Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hâ Mîm.
2 (2-3) (Hükümleri) apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, (insanları onunla) uyaranlarız.
3 (2-3) (Hükümleri) apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, (insanları onunla) uyaranlarız.
4 (4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
5 (4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
6 (4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
7 Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah,) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
8 O'ndan başka hiç bir ilah yoktur, diriltir ve öldürür. (O,) sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
9 Fakat onlar, (ahireti umursamadan) şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
10 (10-11) Artık sen, göğün, bütün insanları kuşatacak ve gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle! Bu, acıklı bir azaptır.
11 (10-11) Artık sen, göğün, bütün insanları kuşatacak ve gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle! Bu, acıklı bir azaptır.
12 İnsanlar: “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” diyecekler.
13 (13-14) Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirmişlerdi ve: “Bu (kendisine bir takım şeyler) öğretilmiş bir delidir!” demişlerdi.
14 (13-14) Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirmişlerdi ve: “Bu (kendisine bir takım şeyler) öğretilmiş bir delidir!” demişlerdi.
15 Biz, az bir süre için (bu) azabı (sizden) kaldıracağız. Ama siz, (azap kalktıktan sonra eski halinize) döneceksiniz.
16 (Bütün suçluları) şiddetli bir hamle ile (cezalandırmak için) yakalayacağımız gün, (onlardan da yaptıklarının cezası olarak) mutlaka intikam alacağız!
17 Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Musa) gelmişti.
18 O peygamber onlara şöyle demişti: “Allah'ın kullarını (esaretiniz altındaki İsrailoğullarını) bana verin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
19 “Allah'a karşı ululuk taslamayın! Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.”
20 “Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.”
21 “Bana inanmıyorsanız, benden uzak durun!”
22 Sonra (Musa) Rabbine: “Şüphesiz ki bunlar günahkâr bir toplumdur” diyerek yardım etmesi için yalvardı.
23 (Allah şöyle buyurdu:) “O halde kullarımı (İsrailoğulları'nı) geceleyin yola çıkar, çünkü siz (Firavun ve ordusu tarafından) takip edileceksiniz.”
24 “Denizi yarıp (ashabını geçirdikten sonra) onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulmayı hak etmiş bir ordudur.”
25 (25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
26 (25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
27 (25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
28 İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.
29 Gökyüzü ve yeryüzü onlara (üzülüp) ağlamadı ve kendilerine mühlet de verilmedi (boğulup gittiler).
30 (30-31) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan, Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşan, büyüklük taslayan bir zorba idi.
31 (30-31) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan, Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşan, büyüklük taslayan bir zorba idi.
32 Mûsâ'ya bağlı olanları (İsrailoğulları'nı) da, durumlarını bilerek, o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.
33 Biz onlara (denizin yarılması, bulutların gölge yapması, kudret helvası ve bıldırcın gibi) içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
34 (34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
35 (34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
36 (34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
37 Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba' halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? Suç işledikleri için biz onların hepsini helak ettik.
38 Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık.
39 Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu (bunun böyle olduğunu) bilme(k istemez)ler.
40 Şüphesiz bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür.
41 O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
42 Yalnız, Allah'ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
43 (43-44) Şüphe yok ki zakkum ağacı suçluların yemeğidir.
44 (43-44) Şüphe yok ki zakkum ağacı suçluların yemeğidir.
45 (45-46) Erimiş maden gibidir o. Kaynar suyun kaynadığı gibi karınlarında kaynar.
46 (45-46) Erimiş maden gibidir o. Kaynar suyun kaynadığı gibi karınlarında kaynar.
47 (Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına atın!”
48 “Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.”
49 (49-50) (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin! İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.”
50 (49-50) (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin! İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.”
51 (51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
52 (51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
53 (51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
54 İşte böyle. Biz onları keskin bakışlı eşlerle/arkadaşlarla bir araya getireceğiz.
55 Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
56 Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, sürekli yaşarlar ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
57 (Bu nimetler kendilerine) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). Asıl büyük kazanç ve kurtuluş işte budur.
58 (Ey Muhammed!) Biz o (Kur'an')ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
59 (Hala akıllarını kullanmazlarsa) artık sen (onların başına gelecekleri) bekle! Unutma ki, onlar da beklemektedirler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ 2
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ 3
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ 4
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ 5
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ 6
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 7
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 8
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ 9
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ 10
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ 11
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ 12
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ 13
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ 14
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ 15
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ 16
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ 17
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 18
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ 19
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ 20
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ 21
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ 22
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ 23
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ 24
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 25
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 26
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ 27
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ 28
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟ 29
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ 30
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ 31
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ 32
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ 33
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ 34
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ 35
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 36
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ 37
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ 38
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 39
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 40
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ 41
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 42
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ 43
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ 44
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ 45
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ 46
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ 47
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ 48
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ 49
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ 50
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ 51
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 52
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ 53
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ 54
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ 55
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ 56
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 57
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 58
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ 59
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Hâ Mîm.
1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
(2-3) (Hükümleri) apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, (insanları onunla) uyaranlarız.
2
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ
(2-3) (Hükümleri) apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, (insanları onunla) uyaranlarız.
