Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 HâMîm.
2 Bu, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip), Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan) Allah tarafından kısım kısım indirilmekte olan Kitap’tır.
3 Göklerde ve yerde mü’minler için (Allah’ın birliğine, Rubûbiyetine, hikmetine ve mutlak hakimiyetine dair) kesin deliller, açık alâmetler vardır.
4 Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın yeryüzünde) pek çok türde canlıyı yaratıp, (belli bir ölçek dahilinde ve belli şartlara göre) yaymasında da (yine O’nun birliği, Rubûbiyeti, hikmeti ve mutlak hakimiyeti konusunda) kesin bilgi ve şüphe götürmez tasdik peşindeki bir topluluk için kesin deliller, açık alâmetler bulunmaktadır.
5 Gecenin ve gündüzün birbirini takiben art arda gelip uzayıp kısalmasında ve Allah’ın gökten bir rızk (yağmur) indirip, onunla ölümünün ardından yeri diriltmesinde ve rüzgârları evirip çevirmesinde de düşünüp akleden bir topluluk için deliller, kesin alâmetler söz konusudur.
6 (Nasıl bunlar Allah’ın açık âyetleri ise, Kur’ân’a dahil olarak indirdiğimiz) bu âyetler de Allah’ın âyetleri olup, onları sana (Cebrail vasıtasıyla) gerçeğin ta kendisi olarak ve tarafımızdan geldiklerinde hiçbir şüphe olmayacak şekilde okuyoruz. Artık Allah’a ve O’nun âyetlerine inanmadıktan sonra başka hangi söze inanacaklar?
7 Vay haline her bir yalancı, iftiracı ve günahkârın!
8 O, Allah’ın kendisine okunup tebliğ edilen âyetlerini işitir, sonra da gurur ve kibrine kapılarak onları hiç işitmemişçesine inkârında diretir. Acı bir azapla müjdele onu!
9 Âyetlerimiz hakkında bir bilgi edinecek olsa, bu defa da onunla alay eder. Böylelerini bekleyen ancak alçaltıcı bir cezadır.
10 Peşlerinde de Cehennem. Ne kazandıkları (onca servet, ün, makam ve elde ettikleri başarılar) onlara bir fayda sağlar, ne de Allah’ı bırakıp da edindikleri (ve işlerini kendilerine havale ettikleri) dostlar, merciler. Dehşetli bir azap vardır onlar için.
11 Bu (Kur’ân), dupduru bir hidayet kaynağı ve rehberidir. Rabbilerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötüsünden gayet acı bir azap vardır.
12 Allah’tır ki, denizi içinde iznine ve kanunlarına tâbi olarak gemiler akıp gitsin ve O’nun lütf u kereminden nasibinizi arayasınız diye emri altında sizin hizmetinize verdi; olur ki şükredersiniz.
13 Hem göklerde ve yerde ne varsa hepsini tarafından bir lütuf olarak yine emri altında hizmetinize veren de O’dur. Elbette bunda derin ve sistemli düşünebilen bir topluluk için âyetler vardır.
14 İman edenlere de ki, (inkârlarının ne manâya gelip ne netice verdiğini) Allah’ın (kendilerine göstereceği) günlerin gelip çatacağını beklemeyenlerin sözlerine ve davranışlarına aldırış etmesinler ve onların kusurlarını bağışlasınlar. Çünkü Allah, hangi topluluk ne kazanmış (ne yapmış, hanesine ne yazdırmışsa) muhakkak karşılığını verecektir.
15 Kim meşrû, yerinde, sağlam ve ıslaha yönelik bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir; kim de bir kötülük yaparsa, bu da aleyhinedir. Sonunda her halükârda Rabbinizin huzuruna çıkarılacak (ve yaptığınızın karşılığını göreceksiniz).
16 Gerçek şu ki, İsrail Oğulları’na Kitap, Kitapla hükmetme yetkisi, hakimiyet ve peygamberlik verdik; onları helâl, temiz ve sağlıklı nimetlerle rızıklandırdık ve (kendi dönemlerinde) bütün milletlerden üstün kıldık.
