Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Bütün övgüler, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca ayet ve delillerden) Sonra küfre sapanlar rablerine (başkalarını) eşit tutuyorlar.
2 Sizi çamurdan yaratan, sonra da size bir ecel takdir eden ancak O'dur. Belirli bir ecel de O'nun katındadır; sonra (ne diye) bir de şüphe edersiniz!
3 Göklerde ve yerde Allah O'dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazanmakta olduğunuz şeyi de bilir.
4 Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldikçe ondan yüz çevirirlerdi.
5 Bu yüzden gerçek kendilerine gelince onu kesin bir şekilde yalanladılar. Sürekli alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.
6 Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve artlarından başka bir nesil vücuda getirdik.
7 Eğer sana kâğıda yazılı olarak bir kitap indirmiş olsaydık da ona elleriyle dokunacak olsalardı, elbette o küfre sapanlar yine, “Bu apaçık bir büyüdür” derlerdi.
8 “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Bir melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara fırsat bile verilmezdi.
9 Biz onu melek kılsaydık, bir adam (insan suretinde) yapardık da düştükleri şüpheye onları yine düşürmüş olurduk.
10 Hiç şüphesiz senden önceki bazı peygamberler de alaya alınmıştı. Fakat bu alaycılar, alay konusu yaptıkları şey (ilahi azap) tarafından kıskıvrak kuşatılıverdiler.
11 De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”
12 De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki: “Allah'ındır.” O, kendi üzerine rahmeti yazmıştır. Sizi, kendisinden kuşku olmayan kıyamet gününde tartışmasız toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar (var ya), işte onlar inanmayanlardır.
13 Gecede ve gündüzde barınan her şey O'nundur. O her şeyi işitendir, bilendir.
14 De ki: “Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan başka bir veli mi edinirim?” De ki: “Bana şüphesiz (Allah'a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve “Sakın müşriklerden olma (denildi).”
15 De ki: “Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım.”
16 O gün, kimden (azap) alıkonursa, şüphesiz Allah ona rahmet etmiştir. İşte apaçık olan kurtuluş budur.
17 Allah sana bir zarar dokundursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, her şeye kadirdir.
18 O, kullarının üstünde yegâne egemendir ve O, hikmet sahibidir, haberdardır.
19 De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Şu Kur'an bana sizi ve kendisine ulaşan herkesi uyarmam için vahyolundu. Gerçekten siz Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak bir tek olan ilahtır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”
20 Kendilerine kitab verdiklerimiz, onu (peygamberi) çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar (var ya), işte onlar iman etmezler.
21 Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz zalimler kurtuluşa ulaşamazlar.
22 O gün onların tümünü bir yere toplarız da sonra Allah'a ortak koşanlara, “Hani nerede (Allah'a) ortaklar olduğunu sandıklarınız?” diye sorarız.
23 Sonra, “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki bizler şirk koşanlar değildik” demekten başka çare bulamazlar.
24 Kendi aleyhlerine nasıl da yalan söylediklerine ve uydurdukları şeylerin kendilerinden nasıl da kaybolup gittiğine bir bak!
25 Onlardan (iman etmedikleri halde, Kur'an okurken) seni dinleyenler vardır. Onu anlarlar (da tartışma konusu edinirler) diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü ayeti görseler bile, yine de ona iman etmezler. Nihayet sana geldiklerinde de seninle tartışırlar. Küfre sapanlar, “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” derler.
26 Onlar, hem ondan (peygamberden) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını helak etmezler; ama farkında değillerdir.
27 Onların, ateşin başında durdurulduklarında, “Keşke (dünyaya) tekrar döndürülseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve iman edenlerden olsaydık” dediklerini bir görsen!
28 Hayır, belki daha önceki gizledikleri (günahlar) onlara göründü. Eğer geri döndürülseler, yine kendilerine yasak edilen şeylere (günahlara) dönerler. Doğrusu onlar yalancıdırlar.
29 “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur ve bizler diriltilecekler değiliz” derler.
30 Onları, Rablerinin huzuruna çıkarıldıkları zaman bir görsen! Allah, “Bu gerçek değil mi?” der. Onlar, “Rabbimize andolsun ki evet” derler. Allah da “Öyleyse küfre sapmanızdan ötürü azabı tadın” der.
31 Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Nihayet kıyamet ansızın onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Onda (dünyada) yaptığımız kusurlardan dolayı vah olsun bize!” derler. Dikkat edin, o yüklendikleri şey pek de kötüdür!
32 Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?
33 Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar, aksine zalimler aslında Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.
34 Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur ve hiç şüphesiz sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
35 Eğer onların sırt çevirmeleri ağırına gitti ise, elinden geliyorsa yerin derinliklerine inen bir yarık ya da göğe çıkaracak bir merdiven bul da onlara bir delil getir. Oysa Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi; o halde sakın cahillerden olma!
36 Ancak kulak verenler (senin davetini) kabul ederler. Ölüleri ise Allah diriltir, sonra O'na döndürülürler.
37 “Rabbinden ona (Muhammed'e, Kur'an dışında) bir mucize indirilseydi ya” dediler. De ki: “Doğrusu Allah bir mucize indirmeye kadirdir.” Fakat çoğu bilmezler.
38 Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettirler. Kitapta biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonra rablerine doğru haşredilirler.
39 Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
40 De ki: “Düşündünüz mü kendinizi hiç? Üzerinize Allah'ın azabı gelse veya size kıyamet gelip çatsa, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (söyleyin bakayım).”
41 Hayır, sadece O'na yalvarırsınız; O da dilerse, (hakkında) Allah'a yalvardığınız (sıkıntılı) şeyi giderir ve (o zaman artık) koştuğunuz ortakları unutursunuz.
42 Şüphesiz senden önce ümmetlere (peygamberler) göndermiştik; onları yalvarıp yakarsınlar diye darlık ve sıkıntıya sokmuştuk.
43 O halde onlara şiddetimiz (azabımız) geldiği zaman yalvarıp yakarsalardı ya! Lakin kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi.
44 Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Kendilerine verilene sevinince, ansızın onları yakaladık da böylece umutları suya düşenler oldular.
45 Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah'adır.
46 De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer Allah, işitmenizi, gözlerinizi alsa ve kalplerinizi mühürlese, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?” Bak, ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz da sonra onlar yüz çeviriyorlar.
47 De ki: “ Düşündünüz mü kendinizi hiç? Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gediğinde, zalimlerden başkası mı helak edilir (söyler misiniz)?”
48 Peygamberleri ancak müjdeci ve korkutup uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim iman eder ve nefsini ıslah ederse artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
49 Ayetlerimizi inkâr edenlere yoldan çıkmalarından ötürü azap dokunacaktır.
50 De ki: “Size, “Allah'ın hazineleri yanımdadır” demiyorum ve gaybı da bilmiyorum. Size, “Ben meleğim” de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.” De ki: “Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?”
51 Rablerine doğru haşrolunmaktan korkanları, onunla (Kur'an ile) korkutup uyar. Onlar için O'nun dışında bir veli ya da şefaatçi yoktur. Umulur ki Allah'tan sakınırlar.
