Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hâ. Mîm.
2 Allah, insan, kâinat ilişkilerini ve ilâhî düzeni açıklayan apaçık mükemmel, kutsal kitaba, Kur’ân’a andolsun.
3 Biz onu, Kur’ân’ı kutsal, hayırlı, bereketli bir gecede indirdik. Biz, Kur’ân ile insanları, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatarak uyarıyoruz.
4 O gece, hükümranlığımız altındaki bütün planların, hükümlerin, icraatların, ilâhî düzenin hikmete dayalı envanteri çıkarılır, ilgili meleklere iletilir.
5 Planlar, kararlar, icraatlar nezdimizden verilen emirlerle ayrılır, ilgili melekler görevlendirilir ve ilâhî düzen sağlanır. Biz peygamberlere, meleklerle vahiyler, kitaplar göndermeye devam ettik.
6 Rabbinden rahmet olarak vahiyler, kitaplar gönderdik, peygamberler görevlendirdik. Doğrusu, her şeyi işiten, her şeyi bilen, hakkı, doğruları insanlara duyuran ve bildiren O’dur.
7 İlme, delile ve gerekçeye itibar ettiğiniz, imandan nasibiniz olduğu sürece, kitaplar, vahiyler, peygamberler, göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların ve imkânların yaratıcısı, düzeninin hâkimi Rabbinden bir rahmettir.
8 Hak ilâh yalnızca O’dur. Hayat verir, yaşatır, eceller gelince de ölümü gerçekleştirir. Sizin Rabbinizdir, önceki atalarınızın Rabbidir.
9 Fakat kâfirler, bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
10 Şimdi sen göğün açık bir duman getireceği günü gözetle.
11 Gök insanları bürüyecek bir duman getirecek. İşte bu can yakıp, inleten müthiş bir azaptır.
12 O gün insanlar felâketi görünce: 'Ey Rabbimiz, bu azâbı bizden kaldır. Artık biz iman ediyoruz.' derler.
13 Onlar için ibret almak, bellemek ne kadar uzak bir mesele. Azâbın kaldırılmasından önce daha büyük ikazlar görmüşler, iman etmemişlerdi. Üstelik kendilerine hak dini, şeriatı açıklayan bir de Rasul gelmişti.
14 Sonra onlar, peygamberden uzaklaştılar, halkı yönlendirmek için Peygambere: 'Bu, cinlere mahkûm olmuş, öğretilmiş delidir' dediler.
15 Biz, o azâbı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka, eski halinize dönersiniz.
16 Biz, büyük bir güçle, şiddetle sıkarak yakalayacağımız gün, kesinlikle lâyık olduğunuz cezayı veririz.
17 Andolsun, onlardan önce, biz, Firavun’un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara asâletli, değerli bir Rasul, Mûsâ gelmişti.
18 'Esaretiniz altındaki Allah’ın kullarını, İsrâiloğulları’nı, temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına son vererek, davetime icabet edebilmeleri ve iman etmeleri için bana gönderin. Ben size tebliğ görevi ile gönderilmiş, güvenilir bir Rasulüm.' diyordu.
19 'Allah’a karşı üstünlük taslamayın, zorbalık yaparak hürriyetleri kısıtlamayın. Allah’ın vahyini ve Rasulünü küçümsemeyin. Ben size apaçık bir ferman ile, ilâhî bir hükümranlık yetkisi ile geliyorum.' diyordu.
20 'Ben, beni taşlayarak öldürmenizden Rabbime ve Rabbinize sığındım.'
21 'Bana itimat edip güvenmiyorsanız eğer, bari yolumdan çekilin, zulüm ve işkence yapmayın, faaliyetlerimi engellemeyin.'
22 Mûsâ: 'Bunlar İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu ve günahkâr bir kavim' diyerek yardım etmesi için Rabbine dua etti.
23 Allah Mûsâ’ya: 'Kullarımı geceleyin yola çıkar. Kesinlikle takip edileceksiniz.' buyurdu.
24 'Karşıya geçince, denizi olduğu gibi açık bırak. Onlar, denizde boğulacak askerî erkân ve ordudur.'
25 Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, akarsular bıraktılar.
26 Nice ekinler, mahsuller, ne güzel konaklar bıraktılar.
27 Zevk-u safasını sürdükleri nice zenginlikler bıraktılar.
28 İşte böylece, biz onların servetlerini başka kavimlere, miras olarak devrettik.
