Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 En büyük övgü, gökleri ve yeri yaratıp, sonra karanlığı ve aydınlığı var eden Allah'a aittir. Buna rağmen gerçekleri inkar edenler Rablerine ortak koşuyorlar
2 O Allah ki, sizi topraktan yaratan ve yer yüzünde ne kadar kalacağınıza karar verendir. Sizin yer yüzünde ne kadar kalacağınızın bilgisi onun yanındadır. Buna rağmen (O nun ilahlığı konusunda) siz hala şüphe içindesiniz.
3 Allah hem göklerde ve hemde yerdedir. Sizin gizlediklerinizi de, açıkça yaptıklarınızı da ve ne kazandıklarınızı da O bilir.
4 Ne zaman ki sonlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, hemen ondan yüz çevirirler.
5 Gerçek onlara geldiğinde, mutlaka onu yalanlamışlardır. Alay ettikleri şeylerin (öldükten sonra dirilme, hesaba çekilme vs.) haberleri mutlaka onlara gelecek.
6 Onlar görmüyorlar mı? Sizi yerleştirmediğimiz yer yüzündeki mekanlara, onlardan önce yerleştirdiğimiz nice şehirleri helak ettik. Onların üzerine gökten yağmurlar indirdik de, altlarından akan ırmaklar haline getirdik, sonrada günahlarıyla birlikte onları yok ettik ve onlardan sonra başka şehirler inşa ettik.
7 Biz sana sayfalar içinde yazılı ayetler göndersek ve onlarda elleriyle ona dokunmuş olsalar, doğruları inkar edenler "Bu apaçık bir sihir" derler.
8 "O elçiyle birlikte bir melek indirilseydi ya" derler. Eğer melek indirilmiş olsaydı, (gelen ayetleri inkar ettiklerinde) onlar hakkında hemen hüküm verilirdi ve sonra onlar (durumlarını düzeltmeleri için) hiç beklenmezdi.
9 Biz elçiyi meleklerden yapsaydık, onu yine bir adam (suretinde) yapardık ve elçi meleğe, onların üzerlerine giydiği kıyafetlerinden giydirirdik.
10 Senden önce gönderdiğimiz elçilerle alay edildi. Sonra alay ettikleri (azap) onların üzerine gerçekleşti.
11 Deki "Yeryüzünü dolaşın da, önceki yalanlayanların durumu ne olmuş, görün."
12 Deki "Göklerde ve yerde olanlar kime aittir?" Deki "Allah'a aittir. Allah, rahmeti nefsine yazmış ve geleceğinde hiçbir şüphenin olmadığı bir günde sizi mutlak toplayacaktır." Kendilerine yazık etmiş olanlar var ya, bunlara inanmazlar.
13 Gece ve gündüzün içinde barınan her şey de Allah'a aittir. O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
14 Deki "Göklerin ve yerin yaratıcısı Allah varken, ondan başkalarına mı sığınacağım? (Bütün canlıları) yedirip, içiren O dur. O nun yiyip içmeye ihtiyacı yoktur." Deki "Ben Allah'a teslim olanların ilki olmakla emrolundum." Sakın ola ki müşriklerden olma.
15 Deki "Ben (Allah dan başkalarına kulluk edip) Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım.
16 O gün, kim azaptan uzak tutulmuşsa, hiç şüphe yoktur ki ona merhamet edilmiştir. İşte bu, açıkça kurtuluştur.
17 Allah, sana bir zarar verirse, ondan başka, ona engel olacak yoktur. Sana bir iyilik verirse, O her şeyi planlamaya ve dilediğini yapmaya gücü yetendir.
18 O Allah, kullarının üzerinde mutlak bir hakimiyet gücüne sahiptir. Her şeyin hükmünü veren ve her şeyden haberdar olandır.
19 Deki "Şahitlik etmeğe layık olan, en büyük hangi şeydir." Deki "Sizinle benim aramda şahit olarak en büyük Allah dır. Sizi ve Kur'an ın ulaştığı herkesi uyarmam için bu Kur'an bana vahy olundu. Öyle ise siz, Allah la birlikte başka ilahlar olduğuna şahitlik eder misiniz?" Deki "Ben asla şahitlik etmem." Deki "Ancak ve ancak tek ilah O dur. Ben sizin ona ortak koştuklarınızdan uzağım."
20 Kendilerine kitap verdiklerimiz, kendilerine gelen elçiyi, kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. O kimseler kendilerine yazık etmiş olanlardır. Sonra onlar kesinlikle iman etmezler.
21 Allah adına yalan uydurandan ve O nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? O, kendisine iftira eden zalimleri asla kurtuluşa erdirmez.
22 Kıyamet günü onların hepsini toplar ve müşriklere deriz ki "Allah'ın ortakları olduğunu zannettiğiniz ortaklarınız, şimdi neredeler?"
23 Sonra onları yanıltan, aldatan şey (dünyada iken müşrik oldukları halde) "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki biz müşriklerden değiliz " diye söyledikleri sözleri olmuştur.
24 Onları izle, kendi kendilerini nasıl yalancı durumuna koyuyorlar? Uydurdukları sahte ilahlar onlardan nasıl uzaklaştı?
25 Onların içinde, kalplerine anlamalarını engelleyen perdeler çektiğimiz ve kulaklarına da dinlemelerine mani olan ağırlıklar koyduğumuz kimseler var ki, mucizelerimizin tamamını görseler de inanmazlar. Ve birde sana geldiklerinde "Bu öncekilerin masalları" diyerek seninle mücadele ederler.
26 Onlar Kur'an'ı dinlemeyi yasaklarlar ve kendileri de ondan uzak dururlar. Bu şekilde davranmakla, ancak kendi nefislerini helak ediyorlar, ama bunun farkında değiller.
27 Ateşin karşısında durduklarında, onları bir görseydin! Sonra "(pişmanlıkla) keşke geri döndürülsek de, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsaydık" derler.
28 Hayır! Önceden gizledikleri şeyler (hesap günü) onların yüzlerine açıklanmıştır. (okunmuştur) Onlar geriye (hayata) döndürülse, Allah'ın yasaklamış olduğu haramlara tekrar dönerler. Onlar gerçekten yalancıdırlar.
29 (Daha önceden) "Hayat bu dünya hayatıdır, sonra biz tekrar yeniden diriltilecek değiliz" demişlerdi.
30 Sen onları, Rablerinin huzuruna getirildiklerinde bir görsen. Onlara "Şimdi bu (diriltilme) gerçek değimli?" denildiğinde, "Rabbimize yemin olsun ki evet" derler. Allah "Öyleyse inkarlarınızdan dolayı azabı tadın" der.
31 Böylece Rablerine kavuşmayı yalanlayanlar hayal kırıklığına uğramışlardır. Onlara kıyamet saati ansızın geldiğinde, yükleri sırtlarında sarılmış olarak gelirler ve "Allah'ın uyarılarını umursamadığımız için bize yazıklar olsun" derler. Taşıdıkları şeyler ne kadar kötü.
32 Dünya hayatı ancak bir oyalanma ve eğlencedir. Halbuki, ahiret hayatı korunanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
33 İnkarcıların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette ki biz biliyoruz. Şunu bil ki onlar seni yalanlamıyorlar, o zalimler yalnızca Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.
34 Senden önceki elçilerde yalanlanmış olmalarına rağmen, yalanlanmalara ve eziyetlere, bizim yardımımız gelinceye kadar sabır gösterdiler ve Allah'ın sözlerini değiştirmediler. Zaten önceki gönderilen elçilerin haberleri sana gelmişti.
35 Onların yüz çevirmeleri sana ağır gelince, gücün yetsede, yerin dibine girerek veya merdiven dayayıp göğe çıkmak suretiyle onlara mucize göstermeyi isterdin. Allah dileseydi, onları doğru yolda hepsini toplardı. (Onları ikna etmek için kendinden girişimlerde bulunarak) Sakın ola ki cahillerden olma.
36 Ancak (çağrıyı) işitenler cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonrada O na dönecekler.
37 Onlar "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya" derler. Deki "Allah mucize indirmeye her zaman gücü yeter, ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
38 Yer yüzünde ki bütün canlılar ve iki kanadıyla uçan kuşlar, ancak sizin gibi bir topluluktur (ümmettir). Biz kitapta hiçbir şeyi unutmadık (atlamadık), sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanacaklar.
39 Ayetlerimizi yalanlayanlar sağır ve karanlıklar içinde kalmış körlerdir. Kim dilerse, Allah onu sapıklık içinde bırakır, kim de dilerse, onun doğru yola ulaşmasını sağlar.
40 Deki "Kendi kendinize şunu sorun; eğer Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet saati başlasa, samimi kimseler iseniz söyleyin: Allah dan başkasını mı çağırırsınız?"
41 Elbetteki Allah'ı çağırırsınız, O da dilerse üzerinizden azabı kaldırır ve sizde daha önce O na ortak koştuklarınızı unutursunuz.
42 Senden önceki topluluklara (elçiler veya azabı) gönderdik. Onları sıkıntı ve zararlara soktuk ki, belki Rablerine karşı saygı ile boyun eğerler.
43 Onlara azabımız geldiğinde, boyun eğmeleri gerekmez miydi? Fakat, şeytan onlara yaptıkları yanlışları süslü gösterdiği için, kalpleri katılaştı.
44 Onlar, kendilerine hatırlatılan mesajları unuttukları zaman, onlara her şeyin kapısını açtık, kendilerine verilenlerle sevindiklerinde, bizde onları ansızın yakaladık. O zaman bütün ümitlerini birden bire kaybettiler.
45 Zulmeden toplulukların mutlaka sonu getirilmiştir. Bundan dolayı alemlerin Rabbi olan Allah, övülmeye değer tek ilahtır.
46 Deki "Bakın şimdi, Allah kulaklarınızı sağırlaştırıp, gözünüzü kör etse ve kalplerinize perde çekse, Allah'ın sizden aldıklarını size hangi ilah geri getirir." Dikkat et! Biz ayetleri nasıl kullanıyoruz. Sonra yinede yüz çeviriyorlar.
47 Deki "Kendi kendinize bir düşünün! Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelse, yalnızca zulmeden topluluklar mı yok edilir?"
48 Biz elçileri ancak ve ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim elçiye ve getirdiklerine iman eder, kendini yeni gelen emirlere göre düzeltirse, artık onlar için hiçbir korku yok ve onlar hiçbir zaman üzülmeyecekler.
49 Ama ayetlerimizi yalanlayanlara, yoldan çıkmaları sebebiyle azap vardır.
50 Deki "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, ayrıca bilinmeyenleri (gaybı) da ben bilmem ve ben melek olduğumu da söylemiyorum ve ben, ancak bana vahy olunana uyuyorum." Deki "Şimdi görenle görmeyen bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?"
51 Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, sana indirilen vahiyle uyar. Onların Allah dan başka ne koruyucuları (velileri) ve nede arka çıkanları (şefatçıları) var. Böylece belki Allah dan korunurlar.
52 Sabah akşam Rablerini görmedikleri halde, yalnızca onun rızasını kazanmak için ibadet edenleri, sakın ola ki terk etme (dışlama). Onların hesabından senin bir sorumluluğun olmadığı gibi, senin hesabından da, onlar için bir sorumluluk yok. Eğer onları dışlarsan (terk edersen), kendine zulmedenlerden olursun.
53 "Allah'ın aramızda kendisine iyiliklerde bulunduğu kimse bu mu?" demeleri için onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihan ettik.. Allah kendisine şükredenleri en iyi bilen değil mi?
54 Ayetlerime inananlar sana geldiğinde, onlara "Allah'ın selamı üzerinize olsun. Allah Kendisine merhameti yazmıştır. Sizden kim cehaletle kötü bir iş yapar, ondan sonra yaptığı kötülükten pişman olup vaz (tövbe eder) geçerde, kendi durumunu düzeltir ve tekrar yanlış yapmazsa, Allah elbetteki bağışlayıcı ve merhametlidir" de.