52 Sabah akşam, rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından senin üzerinde bir şey (yükümlülük), senin hesabından da onların üzerine bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovup da böylece zalimlerden olasın.
53 Böylece, “Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?” demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?
54 Ayetlerimize iman edenler sana gelince, “Size selam (esenlik) olsun” de. “Rabbiniz, sizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler, sonra tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine yazmıştır. O, gerçekten bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.”
55 Suçluların yolu belli olsun diye, böylece ayetleri uzun uzun açıklarız.
56 De ki: “Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmekten men olundum.” De ki: “Sizin heveslerinize uymayacağım. (Aksi takdirde) O zaman ben sapmış olurum ve bu durumda ben hidayete ermişlerden olmam.
57 De ki: “Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım. Hâlbuki siz onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap ise) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O gerçeği anlatır ve O (hakkı batıldan) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
58 De ki: “Acele istediğiniz şey (ilahi azap) benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş bitmiş olurdu.” Allah zalimleri en iyi bilendir.
59 Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü o bilir. O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarında hiçbir tane, hiç bir yaş ve hiç bir kuru yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.
60 Geceleyin sizi tümüyle alan (uyutan), gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar gündüz olduğunda sizi kaldırıp uyandıran O'dur. Sonra dönüşünüz O'nadır. Ardından yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.
61 O, kulları üzerinde kesin egemendir. Size koruyucular gönderir. Artık birinize ölüm gelince, elçilerimiz onun canını alırlar ve onlar (görevlerinde) kusur etmezler.
62 Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Haberiniz olsun, hüküm sadece O'nundur. O, hesap görenlerin en süratlisidir.
63 De ki: “Kara ve denizin karanlıklarından (doğal afetlerden) sizi kim kurtarır?” (Oysaki) “Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız” diye O'na gizli gizli yalvarır yakarırsınız.”
64 De ki: “Allah sizi onlardan (doğal afetlerden) ve her türlü sıkıntıdan kurtarır, sonra yine O'na ortak koşarsınız.”
65 De ki: “Üstünüzden ve altınızdan size azap göndermeye ve de size fırkalara bölünmeyi elbise gibi giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya kadir olan O'dur.” Bak, anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
66 Gerçekten senin kavmin hak olduğu halde onu (Kur'an'ı) yalanladı. “Ben sizin üzerinize vekil olmuş değilim” de.
67 Her haberin (vaadin) gerçekleşeceği bir zaman vardır ki siz onu yakında bileceksiniz.
68 Ayetlerimize dalıp alay edenleri görünce, başka söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık zalimlerle beraber oturma.
69 Sakınan kimselere, onların hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat bir hatırlatmadır; umulur ki sakınırlar.
70 Dinlerini oyun ve oyalanmaya alanları ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Kur'an ile öğüt ver ki, bir kimse kazandığıyla helake düşmeye görsün! O takdirde Allah'tan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir şefaatçi bulunur ve her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Kazandıklarından ötürü (rahmetten) mahrum kalmış kimseler işte bunlardır. Küfre sapmalarından dolayı kızgın içecek ve can yakıcı azap onlaradır.
71 De ki: “Bize yararı ve zararı olmayan, Allah'tan başka şeylere mi yalvarıp yakaralım?” Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların uçuruma çekerek yeryüzünde şaşkınca bıraktıkları arkadaşlarının da, “Bize (Doğru yola) gel” diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?” De ki: “Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir ve biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” De ki: “Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir ve biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
72 (Aynı şekilde) Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan sakının (diye emrolunduk.) Kendisine doğru toplanacağınız O'dur.
73 Gökleri ve yeri hak olarak yaratan O'dur. O'nun “ol” deyiverdiği gün (her şey) oluverir. O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün hükümranlık O'nundur. Görülmeyeni de görüleni de bilir. O hikmet sahibidir, haberdardır.
74 Hani İbrahim, (üvey) babası Azer'e, “Putları ilah olarak mı benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.
75 Böylece yakin edenlerden olması (ve diğerlerini hidayete erdirmesi) için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.
76 (İbrahim peygamber seçilmeden önce Rabbini ararken) Gece üstünü örtüp bürüdüğünde (gökte) bir yıldız gördü, “İşte bu benim Rabbim” dedi. Yıldız batınca, “Batanları sevmem” dedi.
77 Ayı doğarken görünce, “İşte bu benim Rabbim” dedi. Batınca, “Rabbim beni doğruya eriştirmezse hiç şüphesiz sapıklardan olurum” dedi.
78 Güneşi doğarken görünce, “İşte bu benim Rabbim, bu daha büyük” dedi. Batınca, “Ey kavmim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım” dedi.
79 “Doğrusu ben doğruya yönelerek yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim, ben şirk koşanlardan değilim.”
80 Kavmi onunla tartışmaya girişti. O dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Rabbimin bir şey dilemesi dışında (bana zarar veremezsiniz ve bu yüzden), O'na ortak koştuklarınızdan korkmuyorum. Rabbim ilimce her şeyi kuşatmıştır; hâlâ öğüt almaz mısınız?”
81 “O'nun, size hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a şirk koşmaktan korkmadığınız halde, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Eğer biliyorsanız (söyleyin bakayım), şimdi bu iki zümreden hangisi (azaptan) emin olmaya daha layıktır?”
82 İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar (var ya), işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete erenlerdir.
83 Bu (üstünlük sağlayan sözler), İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğrusu Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
84 Ona İshak ve Yakub'u bağışladık ve hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete erdirdik. Biz, ihsan sahiplerini işte böyle ödüllendiririz.
85 Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete erdirdik). Hepsi de salihlerden idi.
86 İsmail'i, Elyesa'yı, Yunus'u, Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
88 Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp ettikleri kendilerinden boşa çıkmış olurdu.
89 Kendilerine kitab, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Eğer onlar (Mekke halkı) bunları inkâr ediyorlarsa, biz buna (kitap, hüküm ve peygamberliğe inanmaya), kâfir olmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.
90 İşte bunlar, Allah'ın, hidayetiyle hidayete eriştirdikleridir; öyleyse sen de onların hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), âlemlere bir hatırlatmadan başkası değildir.”
91 “Allah hiç bir insana bir şey indirmemiştir” dedikleri zaman Allah'ı gereği gibi takdir etmediler. De ki: “ Peki, Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olmak üzere getirdiği ve sizin de parça parça kâğıtlar haline koyup işinize geleni gösterdiğiniz, fakat çoğunu gizlediğiniz ve sizin de babalarınızın da bilmediğiniz birçok şeyleri sayesinde öğrendiğiniz o kitabı kim indirdi?” De ki: “Allah (indirdi).” Sonra da onları bırak, içine daldıkları şeylerde oyalanıp dursunlar!
92 İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarıp korkutman için indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını gözetleyenlerdir.
93 Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyolunmamışken, “Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kimdir? Bu zalimleri, can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, “Canlarınızı (bedenlerinizden) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden ve O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız” derken bir görsen!