29 Gök ve yer onların gidişine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
30 Andolsun, biz İsrâiloğulları’nı o alçaltıcı, zillete düşürücü azaptan kurtardık.
31 Firavun’dan da kurtardık. O, cahilce davranarak üstünlük taslayıp haddi aşan, günah, isyan ve inkâr bataklığında olanlardan bir zorba, bir diktatördü.
32 Andolsun biz, İsrâiloğulları’na, bilerek, âlemlerin, ilâhî emirlere itaatkâr oldukları çağda ve bölgedeki insanların üstünde bir imtiyaz vermiştik.
33 Biz onlara, içinde apaçık imtihan bulunan mûcizeler, deliller de vermiştik.
34 Şu kâfirler, elbette diyorlar.
35 'Hayat, ilk ölümümüzle sonuçlanan, yalnızca dünya hayatından ibarettir. Biz ölümden sonra, ölmeden önceki vasıflarımızla tekrar diriltilecek değiliz.'
36 'Eğer, söylediklerinizde doğru iseniz, babalarımızı geri getirin.'
37 Onlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi (Himyerliler) ve onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini helâk ettik. Onlar İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi idiler, suçluydular, günahkârdılar.
38 Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları ve imkânları oyun oynarken yaratmadık.
39 Onları, ancak haklı bir gerekçe ile hikmete dayalı olarak hesaplı bir düzen içinde yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
40 Sorumluluk gereği, mükâfata nâil olanla cezaya müstehak olanların muhakeme ile ayırt edileceği gün, onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
41 O gün, liderlerin, zenginlerin, liderler, zenginler, bağlıları ve tebaaları adına; kölelerin, köleler ve efendileri, efendilerin köleleri adına; köle azad edenlerin hürriyetlerine kavuşturdukları kimseler, hürriyetlerine kavuşturulanların azad edenler adına; izzet ikramda bulunan kimselerin, ikramda bulundukları, ikramda bulunanların ikram edenler adına; arkadaşın arkadaşı, sevenlerin birbirleri adına;dostların dostları, komşunun komşusu, ortağın ortağı, misafirin misafir adına; oğulların birbirleri adına, amcanın, amca oğullarının, amca ve amca oğulları adına; yeğenlerin, hısımların, yeğenler ve hısımlar adına akrabaların birbirleri adına; velinin velâyeti altındakiler adına, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi bertaraf edemeyecekleri , onlara hiçbir şekilde yardımın da yapılamayacağı bir gündür.
42 Ancak, Allah’ın rahmeti ve merhameti ile muamele ettiği kimselerin, mü’minlerin birbirlerine faydası olur, onlara yardım edilir. Kudretli hükümran olan O’dur. Engin merhamet sahibidir.
43 Kaktüs bitkisi yemekleridir.
44 Bilerek günah işlemekte ısrar edenlerin yemeğidir.
45 Potadaki madenler gibi karınlarda kaynar.
46 Sıcak suyun kaynadığı gibi kaynar.
47 Allah meleklere: 'Şunu tutun. Kaynayan, köpüren Cehennem’in ortasına sürükleyin.' buyurur.
48 'Sonra ceza olarak başından aşağı kaynar su dökün.'
49 'Tat bakalım, sana böyle bir ceza lâyık! Çünkü sen güçlüsün, iktidar sahibisin, şerefli, itibarlısın.' denir.
50 İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.
51 Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler güvenli makamlardadırlar.
52 Bahçelerde, akarsu kıyılarında ve pınar başlarındadırlar.
53 İnce, ipek ve parlak atlas kumaşlardan elbiseler giyerek, karşılıklı otururlar.
54 Bu nimetlere kavuşturduğumuz gibi, onları iri, güzel gözlü hurilerle eveririz.
55 Onlar orada, güven içinde canlarının çektiği her türlü meyvayı isterler.
56 İlk tattıkları ölüm azâbının dışında artık orada ölüm azâbı tatmazlar, Allah onları kaynayan, köpüren Cehennem’in azâbından da korur.
57 Bunların hepsi Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. Bu, işte bu, büyük mutluluktur.
58 Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki, onlar düşünüp öğüt alırlar.
59 Artık sen, sana gelecek yardımı, onların başlarına gelecekleri gözle. Onlar da senin başına gelecekleri gözleyip durmaktadırlar.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ 2
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ 3
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ 4
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ 5
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ 6
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 7
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 8
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ 9
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ 10
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ 11
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ 12
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ 13
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ 14
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ 15
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ 16
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ 17
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 18
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ 19
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ 20
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ 21
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ 22
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ 23
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ 24
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 25
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 26
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ 27
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ 28
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟ 29
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ 30
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ 31
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ 32
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ 33
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ 34
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ 35
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 36
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ 37
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ 38
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 39
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 40
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ 41
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 42
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ 43
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ 44
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ 45
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ 46
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ 47
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ 48
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ 49
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ 50
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ 51
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 52
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ 53
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ 54
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ 55
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ 56
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 57
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 58
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ 59
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Hâ. Mîm.