17 Onlara, ayrıca, din ve diyanetleri konusunda apaçık deliller, mucizeler lütfettik. Bununla birlikte onlar, ancak kendilerine gerçeğin ilmi geldikten sonra sadece bağy (birbirlerinin haklarına haset ve rekabetten kaynaklanan tecavüzler) sebebiyle ihtilâfa düştüler. Şüphe yok ki Rabbin, ihtilâf edegeldikleri konularda Kıyamet Günü aralarındaki hükmünü verecektir.
18 Bunların ardından şimdi de seni Din’den kaynaklanan bir şeriat üzerine yerleştirdik, dolayısıyla sen ona tâbi ol ve (İlâhî hidayet nedir) bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
19 O bilmeyenlerin sana Allah’a rağmen en küçük bir faydaları olmayacaktır. (Allah’ın dinine sırt dönen ve O’nun vaz buyurduğu yolda gitmeyi reddeden) o zalimlerin kimisi kimisinin dostu ve yardımcısıdır; Allah ise, kalbleri O’na karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na itaatsizlikten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanların (müttakîlerin) dostu ve yardımcısıdır.
20 (Allah’ın vaz buyurduğu yolun ana temelini teşkil eden) bu Kur’ân, insanlar için (gözlerini gerçeğe açacak) iç idrak ışıkları, kesin bilgi ve tasdik peşindeki bir topluluk için ise hidayet kaynağı ve (sonsuz berekette) bir rahmettir.
21 Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, kendileriyle iman eden ve imanları istikametinde sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanları hayatlarında ve ölümlerinde bir tutacağımızı mı sanıyorlar? (Böyle sanmakla) ne kötü bir yargıda bulunuyorlar!
22 Allah, gökleri ve yeri hak bir gaye için, yerli yerince ve gerçeğe dayalı sabit bir sistem üzerinde yarattı ve (bu hakikatın gereği olarak da bir başka âlem gelecektir ki,) herkes dünyada ne işleyip, (sevap ve günah olarak) ne kazanmışsa karşılığını görsün; orada kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
23 Heva ve hevesini kendine ilâh edinen, (hak–bâtıl, hidayet–dalâlet konusunda) bilgisi olduğu halde neticede Allah’ın kendisini saptırdığı, kulağını, kalbini mühürlediği ve gözünün üzerine de perde çektiği kimseye bakmaz mısın? Allah kendisini böyle saptırdıktan sonra, artık onu kim doğru yola getirebilir? Düşünüp, ders almayacak mısınız?
24 (Âhiret’i inkâr eden o inkârcılar, bir de) şöyle diyorlar: “Hayat, sadece yaşadığımız şu dünya hayatıdır. Kimimiz ölür, kimimiz yaşamaya devam eder, kimimiz dünyaya gelir ve bizi tabiî süreci içinde ancak zamanın akışı yok eder.” Oysa bu konuda onların dayandığı kesin hiçbir bilgi yoktur. Onlar sadece delilsiz varsayımda bulunmaktadırlar.
25 Kendilerine Âhiret’le ilgili kesin deliller ihtiva eden âyetlerimiz okunduğunda ileri sürebildikleri tek iddia, “Eğer bu inancınızda tutarlı ve samimi iseniz, haydi ölmüş atalarımızı geri getirin!” demek olmaktadır.
26 De ki: “Allah’tır size hayat veren (biz değil), sonra canlarınızı alan ve sonra da geleceğinde hiçbir şüphe bulunmayan Kıyamet Günü diriltip, bir araya getirecek olan.” Ama ne var ki, insanların çoğu (söz ve iddialarında) ilme dayanmakta değillerdir.
27 Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti Allah’a aittir. Kıyamet koptuğu gün, evet o gün, şimdi bâtıl davalar peşinde koşan ve gerçeği iptale çalışanlar en büyük kayba uğrayacaklardır.
28 O gün, bütün ümmetleri bir araya toplanmış ve (korkudan) diz çökmüş vaziyette görürsün. Her ümmet, (dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere) hesap defterlerini okumaya çağrılır: “Bugün, dünyada iken ne yapmışsanız onun karşılığını göreceksiniz.
29 “İşte, bütün yaptıklarınızı kaydettiğimiz ve size sadece gerçekleri söyleyen defterimiz. Dünyada iken her ne yapıyor idiyseniz, Biz onun bir kopyasını alıyorduk.”