94 Hiç şüphesiz tıpkı ilk yarattığımız gibi, bize teker teker geldiniz, size vermiş olduğumuz her şeyi arkanızda bıraktınız. Ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Şüphesiz aranızda (bütün bağlar) kopuvermiş ve (şefaatçi) sandıklarınız sizden kaybolup gitmiştir.
95 Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. Ölüden diriyi O çıkarır, diriden ölüyü çıkaran da O'dur. İşte Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz?
96 O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükûn (dinlenme), güneş ve ayı bir hesap (ölçü) kıldı. Bu, o güçlü ve de her şeyi bilenin takdiridir.
97 O, kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için yıldızları karar kılandır. Şüphesiz bilen topluluk için ayetleri uzun uzadıya açıkladık.
98 O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratmıştır. Ardından (sizin için) bir karar kılma yeri (olan yeryüzü) ve bir de emanet (konulma) yeri (olan baba sulbü ve ana rahmi) vardır. Şüphesiz kavrayabilen bir topluluk için ayetleri birer birer açıkladık.
99 O, gökten su indirendir. Böylece her bitkiyi onunla bitirdik. Ondan bitirdiğimiz yeşilden, birbirine benzeyen ve benzemeyen yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Elbette iman edenler için bunda (Allah'tan nice) ayetler vardır.
100 Onlar, Allah'a cinleri ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Hâşâ! O, onların nitelendirdiği şeylerden münezzehtir.
101 O, göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur.
102 İşte o Allah sizin Rabbinizdir. O'ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na ibadet edin, O her şeye vekildir.
103 Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. Her şeyi bütün inceliği ile bilen ve haberdar olan O'dur.
104 Doğrusu size Rabbinizden apaçık belgeler gelmiştir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin koruyucunuz değilim.
105 İşte biz, ayetleri (bir takım sebeplerden ötürü) böylesine çeşitli biçimlerde açıklamaktayız. Ayrıca (çeşitli biçimlerde açıklıyoruz ki) onlar sana, “Sen ders almışsın” demesinler ve biz de bilebilen bir topluluğa onu açıkça beyan etmiş olalım.
106 Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur ve şirk koşanlardan yüz çevir.
107 Allah dileseydi şirk koşmazlardı. Seni onlara koruyucu yapmadık, onların vekili de değilsin.
108 Allah'tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da düşmanca, bilgisizce Allah'a (iman edenlere) söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları rablerinedir. O yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.
109 Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: “Mucizeler, ancak Allah katındadır.” Onların mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini size kim bildirecek?
110 Onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz (bu yüzden iman etmezler); nitekim ilkin (istedikleri mucize inmeden önce) de ona (Allah'ın indirdiğine) iman etmemişlerdi. Onları taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz.
111 Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve de her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de iman etmezlerdi; fakat onların çoğu cahillik etmekteler.
112 Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar) Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
113 (Rabbin bunu dilemedi ki) Ahirete inanmayanların kalpleri ona (yaldızlı söze) meyletsin, ondan hoşlansın ve işledikleri suçu işlemeye devam etsinler.
114 Allah size kitabı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitab verdiklerimiz, onun rableri katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
115 Doğruluk ve adalet üzere olan Rabbinin sözü (dini, Kur'an'ın inişiyle birlikte) sona (kemale) erdi. O'nun sözlerini (artık) değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.
116 Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar sadece saçmalarlar
117 Doğrusu Rabbin, yolundan kimin saptığını daha iyi bilir. Hidayete ermiş olanları da en iyi O bilir.
118 Allah'ın ayetlerine iman etmişseniz, üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeyden yiyin.
119 Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında haram olanları genişçe anlatmışken, adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden (insanları) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin aşırı gidenleri en iyi bilendir.
120 Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir.
121 Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle (bu konuda) tartışmaları için dostlarına telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz şirk koşanlar olursunuz.
122 Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? İşte (karanlıklarda kaldıkları için) kâfirlere, yaptıkları böyle süslendirilmiştir.
123 İşte (karanlıklarda kaldıkları için), her ülkede bir takım ileri gelen suçlular da karar kıldık ki orada hilede bulunsunlar. Oysa yalnız kendilerine hilede bulunurlar da farkında değiller.
124 Onlara (ileri gelen suçlulara) ne zaman bir ayet gelse, “Allah'ın elçilerine verilenin (peygamberliğin), aynısı bize de verilmedikçe asla iman etmeyiz” derler. Allah, elçiliğini nerede karar kılacağını daha iyi bilir. Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.
125 O halde Allah kimi hidayete eriştirmek isterse onun kalbini İslam'a açar, kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah iman etmeyenlerin üstüne pisliği, işte böyle karar kılar.
126 Rabbinin dosdoğru yolu işte budur. Öğüt alan kimselere ayetleri uzun uzadıya açıkladık.
127 Rablerinin katında esenlik yurdu onlarındır. O, işlediklerinden ötürü onların velisidir.
128 Allah hepsini toplayacağı gün, “Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız” der. İnsanlardan onlara dost olanlar, “Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. (Allah) Der ki: “Allah'ın dilemesi dışında ateş, sizin içinde ebedi kalacağınız konaklama yerinizdir.” Şüphesiz Rabbin, hikmet sahibi olandır, bilendir.
129 İşte böylece zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz.
130 “Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi kokutup uyaran peygamberler gelmedi mi?” (Onlar) Der ki: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
131 Bu (şekilde resullerin gönderilmesi), haberleri yokken ülkeler halkını Rabbinin haksız yere yok etmeyeceğinden dolayıdır.
132 İşlediklerine karşılık (cin ve insanlardan) her biri için dereceler vardır. Rabbin onların işlediklerinden habersiz değildir.
133 Rabbin müstağni ve rahmet sahibidir. Dilerse, sizi başka bir topluluğun soyundan getirdiği gibi, sizi yok eder ve dilediğini yerinize getirir.
134 Size vaat edilen, mutlaka (yerine) gelecektir. Siz O'nu aciz kılıcılar değilsiniz.
135 De ki: “Ey kavmim! Var gücünüzle elinizden geleni yapın! Doğrusu ben de (elimden geleni) yapacağım. Bu yurdun (dünyanın) sonu kimindir, bilip öğreneceksiniz. Zulmedenler şüphesiz kurtulamazlar.”
136 Kendi zanlarına göre, “Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır” diyerek, Allah'ın yarattığı hayvanlar ve ekinlerden pay ayırdılar. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor (öyle mi?)! Pek de kötü hüküm veriyorlar!
137 Aynı şekilde (amellerini kendilerine iyi gösterdikleri gibi), ortakları (putları), şirk koşanların çoğuna, onları helake sürüklemek ve dinlerini kendilerine karma karışık kılmak için çocuklarını öldürmelerini de iyi göstermiştir. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile baş başa bırak!
138 Onlar (saçma inançları uyarınca), “Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Bizim istediklerimizden başka hiç kimse onları yiyemez ve bunlar da sırtlarına yük vurulması ve binilmesi yasak hayvanlardır” dediler. Bazı hayvanların (kesilirken) üzerlerine Allah'ın adını anmazlar, (“Allah'ın emri böyledir” diye) O'na iftira ederler. Allah onları yaptıkları bu iftiralardan ötürü cezalandıracaktır.