1
وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
Allah, insan, kâinat ilişkilerini ve ilâhî düzeni açıklayan apaçık mükemmel, kutsal kitaba, Kur’ân’a andolsun.
2
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ
Biz onu, Kur’ân’ı kutsal, hayırlı, bereketli bir gecede indirdik. Biz, Kur’ân ile insanları, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatarak uyarıyoruz.
3
ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ
O gece, hükümranlığımız altındaki bütün planların, hükümlerin, icraatların, ilâhî düzenin hikmete dayalı envanteri çıkarılır, ilgili meleklere iletilir.
4
اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ
Planlar, kararlar, icraatlar nezdimizden verilen emirlerle ayrılır, ilgili melekler görevlendirilir ve ilâhî düzen sağlanır. Biz peygamberlere, meleklerle vahiyler, kitaplar göndermeye devam ettik.
5
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ
Rabbinden rahmet olarak vahiyler, kitaplar gönderdik, peygamberler görevlendirdik. Doğrusu, her şeyi işiten, her şeyi bilen, hakkı, doğruları insanlara duyuran ve bildiren O’dur.
6
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
İlme, delile ve gerekçeye itibar ettiğiniz, imandan nasibiniz olduğu sürece, kitaplar, vahiyler, peygamberler, göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların ve imkânların yaratıcısı, düzeninin hâkimi Rabbinden bir rahmettir.
7
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Hak ilâh yalnızca O’dur. Hayat verir, yaşatır, eceller gelince de ölümü gerçekleştirir. Sizin Rabbinizdir, önceki atalarınızın Rabbidir.
8
بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ
Fakat kâfirler, bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
9
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ
Şimdi sen göğün açık bir duman getireceği günü gözetle.
10
يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Gök insanları bürüyecek bir duman getirecek. İşte bu can yakıp, inleten müthiş bir azaptır.
11
رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ
O gün insanlar felâketi görünce: 'Ey Rabbimiz, bu azâbı bizden kaldır. Artık biz iman ediyoruz.' derler.
12
اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ
Onlar için ibret almak, bellemek ne kadar uzak bir mesele. Azâbın kaldırılmasından önce daha büyük ikazlar görmüşler, iman etmemişlerdi. Üstelik kendilerine hak dini, şeriatı açıklayan bir de Rasul gelmişti.
13
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ
Sonra onlar, peygamberden uzaklaştılar, halkı yönlendirmek için Peygambere: 'Bu, cinlere mahkûm olmuş, öğretilmiş delidir' dediler.
14
اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
Biz, o azâbı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka, eski halinize dönersiniz.
15
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ
Biz, büyük bir güçle, şiddetle sıkarak yakalayacağımız gün, kesinlikle lâyık olduğunuz cezayı veririz.
16
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ
Andolsun, onlardan önce, biz, Firavun’un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara asâletli, değerli bir Rasul, Mûsâ gelmişti.
17
اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
'Esaretiniz altındaki Allah’ın kullarını, İsrâiloğulları’nı, temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına son vererek, davetime icabet edebilmeleri ve iman etmeleri için bana gönderin. Ben size tebliğ görevi ile gönderilmiş, güvenilir bir Rasulüm.' diyordu.
18
وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ
'Allah’a karşı üstünlük taslamayın, zorbalık yaparak hürriyetleri kısıtlamayın. Allah’ın vahyini ve Rasulünü küçümsemeyin. Ben size apaçık bir ferman ile, ilâhî bir hükümranlık yetkisi ile geliyorum.' diyordu.
19
وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ
'Ben, beni taşlayarak öldürmenizden Rabbime ve Rabbinize sığındım.'
20
وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ
'Bana itimat edip güvenmiyorsanız eğer, bari yolumdan çekilin, zulüm ve işkence yapmayın, faaliyetlerimi engellemeyin.'
21
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ
Mûsâ: 'Bunlar İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu ve günahkâr bir kavim' diyerek yardım etmesi için Rabbine dua etti.
22
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ
Allah Mûsâ’ya: 'Kullarımı geceleyin yola çıkar. Kesinlikle takip edileceksiniz.' buyurdu.
23
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ
'Karşıya geçince, denizi olduğu gibi açık bırak. Onlar, denizde boğulacak askerî erkân ve ordudur.'
24
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, akarsular bıraktılar.
25
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
Nice ekinler, mahsuller, ne güzel konaklar bıraktılar.
26
وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ
Zevk-u safasını sürdükleri nice zenginlikler bıraktılar.