3
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ
(4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
4
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ
(4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
5
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ
(4-6) Katımızdan bir emir ile her hikmetli iş o mübarek gecede ayırt edilir. Rabbinden bir rahmet olarak (öteden beri) hep resuller göndermekteyiz. Şüphesiz O, (her şeyi) hakkıyla işitendir (he şeyi) hakkıyla bilendir.
6
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah,) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
7
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
O'ndan başka hiç bir ilah yoktur, diriltir ve öldürür. (O,) sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
8
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ
Fakat onlar, (ahireti umursamadan) şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
9
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ
(10-11) Artık sen, göğün, bütün insanları kuşatacak ve gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle! Bu, acıklı bir azaptır.
10
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
(10-11) Artık sen, göğün, bütün insanları kuşatacak ve gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle! Bu, acıklı bir azaptır.
11
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ
İnsanlar: “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” diyecekler.
12
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ
(13-14) Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirmişlerdi ve: “Bu (kendisine bir takım şeyler) öğretilmiş bir delidir!” demişlerdi.
13
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ
(13-14) Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti. Sonra ondan yüz çevirmişlerdi ve: “Bu (kendisine bir takım şeyler) öğretilmiş bir delidir!” demişlerdi.
14
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
Biz, az bir süre için (bu) azabı (sizden) kaldıracağız. Ama siz, (azap kalktıktan sonra eski halinize) döneceksiniz.
15
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ
(Bütün suçluları) şiddetli bir hamle ile (cezalandırmak için) yakalayacağımız gün, (onlardan da yaptıklarının cezası olarak) mutlaka intikam alacağız!
16
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ
Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Musa) gelmişti.
17
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
O peygamber onlara şöyle demişti: “Allah'ın kullarını (esaretiniz altındaki İsrailoğullarını) bana verin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
18
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ
“Allah'a karşı ululuk taslamayın! Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.”
19
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ
“Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.”
20
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ
“Bana inanmıyorsanız, benden uzak durun!”
21
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ
Sonra (Musa) Rabbine: “Şüphesiz ki bunlar günahkâr bir toplumdur” diyerek yardım etmesi için yalvardı.
22
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ
(Allah şöyle buyurdu:) “O halde kullarımı (İsrailoğulları'nı) geceleyin yola çıkar, çünkü siz (Firavun ve ordusu tarafından) takip edileceksiniz.”
23
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ
“Denizi yarıp (ashabını geçirdikten sonra) onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulmayı hak etmiş bir ordudur.”
24
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
(25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
25
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
(25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
26
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ
(25-27) Onlar (boğulunca) geride neler bıraktılar neler! Nice bahçeler, pınarlar, çiftlikler, güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
27
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ
İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.
28
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟
Gökyüzü ve yeryüzü onlara (üzülüp) ağlamadı ve kendilerine mühlet de verilmedi (boğulup gittiler).
29
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ
(30-31) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan, Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşan, büyüklük taslayan bir zorba idi.
30
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ
(30-31) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan, Firavun'dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşan, büyüklük taslayan bir zorba idi.
31
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Mûsâ'ya bağlı olanları (İsrailoğulları'nı) da, durumlarını bilerek, o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.
32
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ
Biz onlara (denizin yarılması, bulutların gölge yapması, kudret helvası ve bıldırcın gibi) içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
33
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ
(34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
34
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ
(34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
35
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
(34-36) (Mekkeli müşrikler diyorlar ki:) “İlk ölümümüzden başka ölüm yoktur. Biz diriltilecek de değiliz. Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin (de görelim)!”
36
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba' halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? Suç işledikleri için biz onların hepsini helak ettik.
37
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık.
38
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu (bunun böyle olduğunu) bilme(k istemez)ler.
39
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Şüphesiz bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür.
40
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
41
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Yalnız, Allah'ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
42
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ
(43-44) Şüphe yok ki zakkum ağacı suçluların yemeğidir.
43
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ
(43-44) Şüphe yok ki zakkum ağacı suçluların yemeğidir.
44
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ
(45-46) Erimiş maden gibidir o. Kaynar suyun kaynadığı gibi karınlarında kaynar.
45
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ
(45-46) Erimiş maden gibidir o. Kaynar suyun kaynadığı gibi karınlarında kaynar.
46
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ
(Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına atın!”
47
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ
“Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.”
48
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ
(49-50) (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin! İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.”
49
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ
(49-50) (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin! İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.”
50
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ
(51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
51
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
(51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
52
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ
(51-53) Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayanlar, kendilerini emniyet içinde bulacaklar. Bahçelerde ve çeşme başlarında ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı oturacaklardır.
53
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ
İşte böyle. Biz onları keskin bakışlı eşlerle/arkadaşlarla bir araya getireceğiz.
54
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ
Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
55
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ
Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, sürekli yaşarlar ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
56
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
(Bu nimetler kendilerine) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). Asıl büyük kazanç ve kurtuluş işte budur.
57
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
(Ey Muhammed!) Biz o (Kur'an')ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
58
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
(Hala akıllarını kullanmazlarsa) artık sen (onların başına gelecekleri) bekle! Unutma ki, onlar da beklemektedirler.
59

Sureler

Mealler