139 “Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimize mahsus olup eşlerimize yasaktır. Ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar” derler. Allah bu türlü sözlerin cezasını verecektir, şüphesiz O, hikmet sahibidir, bilendir.
140 Beyinsizlikleri yüzünden, bilgisizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri Allah'a iftira ederek haram sayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar şüphesiz sapıtmışlardır ve hidayete erenlerden değillerdir.
141 Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirildiği ve biçildiği gün hakkını verin. İsraf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
142 Yük taşıyan büyük baş hayvanları da (kesilirken) yerlere serilen küçükbaş hayvanları (da O yaratmıştır). Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın, o size apaçık bir düşmandır.
143 (Allah) Sekiz çift hayvan (yaratmıştır); koyundan (dişi ve erkek olmak üzere) iki ve keçiden (de dişi ve erkek olmak üzere) iki. De ki: “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı (Allah) haram kılmıştır? Eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin.”
144 Deveden de (dişi ve erkek olmak üzere) iki, sığırdan da (dişi ve erkek olmak üzere) iki (yaratmıştır). De ki: “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Yoksa Allah size bunları tavsiye ettiği zaman siz orada mı idiniz?” Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan yere iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
145 De ki: “Bana vahyolunanda; leş veya akıtılmış kan yahut pis olduğunda hiç şüphe olmayan domuz eti ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Elbette haksızlık etmeksizin ve haddi aşmaksızın zorda kalan (da bilsin ki) şüphesiz bu durumda rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.”
146 Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu zulümleri yüzünden onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlü olanlarız.
147 Seni yalanlarlarsa, “Rabbinizin rahmeti geniştir; O'nun azabı suçlu topluluktan geri çevrilemez” de.
148 Şirk koşanlar, “Allah dileseydi babalarımız ve biz şirk koşmazdık ve hiç bir şeyi haram kılmazdık” diyecekler. Onlardan öncekiler de bizim şiddetli azabımızı tadana kadar böyle yalanlamışlardı. Onlara de ki: “Sizin elinizde açığa çıkaracağınız bir bilgi varsa, o halde çıkarıp gösterin. Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.”
149 “Yetkin delil Allah'ındır. O dileseydi hepinizi birden hidayete eriştirirdi” de.
150 De ki: “Allah'ın bunu haram kıldığına şahitlik edecek şahitlerinizi getirin.” Şahitlik ederlerse, sen onlarla birlikte şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayanların, ahirete inanmayanların ve rablerine eş koşanların heveslerine uyma.
151 De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, sizin ve onların rızkını veren biz olduğumuz halde yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, hak dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin.” Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.
152 Yetimin malına, erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı adalet üzere yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. Allah size bunları belki kendinize gelirsiniz diye öğütlemektedir.
153 İşte benim dosdoğru yolum budur; ona tâbi olun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları takva sahibi olasınız diye buyurmaktadır.
154 Sonra, iyilik işleyenlere nimeti tamamlamak, her şeyi uzun uzadıya açıklamak, hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitabı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına inanırlar.
155 İşte bu, indirdiğimiz bereket dolu bir kitaptır. Ona uyun ve sakının; umulur ki merhamet olunursunuz.
156 “Bizden önce iki topluluğa kitab indirildi, bizim onların okuduklarından haberimiz yok” demeyesiniz (diye Kur'an'ı indirdik).
157 Veya “Bize kitab indirilseydi elbette biz onlardan daha ziyade hidayete ermiş olurduk” demeyesiniz diye (Kur'an'ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü, kötü bir azapla cezalandıracağız.
158 Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin (emrinin) gelmesini mi yahut rablerinden bir takım nişanelerin (mucizelerin) gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takım nişaneleri (mucizeleri) geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez. Onlara, “Bekleyin, doğrusu biz de bekleyicileriz” de.
159 Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar ile senin hiç bir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.
160 Kim bir iyilikle gelirse, ona on katı verilir; kim de bir kötülükle gelirse ancak misliyle cezalandırılır ve de onlara haksızlık yapılmaz.
161 De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine hidayet buyurdu. O, (İbrahim asla) ortak koşanlardan değildi.”
162 De ki: “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
163 “O'nun hiç bir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.”
164 De ki: “Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka bir rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. (Günah) Yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.”
165 Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, merhamet edendir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ 1
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ط۪ينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلاًۜ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ 2
وَهُوَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَفِي الْاَرْضِۜ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ 3
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ 4
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۜ فَسَوْفَ يَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓـؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 5
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ 6
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَاباً ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ 7
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ 8
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ 9
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 10
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ 11
قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلْ لِلّٰهِۜ كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ 12
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 13
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِياًّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۜ قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 14
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 15
مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ 16
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 17
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ 18
قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ 19
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟ 20
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 21
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 22
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ 23
اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ 24
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 25
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ 26
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 27
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 28
وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ 29
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟ 30
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ 31
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 32
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ 33
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ 34
وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ 35
اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ 36
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 37
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَط۪يرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْۜ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ 38
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 39
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 40
بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ۟ 41
وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ 42
فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 43
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ 44
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 45
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ 46
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ 47
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ 48
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ 49
قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟ 50
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ 51
وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ 52
وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ 53
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 54
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ 55
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ 56
قُلْ اِنّ۪ي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَكَذَّبْتُمْ بِه۪ۜ مَا عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِل۪ينَ 57
قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِم۪ينَ 58
وَعِنْدَهُ مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ 59
وَهُوَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُـكُمْ ف۪يهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ 60
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ 61
ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ 62
قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ 63
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ 64
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَاباً مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذ۪يقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ 65
وَكَذَّبَ بِه۪ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّۜ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ 66
لِكُلِّ نَبَأٍ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ 67
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 68
وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ 69
وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِباً وَلَهْواً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ 70
قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 71
وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 72
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ 73
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 74
وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ 75
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ 76
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ 77
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ 78
اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ 79
وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ 80
وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ 81
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ 82
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 83
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ 84
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ 85
وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاًۜ وَكُلاًّ فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ 86
وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 87
ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 88
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْماً لَيْسُوا بِهَا بِكَافِر۪ينَ 89
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟ 90
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُوراً وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يراًۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ 91
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 92
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ 93
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟ 94
اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ 95
فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ 96
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 97
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَـهُونَ 98
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِراً نُخْرِجُ مِنْهُ حَباًّ مُتَرَاكِباًۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُـرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 99
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟ 100
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 101
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ 102
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ 103
قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ 104
وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 105
اِتَّبِعْ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 106
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ 107
وَلَا تَسُبُّوا الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍۜ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 108
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّـهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ 109
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟ 110
وَلَوْ اَنَّـنَا نَزَّلْـنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ 111
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ 112
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ 113
اَفَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْتَغ۪ي حَكَماً وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ اِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاًۜ وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ اَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ 114
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلاًۜ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 115
وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ 116
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 117
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ بِاٰيَاتِه۪ مُؤْمِن۪ينَ 118
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ 119
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ 120
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟ 121
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 122
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ 123
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ 124
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ 125
وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَق۪يماًۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ 126
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 127
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاًۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّـنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّـذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 128
وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟ 129
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ 130
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ 131
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ 132
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ 133
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ 134
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 135
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يباً فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ 136
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ 137
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ 138
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 139
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهاً بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟ 140
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ 141
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ 142
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ 143
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟ 144
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 145
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 146
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُورَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ 147
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ 148
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ 149
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟ 150
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 151
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ 152
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ 153
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟ 154
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ 155
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ 156
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ 157
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ 158
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ 159
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 160
قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪يناً قِيَماً مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 161
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 162
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ 163
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَباًّ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ 164
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ سَر۪يعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ 165
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
Bütün övgüler, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca ayet ve delillerden) Sonra küfre sapanlar rablerine (başkalarını) eşit tutuyorlar.