55 Ayetlerimizi açık ve anlaşılır durumda anlatıyoruz ki, günahkarların yolu net bir şekilde ortaya çıksın.
56 Deki "Allah dan başka yardıma çağırdıklarınıza kulluk etmem, kesinlikle bana yasaklandı." Deki "Sizin arzularınıza uymayacağım, eğer size uyarsam sapkınlardan ve doğru yoldan uzaklaşmış olanlardan olurum."
57 Deki "Ben, Rabbim den gelen kesin doğru delillerle hareket ettiğim halde, siz bu açık delilleri yalanlıyorsunuz. Sizin benden acil olarak istediğiniz (mucizeler veya azap) benim elimde değil. Bu konuda kesin hükmü veren Allah dır. Doğru olanı anlatan O dur. Çünkü O, doğru ile yanlışı ayıranların en hayırlısıdır."
58 Deki "Eğer sizin benden acil olarak istediğiniz şeyler, benim elimde olsaydı, sizinle benim aramdaki iş, şimdiye kadar bitmiş olurdu." Allah zulüm edenleri en iyi bilendir.
59 Gaybın anahtarları (bilgisi) ancak O nun yanında olup, ancak ve ancak bilinmeyenleri (gaybı) bilen O dur. Karada ve denizde olanları da o bilir. Yapraklardan her birisinin ağacından düşmesi bile, yalnızca O nun bilgisi iledir. Yer yüzünün karanlıklarındaki en küçük taneyi de O bilir. Yaş ve kuru her şey açık bir kitapta yazılmıştır.
60 Sizi gece öldüren (uyutan) ve gündüz de ne kazandıklarınızı bilen, sonra belirlenmiş bir zamana kadar sizi yeryüzüne gönderen O dur. Dönüşünüz O nadır ve size yaptıklarınızın hepsini haber verecektir.
61 Kulları üzerinde mutlak bir otorite sahibi olan ve üzerinize koruyucular gönderen de O dur. Öyle ki, sizden birisinin ölüm zamanı geldiğinde, elçilerimiz onu öldürür ve asla bu görevi geçiştirmezler.
62 Sonra gerçek sığınacakları yer olan Allah'a döndürülürler. Hüküm yalnızca Allah'ın değil midir? Hesap görenlerin en çabuk olanı da, O dur.
63 Deki "Saygı ve korku içinde ona yalvarıp ta "Eğer bizi bu durumdan kurtarırsan sana şükredenlerden olacağız" dediğinizde, sizi karanın ve denizlerin karanlıklarından kurtaran kimdir?"
64 Deki "Bulunduğunuz zor durumdan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtardığı halde, yinede O na ortaklar koşuyorsunuz."
65 Deki "Allah dilediğinde, üzerinizden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye veya bir kısmınızın, diğer bir kısmınıza azabı tattırmaları için, sizi değiştirip, onları sizin yerinize getirmeye gücü yetendir." Dikkat et! Allah, ayetlerini anlasınlar diye, nasıl yerli yerince kullanıyor.
66 Buna rağmen senin kavmin, açıkladığımız ayetler gerçek oldukları halde yalanladılar. Deki "Yalanlamanızdan dolayı ben sizden sorumlu değilim."
67 "Size bildirilen haberlerin mutlaka oluşacağı bir zaman vardır ve siz bunları kesinlikle göreceksiniz."
68 Ayetlerimiz hakkında tartışanları gördüğünde, onların tartışmaları sırasında, başka bir konuya girinceye kadar tartışmalarına katılma. Eğer şeytan sana unutturur da, sonra hatırlarsan, zalimler topluluğuyla birlikte oturma.
69 Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanların verecekleri hesaptan, Allah dan korunanların hiçbir sorumluluğu yoktur. Ancak (onların yaptıkları yanlışlar) bir hatırlatmadır ki, belki aynı yanlışları yapmaktan korunurlar.
70 Dinlerini bir oyun ve eğlence haline getirenleri (kendi hallerine) bırak. Dünya hayatı onları aldattı. Bir nefsin kendi kazandığı yüzünden karşılaşacağı zorlukları, Allah'ın ayetleri ile hatırlat ki, hesap gününde onlar için Allah dan başka ne bir koruyucu ve nede bir aracı (şefaat edenin) olmadığını bilsinler. Eğer bir kimse yaptıkları tüm yanlışların karşılığını ödemek istese, ondan kabul edilmez. Onlar için yaptıklarının karşılığı olarak, kaynar içecekler ve inkar etmelerinden dolayı da can yakıcı bir azap vardır.
71 Deki "Bize ne bir faydası ve nede bir zararı olmayanları mı (zor durumlarımızda) çağıracağız? Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra, kendilerini en doğru olan Allah'ın yoluna, "Bize gelin" diye çağıran arkadaşlarını bırakıp ta, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşan şeytanların kendilerine çağırdığı kimse gibi, ökçelerimizin üzerinden gerisin geriye mi dönelim?" Deki "Allah'ın gösterdiği yol, en doğruya ileten yoldur. Biz alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk."
72 "Ve aynı zamanda namazı kılmak ve O ndan korunmakla emrolunduk. Kendisinin huzurunda toplanacağımız kimsede O dur."
73 "Gökleri ve yeri hak ile (İnsan yaşamına en uygun biçimde) yaratan O dur. O bir şeyin olması için "ol" der o da oluverir. O nun sözü gerçektir. Kıyamet günü sura üfürüldüğünde (işaret verildiğinde) bütün mülk onundur. O bilinmeyenleri de, açıkta olanları da bilir. Her şeyin hükmünü veren de, her şeyden haberdar olan da O dur."
74 İbrahim babası Azer'e "Putları ilahlar mı ediniyorsun? Ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içerisinde görüyorum" demişti.
75 Böylece göklerin ve yerin hakimiyetinin delillerini, tam bir kanaat getirmesi için gösterdik.
76 Gece karanlığı çöktüğünde bir yıldız gördü ve "Bu benim Rabbim" dedi. Yıldız kaybolduğunda, "Ben kaybolanları sevmem" dedi.
77 Ayı doğmuş halde görünce "İşte, benim Rabbim bu" dedi. Ay kaybolunca, "Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, sapmış topluluklarla birlikte olacaktım" dedi.
78 Bu defa güneşi doğmuş bir halde görünce, "Bu benim Rabbim dir. Çünkü bu daha büyük" dedi. Güneş batınca, "Ey kavmim! Ben sizin Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım."
79 "Ben yüzümü, O'na ortaklar koşmadan, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben asla ortak koşanlardan değilim" dedi.
80 Kavmi onunla tartıştı. "Allah beni doğru yola eriştirmişken, O nun hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Rabbim benim hakkımda herhangi bir şey dilemedikçe, ben Allah'a ortak koştuklarınızdan korkmam. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmüyor musunuz?"
81 "Sonra siz, haklarında Allah'ın hiçbir bağlayıcı delil indirmediği şeyleri O na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin Allah'a ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız söyleyin bakalım. Bu iki guruptan (Allah'a şirk koşanla, koşmayan) hangisi Allah'ın yanında güvenli olmaya daha layıktır?"
82 İman etmiş olanlar ve haksızlık yaparak (zulümle) imanlarını yok etmeyenler, işte onlar güven içinde olup, doğru yol üzerindedirler.
83 Kavmine karşılık, İbrahim'e verdiğimiz güçlü delillerimizdir bunlar. Biz dilediğimiz kimseye farklı farklı üstünlükler veririz. Senin Rabbin her şeyin hükmünü veren ve her şeyi bilendir.
84 Biz İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u verdik, hepsi doğru yol üzerinde idiler. Önceden Nuh'a doğru yolu göstermiştik ve Davut, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa ve Harun onun (Nuh'un) soyundandı. İyilik yapanlara yaptıklarının karşılığını böylece veririz.
85 Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas da, hepsi salih (doğru işler yapan) insanlardı.
86 İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, onlarda yaptıkları samimi kulluklarından dolayı tüm zamanların insanları arasında üstün tuttuğumuz kimselerdir.
88 Allah'ın dosdoğru yolu budur, kullarından dileyenleri bu yola iletir. Eğer onlar Rablerine ortak koşsalardı, bütün yaptıkları boşa giderdi.
89 Onlar, kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik (Allah'ın vahyini haber veren) verdiğimiz kimselerdir. Eğer verdiğimiz kitabı ve hükümlerini inkar etselerdi, onların yerine bu görevi üstlenecek başka topluluklar (görevlendirirdik) getirirdik de, onlar emanetleri inkar etmezlerdi.
90 İşte onlar Allah'ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimselerdir. Sende onların doğru yoluna uy. Elçilik yaptığın insanlara deki "Size verdiğim mesajlara karşılık, sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim size getirdiğim, tüm zamanlar (her çağda yaşayan insanlar) için bir öğüttür."
91 (Öncekiler) "Allah hiçbir insana bir şey indirmiş değildir" demekle Allah'ı gereği gibi kavrayamadılar. Deki "Musa'nın getirdiği, yollarını aydınlatan ve insanlar için doğruluk rehberi kitabı, kim indirdi? Siz onları işe yaramaz kağıt parçaları haline getirdiniz ve o kitabın bir kısmını da insanlara açıklıyorsunuz. Halbuki size ve atalarınıza bilmediğiniz şeyler, o kitapla öğretildiği halde, öğretilenlerin pek çoğunu da gizliyorsunuz." Deki "(Musa'ya inen kitabı) Allah indirdi." Sen onları bulundukları durumda bırak, oyalansınlar.
92 Bu kitap kendinden önce indirilmiş olanları tasdik eden, Mekke halkını ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe inananlar ona inanırlar ve namazlarının kendilerine yüklediği sorumlulukları (korurlar) yerine getirirler.
93 Allah adına yalan uydurandan, kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahyolunuyor" diyen ve bende Allah'ın indirdiğinin aynısını indireceğim diyenden daha zalim kim vardır. Canlarını almak için ölüm meleklerinin ellerini uzattıklarında ölümün korkusundan bu zalimlerin ne hale geldiklerini bir görseydin. Bu gün, gerçek olmayan şeyleri Allah adına söylemenizden ve Allah'ın ayetlerine karşı kibirlenip reddetmenizden dolayı, alçaltıcı azapla cezalandırılacağınız gündür.
94 Sizleri daha önce ilk defa yarattığımız gibi, bize yalnız başınıza geleceksiniz. Size yapmanız gerekenleri bildirdiğimiz halde, onları arkanıza atıp terk ettiniz. Kendi içinizde Allah'ın ortakları olarak zannettiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber göremiyoruz. Onlar sizinle olan bağlarını kopardılar ve kıyamet günü yardımlarını umduklarınız kayboldular.
95 Taneyi ve çekirdeği yaran Allah dır. Ölüden diriyi çıkarıyor ve diriden de ölüyü çıkaran O dur. İşte Allah böyle olduğu halde, siz (O ndan başka ilahlar) uyduruyorsunuz.
96 Sabahları da (gecenin içinden) sıyırıp çıkaran, geceyi dinlenmek için, güneşi ve ayı bir hesapla var eden O dur. Bunlar her şeyi bilen ve her şeye güç yetirenin planlamasıdır.
97 Karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yolunuzu bulmanız için yıldızları yaratan da O dur. Bunları bilen bir topluluğa ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
98 Sizi tek bir nefisten (aynı cinsten) yaratan, yer yüzünde ne kadar kalacağınıza ve yer yüzünden ne zaman ayrılacağınıza karar veren de O dur. Anlayan bir topluma ayetleri böyle açıklıyoruz.
