında Kureyş ordusu geri çekilmeye başladığında, bazılarınız Peygamberin talimatlarını dikkate almayıp ganimet toplamaya ve esirler almaya başladınız. Oysa hepiniz düşmanı takip ederek onlara son darbeyi indirmiş olsaydınız, bütün kuvvetlerini oracıkta kırıp bir daha asla toparlanamayacakları şekilde tamamen imha edebilirdiniz.

Fakat siz, ganimet ve esirler peşinde koşarak şu dünyanın gelip geçici menfaatini istiyordunuz. Allah ise kararlılık ve fedakârlık göstererek ahireti kazanmanızı istiyordu. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
67
لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ ف۪يمَٓا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Ey iman edenler! Eğer Allah tarafından, fidye ve ganimetin helâl olduğuna (47. Muhammed: 4), haramlığı açıkça bildirilmeyen bir davranıştan dolayı hiç kimsenin cezalandırılmayacağına ve Bedir Savaşında Müslümanların mutlaka galip geleceğine dair önceden verilmiş hüküm olmasaydı, aldığınız bu fidye ve ganimet mallarından ötürü başınıza mutlaka büyük bir azap gelirdi. Ayrıca, düşman uyanık davranıp yeniden toparlanarak ani bir karşı saldırıya geçmiş olsaydı, hepinizin kılıçtan geçirilmesi işten bile değildi. Neyse ki, Allah sizleri bundan korudu.

Ama ne yazık ki, daha sonra Uhud savaşında bu uyarıyı dikkate almayan bazı okçuların hatası yüzünden, kazanılmak üzere olan bir savaş kaybedilmiş ve Müslümanlar büyük kayıplar vermişlerdir (3. Âl-i İmrân: 152).
68
فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلَالاً طَيِّباًۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Bedir Savaşında esir ve ganimet peşinde koşmanız doğru olmamakla birlikte, ele geçirdiğiniz fidye ve ganimetleri helâl ve hoş olarak yiyebilirsiniz. Yeter ki, Allah'tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın ve gücünüz yettiğince kötülüklerden sakının. Ve Allah'ın merhametinden asla ümit kesmeyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Savaş esirlerinin durumuna gelince:
69
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْراً يُؤْتِكُمْ خَيْراً مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere de ki: "Eğer Allah kalplerinizde O'nun mesajını anlayıp kabul etme yönünde bir yatkınlık bulunduğunu ya da müminlere karşı iyi niyetten kaynaklanan sevgi, dostluk ve merhamet gibi iyilik ve güzelliklerin yüreğinizde filizlendiğini görürse, elinizden alınan fidye ve ganimet mallarından çok daha güzel ve değerli olan iman nimetini size lütfedecek ve sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah çok affedici, çok merhametlidir."
70
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Şayet bu esirler serbest kalıp ülkelerine döndükten sonra sözlerinde durmayıp sana ihanet etmeye kalkışırlarsa, şunu iyi bilsinler ki, onlar daha önce de Kur'an'ın hak olduğunu bile bile inkâr ederek Allah'a ihanet etmişlerdi de, bu yüzden Allah müminleri Bedir savaşında onlara üstün kılmış ve o zalimlere en ağır cezayı tattırmıştı! Unutmayın ki, Allah her şeyi bilendir, sonsuzhikmet sahibidir."
71
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Allah'a ve Elçisine yürekten inanan, sonra zulmün egemen olduğu ülkeyi terk ederek İslâm diyarına hicret eden, ardından da üstün bir gayret göstererek mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd eden muhacirler ile onlara kucak açarak yardımcı olan ve Ensar adıyla anılan Medineli fedakâr Müslümanlar var ya; işte onlar, her konuda birbirlerinin doğal müttefikleri, yardımcıları, koruyucuları ve dostlarıdırlar.

İnanmış oldukları hâlde hicret etmeyenlere gelince, onlar İslâm diyarına hicret etmedikleri sürece, sizinle onlar arasında hiçbir dostluk bağı yoktur. Zira siz, zulmün egemenliği altında yaşamayı tercih eden Müslümanların haklarını korumakla yükümlü değilsiniz.

Bununla beraber, eğer din konusunda uğradıkları baskılardan dolayı sizden yardım isterlerse, —antlaşmalı olduğunuz bir topluma karşı olmamak şartıyla— o mazlum Müslümanlara yardım etmek sizin görevinizdir. Fakat müttefikiniz olan bir devlet kendi sınırları içinde yaşayan Müslümanlara baskı uygularsa, o zaman silahlı müdahalede bulunamazsınız. Bu durumda sorun, diplomatik görüşmeler yoluyla halledilmeye çalışılır. Yine de çözüm bulunamazsa, Müslümanların İslâm yurduna hicret etmelerinden başka çıkar yol yoktur. O hâlde, hem Müslümanların hakkını koruma, hem de kâfirlerle yaptığınız antlaşmalara bağlı kalma konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın.

Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir.

Müminler nasıl birbirlerinin dostu ise:
72
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ
İnkâr edenler de doğal olarak birbirlerinin yardımcıları, koruyucuları, müttefikleri ve dostlarıdırlar. Eğer sizdekendi aranızda böyle organize olmuş güçlü ve etkin bir toplum oluşturmak için üzerinize düşeni yapmayacak olursanız, yeryüzünde baskı ve zulme dayalı rejimler boy gösterecek, kan ve gözyaşı asla dinmeyecek, bütün dünyayı korkunç bir fitne ve imansızlık akımı dalga dalga saracak ve böylece büyük bir kargaşa, anarşi, yozlaşma ve fesat baş gösterecektir.

İşte bu çetin şartlarda dahi:
73
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقاًّۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
Allah'a ve Elçisine yürekten inanan, sonra zulmün egemen olduğu ülkelerini terk ederek İslâm diyarına hicret eden, ardından da üstün bir gayret göstererek mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihâd eden muhacirler ve onlara kucak açarak yardımcı olan Medineli Müslümanlar var ya, işte gerçek anlamda inananlar onlardır. Onlara Rab'leri tarafından bağışlanma ve cömertçe bahşedilmiş nimetler vardır.

Ve bu ilâhî müjde, yalnızca ilk Müslümanları değil, kıyamete kadar gelecek bütün müminleri kucaklamaktadır:
74
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Bundan böyle; Allah'ın ayetlerine yürekten inanan, sonra İslâm'ın egemen olduğu diyara hicret eden ve sizinle birlikte Allah'ın dini uğrunda cihad edenler var ya, işte onlar da sizin sahip olduğunuz bütün hak ve yetkilere sahip müminlerdendir. Zira İslâm inancı, bütün müminleri birbirine kardeş yapar. Ancak sırf bu kardeşlik bağı, bazılarınızın zannettiği gibi onları birbirlerine mirasçı kılmaz.

Zira Allah'ın hükmüne (4. Nisa: 11) göre anne, baba, eş, çocuk ve benzeri yakın akrabalar, birbirlerine mirasçı olmaya diğer müminlerden daha lâyıktırlar.

Öte yandan, kâfirler bile kendi aralarında birlik ve beraberlik oluşturabiliyorlarsa, Allah'ın belirlediği yasalar uyarınca,iman bağıyla birbirlerine kenetlenerek aralarında yakınlık kuranlar, birbirlerineher konuda yardım etmeye, birbirlerinin haklarını korumaya ve sıkıntılarını paylaşmaya, inançsız insanlardan çok daha lâyıktırlar.

Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi en mükemmel şekilde bilmektedir.
75

Sureler

Mealler
Tevbe Suresi
Sonraki