1
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ط۪ينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلاًۜ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ
Sizi çamurdan yaratan, sonra da size bir ecel takdir eden ancak O'dur. Belirli bir ecel de O'nun katındadır; sonra (ne diye) bir de şüphe edersiniz!
2
وَهُوَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَفِي الْاَرْضِۜ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ
Göklerde ve yerde Allah O'dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazanmakta olduğunuz şeyi de bilir.
3
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldikçe ondan yüz çevirirlerdi.
4
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۜ فَسَوْفَ يَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓـؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Bu yüzden gerçek kendilerine gelince onu kesin bir şekilde yalanladılar. Sürekli alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.
5
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ
Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve artlarından başka bir nesil vücuda getirdik.
6
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَاباً ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Eğer sana kâğıda yazılı olarak bir kitap indirmiş olsaydık da ona elleriyle dokunacak olsalardı, elbette o küfre sapanlar yine, “Bu apaçık bir büyüdür” derlerdi.
7
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
“Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Bir melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara fırsat bile verilmezdi.
8
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ
Biz onu melek kılsaydık, bir adam (insan suretinde) yapardık da düştükleri şüpheye onları yine düşürmüş olurduk.
9
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Hiç şüphesiz senden önceki bazı peygamberler de alaya alınmıştı. Fakat bu alaycılar, alay konusu yaptıkları şey (ilahi azap) tarafından kıskıvrak kuşatılıverdiler.
10
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ
De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!”
11
قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلْ لِلّٰهِۜ كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki: “Allah'ındır.” O, kendi üzerine rahmeti yazmıştır. Sizi, kendisinden kuşku olmayan kıyamet gününde tartışmasız toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar (var ya), işte onlar inanmayanlardır.
12
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Gecede ve gündüzde barınan her şey O'nundur. O her şeyi işitendir, bilendir.
13
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِياًّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۜ قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
De ki: “Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan başka bir veli mi edinirim?” De ki: “Bana şüphesiz (Allah'a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve “Sakın müşriklerden olma (denildi).”
14
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
De ki: “Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım.”
15
مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
O gün, kimden (azap) alıkonursa, şüphesiz Allah ona rahmet etmiştir. İşte apaçık olan kurtuluş budur.
16
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah sana bir zarar dokundursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, her şeye kadirdir.
17
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
O, kullarının üstünde yegâne egemendir ve O, hikmet sahibidir, haberdardır.
18
قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ
De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Şu Kur'an bana sizi ve kendisine ulaşan herkesi uyarmam için vahyolundu. Gerçekten siz Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak bir tek olan ilahtır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”
19
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟
Kendilerine kitab verdiklerimiz, onu (peygamberi) çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar (var ya), işte onlar iman etmezler.
20
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz zalimler kurtuluşa ulaşamazlar.
21
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
O gün onların tümünü bir yere toplarız da sonra Allah'a ortak koşanlara, “Hani nerede (Allah'a) ortaklar olduğunu sandıklarınız?” diye sorarız.
22
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
Sonra, “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki bizler şirk koşanlar değildik” demekten başka çare bulamazlar.
23
اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Kendi aleyhlerine nasıl da yalan söylediklerine ve uydurdukları şeylerin kendilerinden nasıl da kaybolup gittiğine bir bak!
24
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onlardan (iman etmedikleri halde, Kur'an okurken) seni dinleyenler vardır. Onu anlarlar (da tartışma konusu edinirler) diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü ayeti görseler bile, yine de ona iman etmezler. Nihayet sana geldiklerinde de seninle tartışırlar. Küfre sapanlar, “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” derler.
25
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Onlar, hem ondan (peygamberden) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını helak etmezler; ama farkında değillerdir.
26
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Onların, ateşin başında durdurulduklarında, “Keşke (dünyaya) tekrar döndürülseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve iman edenlerden olsaydık” dediklerini bir görsen!
27
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Hayır, belki daha önceki gizledikleri (günahlar) onlara göründü. Eğer geri döndürülseler, yine kendilerine yasak edilen şeylere (günahlara) dönerler. Doğrusu onlar yalancıdırlar.
28
وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ
“Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur ve bizler diriltilecekler değiliz” derler.
29
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟
Onları, Rablerinin huzuruna çıkarıldıkları zaman bir görsen! Allah, “Bu gerçek değil mi?” der. Onlar, “Rabbimize andolsun ki evet” derler. Allah da “Öyleyse küfre sapmanızdan ötürü azabı tadın” der.
30
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ
Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Nihayet kıyamet ansızın onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Onda (dünyada) yaptığımız kusurlardan dolayı vah olsun bize!” derler. Dikkat edin, o yüklendikleri şey pek de kötüdür!
31
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?
32
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar, aksine zalimler aslında Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.
33
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ
Senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur ve hiç şüphesiz sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
34
وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ
Eğer onların sırt çevirmeleri ağırına gitti ise, elinden geliyorsa yerin derinliklerine inen bir yarık ya da göğe çıkaracak bir merdiven bul da onlara bir delil getir. Oysa Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi; o halde sakın cahillerden olma!
35
اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Ancak kulak verenler (senin davetini) kabul ederler. Ölüleri ise Allah diriltir, sonra O'na döndürülürler.
36
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
“Rabbinden ona (Muhammed'e, Kur'an dışında) bir mucize indirilseydi ya” dediler. De ki: “Doğrusu Allah bir mucize indirmeye kadirdir.” Fakat çoğu bilmezler.
37
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَط۪يرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْۜ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettirler. Kitapta biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Onlar sonra rablerine doğru haşredilirler.
38
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
39
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki: “Düşündünüz mü kendinizi hiç? Üzerinize Allah'ın azabı gelse veya size kıyamet gelip çatsa, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (söyleyin bakayım).”
40
بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ۟
Hayır, sadece O'na yalvarırsınız; O da dilerse, (hakkında) Allah'a yalvardığınız (sıkıntılı) şeyi giderir ve (o zaman artık) koştuğunuz ortakları unutursunuz.
41
وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
Şüphesiz senden önce ümmetlere (peygamberler) göndermiştik; onları yalvarıp yakarsınlar diye darlık ve sıkıntıya sokmuştuk.
42
فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
O halde onlara şiddetimiz (azabımız) geldiği zaman yalvarıp yakarsalardı ya! Lakin kalpleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi.
43
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık. Kendilerine verilene sevinince, ansızın onları yakaladık da böylece umutları suya düşenler oldular.
44
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah'adır.
45
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ
De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer Allah, işitmenizi, gözlerinizi alsa ve kalplerinizi mühürlese, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?” Bak, ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz da sonra onlar yüz çeviriyorlar.