99 Gökten suyu indiren, o suyla her türlü bitkileri çıkaran da biziz. O bitkileri yeşillikler halinde çimlendiririz, sonra o çimlenen bitkilerden tohumlarını aynı özellikte çıkarırız. Hurma ağaçlarının dallarından salkım salkım hurmalar, üzüm bağlarından üzümler, zeytinler ve narlar ki, onların bazısı aynı, bazıları da farklı tatlarda olan bu meyveleri çıkaran biziz. O ağaçlara meyve verdiklerinde (çağla halinde) ve birde meyveleri olgunlaştığında bir bakın. İşte bunlarda inanan bir toplum için işaretler vardır.
100 Onları Allah yarattığı halde, bilmedikleri, tanımadıkları şeyleri (cinleri) Allah'a ortaklar koştular ve bilgisizce "Allah'ın oğulları ve kızları var" diye yalan uydurdular. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden çok yüce ve uzaktır.
101 Göklerin ve yerin yaratıcısı O olduğu halde, O'nun nasıl çocuğu olabilir, hem O'nun hayat arkadaşı (eşi) de olmamıştır. Her şeyi yaratan, her şeyi bilen O'dur.
102 İşte sizin Rabbiniz, ondan başka ilah olmayan ve her şeyi yaratandır. Artık yalnızca O na kulluk edin. O her şeyin sorumluluğunu üzerine almıştır.
103 Gözler O nu algılayamaz ama, O, bütün gözlere (yarattığı her şeye) ulaşır. O latif ve her şeyden haberi olandır.
104 Size Rabbinizden, çevrenizdeki her şeyi doğru anlamak için bir ölçü (Kur'an) gelmiştir. Kim bu ölçülerle hayata bakarsa, kendisi için yararlı olur. Kimde bu doğru ölçüleri görmemezlikten gelirse, kendi aleyhinedir. Ben sizi koruyucu değilim.
105 Ayetleri bu şekilde anlatıyoruz ki, onlar "Dersini iyi almışsın" demeleri ve bilen bir topluma daha açık anlatmak için.
106 Sana Rabbinden vahyolunana uy, O ndan başka hiçbir ilah yok ve ortak koşanlardan yüz çevir.
107 Allah dileseydi, onlar Rablerine ortak koşmazlardı, seni onların üzerine koruyucu yapmadık ve sen onların yaptıklarından da sorumlu değilsin.
108 Onların Allah dan başka yardıma çağırdıklarına (ilahlarına) sövmeyin. Onlarda (sizin sövmenize karşılık olarak) bilgisizce ve düşmanlıkla Allah'a söverlerse (sorumlu olursunuz). Böylece her topluma yaptıklarını süslü gösterdik ki, dönüşleri Rablerine olup bütün yaptıkları kendilerine haber verilsin.
109 Eğer onlara elçiliğinin kanıtı olarak bir mucize getirirsen, sana inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ediyorlar. Deki "Bütün mucizeler Allah'ın elindedir. Size onu göstermiyor." Hem, o mucize onlara gelse de inanmayacaklar.
110 Nasıl ki elçi, onlara ilk defa geldiğinde ona inanmamışlardı, şimdi de inanmadıkları için, onların kalplerini ve gözlerini (doğrulardan) çevirir ve onları kendi seçenekleri ile boğuşur bir halde bırakırız.
111 Biz onlara melekleri indirseydik veya ölüler onlarla konuşsaydı veya her şeyi onların karşısına getirip toplasaydık, Allah dilemedikçe onlar iman etmezlerdi. Ama şunu bilin ki onların pek çoğu cahillik ediyorlar.
112 Böylece biz her peygamber için bilinen ve bilinmeyen, doğruya karşı çıkanları (şeytanları) düşmanlar yaptık. Kendilerini aldatmak için, süslü sözlerle birbirleriyle fısıltılaşıyorlar. Rabbin dileseydi bunları yapamazlardı.O halde onları uydurdukları ila baş başa bırak.
113 Ahirete inanmayanların gönülleri, kendi aralarındaki süslü sözlere meyletsinler ve tercih ettiklerine razı olsunlar ve birbirlerini istedikleri derecelere yükseltsinler.
114 Allah, kitabı tafsilatlı bir şekilde size indiren o olmuşken, ondan başka hüküm verici mi arayacağım. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana inen kitabın içindeki gerçeklerle Rabbinden indirildiğini çok iyi biliyorlar. Sen asla şüpheye düşenlerden olma.
115 Rabbinin kelimeleri doğruluk ve adaletle tamamlandı. Kesinlikle onun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O her şeyi işiten ve bilendir.
116 Sen yeryüzünde yaşayanların çoğunun arzularına uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zanna uyuyorlar ve yalnızca yalan söylüyorlar.
117 Elbetteki senin Rabbin, yolundan sapanları da, doğru yolda olanları da çok iyi biliyor.
118 Eğer Allah'ın ayetlerine inanıyorsanız, Allah'ın ismi anılarak kesilmiş helal hayvanlardan yiyin.
119 Size ne oluyor da Allah'ın ismi anılarak kesilmiş hayvanların etlerini yemiyorsunuz. Halbuki size zaruretlerin dışında nelerin haram olduğu ayrıntılı olarak açıklanmıştı. Buna rağmen pek çoğu bilgisizce, arzularına göre insanları saptırıyorlar. Rabbin haddini aşanları en iyi bilendir.
120 Günahı açıkça veya gizlice yapanları bırak. Elbette ki günahları işleyenler, kazandıklarının karşılığı ile cezalandırılacaklar.
121 Allah'ın ismi anılmadan kesilmiş hayvanları yemeyin. Zira onları yemek yoldan çıkmaktır. Doğruların karşısına dikilmiş (şeytanlar) olanlar, yandaşlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunuyorlar. Eğer onlara itaat ederseniz, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.
122 Ölü halde iken dirilttiğimiz ve insanların içinde, bizim gösterdiğimiz aydınlık yol üzerinde yürüyenle, karanlıklar içinde olup ta içinden çıkamayan bir insanın durumu aynı mıdır? Biz gerçekleri inkar edenlerin yaptıklarını, kendilerine süslü gösterdik.
123 Böylece her yerleşim yerindeki, günahkar davranan seçkinlerine, istedikleri gibi hileler yapmalarına olanak sağladık. Yaptıkları hileler ancak kendi nefislerini aldatıyor, ama bunun farkında değiller.
124 Onlara ayetlerimiz geldiğinde "Allah'ın elçilerine verilmiş olan (kitaplar, vahy) bize de verilmedikçe sana inanmayacağız" dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini en iyi bilendir. Günah işleyenler Allah'ın katında aşağılanacaklar ve yaptıkları hilelerin karşılığında da çok şiddetli bir azaba uğrayacaklar.
125 Allah kimi doğru olan yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a ısındırır (açar). Kimi de saptırmak isterse, sanki yükseğe çıkıp ta havasızlıktan göğsü daralan gibi, göğsünü daraltır. İşte böylece Allah inanmayanları pislik içerisinde bırakır.
126 İşte Rabbinin dosdoğru yolu budur. Öğüt alan bir toplum için ayetleri böyle açıklamışızdır.
127 (Bu dosdoğru yola uyanlar için) Rableri katında, güvenle kalacakları mekanlar var ve yaşadıkları dünya hayatındaki yaptıklarının karşılığında, onları sahiplenip koruyan O dur.
128 Allah onları toplu bir halde dirilttiği gün "Ey karanlık düşünceler topluluğu! İnsanlardan yanınıza çektiklerinizle (yer yüzünde) çoğunluklar haline geldiniz. Kötü düşünenlerin yardımcılarından bilinenler "Rabbimiz sen bize tanıdığın zamana kadar, biz birbirimizden faydalandık (işbirliği yaptık). Allah "Allah diklemedikçe, ateş, sizin sürekli kalacağınız yerdir" dedi. Senin Rabbin her şeye, bildiğine göre hüküm verendir.
129 Böylece kendilerine zulmedenlerin bazılarını, yaptıkları davranışlardan (ortak yanlışlarından) dolayı bazılarına yakınlaştırdık.
130 "Ey önceki isimleri bilinmeyen (Cin) ve sonrakiler tarafından tanınan ve bilinen (İns) topluluklar! İçinizden, benim ayetlerimi anlatan ve karşılaştığınız hesap günü ile sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Dediler ki "Biz kendi kendimize şahitlik ettik." Dünya hayatı onları aldattı ve (hesap gününde) kendilerinin inkarcı olduklarına, kendi nefisleri şahit oldu.
131 Uyarıdan habersiz bir toplumu, Rabbin haber vermeden, zulümle yok edecek değildir.
132 Yaptıklarından her bir şeyin, farklı farklı karşılıkları var. Senin Rabbin onların yaptıkları şeylerden habersiz değildir.
133 Rabbin ihtiyaçsız (zengin) ve rahmet sahibidir. Eğer dilerse sizi yok eder, sizin arkanızdan, sizlerin yerini alacak, dilediği kimseleri getirir. Zira sizi de diğer toplulukların zürriyetinden meydana getirdiği gibi.
134 Elbetteki size vaat edilen şey (hesap günü) gelecektir. Siz ona asla mani olamazsınız.
135 Deki "Ey kavmim! Bulunduğunuz mekanda ne yapmak istiyorsanız yapın. Bende doğru bildiklerimi yapacağım. Sonra gelecek olan saadet yurdu kime aitmiş bileceksiniz. Elbetteki Allah, haksızlık yapanları kurtuluşa eriştirmez."
136 Onlar tarlalara ektiklerinden ve sahip oldukları hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar. Dediler ki " Bunlar Allah için ayırdıklarımız -onların kendi kafalarına göre (rasgele) ayırdıkları- bunlarda bizim Allah'a ortak koştuklarımız için ayırdıklarımız." Ayırdıkları paylar ortak koştuklarına ait değildir. Aynı zamanda Allah için ayırdıkları da Allah'a ait olduğu halde, o Allah için ayırdıkları paylar, onları Allah'a yaklaştıracak değillerdir. Ama ayırdıkları paylar, onları ortak koştuklarına daha çok yaklaştırır. Hüküm verdikleri şey ne kadar kötüdür.
137 Böylece onların batıl düşüncede ortak olanları, evlatlarını öldürmeyi ortak koşanların pek çoğuna süslü gösterdi ki, onlar helak olsunlar ve batıl olan dinlerini onlara hakim kılsınlar. Allah dileseydi bunların hiçbirisini yapamazlardı. Sende onları ve uydurdukları şeyleri bırak.
138 Dediler ki "Şu hayvanlar ve şu tarladakiler yasaklanmış olup, bizim tespit ettiklerimizin dışında (kendilerine göre belirledikleri kişiler) hiçbir kimse onlardan yiyemez." Ayrıca şu şu hayvanlarla da yük taşıma yasaklanmış ve birtakım hayvanları keserken de "Allah, isminin anılmasını yasaklamıştır" diyerek, Allah adına yalan uydurmak suretiyle, Allah'ın isminin anılmasını engellemişlerdir. Allah adına uydurduklarının karşılığını görecekler.
139 Dediler ki "Özellikle şu hayvanların doğuracağı hayvanlar yalnızca erkeklerimize ayrılmış olup, eşlerimiz bunlardan yiyemezler. Eğer bu hayvanların karnındakiler ölü doğarsa, o zaman bizimle birlikte kadınlar da yiyebilirler. Kendilerine yakıştırdıklarının karşılığını çekecekler. Allah her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir.
140 Akılsızca, batıl inançlarının cehaletiyle çocuklarını öldürenler ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları, Allah adına yalan uydurarak haram edenler, kendilerine yazık etmişlerdir. Doğru yolda olmadıklarından, böyleleri sapmış kimselerdir.