30 Dolayısıyla, dünyada iken iman edip, imanları istikametinde sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapmış olanlar var ya, işte Rabbileri onları rahmetine, (rahmetinin tecelli yeri olan Cennet’e) koyar. En bariz başarı ve kazanç işte budur.
31 İnkâr edenlere gelince, (onlara şöyle denilir): “Âyetlerimiz her ne zaman size okunsa, siz her defasında büyüklük taslayıp onlardan yüz çevirmediniz mi; hayatları günah hasadından ibaret bir topluluk haline gelmediniz mi?
32 ‘Allah’ın vadi haktır, Kıyamet hakkında en küçük bir şüphe olamaz.’ dendiğinde, ‘Kıyamet, bizim (gibi akıllı insanların yanında) hiçbir manâ ifade etmiyor. O, sadece zihinlerimizde bir düşünceden, bir tasavvurdan ibaret. Bu konuda ikna olmuş falan değiliz.’ şeklinde mukabelede bulunmadınız mı?”
33 Yaptıkları bütün kötü işler karşılarına çıkmış ve alay edegeldikleri (Cehennem gerçeği) her taraftan kendilerini kuşatmıştır.
34 Ve kendilerine şöyle denecektir: “Siz nasıl size va’dedilen bugüne ulaşmayı unuttunuz ve hiç hesaba katmadı iseniz, bugün de (af ve mağfiret konusunda) Biz sizi unutuyoruz. Barınağınız Ateş’tir ve size yardım edecek hiç kimse yoktur.
35 “Evet böyledir; çünkü siz, Allah’ın âyetlerini alay konusu yapıyordunuz ve dünya hayatı sizi aldatmıştı.” Dolayısıyla bugün asla Ateş’ten çıkarılmayacakları gibi, hallerini ıslah gayesiyle dünyaya iade edilmeleri konusunda mazeretleri de dinlenmeyecektir.
36 Her zaman için bütün hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
37 Yine O’na mahsustur göklerde ve yerde mutlak büyüklük ve hakimiyet. Ve O, Azîzdir, Hakîm’dir (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir; her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır).
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ 2
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ 3
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ 4
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 5
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ 6
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 7
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ 8
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ 9
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ 10
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟ 11
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ 12
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 13
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 14
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ 15
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ 16
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 17
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 18
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ 19
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ 20
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟ 21
وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 22
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 23
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ 24
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 25
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ 26
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ 27
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 28
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 29
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ 30
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ 31
وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ 32
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 33
وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ 34
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ 35
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 36
وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 37
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
HâMîm.
1
تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ
Bu, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip), Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan) Allah tarafından kısım kısım indirilmekte olan Kitap’tır.
2
اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Göklerde ve yerde mü’minler için (Allah’ın birliğine, Rubûbiyetine, hikmetine ve mutlak hakimiyetine dair) kesin deliller, açık alâmetler vardır.
3
وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ
Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın yeryüzünde) pek çok türde canlıyı yaratıp, (belli bir ölçek dahilinde ve belli şartlara göre) yaymasında da (yine O’nun birliği, Rubûbiyeti, hikmeti ve mutlak hakimiyeti konusunda) kesin bilgi ve şüphe götürmez tasdik peşindeki bir topluluk için kesin deliller, açık alâmetler bulunmaktadır.
4
وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Gecenin ve gündüzün birbirini takiben art arda gelip uzayıp kısalmasında ve Allah’ın gökten bir rızk (yağmur) indirip, onunla ölümünün ardından yeri diriltmesinde ve rüzgârları evirip çevirmesinde de düşünüp akleden bir topluluk için deliller, kesin alâmetler söz konusudur.
5
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
(Nasıl bunlar Allah’ın açık âyetleri ise, Kur’ân’a dahil olarak indirdiğimiz) bu âyetler de Allah’ın âyetleri olup, onları sana (Cebrail vasıtasıyla) gerçeğin ta kendisi olarak ve tarafımızdan geldiklerinde hiçbir şüphe olmayacak şekilde okuyoruz. Artık Allah’a ve O’nun âyetlerine inanmadıktan sonra başka hangi söze inanacaklar?
6
وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Vay haline her bir yalancı, iftiracı ve günahkârın!
7
يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
O, Allah’ın kendisine okunup tebliğ edilen âyetlerini işitir, sonra da gurur ve kibrine kapılarak onları hiç işitmemişçesine inkârında diretir. Acı bir azapla müjdele onu!