46
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ
De ki: “ Düşündünüz mü kendinizi hiç? Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gediğinde, zalimlerden başkası mı helak edilir (söyler misiniz)?”
47
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Peygamberleri ancak müjdeci ve korkutup uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim iman eder ve nefsini ıslah ederse artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
48
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
Ayetlerimizi inkâr edenlere yoldan çıkmalarından ötürü azap dokunacaktır.
49
قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟
De ki: “Size, “Allah'ın hazineleri yanımdadır” demiyorum ve gaybı da bilmiyorum. Size, “Ben meleğim” de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.” De ki: “Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?”
50
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Rablerine doğru haşrolunmaktan korkanları, onunla (Kur'an ile) korkutup uyar. Onlar için O'nun dışında bir veli ya da şefaatçi yoktur. Umulur ki Allah'tan sakınırlar.
51
وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ
Sabah akşam, rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından senin üzerinde bir şey (yükümlülük), senin hesabından da onların üzerine bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovup da böylece zalimlerden olasın.
52
وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ
Böylece, “Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?” demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?
53
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ayetlerimize iman edenler sana gelince, “Size selam (esenlik) olsun” de. “Rabbiniz, sizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler, sonra tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine yazmıştır. O, gerçekten bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.”
54
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
Suçluların yolu belli olsun diye, böylece ayetleri uzun uzun açıklarız.
55
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
De ki: “Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmekten men olundum.” De ki: “Sizin heveslerinize uymayacağım. (Aksi takdirde) O zaman ben sapmış olurum ve bu durumda ben hidayete ermişlerden olmam.
56
قُلْ اِنّ۪ي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَكَذَّبْتُمْ بِه۪ۜ مَا عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِل۪ينَ
De ki: “Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım. Hâlbuki siz onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap ise) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O gerçeği anlatır ve O (hakkı batıldan) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
57
قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِم۪ينَ
De ki: “Acele istediğiniz şey (ilahi azap) benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş bitmiş olurdu.” Allah zalimleri en iyi bilendir.
58
وَعِنْدَهُ مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü o bilir. O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarında hiçbir tane, hiç bir yaş ve hiç bir kuru yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.
59
وَهُوَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُـكُمْ ف۪يهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟
Geceleyin sizi tümüyle alan (uyutan), gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar gündüz olduğunda sizi kaldırıp uyandıran O'dur. Sonra dönüşünüz O'nadır. Ardından yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.
60
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
O, kulları üzerinde kesin egemendir. Size koruyucular gönderir. Artık birinize ölüm gelince, elçilerimiz onun canını alırlar ve onlar (görevlerinde) kusur etmezler.
61
ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ
Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Haberiniz olsun, hüküm sadece O'nundur. O, hesap görenlerin en süratlisidir.
62
قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
De ki: “Kara ve denizin karanlıklarından (doğal afetlerden) sizi kim kurtarır?” (Oysaki) “Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız” diye O'na gizli gizli yalvarır yakarırsınız.”
63
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
De ki: “Allah sizi onlardan (doğal afetlerden) ve her türlü sıkıntıdan kurtarır, sonra yine O'na ortak koşarsınız.”
64
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَاباً مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذ۪يقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
De ki: “Üstünüzden ve altınızdan size azap göndermeye ve de size fırkalara bölünmeyi elbise gibi giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya kadir olan O'dur.” Bak, anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
65
وَكَذَّبَ بِه۪ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّۜ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ
Gerçekten senin kavmin hak olduğu halde onu (Kur'an'ı) yalanladı. “Ben sizin üzerinize vekil olmuş değilim” de.
66
لِكُلِّ نَبَأٍ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Her haberin (vaadin) gerçekleşeceği bir zaman vardır ki siz onu yakında bileceksiniz.
67
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ayetlerimize dalıp alay edenleri görünce, başka söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık zalimlerle beraber oturma.
68
وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Sakınan kimselere, onların hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat bir hatırlatmadır; umulur ki sakınırlar.
69
وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِباً وَلَهْواً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟
Dinlerini oyun ve oyalanmaya alanları ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Kur'an ile öğüt ver ki, bir kimse kazandığıyla helake düşmeye görsün! O takdirde Allah'tan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir şefaatçi bulunur ve her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Kazandıklarından ötürü (rahmetten) mahrum kalmış kimseler işte bunlardır. Küfre sapmalarından dolayı kızgın içecek ve can yakıcı azap onlaradır.
70
قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
De ki: “Bize yararı ve zararı olmayan, Allah'tan başka şeylere mi yalvarıp yakaralım?” Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların uçuruma çekerek yeryüzünde şaşkınca bıraktıkları arkadaşlarının da, “Bize (Doğru yola) gel” diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?” De ki: “Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir ve biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” De ki: “Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir ve biz, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
71
وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
(Aynı şekilde) Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan sakının (diye emrolunduk.) Kendisine doğru toplanacağınız O'dur.
72
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
Gökleri ve yeri hak olarak yaratan O'dur. O'nun “ol” deyiverdiği gün (her şey) oluverir. O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün hükümranlık O'nundur. Görülmeyeni de görüleni de bilir. O hikmet sahibidir, haberdardır.
73
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Hani İbrahim, (üvey) babası Azer'e, “Putları ilah olarak mı benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.
74
وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ
Böylece yakin edenlerden olması (ve diğerlerini hidayete erdirmesi) için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.
75
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ
(İbrahim peygamber seçilmeden önce Rabbini ararken) Gece üstünü örtüp bürüdüğünde (gökte) bir yıldız gördü, “İşte bu benim Rabbim” dedi. Yıldız batınca, “Batanları sevmem” dedi.
76
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ
Ayı doğarken görünce, “İşte bu benim Rabbim” dedi. Batınca, “Rabbim beni doğruya eriştirmezse hiç şüphesiz sapıklardan olurum” dedi.
77
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
Güneşi doğarken görünce, “İşte bu benim Rabbim, bu daha büyük” dedi. Batınca, “Ey kavmim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım” dedi.
78
اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
“Doğrusu ben doğruya yönelerek yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim, ben şirk koşanlardan değilim.”
79
وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Kavmi onunla tartışmaya girişti. O dedi ki: “Beni doğru yola eriştirmişken, Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Rabbimin bir şey dilemesi dışında (bana zarar veremezsiniz ve bu yüzden), O'na ortak koştuklarınızdan korkmuyorum. Rabbim ilimce her şeyi kuşatmıştır; hâlâ öğüt almaz mısınız?”
80
وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ
“O'nun, size hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a şirk koşmaktan korkmadığınız halde, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Eğer biliyorsanız (söyleyin bakayım), şimdi bu iki zümreden hangisi (azaptan) emin olmaya daha layıktır?”
81
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟
İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar (var ya), işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete erenlerdir.
82
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Bu (üstünlük sağlayan sözler), İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğrusu Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
83
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ
Ona İshak ve Yakub'u bağışladık ve hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete erdirdik. Biz, ihsan sahiplerini işte böyle ödüllendiririz.