141 Ekilebilir ve ekilemeyen bahçeleri, hurmaları, çeşit çeşit ürünler veren tarlaları, zeytinleri, ve tatları birbirine benzeyen ve benzemeyen narları yaratan O dur. Onların verdiği ürünleri yiyin. Ürünleri olgunlaşıp da hasat ettiğinizde, fakirlerin haklarını verin ve israf edipte aşırı gitmeyin, Allah israf edenleri sevmez.
142 Yük taşınan, yünlerinden ve kıllarından yataklar ve kilimler yaptığınız hayvanlar var. Allah'ın rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın (yenilen, içilen, helal ve haramlar hususunda) adımlarına uymayın, zira o size apaçık bir düşmandır.
143 İki koyundan ve iki keçiden sekiz çift olarak, iki erkek mi, yoksa iki dişi mi haram oldu. Veyahut ta dişilerin karnında taşıdıkları yavrular mı haram? Eğer gerçeği biliyorsanız bildiklerinizi bana haber verin.
144 İki deve mi yoksa iki sığır mı haram? Yoksa iki erkeği mi yahut iki dişinin karnında taşıdığı mı haram? Allah bu şekilde size tavsiye etti de, sizler buna şahitlik mi ediyorsunuz? Yalan bir sözü, bilgisizce (cahilce) insanları saptırmak için, Allah adına uydurandan daha zalim kim vardır. Allah haksızlık yapan bir topluluğu doğru yola eriştirmez.
145 Deki "Yemek yiyip karnını doyuracak birisi için, bana vahyolunanlar içinde, ölü eti veya akıtılmış kan veya domuz eti ki "O pisliktir", veyahut Allah dan başkası için adanmış kurban dan başka haram edilmiş, yiyecek bulamıyorum. Kim darda kalırsa, zaruretten dolayı, aşırı yememek ve haddi aşmamak şartıyla yiyebilir." Senin Rabbin bağışlayan ve merhamet edendir.
146 Biz Yahudi olanlara sığırlardan, koyun ve keçilerden her tırnaklı hayvanları haram etmiştik. Ayrıca sırtlarındaki, bağırsaklarındaki ve kemiklerine karışmış yağların dışındaki, tüm içyağlarını da haram etmiştik. Bu şekilde cezalandırmamızın sebebi, onların isyan etmelerinden dolayıdır. Biz sözümüz de duranlarız.
147 Eğer seni yalanlarlarsa deki "Rabbiniz rahmeti, her şeyi kuşatıcı olandır. O nun azabı suçlu toplumlardan asla çevrilemez."
148 Allah'a ortak koşanlar "Allah dileseydi biz ve atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi haram etmezdik" diyeceklerdir. Onlardan öncekilerde, azabımız onlara gelinceye kadar, yalanlamaya devam etmişlerdi. Deki "Yanınızda bir bilgi mi var? O halde onu bize gösterseniz ya! Hayır,.siz yalnızca zanna uyuyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz."
149 Deki "Mutlaka, kesin delil (son sözü söylemek) Allah'a aittir. Eğer O dilerse hepinizi topluca doğru olana iletir."
150 Deki " Allah bunu haram etti dediğinize dair, şahitlik edecek şahitlerinizi getirin." Eğer şahitlik ederlerse, onlarla beraber sakın şahitlik etme, ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.
151 Deki "Gelin, Rabbinizin size neyi haram ettiğini okuyayım. O na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı haram etmiş, ana babaya iyilik yapmanızı emretmiştir. Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin, sizin de onlarında rızıklarını biz veriyoruz. Açık veya gizli Allah'ın yasakladığı kötülüklere yaklaşmayın. Allah'ın yasakladığı bir nefsi geçerli bir neden olmadan öldürmeyin. Allah size bu kitapla tavsiyelerde bulunuyor ki, belki aklınızı kullanırsınız."
152 Yetimin mallarına, rüştüne erinceye kadar, en güzel bir şekilde yaklaşın. Ölçü ve tartı ile yaptığınız işlerde adaletle ölçün, tartın. Biz hiçbir nefse, gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz. Yakınlarınızda olsa, söylemeniz gereken bir sözü, adalet içerisinde söyleyin. Allah ile olan sözleşmelerinizi yerine getirin. Böylece Allah size tavsiyelerde bulunuyor ki, belki düşünürsünüz.
153 (Ey insanlar) Benim dosdoğru olan yolum budur. Yalnızca ona uyun ve başka yollara uymayın, başka yollara uymak sizi Allah'ın yolundan ayırır. Allah size bu şekilde tavsiyede bulunuyor ki, belki kendinizi korursunuz.
154 Biz Musa'ya bütün güzellikleriyle tamamlanmış, her şeyin ayrıntılı bir şekilde açıklandığı, doğru olan yola ileten ve Allah dan rahmet olan bir kitap verdik. Belki onlar Rablerine kavuşmaya inanırlar.
155 Bu indirdiğimiz (Kur'an) çok saygın bir kitaptır, ona uyun. Kendinizi (o kitabın emrettikleriyle) koruyun ki, merhamet olunasınız.
156 Veya "Bizden önce şu iki (Yahudi ve Hıristiyan) topluma kitap indirilmişti ama, (sizin kitabınız Kur'an da olanları) ehli kitap olanlardan öğrenmiş değiliz" demekten (sakının).
157 Veya "Kitap bize indirilmiş olsaydı, biz onlardan daha doğru yolda olurduk" demekten sakının. Zira size Rabbinizden doğru yolu gösteren ve rahmetlerle dolu açıklayıcı kitap gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onun ayetlerinden yüz çevirenden daha zalim kim vardır. Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı en kötü azapla cezalandıracağız.
158 Yoksa onlar kendilerine meleklerin veya Rabbinin veya Rabbinin ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinin bir kısmı geldiğinde, önceden iman etmediği için, kişiye o anki imanı fayda vermez. Veyahut önceden iman etmiş ama, imanı ona hiç bir şey kazandırmamış. Deki "Bekleyin, bizde sizinle beraber bekleyip göreceğiz."
159 Dinlerinde fırka fırka ayrılanlar ve fırkalarının vazgeçilmez taraftarları olanlarla senin hiçbir ilgin olamaz. Böylelerinin işleri Allah'a kalmıştır sonra Allah yaptıklarını onlara haber verecektir.
160 Kim bir iyilik yaparak gelirse, yaptığı iyiliğin on katı kendisine karşılık olarak verilir. Kimde kötülüklerle gelirse, yalnızca kötülüğünün karşılığı ona ödenir ve kimseye zulmedilmez.
161 Deki "Rabbim beni dosdoğru bir yola iletti. Öyle sağlam bir yol ki, Allah'a ortak koşmayan İbrahim'in dinine. İbrahim ortak koşanlardan olmadı."
162 Deki "Namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir."
163 "O'nun hiçbir ortağı yoktur. Bu şekilde inanmakla ve O'na teslim olanların ilki olmakla emrolundum."
164 Deki "O Allah her şeyin Rabbi iken, ondan başka bir Rab mi arayacağım? Her nefsin kazandığı kendisi içindir. Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinize olup, ayrılığa düştüğünüz konuları size haber verecektir."
165 Sizi birbirinizin ardından yer yüzünün sahipleri yapan O'dur. Size verdikleri ile imtihan etmesi için, bazınızı bazınızdan rızık olarak üstün tutmuştur. Elbetteki Rabbinin hesap görmesi çok çabuktur ve O bağışlayan ve acıyandır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ 1
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ط۪ينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلاًۜ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ 2
وَهُوَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَفِي الْاَرْضِۜ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ 3
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ 4
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۜ فَسَوْفَ يَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓـؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 5
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ 6
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَاباً ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ 7
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ 8
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ 9
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 10
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ 11
قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلْ لِلّٰهِۜ كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ 12
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 13
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِياًّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۜ قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 14
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 15
مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ 16
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 17
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ 18
قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ 19
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟ 20
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 21
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 22
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ 23
اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ 24
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 25
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ 26
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 27
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 28
وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ 29
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟ 30
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ 31
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 32
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ 33
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ 34
وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ 35
اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ 36
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 37
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَط۪يرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْۜ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ 38
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 39
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 40
بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ۟ 41
وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ 42
فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 43
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ 44
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 45
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ 46
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ 47
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ 48
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ 49
قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟ 50
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ 51
وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ 52
وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ 53
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 54
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟ 55
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ 56
قُلْ اِنّ۪ي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَكَذَّبْتُمْ بِه۪ۜ مَا عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِل۪ينَ 57
قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِم۪ينَ 58
وَعِنْدَهُ مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ 59
وَهُوَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُـكُمْ ف۪يهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ 60
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ 61
ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ 62
قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ 63
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ 64
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَاباً مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذ۪يقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ 65
وَكَذَّبَ بِه۪ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّۜ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ 66
لِكُلِّ نَبَأٍ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ 67
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 68
وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ 69
وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِباً وَلَهْواً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ 70
قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 71
وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 72
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ 73
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 74
وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ 75
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ 76
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ 77
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ 78
اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ 79
وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ 80
وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ 81
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟ 82
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 83
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ 84
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ 85
وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاًۜ وَكُلاًّ فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ 86
وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 87
ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 88
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْماً لَيْسُوا بِهَا بِكَافِر۪ينَ 89
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟ 90
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُوراً وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يراًۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ 91
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 92
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ 93
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟ 94
اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ 95
فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ 96
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 97
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَـهُونَ 98
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِراً نُخْرِجُ مِنْهُ حَباًّ مُتَرَاكِباًۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُـرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 99
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟ 100
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 101
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ 102
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ 103
قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ 104
وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 105
اِتَّبِعْ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 106
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ 107
وَلَا تَسُبُّوا الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍۜ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 108
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّـهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ 109
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟ 110
وَلَوْ اَنَّـنَا نَزَّلْـنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ 111
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ 112
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ 113
اَفَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْتَغ۪ي حَكَماً وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ اِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاًۜ وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ اَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ 114
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلاًۜ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 115
وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ 116
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 117
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ بِاٰيَاتِه۪ مُؤْمِن۪ينَ 118
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ 119
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ 120
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟ 121
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 122
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ 123
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ 124
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ 125
وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَق۪يماًۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ 126
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 127
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاًۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّـنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّـذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 128
وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟ 129
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ 130
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ 131
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ 132
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ 133
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ 134
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 135
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يباً فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ 136
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ 137
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ 138
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ 139
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهاً بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟ 140
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ 141
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ 142
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ 143
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟ 144
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 145
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ 146
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُورَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ 147
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ 148
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ 149
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟ 150
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 151
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ 152
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ 153
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟ 154
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ 155
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ 156
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ 157
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ 158
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ 159
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 160
قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪يناً قِيَماً مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ 161
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 162
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ 163
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَباًّ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ 164
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ سَر۪يعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ 165
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
En büyük övgü, gökleri ve yeri yaratıp, sonra karanlığı ve aydınlığı var eden Allah'a aittir. Buna rağmen gerçekleri inkar edenler Rablerine ortak koşuyorlar
1
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ط۪ينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلاًۜ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ
O Allah ki, sizi topraktan yaratan ve yer yüzünde ne kadar kalacağınıza karar verendir. Sizin yer yüzünde ne kadar kalacağınızın bilgisi onun yanındadır. Buna rağmen (O nun ilahlığı konusunda) siz hala şüphe içindesiniz.
2
وَهُوَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَفِي الْاَرْضِۜ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ
Allah hem göklerde ve hemde yerdedir. Sizin gizlediklerinizi de, açıkça yaptıklarınızı da ve ne kazandıklarınızı da O bilir.
3
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
Ne zaman ki sonlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelse, hemen ondan yüz çevirirler.
4
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۜ فَسَوْفَ يَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓـؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Gerçek onlara geldiğinde, mutlaka onu yalanlamışlardır. Alay ettikleri şeylerin (öldükten sonra dirilme, hesaba çekilme vs.) haberleri mutlaka onlara gelecek.