27
كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ
İşte böylece, biz onların servetlerini başka kavimlere, miras olarak devrettik.
28
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟
Gök ve yer onların gidişine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
29
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ
Andolsun, biz İsrâiloğulları’nı o alçaltıcı, zillete düşürücü azaptan kurtardık.
30
مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ
Firavun’dan da kurtardık. O, cahilce davranarak üstünlük taslayıp haddi aşan, günah, isyan ve inkâr bataklığında olanlardan bir zorba, bir diktatördü.
31
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Andolsun biz, İsrâiloğulları’na, bilerek, âlemlerin, ilâhî emirlere itaatkâr oldukları çağda ve bölgedeki insanların üstünde bir imtiyaz vermiştik.
32
وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ
Biz onlara, içinde apaçık imtihan bulunan mûcizeler, deliller de vermiştik.
33
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ
Şu kâfirler, elbette diyorlar.
34
اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ
'Hayat, ilk ölümümüzle sonuçlanan, yalnızca dünya hayatından ibarettir. Biz ölümden sonra, ölmeden önceki vasıflarımızla tekrar diriltilecek değiliz.'
35
فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
'Eğer, söylediklerinizde doğru iseniz, babalarımızı geri getirin.'
36
اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
Onlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi (Himyerliler) ve onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini helâk ettik. Onlar İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi idiler, suçluydular, günahkârdılar.
37
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları ve imkânları oyun oynarken yaratmadık.
38
مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Onları, ancak haklı bir gerekçe ile hikmete dayalı olarak hesaplı bir düzen içinde yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
39
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Sorumluluk gereği, mükâfata nâil olanla cezaya müstehak olanların muhakeme ile ayırt edileceği gün, onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
40
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ
O gün, liderlerin, zenginlerin, liderler, zenginler, bağlıları ve tebaaları adına; kölelerin, köleler ve efendileri, efendilerin köleleri adına; köle azad edenlerin hürriyetlerine kavuşturdukları kimseler, hürriyetlerine kavuşturulanların azad edenler adına; izzet ikramda bulunan kimselerin, ikramda bulundukları, ikramda bulunanların ikram edenler adına; arkadaşın arkadaşı, sevenlerin birbirleri adına;dostların dostları, komşunun komşusu, ortağın ortağı, misafirin misafir adına; oğulların birbirleri adına, amcanın, amca oğullarının, amca ve amca oğulları adına; yeğenlerin, hısımların, yeğenler ve hısımlar adına akrabaların birbirleri adına; velinin velâyeti altındakiler adına, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi bertaraf edemeyecekleri , onlara hiçbir şekilde yardımın da yapılamayacağı bir gündür.
41
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ancak, Allah’ın rahmeti ve merhameti ile muamele ettiği kimselerin, mü’minlerin birbirlerine faydası olur, onlara yardım edilir. Kudretli hükümran olan O’dur. Engin merhamet sahibidir.
42
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ
Kaktüs bitkisi yemekleridir.
43
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ
Bilerek günah işlemekte ısrar edenlerin yemeğidir.
44
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ
Potadaki madenler gibi karınlarda kaynar.
45
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ
Sıcak suyun kaynadığı gibi kaynar.
46
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ
Allah meleklere: 'Şunu tutun. Kaynayan, köpüren Cehennem’in ortasına sürükleyin.' buyurur.
47
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ
'Sonra ceza olarak başından aşağı kaynar su dökün.'
48
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ
'Tat bakalım, sana böyle bir ceza lâyık! Çünkü sen güçlüsün, iktidar sahibisin, şerefli, itibarlısın.' denir.
49
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ
İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.
50
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ
Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler güvenli makamlardadırlar.
51
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
Bahçelerde, akarsu kıyılarında ve pınar başlarındadırlar.
52
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ
İnce, ipek ve parlak atlas kumaşlardan elbiseler giyerek, karşılıklı otururlar.
53
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ
Bu nimetlere kavuşturduğumuz gibi, onları iri, güzel gözlü hurilerle eveririz.
54
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ
Onlar orada, güven içinde canlarının çektiği her türlü meyvayı isterler.
55
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ
İlk tattıkları ölüm azâbının dışında artık orada ölüm azâbı tatmazlar, Allah onları kaynayan, köpüren Cehennem’in azâbından da korur.
56
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Bunların hepsi Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. Bu, işte bu, büyük mutluluktur.
57
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki, onlar düşünüp öğüt alırlar.
58
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
Artık sen, sana gelecek yardımı, onların başlarına gelecekleri gözle. Onlar da senin başına gelecekleri gözleyip durmaktadırlar.
59

Sureler

Mealler