84
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ
Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete erdirdik). Hepsi de salihlerden idi.
85
وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاًۜ وَكُلاًّ فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ
İsmail'i, Elyesa'yı, Yunus'u, Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
86
وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp ettikleri kendilerinden boşa çıkmış olurdu.
87
ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Kendilerine kitab, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Eğer onlar (Mekke halkı) bunları inkâr ediyorlarsa, biz buna (kitap, hüküm ve peygamberliğe inanmaya), kâfir olmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.
88
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْماً لَيْسُوا بِهَا بِكَافِر۪ينَ
İşte bunlar, Allah'ın, hidayetiyle hidayete eriştirdikleridir; öyleyse sen de onların hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), âlemlere bir hatırlatmadan başkası değildir.”
89
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟
“Allah hiç bir insana bir şey indirmemiştir” dedikleri zaman Allah'ı gereği gibi takdir etmediler. De ki: “ Peki, Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olmak üzere getirdiği ve sizin de parça parça kâğıtlar haline koyup işinize geleni gösterdiğiniz, fakat çoğunu gizlediğiniz ve sizin de babalarınızın da bilmediğiniz birçok şeyleri sayesinde öğrendiğiniz o kitabı kim indirdi?” De ki: “Allah (indirdi).” Sonra da onları bırak, içine daldıkları şeylerde oyalanıp dursunlar!
90
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُوراً وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يراًۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarıp korkutman için indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını gözetleyenlerdir.
91
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyolunmamışken, “Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kimdir? Bu zalimleri, can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, “Canlarınızı (bedenlerinizden) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden ve O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız” derken bir görsen!
92
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ
Hiç şüphesiz tıpkı ilk yarattığımız gibi, bize teker teker geldiniz, size vermiş olduğumuz her şeyi arkanızda bıraktınız. Ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Şüphesiz aranızda (bütün bağlar) kopuvermiş ve (şefaatçi) sandıklarınız sizden kaybolup gitmiştir.
93
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. Ölüden diriyi O çıkarır, diriden ölüyü çıkaran da O'dur. İşte Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz?
94
اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükûn (dinlenme), güneş ve ayı bir hesap (ölçü) kıldı. Bu, o güçlü ve de her şeyi bilenin takdiridir.
95
فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
O, kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için yıldızları karar kılandır. Şüphesiz bilen topluluk için ayetleri uzun uzadıya açıkladık.
96
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratmıştır. Ardından (sizin için) bir karar kılma yeri (olan yeryüzü) ve bir de emanet (konulma) yeri (olan baba sulbü ve ana rahmi) vardır. Şüphesiz kavrayabilen bir topluluk için ayetleri birer birer açıkladık.
97
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَـهُونَ
O, gökten su indirendir. Böylece her bitkiyi onunla bitirdik. Ondan bitirdiğimiz yeşilden, birbirine benzeyen ve benzemeyen yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Elbette iman edenler için bunda (Allah'tan nice) ayetler vardır.
98
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِراً نُخْرِجُ مِنْهُ حَباًّ مُتَرَاكِباًۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُـرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Onlar, Allah'a cinleri ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Hâşâ! O, onların nitelendirdiği şeylerden münezzehtir.
99
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟
O, göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur.
100
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
İşte o Allah sizin Rabbinizdir. O'ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na ibadet edin, O her şeye vekildir.
101
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. Her şeyi bütün inceliği ile bilen ve haberdar olan O'dur.
102
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ
Doğrusu size Rabbinizden apaçık belgeler gelmiştir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin koruyucunuz değilim.
103
قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ
İşte biz, ayetleri (bir takım sebeplerden ötürü) böylesine çeşitli biçimlerde açıklamaktayız. Ayrıca (çeşitli biçimlerde açıklıyoruz ki) onlar sana, “Sen ders almışsın” demesinler ve biz de bilebilen bir topluluğa onu açıkça beyan etmiş olalım.
104
وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur ve şirk koşanlardan yüz çevir.
105
اِتَّبِعْ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
Allah dileseydi şirk koşmazlardı. Seni onlara koruyucu yapmadık, onların vekili de değilsin.
106
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ
Allah'tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da düşmanca, bilgisizce Allah'a (iman edenlere) söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları rablerinedir. O yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.
107
وَلَا تَسُبُّوا الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍۜ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: “Mucizeler, ancak Allah katındadır.” Onların mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini size kim bildirecek?
108
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّـهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ
Onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz (bu yüzden iman etmezler); nitekim ilkin (istedikleri mucize inmeden önce) de ona (Allah'ın indirdiğine) iman etmemişlerdi. Onları taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz.
109
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟
Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve de her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de iman etmezlerdi; fakat onların çoğu cahillik etmekteler.
110
وَلَوْ اَنَّـنَا نَزَّلْـنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ
Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar) Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
111
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
(Rabbin bunu dilemedi ki) Ahirete inanmayanların kalpleri ona (yaldızlı söze) meyletsin, ondan hoşlansın ve işledikleri suçu işlemeye devam etsinler.
112
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ
Allah size kitabı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitab verdiklerimiz, onun rableri katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
113
اَفَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْتَغ۪ي حَكَماً وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ اِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاًۜ وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ اَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ
Doğruluk ve adalet üzere olan Rabbinin sözü (dini, Kur'an'ın inişiyle birlikte) sona (kemale) erdi. O'nun sözlerini (artık) değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.
114
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلاًۜ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Yeryüzündekilerin çoğunluğuna itaat edersen, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar sadece saçmalarlar
115
وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
Doğrusu Rabbin, yolundan kimin saptığını daha iyi bilir. Hidayete ermiş olanları da en iyi O bilir.
116
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Allah'ın ayetlerine iman etmişseniz, üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeyden yiyin.
117
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ بِاٰيَاتِه۪ مُؤْمِن۪ينَ
Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında haram olanları genişçe anlatmışken, adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden (insanları) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin aşırı gidenleri en iyi bilendir.
118
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ
Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir.
119
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ
Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle (bu konuda) tartışmaları için dostlarına telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz şirk koşanlar olursunuz.
120
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟
Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? İşte (karanlıklarda kaldıkları için) kâfirlere, yaptıkları böyle süslendirilmiştir.
121
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
İşte (karanlıklarda kaldıkları için), her ülkede bir takım ileri gelen suçlular da karar kıldık ki orada hilede bulunsunlar. Oysa yalnız kendilerine hilede bulunurlar da farkında değiller.
122
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Onlara (ileri gelen suçlulara) ne zaman bir ayet gelse, “Allah'ın elçilerine verilenin (peygamberliğin), aynısı bize de verilmedikçe asla iman etmeyiz” derler. Allah, elçiliğini nerede karar kılacağını daha iyi bilir. Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.
123
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ
O halde Allah kimi hidayete eriştirmek isterse onun kalbini İslam'a açar, kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah iman etmeyenlerin üstüne pisliği, işte böyle karar kılar.
124
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
Rabbinin dosdoğru yolu işte budur. Öğüt alan kimselere ayetleri uzun uzadıya açıkladık.
125
وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَق۪يماًۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
Rablerinin katında esenlik yurdu onlarındır. O, işlediklerinden ötürü onların velisidir.