5
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَاَرْسَلْنَا السَّمَٓاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَاراًۖ وَجَعَلْنَا الْاَنْهَارَ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمْ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَ
Onlar görmüyorlar mı? Sizi yerleştirmediğimiz yer yüzündeki mekanlara, onlardan önce yerleştirdiğimiz nice şehirleri helak ettik. Onların üzerine gökten yağmurlar indirdik de, altlarından akan ırmaklar haline getirdik, sonrada günahlarıyla birlikte onları yok ettik ve onlardan sonra başka şehirler inşa ettik.
6
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَاباً ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Biz sana sayfalar içinde yazılı ayetler göndersek ve onlarda elleriyle ona dokunmuş olsalar, doğruları inkar edenler "Bu apaçık bir sihir" derler.
7
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌۜ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكاً لَقُضِيَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
"O elçiyle birlikte bir melek indirilseydi ya" derler. Eğer melek indirilmiş olsaydı, (gelen ayetleri inkar ettiklerinde) onlar hakkında hemen hüküm verilirdi ve sonra onlar (durumlarını düzeltmeleri için) hiç beklenmezdi.
8
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكاً لَجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ
Biz elçiyi meleklerden yapsaydık, onu yine bir adam (suretinde) yapardık ve elçi meleğe, onların üzerlerine giydiği kıyafetlerinden giydirirdik.
9
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Senden önce gönderdiğimiz elçilerle alay edildi. Sonra alay ettikleri (azap) onların üzerine gerçekleşti.
10
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ
Deki "Yeryüzünü dolaşın da, önceki yalanlayanların durumu ne olmuş, görün."
11
قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلْ لِلّٰهِۜ كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Deki "Göklerde ve yerde olanlar kime aittir?" Deki "Allah'a aittir. Allah, rahmeti nefsine yazmış ve geleceğinde hiçbir şüphenin olmadığı bir günde sizi mutlak toplayacaktır." Kendilerine yazık etmiş olanlar var ya, bunlara inanmazlar.
12
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Gece ve gündüzün içinde barınan her şey de Allah'a aittir. O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
13
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِياًّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۜ قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Deki "Göklerin ve yerin yaratıcısı Allah varken, ondan başkalarına mı sığınacağım? (Bütün canlıları) yedirip, içiren O dur. O nun yiyip içmeye ihtiyacı yoktur." Deki "Ben Allah'a teslim olanların ilki olmakla emrolundum." Sakın ola ki müşriklerden olma.
14
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Deki "Ben (Allah dan başkalarına kulluk edip) Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım.
15
مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
O gün, kim azaptan uzak tutulmuşsa, hiç şüphe yoktur ki ona merhamet edilmiştir. İşte bu, açıkça kurtuluştur.
16
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah, sana bir zarar verirse, ondan başka, ona engel olacak yoktur. Sana bir iyilik verirse, O her şeyi planlamaya ve dilediğini yapmaya gücü yetendir.
17
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
O Allah, kullarının üzerinde mutlak bir hakimiyet gücüne sahiptir. Her şeyin hükmünü veren ve her şeyden haberdar olandır.
18
قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ
Deki "Şahitlik etmeğe layık olan, en büyük hangi şeydir." Deki "Sizinle benim aramda şahit olarak en büyük Allah dır. Sizi ve Kur'an ın ulaştığı herkesi uyarmam için bu Kur'an bana vahy olundu. Öyle ise siz, Allah la birlikte başka ilahlar olduğuna şahitlik eder misiniz?" Deki "Ben asla şahitlik etmem." Deki "Ancak ve ancak tek ilah O dur. Ben sizin ona ortak koştuklarınızdan uzağım."
19
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟
Kendilerine kitap verdiklerimiz, kendilerine gelen elçiyi, kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. O kimseler kendilerine yazık etmiş olanlardır. Sonra onlar kesinlikle iman etmezler.
20
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Allah adına yalan uydurandan ve O nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? O, kendisine iftira eden zalimleri asla kurtuluşa erdirmez.
21
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
Kıyamet günü onların hepsini toplar ve müşriklere deriz ki "Allah'ın ortakları olduğunu zannettiğiniz ortaklarınız, şimdi neredeler?"
22
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
Sonra onları yanıltan, aldatan şey (dünyada iken müşrik oldukları halde) "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki biz müşriklerden değiliz " diye söyledikleri sözleri olmuştur.
23
اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Onları izle, kendi kendilerini nasıl yalancı durumuna koyuyorlar? Uydurdukları sahte ilahlar onlardan nasıl uzaklaştı?
24
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onların içinde, kalplerine anlamalarını engelleyen perdeler çektiğimiz ve kulaklarına da dinlemelerine mani olan ağırlıklar koyduğumuz kimseler var ki, mucizelerimizin tamamını görseler de inanmazlar. Ve birde sana geldiklerinde "Bu öncekilerin masalları" diyerek seninle mücadele ederler.
25
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Onlar Kur'an'ı dinlemeyi yasaklarlar ve kendileri de ondan uzak dururlar. Bu şekilde davranmakla, ancak kendi nefislerini helak ediyorlar, ama bunun farkında değiller.
26
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Ateşin karşısında durduklarında, onları bir görseydin! Sonra "(pişmanlıkla) keşke geri döndürülsek de, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsaydık" derler.
27
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Hayır! Önceden gizledikleri şeyler (hesap günü) onların yüzlerine açıklanmıştır. (okunmuştur) Onlar geriye (hayata) döndürülse, Allah'ın yasaklamış olduğu haramlara tekrar dönerler. Onlar gerçekten yalancıdırlar.
28
وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ
(Daha önceden) "Hayat bu dünya hayatıdır, sonra biz tekrar yeniden diriltilecek değiliz" demişlerdi.
29
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟
Sen onları, Rablerinin huzuruna getirildiklerinde bir görsen. Onlara "Şimdi bu (diriltilme) gerçek değimli?" denildiğinde, "Rabbimize yemin olsun ki evet" derler. Allah "Öyleyse inkarlarınızdan dolayı azabı tadın" der.
30
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ
Böylece Rablerine kavuşmayı yalanlayanlar hayal kırıklığına uğramışlardır. Onlara kıyamet saati ansızın geldiğinde, yükleri sırtlarında sarılmış olarak gelirler ve "Allah'ın uyarılarını umursamadığımız için bize yazıklar olsun" derler. Taşıdıkları şeyler ne kadar kötü.
31
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Dünya hayatı ancak bir oyalanma ve eğlencedir. Halbuki, ahiret hayatı korunanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
32
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذ۪ي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِم۪ينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
İnkarcıların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette ki biz biliyoruz. Şunu bil ki onlar seni yalanlamıyorlar, o zalimler yalnızca Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.
33
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ
Senden önceki elçilerde yalanlanmış olmalarına rağmen, yalanlanmalara ve eziyetlere, bizim yardımımız gelinceye kadar sabır gösterdiler ve Allah'ın sözlerini değiştirmediler. Zaten önceki gönderilen elçilerin haberleri sana gelmişti.
34
وَاِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ اِعْرَاضُهُمْ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ اَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقاً فِي الْاَرْضِ اَوْ سُلَّماً فِي السَّمَٓاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِاٰيَةٍۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدٰى فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ
Onların yüz çevirmeleri sana ağır gelince, gücün yetsede, yerin dibine girerek veya merdiven dayayıp göğe çıkmak suretiyle onlara mucize göstermeyi isterdin. Allah dileseydi, onları doğru yolda hepsini toplardı. (Onları ikna etmek için kendinden girişimlerde bulunarak) Sakın ola ki cahillerden olma.
35
اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Ancak (çağrıyı) işitenler cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonrada O na dönecekler.
36
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Onlar "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya" derler. Deki "Allah mucize indirmeye her zaman gücü yeter, ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
37
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَط۪يرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْۜ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
Yer yüzünde ki bütün canlılar ve iki kanadıyla uçan kuşlar, ancak sizin gibi bir topluluktur (ümmettir). Biz kitapta hiçbir şeyi unutmadık (atlamadık), sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanacaklar.
38
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Ayetlerimizi yalanlayanlar sağır ve karanlıklar içinde kalmış körlerdir. Kim dilerse, Allah onu sapıklık içinde bırakır, kim de dilerse, onun doğru yola ulaşmasını sağlar.
39
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Deki "Kendi kendinize şunu sorun; eğer Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet saati başlasa, samimi kimseler iseniz söyleyin: Allah dan başkasını mı çağırırsınız?"
40
بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ۟
Elbetteki Allah'ı çağırırsınız, O da dilerse üzerinizden azabı kaldırır ve sizde daha önce O na ortak koştuklarınızı unutursunuz.
41
وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
Senden önceki topluluklara (elçiler veya azabı) gönderdik. Onları sıkıntı ve zararlara soktuk ki, belki Rablerine karşı saygı ile boyun eğerler.
42
فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Onlara azabımız geldiğinde, boyun eğmeleri gerekmez miydi? Fakat, şeytan onlara yaptıkları yanlışları süslü gösterdiği için, kalpleri katılaştı.
43
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ
Onlar, kendilerine hatırlatılan mesajları unuttukları zaman, onlara her şeyin kapısını açtık, kendilerine verilenlerle sevindiklerinde, bizde onları ansızın yakaladık. O zaman bütün ümitlerini birden bire kaybettiler.
44
فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Zulmeden toplulukların mutlaka sonu getirilmiştir. Bundan dolayı alemlerin Rabbi olan Allah, övülmeye değer tek ilahtır.
45
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ
Deki "Bakın şimdi, Allah kulaklarınızı sağırlaştırıp, gözünüzü kör etse ve kalplerinize perde çekse, Allah'ın sizden aldıklarını size hangi ilah geri getirir." Dikkat et! Biz ayetleri nasıl kullanıyoruz. Sonra yinede yüz çeviriyorlar.
46
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ
Deki "Kendi kendinize bir düşünün! Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelse, yalnızca zulmeden topluluklar mı yok edilir?"
47
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Biz elçileri ancak ve ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim elçiye ve getirdiklerine iman eder, kendini yeni gelen emirlere göre düzeltirse, artık onlar için hiçbir korku yok ve onlar hiçbir zaman üzülmeyecekler.
48
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
Ama ayetlerimizi yalanlayanlara, yoldan çıkmaları sebebiyle azap vardır.
49
قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟
Deki "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, ayrıca bilinmeyenleri (gaybı) da ben bilmem ve ben melek olduğumu da söylemiyorum ve ben, ancak bana vahy olunana uyuyorum." Deki "Şimdi görenle görmeyen bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?"
50
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, sana indirilen vahiyle uyar. Onların Allah dan başka ne koruyucuları (velileri) ve nede arka çıkanları (şefatçıları) var. Böylece belki Allah dan korunurlar.
51
وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ
Sabah akşam Rablerini görmedikleri halde, yalnızca onun rızasını kazanmak için ibadet edenleri, sakın ola ki terk etme (dışlama). Onların hesabından senin bir sorumluluğun olmadığı gibi, senin hesabından da, onlar için bir sorumluluk yok. Eğer onları dışlarsan (terk edersen), kendine zulmedenlerden olursun.
52
وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ
"Allah'ın aramızda kendisine iyiliklerde bulunduğu kimse bu mu?" demeleri için onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihan ettik.. Allah kendisine şükredenleri en iyi bilen değil mi?
53
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ayetlerime inananlar sana geldiğinde, onlara "Allah'ın selamı üzerinize olsun. Allah Kendisine merhameti yazmıştır. Sizden kim cehaletle kötü bir iş yapar, ondan sonra yaptığı kötülükten pişman olup vaz (tövbe eder) geçerde, kendi durumunu düzeltir ve tekrar yanlış yapmazsa, Allah elbetteki bağışlayıcı ve merhametlidir" de.
54
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
Ayetlerimizi açık ve anlaşılır durumda anlatıyoruz ki, günahkarların yolu net bir şekilde ortaya çıksın.
55
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِـعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
Deki "Allah dan başka yardıma çağırdıklarınıza kulluk etmem, kesinlikle bana yasaklandı." Deki "Sizin arzularınıza uymayacağım, eğer size uyarsam sapkınlardan ve doğru yoldan uzaklaşmış olanlardan olurum."
56
قُلْ اِنّ۪ي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَكَذَّبْتُمْ بِه۪ۜ مَا عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِل۪ينَ
Deki "Ben, Rabbim den gelen kesin doğru delillerle hareket ettiğim halde, siz bu açık delilleri yalanlıyorsunuz. Sizin benden acil olarak istediğiniz (mucizeler veya azap) benim elimde değil. Bu konuda kesin hükmü veren Allah dır. Doğru olanı anlatan O dur. Çünkü O, doğru ile yanlışı ayıranların en hayırlısıdır."
57
قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِم۪ينَ
Deki "Eğer sizin benden acil olarak istediğiniz şeyler, benim elimde olsaydı, sizinle benim aramdaki iş, şimdiye kadar bitmiş olurdu." Allah zulüm edenleri en iyi bilendir.
58
وَعِنْدَهُ مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Gaybın anahtarları (bilgisi) ancak O nun yanında olup, ancak ve ancak bilinmeyenleri (gaybı) bilen O dur. Karada ve denizde olanları da o bilir. Yapraklardan her birisinin ağacından düşmesi bile, yalnızca O nun bilgisi iledir. Yer yüzünün karanlıklarındaki en küçük taneyi de O bilir. Yaş ve kuru her şey açık bir kitapta yazılmıştır.
59
وَهُوَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُـكُمْ ف۪يهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟
Sizi gece öldüren (uyutan) ve gündüz de ne kazandıklarınızı bilen, sonra belirlenmiş bir zamana kadar sizi yeryüzüne gönderen O dur. Dönüşünüz O nadır ve size yaptıklarınızın hepsini haber verecektir.
60
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
Kulları üzerinde mutlak bir otorite sahibi olan ve üzerinize koruyucular gönderen de O dur. Öyle ki, sizden birisinin ölüm zamanı geldiğinde, elçilerimiz onu öldürür ve asla bu görevi geçiştirmezler.
61
ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ
Sonra gerçek sığınacakları yer olan Allah'a döndürülürler. Hüküm yalnızca Allah'ın değil midir? Hesap görenlerin en çabuk olanı da, O dur.
62
قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Deki "Saygı ve korku içinde ona yalvarıp ta "Eğer bizi bu durumdan kurtarırsan sana şükredenlerden olacağız" dediğinizde, sizi karanın ve denizlerin karanlıklarından kurtaran kimdir?"
63
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
Deki "Bulunduğunuz zor durumdan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtardığı halde, yinede O na ortaklar koşuyorsunuz."
64
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَاباً مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذ۪يقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
Deki "Allah dilediğinde, üzerinizden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye veya bir kısmınızın, diğer bir kısmınıza azabı tattırmaları için, sizi değiştirip, onları sizin yerinize getirmeye gücü yetendir." Dikkat et! Allah, ayetlerini anlasınlar diye, nasıl yerli yerince kullanıyor.
65
وَكَذَّبَ بِه۪ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّۜ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ
Buna rağmen senin kavmin, açıkladığımız ayetler gerçek oldukları halde yalanladılar. Deki "Yalanlamanızdan dolayı ben sizden sorumlu değilim."
66
لِكُلِّ نَبَأٍ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
"Size bildirilen haberlerin mutlaka oluşacağı bir zaman vardır ve siz bunları kesinlikle göreceksiniz."
67
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ayetlerimiz hakkında tartışanları gördüğünde, onların tartışmaları sırasında, başka bir konuya girinceye kadar tartışmalarına katılma. Eğer şeytan sana unutturur da, sonra hatırlarsan, zalimler topluluğuyla birlikte oturma.
68
وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanların verecekleri hesaptan, Allah dan korunanların hiçbir sorumluluğu yoktur. Ancak (onların yaptıkları yanlışlar) bir hatırlatmadır ki, belki aynı yanlışları yapmaktan korunurlar.
69
وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِباً وَلَهْواً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟
Dinlerini bir oyun ve eğlence haline getirenleri (kendi hallerine) bırak. Dünya hayatı onları aldattı. Bir nefsin kendi kazandığı yüzünden karşılaşacağı zorlukları, Allah'ın ayetleri ile hatırlat ki, hesap gününde onlar için Allah dan başka ne bir koruyucu ve nede bir aracı (şefaat edenin) olmadığını bilsinler. Eğer bir kimse yaptıkları tüm yanlışların karşılığını ödemek istese, ondan kabul edilmez. Onlar için yaptıklarının karşılığı olarak, kaynar içecekler ve inkar etmelerinden dolayı da can yakıcı bir azap vardır.
70
قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Deki "Bize ne bir faydası ve nede bir zararı olmayanları mı (zor durumlarımızda) çağıracağız? Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra, kendilerini en doğru olan Allah'ın yoluna, "Bize gelin" diye çağıran arkadaşlarını bırakıp ta, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşan şeytanların kendilerine çağırdığı kimse gibi, ökçelerimizin üzerinden gerisin geriye mi dönelim?" Deki "Allah'ın gösterdiği yol, en doğruya ileten yoldur. Biz alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk."
71
وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
"Ve aynı zamanda namazı kılmak ve O ndan korunmakla emrolunduk. Kendisinin huzurunda toplanacağımız kimsede O dur."
72
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
"Gökleri ve yeri hak ile (İnsan yaşamına en uygun biçimde) yaratan O dur. O bir şeyin olması için "ol" der o da oluverir. O nun sözü gerçektir. Kıyamet günü sura üfürüldüğünde (işaret verildiğinde) bütün mülk onundur. O bilinmeyenleri de, açıkta olanları da bilir. Her şeyin hükmünü veren de, her şeyden haberdar olan da O dur."
73
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَـتَّخِذُ اَصْنَاماً اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
İbrahim babası Azer'e "Putları ilahlar mı ediniyorsun? Ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içerisinde görüyorum" demişti.
74
وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ
Böylece göklerin ve yerin hakimiyetinin delillerini, tam bir kanaat getirmesi için gösterdik.
75
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ الَّيْلُ رَاٰ كَوْكَباًۚ قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِل۪ينَ
Gece karanlığı çöktüğünde bir yıldız gördü ve "Bu benim Rabbim" dedi. Yıldız kaybolduğunda, "Ben kaybolanları sevmem" dedi.
76
فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغاً قَالَ هٰذَا رَبّ۪يۚ فَلَمَّٓا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِن۪ي رَبّ۪ي لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّٓالّ۪ينَ
Ayı doğmuş halde görünce "İşte, benim Rabbim bu" dedi. Ay kaybolunca, "Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, sapmış topluluklarla birlikte olacaktım" dedi.
77
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
Bu defa güneşi doğmuş bir halde görünce, "Bu benim Rabbim dir. Çünkü bu daha büyük" dedi. Güneş batınca, "Ey kavmim! Ben sizin Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım."
78
اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
"Ben yüzümü, O'na ortaklar koşmadan, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ben asla ortak koşanlardan değilim" dedi.
79
وَحَٓاجَّهُ قَوْمُهُۜ قَالَ اَتُحَٓاجُّٓونّ۪ي فِي اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينِۜ وَلَٓا اَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ رَبّ۪ي شَيْـٔاًۜ وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Kavmi onunla tartıştı. "Allah beni doğru yola eriştirmişken, O nun hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Rabbim benim hakkımda herhangi bir şey dilemedikçe, ben Allah'a ortak koştuklarınızdan korkmam. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmüyor musunuz?"
80
وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناًۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ
"Sonra siz, haklarında Allah'ın hiçbir bağlayıcı delil indirmediği şeyleri O na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin Allah'a ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız söyleyin bakalım. Bu iki guruptan (Allah'a şirk koşanla, koşmayan) hangisi Allah'ın yanında güvenli olmaya daha layıktır?"
81
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا ا۪يمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ۟
İman etmiş olanlar ve haksızlık yaparak (zulümle) imanlarını yok etmeyenler, işte onlar güven içinde olup, doğru yol üzerindedirler.
82
وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Kavmine karşılık, İbrahim'e verdiğimiz güçlü delillerimizdir bunlar. Biz dilediğimiz kimseye farklı farklı üstünlükler veririz. Senin Rabbin her şeyin hükmünü veren ve her şeyi bilendir.
83
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ كُلاًّ هَدَيْنَاۚ وَنُوحاً هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِه۪ دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَۙ
Biz İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u verdik, hepsi doğru yol üzerinde idiler. Önceden Nuh'a doğru yolu göstermiştik ve Davut, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa ve Harun onun (Nuh'un) soyundandı. İyilik yapanlara yaptıklarının karşılığını böylece veririz.
84
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيٰى وَع۪يسٰى وَاِلْيَاسَۜ كُلٌّ مِنَ الصَّالِح۪ينَۙ
Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas da, hepsi salih (doğru işler yapan) insanlardı.
85
وَاِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطاًۜ وَكُلاًّ فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, onlarda yaptıkları samimi kulluklarından dolayı tüm zamanların insanları arasında üstün tuttuğumuz kimselerdir.
86
وَمِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَاِخْوَانِهِمْۚ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Allah'ın dosdoğru yolu budur, kullarından dileyenleri bu yola iletir. Eğer onlar Rablerine ortak koşsalardı, bütün yaptıkları boşa giderdi.
87
ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَلَوْ اَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Onlar, kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik (Allah'ın vahyini haber veren) verdiğimiz kimselerdir. Eğer verdiğimiz kitabı ve hükümlerini inkar etselerdi, onların yerine bu görevi üstlenecek başka topluluklar (görevlendirirdik) getirirdik de, onlar emanetleri inkar etmezlerdi.
88
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَۚ فَاِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْماً لَيْسُوا بِهَا بِكَافِر۪ينَ
İşte onlar Allah'ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimselerdir. Sende onların doğru yoluna uy. Elçilik yaptığın insanlara deki "Size verdiğim mesajlara karşılık, sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim size getirdiğim, tüm zamanlar (her çağda yaşayan insanlar) için bir öğüttür."
89
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟
(Öncekiler) "Allah hiçbir insana bir şey indirmiş değildir" demekle Allah'ı gereği gibi kavrayamadılar. Deki "Musa'nın getirdiği, yollarını aydınlatan ve insanlar için doğruluk rehberi kitabı, kim indirdi? Siz onları işe yaramaz kağıt parçaları haline getirdiniz ve o kitabın bir kısmını da insanlara açıklıyorsunuz. Halbuki size ve atalarınıza bilmediğiniz şeyler, o kitapla öğretildiği halde, öğretilenlerin pek çoğunu da gizliyorsunuz." Deki "(Musa'ya inen kitabı) Allah indirdi." Sen onları bulundukları durumda bırak, oyalansınlar.
90
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ٓ اِذْ قَالُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذ۪ي جَٓاءَ بِه۪ مُوسٰى نُوراً وَهُدًى لِلنَّاسِ تَجْعَلُونَهُ قَرَاط۪يسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَث۪يراًۚ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُٓوا اَنْتُمْ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬كُمْۜ قُلِ اللّٰهُۙ ثُمَّ ذَرْهُمْ ف۪ي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
Bu kitap kendinden önce indirilmiş olanları tasdik eden, Mekke halkını ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe inananlar ona inanırlar ve namazlarının kendilerine yüklediği sorumlulukları (korurlar) yerine getirirler.