126
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Allah hepsini toplayacağı gün, “Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız” der. İnsanlardan onlara dost olanlar, “Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. (Allah) Der ki: “Allah'ın dilemesi dışında ateş, sizin içinde ebedi kalacağınız konaklama yerinizdir.” Şüphesiz Rabbin, hikmet sahibi olandır, bilendir.
127
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاًۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّـنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّـذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
İşte böylece zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz.
128
وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟
“Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi kokutup uyaran peygamberler gelmedi mi?” (Onlar) Der ki: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
129
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ
Bu (şekilde resullerin gönderilmesi), haberleri yokken ülkeler halkını Rabbinin haksız yere yok etmeyeceğinden dolayıdır.
130
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
İşlediklerine karşılık (cin ve insanlardan) her biri için dereceler vardır. Rabbin onların işlediklerinden habersiz değildir.
131
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Rabbin müstağni ve rahmet sahibidir. Dilerse, sizi başka bir topluluğun soyundan getirdiği gibi, sizi yok eder ve dilediğini yerinize getirir.
132
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ
Size vaat edilen, mutlaka (yerine) gelecektir. Siz O'nu aciz kılıcılar değilsiniz.
133
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
De ki: “Ey kavmim! Var gücünüzle elinizden geleni yapın! Doğrusu ben de (elimden geleni) yapacağım. Bu yurdun (dünyanın) sonu kimindir, bilip öğreneceksiniz. Zulmedenler şüphesiz kurtulamazlar.”
134
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Kendi zanlarına göre, “Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır” diyerek, Allah'ın yarattığı hayvanlar ve ekinlerden pay ayırdılar. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor (öyle mi?)! Pek de kötü hüküm veriyorlar!
135
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يباً فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Aynı şekilde (amellerini kendilerine iyi gösterdikleri gibi), ortakları (putları), şirk koşanların çoğuna, onları helake sürüklemek ve dinlerini kendilerine karma karışık kılmak için çocuklarını öldürmelerini de iyi göstermiştir. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile baş başa bırak!
136
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Onlar (saçma inançları uyarınca), “Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Bizim istediklerimizden başka hiç kimse onları yiyemez ve bunlar da sırtlarına yük vurulması ve binilmesi yasak hayvanlardır” dediler. Bazı hayvanların (kesilirken) üzerlerine Allah'ın adını anmazlar, (“Allah'ın emri böyledir” diye) O'na iftira ederler. Allah onları yaptıkları bu iftiralardan ötürü cezalandıracaktır.
137
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
“Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız erkeklerimize mahsus olup eşlerimize yasaktır. Ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar” derler. Allah bu türlü sözlerin cezasını verecektir, şüphesiz O, hikmet sahibidir, bilendir.
138
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Beyinsizlikleri yüzünden, bilgisizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri Allah'a iftira ederek haram sayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar şüphesiz sapıtmışlardır ve hidayete erenlerden değillerdir.
139
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهاً بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟
Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirildiği ve biçildiği gün hakkını verin. İsraf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
140
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Yük taşıyan büyük baş hayvanları da (kesilirken) yerlere serilen küçükbaş hayvanları (da O yaratmıştır). Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın, o size apaçık bir düşmandır.
141
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
(Allah) Sekiz çift hayvan (yaratmıştır); koyundan (dişi ve erkek olmak üzere) iki ve keçiden (de dişi ve erkek olmak üzere) iki. De ki: “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı (Allah) haram kılmıştır? Eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin.”
142
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ
Deveden de (dişi ve erkek olmak üzere) iki, sığırdan da (dişi ve erkek olmak üzere) iki (yaratmıştır). De ki: “İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Yoksa Allah size bunları tavsiye ettiği zaman siz orada mı idiniz?” Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan yere iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
143
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
De ki: “Bana vahyolunanda; leş veya akıtılmış kan yahut pis olduğunda hiç şüphe olmayan domuz eti ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Elbette haksızlık etmeksizin ve haddi aşmaksızın zorda kalan (da bilsin ki) şüphesiz bu durumda rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.”
144
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu zulümleri yüzünden onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlü olanlarız.
145
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Seni yalanlarlarsa, “Rabbinizin rahmeti geniştir; O'nun azabı suçlu topluluktan geri çevrilemez” de.
146
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُورَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ
Şirk koşanlar, “Allah dileseydi babalarımız ve biz şirk koşmazdık ve hiç bir şeyi haram kılmazdık” diyecekler. Onlardan öncekiler de bizim şiddetli azabımızı tadana kadar böyle yalanlamışlardı. Onlara de ki: “Sizin elinizde açığa çıkaracağınız bir bilgi varsa, o halde çıkarıp gösterin. Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.”
147
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ
“Yetkin delil Allah'ındır. O dileseydi hepinizi birden hidayete eriştirirdi” de.
148
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ
De ki: “Allah'ın bunu haram kıldığına şahitlik edecek şahitlerinizi getirin.” Şahitlik ederlerse, sen onlarla birlikte şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayanların, ahirete inanmayanların ve rablerine eş koşanların heveslerine uyma.
149
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟
De ki: “Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, sizin ve onların rızkını veren biz olduğumuz halde yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, hak dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin.” Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.
150
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Yetimin malına, erginlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı adalet üzere yapın. Biz kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuzda, akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. Allah size bunları belki kendinize gelirsiniz diye öğütlemektedir.
151
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
İşte benim dosdoğru yolum budur; ona tâbi olun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları takva sahibi olasınız diye buyurmaktadır.
152
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Sonra, iyilik işleyenlere nimeti tamamlamak, her şeyi uzun uzadıya açıklamak, hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitabı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına inanırlar.
153
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟
İşte bu, indirdiğimiz bereket dolu bir kitaptır. Ona uyun ve sakının; umulur ki merhamet olunursunuz.
154
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ
“Bizden önce iki topluluğa kitab indirildi, bizim onların okuduklarından haberimiz yok” demeyesiniz (diye Kur'an'ı indirdik).
155
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ
Veya “Bize kitab indirilseydi elbette biz onlardan daha ziyade hidayete ermiş olurduk” demeyesiniz diye (Kur'an'ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü, kötü bir azapla cezalandıracağız.
156
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin (emrinin) gelmesini mi yahut rablerinden bir takım nişanelerin (mucizelerin) gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takım nişaneleri (mucizeleri) geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez. Onlara, “Bekleyin, doğrusu biz de bekleyicileriz” de.
157
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Dinlerini parça parça edip fırka fırka olanlar ile senin hiç bir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.
158
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Kim bir iyilikle gelirse, ona on katı verilir; kim de bir kötülükle gelirse ancak misliyle cezalandırılır ve de onlara haksızlık yapılmaz.
159
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine hidayet buyurdu. O, (İbrahim asla) ortak koşanlardan değildi.”
160
قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪يناً قِيَماً مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
De ki: “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
161
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
“O'nun hiç bir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.”
162
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
De ki: “Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka bir rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. (Günah) Yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.”
163
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَباًّ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, merhamet edendir.
164
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ سَر۪يعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 164

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

165

Sureler

Mealler