91
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Allah adına yalan uydurandan, kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahyolunuyor" diyen ve bende Allah'ın indirdiğinin aynısını indireceğim diyenden daha zalim kim vardır. Canlarını almak için ölüm meleklerinin ellerini uzattıklarında ölümün korkusundan bu zalimlerin ne hale geldiklerini bir görseydin. Bu gün, gerçek olmayan şeyleri Allah adına söylemenizden ve Allah'ın ayetlerine karşı kibirlenip reddetmenizden dolayı, alçaltıcı azapla cezalandırılacağınız gündür.
92
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ
Sizleri daha önce ilk defa yarattığımız gibi, bize yalnız başınıza geleceksiniz. Size yapmanız gerekenleri bildirdiğimiz halde, onları arkanıza atıp terk ettiniz. Kendi içinizde Allah'ın ortakları olarak zannettiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber göremiyoruz. Onlar sizinle olan bağlarını kopardılar ve kıyamet günü yardımlarını umduklarınız kayboldular.
93
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟
Taneyi ve çekirdeği yaran Allah dır. Ölüden diriyi çıkarıyor ve diriden de ölüyü çıkaran O dur. İşte Allah böyle olduğu halde, siz (O ndan başka ilahlar) uyduruyorsunuz.
94
اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۜ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
Sabahları da (gecenin içinden) sıyırıp çıkaran, geceyi dinlenmek için, güneşi ve ayı bir hesapla var eden O dur. Bunlar her şeyi bilen ve her şeye güç yetirenin planlamasıdır.
95
فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَناً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَاناًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yolunuzu bulmanız için yıldızları yaratan da O dur. Bunları bilen bir topluluğa ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
96
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Sizi tek bir nefisten (aynı cinsten) yaratan, yer yüzünde ne kadar kalacağınıza ve yer yüzünden ne zaman ayrılacağınıza karar veren de O dur. Anlayan bir topluma ayetleri böyle açıklıyoruz.
97
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَـهُونَ
Gökten suyu indiren, o suyla her türlü bitkileri çıkaran da biziz. O bitkileri yeşillikler halinde çimlendiririz, sonra o çimlenen bitkilerden tohumlarını aynı özellikte çıkarırız. Hurma ağaçlarının dallarından salkım salkım hurmalar, üzüm bağlarından üzümler, zeytinler ve narlar ki, onların bazısı aynı, bazıları da farklı tatlarda olan bu meyveleri çıkaran biziz. O ağaçlara meyve verdiklerinde (çağla halinde) ve birde meyveleri olgunlaştığında bir bakın. İşte bunlarda inanan bir toplum için işaretler vardır.
98
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِراً نُخْرِجُ مِنْهُ حَباًّ مُتَرَاكِباًۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُـرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Onları Allah yarattığı halde, bilmedikleri, tanımadıkları şeyleri (cinleri) Allah'a ortaklar koştular ve bilgisizce "Allah'ın oğulları ve kızları var" diye yalan uydurdular. Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden çok yüce ve uzaktır.
99
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟
Göklerin ve yerin yaratıcısı O olduğu halde, O'nun nasıl çocuğu olabilir, hem O'nun hayat arkadaşı (eşi) de olmamıştır. Her şeyi yaratan, her şeyi bilen O'dur.
100
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
İşte sizin Rabbiniz, ondan başka ilah olmayan ve her şeyi yaratandır. Artık yalnızca O na kulluk edin. O her şeyin sorumluluğunu üzerine almıştır.
101
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Gözler O nu algılayamaz ama, O, bütün gözlere (yarattığı her şeye) ulaşır. O latif ve her şeyden haberi olandır.
102
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ
Size Rabbinizden, çevrenizdeki her şeyi doğru anlamak için bir ölçü (Kur'an) gelmiştir. Kim bu ölçülerle hayata bakarsa, kendisi için yararlı olur. Kimde bu doğru ölçüleri görmemezlikten gelirse, kendi aleyhinedir. Ben sizi koruyucu değilim.
103
قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ
Ayetleri bu şekilde anlatıyoruz ki, onlar "Dersini iyi almışsın" demeleri ve bilen bir topluma daha açık anlatmak için.
104
وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Sana Rabbinden vahyolunana uy, O ndan başka hiçbir ilah yok ve ortak koşanlardan yüz çevir.
105
اِتَّبِعْ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
Allah dileseydi, onlar Rablerine ortak koşmazlardı, seni onların üzerine koruyucu yapmadık ve sen onların yaptıklarından da sorumlu değilsin.
106
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ
Onların Allah dan başka yardıma çağırdıklarına (ilahlarına) sövmeyin. Onlarda (sizin sövmenize karşılık olarak) bilgisizce ve düşmanlıkla Allah'a söverlerse (sorumlu olursunuz). Böylece her topluma yaptıklarını süslü gösterdik ki, dönüşleri Rablerine olup bütün yaptıkları kendilerine haber verilsin.
107
وَلَا تَسُبُّوا الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَسُبُّوا اللّٰهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍۜ كَذٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ اُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Eğer onlara elçiliğinin kanıtı olarak bir mucize getirirsen, sana inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ediyorlar. Deki "Bütün mucizeler Allah'ın elindedir. Size onu göstermiyor." Hem, o mucize onlara gelse de inanmayacaklar.
108
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَاۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُشْعِرُكُمْۙ اَنَّـهَٓا اِذَا جَٓاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ
Nasıl ki elçi, onlara ilk defa geldiğinde ona inanmamışlardı, şimdi de inanmadıkları için, onların kalplerini ve gözlerini (doğrulardan) çevirir ve onları kendi seçenekleri ile boğuşur bir halde bırakırız.
109
وَنُقَلِّبُ اَفْـِٔدَتَهُمْ وَاَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِه۪ٓ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ۟
Biz onlara melekleri indirseydik veya ölüler onlarla konuşsaydı veya her şeyi onların karşısına getirip toplasaydık, Allah dilemedikçe onlar iman etmezlerdi. Ama şunu bilin ki onların pek çoğu cahillik ediyorlar.
110
وَلَوْ اَنَّـنَا نَزَّلْـنَٓا اِلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتٰى وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُٓوا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ
Böylece biz her peygamber için bilinen ve bilinmeyen, doğruya karşı çıkanları (şeytanları) düşmanlar yaptık. Kendilerini aldatmak için, süslü sözlerle birbirleriyle fısıltılaşıyorlar. Rabbin dileseydi bunları yapamazlardı.O halde onları uydurdukları ila baş başa bırak.
111
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُوراًۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Ahirete inanmayanların gönülleri, kendi aralarındaki süslü sözlere meyletsinler ve tercih ettiklerine razı olsunlar ve birbirlerini istedikleri derecelere yükseltsinler.
112
وَلِتَصْغٰٓى اِلَيْهِ اَفْـِٔدَةُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ
Allah, kitabı tafsilatlı bir şekilde size indiren o olmuşken, ondan başka hüküm verici mi arayacağım. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana inen kitabın içindeki gerçeklerle Rabbinden indirildiğini çok iyi biliyorlar. Sen asla şüpheye düşenlerden olma.
113
اَفَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْتَغ۪ي حَكَماً وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ اِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاًۜ وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ اَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ
Rabbinin kelimeleri doğruluk ve adaletle tamamlandı. Kesinlikle onun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O her şeyi işiten ve bilendir.
114
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقاً وَعَدْلاًۜ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Sen yeryüzünde yaşayanların çoğunun arzularına uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zanna uyuyorlar ve yalnızca yalan söylüyorlar.
115
وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
Elbetteki senin Rabbin, yolundan sapanları da, doğru yolda olanları da çok iyi biliyor.
116
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Eğer Allah'ın ayetlerine inanıyorsanız, Allah'ın ismi anılarak kesilmiş helal hayvanlardan yiyin.
117
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ بِاٰيَاتِه۪ مُؤْمِن۪ينَ
Size ne oluyor da Allah'ın ismi anılarak kesilmiş hayvanların etlerini yemiyorsunuz. Halbuki size zaruretlerin dışında nelerin haram olduğu ayrıntılı olarak açıklanmıştı. Buna rağmen pek çoğu bilgisizce, arzularına göre insanları saptırıyorlar. Rabbin haddini aşanları en iyi bilendir.
118
وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ
Günahı açıkça veya gizlice yapanları bırak. Elbette ki günahları işleyenler, kazandıklarının karşılığı ile cezalandırılacaklar.
119
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْاِثْمِ وَبَاطِنَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْسِبُونَ الْاِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ
Allah'ın ismi anılmadan kesilmiş hayvanları yemeyin. Zira onları yemek yoldan çıkmaktır. Doğruların karşısına dikilmiş (şeytanlar) olanlar, yandaşlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunuyorlar. Eğer onlara itaat ederseniz, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.
120
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟
Ölü halde iken dirilttiğimiz ve insanların içinde, bizim gösterdiğimiz aydınlık yol üzerinde yürüyenle, karanlıklar içinde olup ta içinden çıkamayan bir insanın durumu aynı mıdır? Biz gerçekleri inkar edenlerin yaptıklarını, kendilerine süslü gösterdik.
121
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْش۪ي بِه۪ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Böylece her yerleşim yerindeki, günahkar davranan seçkinlerine, istedikleri gibi hileler yapmalarına olanak sağladık. Yaptıkları hileler ancak kendi nefislerini aldatıyor, ama bunun farkında değiller.
122
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِم۪يهَا لِيَمْكُرُوا ف۪يهَاۜ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Onlara ayetlerimiz geldiğinde "Allah'ın elçilerine verilmiş olan (kitaplar, vahy) bize de verilmedikçe sana inanmayacağız" dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini en iyi bilendir. Günah işleyenler Allah'ın katında aşağılanacaklar ve yaptıkları hilelerin karşılığında da çok şiddetli bir azaba uğrayacaklar.
123
وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ
Allah kimi doğru olan yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a ısındırır (açar). Kimi de saptırmak isterse, sanki yükseğe çıkıp ta havasızlıktan göğsü daralan gibi, göğsünü daraltır. İşte böylece Allah inanmayanları pislik içerisinde bırakır.
124
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ
İşte Rabbinin dosdoğru yolu budur. Öğüt alan bir toplum için ayetleri böyle açıklamışızdır.
125
وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَق۪يماًۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
(Bu dosdoğru yola uyanlar için) Rableri katında, güvenle kalacakları mekanlar var ve yaşadıkları dünya hayatındaki yaptıklarının karşılığında, onları sahiplenip koruyan O dur.
126
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Allah onları toplu bir halde dirilttiği gün "Ey karanlık düşünceler topluluğu! İnsanlardan yanınıza çektiklerinizle (yer yüzünde) çoğunluklar haline geldiniz. Kötü düşünenlerin yardımcılarından bilinenler "Rabbimiz sen bize tanıdığın zamana kadar, biz birbirimizden faydalandık (işbirliği yaptık). Allah "Allah diklemedikçe, ateş, sizin sürekli kalacağınız yerdir" dedi. Senin Rabbin her şeye, bildiğine göre hüküm verendir.
127
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاًۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّـنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّـذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Böylece kendilerine zulmedenlerin bazılarını, yaptıkları davranışlardan (ortak yanlışlarından) dolayı bazılarına yakınlaştırdık.
128
وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟
"Ey önceki isimleri bilinmeyen (Cin) ve sonrakiler tarafından tanınan ve bilinen (İns) topluluklar! İçinizden, benim ayetlerimi anlatan ve karşılaştığınız hesap günü ile sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Dediler ki "Biz kendi kendimize şahitlik ettik." Dünya hayatı onları aldattı ve (hesap gününde) kendilerinin inkarcı olduklarına, kendi nefisleri şahit oldu.
129
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ
Uyarıdan habersiz bir toplumu, Rabbin haber vermeden, zulümle yok edecek değildir.
130
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
Yaptıklarından her bir şeyin, farklı farklı karşılıkları var. Senin Rabbin onların yaptıkları şeylerden habersiz değildir.
131
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Rabbin ihtiyaçsız (zengin) ve rahmet sahibidir. Eğer dilerse sizi yok eder, sizin arkanızdan, sizlerin yerini alacak, dilediği kimseleri getirir. Zira sizi de diğer toplulukların zürriyetinden meydana getirdiği gibi.
132
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ
Elbetteki size vaat edilen şey (hesap günü) gelecektir. Siz ona asla mani olamazsınız.
133
اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
Deki "Ey kavmim! Bulunduğunuz mekanda ne yapmak istiyorsanız yapın. Bende doğru bildiklerimi yapacağım. Sonra gelecek olan saadet yurdu kime aitmiş bileceksiniz. Elbetteki Allah, haksızlık yapanları kurtuluşa eriştirmez."
134
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Onlar tarlalara ektiklerinden ve sahip oldukları hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar. Dediler ki " Bunlar Allah için ayırdıklarımız -onların kendi kafalarına göre (rasgele) ayırdıkları- bunlarda bizim Allah'a ortak koştuklarımız için ayırdıklarımız." Ayırdıkları paylar ortak koştuklarına ait değildir. Aynı zamanda Allah için ayırdıkları da Allah'a ait olduğu halde, o Allah için ayırdıkları paylar, onları Allah'a yaklaştıracak değillerdir. Ama ayırdıkları paylar, onları ortak koştuklarına daha çok yaklaştırır. Hüküm verdikleri şey ne kadar kötüdür.
135
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يباً فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Böylece onların batıl düşüncede ortak olanları, evlatlarını öldürmeyi ortak koşanların pek çoğuna süslü gösterdi ki, onlar helak olsunlar ve batıl olan dinlerini onlara hakim kılsınlar. Allah dileseydi bunların hiçbirisini yapamazlardı. Sende onları ve uydurdukları şeyleri bırak.
136
وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Dediler ki "Şu hayvanlar ve şu tarladakiler yasaklanmış olup, bizim tespit ettiklerimizin dışında (kendilerine göre belirledikleri kişiler) hiçbir kimse onlardan yiyemez." Ayrıca şu şu hayvanlarla da yük taşıma yasaklanmış ve birtakım hayvanları keserken de "Allah, isminin anılmasını yasaklamıştır" diyerek, Allah adına yalan uydurmak suretiyle, Allah'ın isminin anılmasını engellemişlerdir. Allah adına uydurduklarının karşılığını görecekler.
137
وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Dediler ki "Özellikle şu hayvanların doğuracağı hayvanlar yalnızca erkeklerimize ayrılmış olup, eşlerimiz bunlardan yiyemezler. Eğer bu hayvanların karnındakiler ölü doğarsa, o zaman bizimle birlikte kadınlar da yiyebilirler. Kendilerine yakıştırdıklarının karşılığını çekecekler. Allah her şeyi bilen ve ona göre hüküm verendir.
138
وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ
Akılsızca, batıl inançlarının cehaletiyle çocuklarını öldürenler ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları, Allah adına yalan uydurarak haram edenler, kendilerine yazık etmişlerdir. Doğru yolda olmadıklarından, böyleleri sapmış kimselerdir.
139
قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهاً بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟
Ekilebilir ve ekilemeyen bahçeleri, hurmaları, çeşit çeşit ürünler veren tarlaları, zeytinleri, ve tatları birbirine benzeyen ve benzemeyen narları yaratan O dur. Onların verdiği ürünleri yiyin. Ürünleri olgunlaşıp da hasat ettiğinizde, fakirlerin haklarını verin ve israf edipte aşırı gitmeyin, Allah israf edenleri sevmez.
140
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Yük taşınan, yünlerinden ve kıllarından yataklar ve kilimler yaptığınız hayvanlar var. Allah'ın rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın (yenilen, içilen, helal ve haramlar hususunda) adımlarına uymayın, zira o size apaçık bir düşmandır.
141
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًۜ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
İki koyundan ve iki keçiden sekiz çift olarak, iki erkek mi, yoksa iki dişi mi haram oldu. Veyahut ta dişilerin karnında taşıdıkları yavrular mı haram? Eğer gerçeği biliyorsanız bildiklerinizi bana haber verin.
142
ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ نَبِّؤُ۫ن۪ي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَۙ
İki deve mi yoksa iki sığır mı haram? Yoksa iki erkeği mi yahut iki dişinin karnında taşıdığı mı haram? Allah bu şekilde size tavsiye etti de, sizler buna şahitlik mi ediyorsunuz? Yalan bir sözü, bilgisizce (cahilce) insanları saptırmak için, Allah adına uydurandan daha zalim kim vardır. Allah haksızlık yapan bir topluluğu doğru yola eriştirmez.
143
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
Deki "Yemek yiyip karnını doyuracak birisi için, bana vahyolunanlar içinde, ölü eti veya akıtılmış kan veya domuz eti ki "O pisliktir", veyahut Allah dan başkası için adanmış kurban dan başka haram edilmiş, yiyecek bulamıyorum. Kim darda kalırsa, zaruretten dolayı, aşırı yememek ve haddi aşmamak şartıyla yiyebilir." Senin Rabbin bağışlayan ve merhamet edendir.
144
قُلْ لَٓا اَجِدُ ف۪ي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Biz Yahudi olanlara sığırlardan, koyun ve keçilerden her tırnaklı hayvanları haram etmiştik. Ayrıca sırtlarındaki, bağırsaklarındaki ve kemiklerine karışmış yağların dışındaki, tüm içyağlarını da haram etmiştik. Bu şekilde cezalandırmamızın sebebi, onların isyan etmelerinden dolayıdır. Biz sözümüz de duranlarız.
145
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذ۪ي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍۜ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْۘ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Eğer seni yalanlarlarsa deki "Rabbiniz rahmeti, her şeyi kuşatıcı olandır. O nun azabı suçlu toplumlardan asla çevrilemez."
146
فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُورَحْمَةٍ وَاسِعَةٍۚ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ
Allah'a ortak koşanlar "Allah dileseydi biz ve atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi haram etmezdik" diyeceklerdir. Onlardan öncekilerde, azabımız onlara gelinceye kadar, yalanlamaya devam etmişlerdi. Deki "Yanınızda bir bilgi mi var? O halde onu bize gösterseniz ya! Hayır,.siz yalnızca zanna uyuyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz."
147
سَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكْنَا وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّٰى ذَاقُوا بَأْسَنَاۜ قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَاۜ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ
Deki "Mutlaka, kesin delil (son sözü söylemek) Allah'a aittir. Eğer O dilerse hepinizi topluca doğru olana iletir."
148
قُلْ فَلِلّٰهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُۚ فَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ
Deki " Allah bunu haram etti dediğinize dair, şahitlik edecek şahitlerinizi getirin." Eğer şahitlik ederlerse, onlarla beraber sakın şahitlik etme, ayetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.
149
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ يَشْهَدُونَ اَنَّ اللّٰهَ حَرَّمَ هٰذَاۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ۟
Deki "Gelin, Rabbinizin size neyi haram ettiğini okuyayım. O na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı haram etmiş, ana babaya iyilik yapmanızı emretmiştir. Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin, sizin de onlarında rızıklarını biz veriyoruz. Açık veya gizli Allah'ın yasakladığı kötülüklere yaklaşmayın. Allah'ın yasakladığı bir nefsi geçerli bir neden olmadan öldürmeyin. Allah size bu kitapla tavsiyelerde bulunuyor ki, belki aklınızı kullanırsınız."
150
قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Yetimin mallarına, rüştüne erinceye kadar, en güzel bir şekilde yaklaşın. Ölçü ve tartı ile yaptığınız işlerde adaletle ölçün, tartın. Biz hiçbir nefse, gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz. Yakınlarınızda olsa, söylemeniz gereken bir sözü, adalet içerisinde söyleyin. Allah ile olan sözleşmelerinizi yerine getirin. Böylece Allah size tavsiyelerde bulunuyor ki, belki düşünürsünüz.
151
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ
(Ey insanlar) Benim dosdoğru olan yolum budur. Yalnızca ona uyun ve başka yollara uymayın, başka yollara uymak sizi Allah'ın yolundan ayırır. Allah size bu şekilde tavsiyede bulunuyor ki, belki kendinizi korursunuz.
152
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Biz Musa'ya bütün güzellikleriyle tamamlanmış, her şeyin ayrıntılı bir şekilde açıklandığı, doğru olan yola ileten ve Allah dan rahmet olan bir kitap verdik. Belki onlar Rablerine kavuşmaya inanırlar.
153
ثُمَّ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَاماً عَلَى الَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ۟
Bu indirdiğimiz (Kur'an) çok saygın bir kitaptır, ona uyun. Kendinizi (o kitabın emrettikleriyle) koruyun ki, merhamet olunasınız.
154
وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ
Veya "Bizden önce şu iki (Yahudi ve Hıristiyan) topluma kitap indirilmişti ama, (sizin kitabınız Kur'an da olanları) ehli kitap olanlardan öğrenmiş değiliz" demekten (sakının).
155
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ
Veya "Kitap bize indirilmiş olsaydı, biz onlardan daha doğru yolda olurduk" demekten sakının. Zira size Rabbinizden doğru yolu gösteren ve rahmetlerle dolu açıklayıcı kitap gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onun ayetlerinden yüz çevirenden daha zalim kim vardır. Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı en kötü azapla cezalandıracağız.
156
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ
Yoksa onlar kendilerine meleklerin veya Rabbinin veya Rabbinin ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinin bir kısmı geldiğinde, önceden iman etmediği için, kişiye o anki imanı fayda vermez. Veyahut önceden iman etmiş ama, imanı ona hiç bir şey kazandırmamış. Deki "Bekleyin, bizde sizinle beraber bekleyip göreceğiz."
157
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Dinlerinde fırka fırka ayrılanlar ve fırkalarının vazgeçilmez taraftarları olanlarla senin hiçbir ilgin olamaz. Böylelerinin işleri Allah'a kalmıştır sonra Allah yaptıklarını onlara haber verecektir.
158
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Kim bir iyilik yaparak gelirse, yaptığı iyiliğin on katı kendisine karşılık olarak verilir. Kimde kötülüklerle gelirse, yalnızca kötülüğünün karşılığı ona ödenir ve kimseye zulmedilmez.
159
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Deki "Rabbim beni dosdoğru bir yola iletti. Öyle sağlam bir yol ki, Allah'a ortak koşmayan İbrahim'in dinine. İbrahim ortak koşanlardan olmadı."
160
قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪يناً قِيَماً مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Deki "Namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir."
161
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
"O'nun hiçbir ortağı yoktur. Bu şekilde inanmakla ve O'na teslim olanların ilki olmakla emrolundum."
162
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
Deki "O Allah her şeyin Rabbi iken, ondan başka bir Rab mi arayacağım? Her nefsin kazandığı kendisi içindir. Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinize olup, ayrılığa düştüğünüz konuları size haber verecektir."
163
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَباًّ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Sizi birbirinizin ardından yer yüzünün sahipleri yapan O'dur. Size verdikleri ile imtihan etmesi için, bazınızı bazınızdan rızık olarak üstün tutmuştur. Elbetteki Rabbinin hesap görmesi çok çabuktur ve O bağışlayan ve acıyandır.
164
وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ سَر۪يعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 164

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

165

Sureler

Mealler