8
وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ
Âyetlerimiz hakkında bir bilgi edinecek olsa, bu defa da onunla alay eder. Böylelerini bekleyen ancak alçaltıcı bir cezadır.
9
مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ
Peşlerinde de Cehennem. Ne kazandıkları (onca servet, ün, makam ve elde ettikleri başarılar) onlara bir fayda sağlar, ne de Allah’ı bırakıp da edindikleri (ve işlerini kendilerine havale ettikleri) dostlar, merciler. Dehşetli bir azap vardır onlar için.
10
هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟
Bu (Kur’ân), dupduru bir hidayet kaynağı ve rehberidir. Rabbilerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötüsünden gayet acı bir azap vardır.
11
اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ
Allah’tır ki, denizi içinde iznine ve kanunlarına tâbi olarak gemiler akıp gitsin ve O’nun lütf u kereminden nasibinizi arayasınız diye emri altında sizin hizmetinize verdi; olur ki şükredersiniz.
12
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Hem göklerde ve yerde ne varsa hepsini tarafından bir lütuf olarak yine emri altında hizmetinize veren de O’dur. Elbette bunda derin ve sistemli düşünebilen bir topluluk için âyetler vardır.
13
قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
İman edenlere de ki, (inkârlarının ne manâya gelip ne netice verdiğini) Allah’ın (kendilerine göstereceği) günlerin gelip çatacağını beklemeyenlerin sözlerine ve davranışlarına aldırış etmesinler ve onların kusurlarını bağışlasınlar. Çünkü Allah, hangi topluluk ne kazanmış (ne yapmış, hanesine ne yazdırmışsa) muhakkak karşılığını verecektir.
14
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Kim meşrû, yerinde, sağlam ve ıslaha yönelik bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir; kim de bir kötülük yaparsa, bu da aleyhinedir. Sonunda her halükârda Rabbinizin huzuruna çıkarılacak (ve yaptığınızın karşılığını göreceksiniz).
15
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Gerçek şu ki, İsrail Oğulları’na Kitap, Kitapla hükmetme yetkisi, hakimiyet ve peygamberlik verdik; onları helâl, temiz ve sağlıklı nimetlerle rızıklandırdık ve (kendi dönemlerinde) bütün milletlerden üstün kıldık.
16
وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Onlara, ayrıca, din ve diyanetleri konusunda apaçık deliller, mucizeler lütfettik. Bununla birlikte onlar, ancak kendilerine gerçeğin ilmi geldikten sonra sadece bağy (birbirlerinin haklarına haset ve rekabetten kaynaklanan tecavüzler) sebebiyle ihtilâfa düştüler. Şüphe yok ki Rabbin, ihtilâf edegeldikleri konularda Kıyamet Günü aralarındaki hükmünü verecektir.
17
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Bunların ardından şimdi de seni Din’den kaynaklanan bir şeriat üzerine yerleştirdik, dolayısıyla sen ona tâbi ol ve (İlâhî hidayet nedir) bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
18
اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ
O bilmeyenlerin sana Allah’a rağmen en küçük bir faydaları olmayacaktır. (Allah’ın dinine sırt dönen ve O’nun vaz buyurduğu yolda gitmeyi reddeden) o zalimlerin kimisi kimisinin dostu ve yardımcısıdır; Allah ise, kalbleri O’na karşı saygıyla dopdolu olan ve O’na itaatsizlikten, dolayısıyla O’nun azabından sakınanların (müttakîlerin) dostu ve yardımcısıdır.
19
هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
(Allah’ın vaz buyurduğu yolun ana temelini teşkil eden) bu Kur’ân, insanlar için (gözlerini gerçeğe açacak) iç idrak ışıkları, kesin bilgi ve tasdik peşindeki bir topluluk için ise hidayet kaynağı ve (sonsuz berekette) bir rahmettir.
20
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟
Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, kendileriyle iman eden ve imanları istikametinde sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanları hayatlarında ve ölümlerinde bir tutacağımızı mı sanıyorlar? (Böyle sanmakla) ne kötü bir yargıda bulunuyorlar!
21
وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Allah, gökleri ve yeri hak bir gaye için, yerli yerince ve gerçeğe dayalı sabit bir sistem üzerinde yarattı ve (bu hakikatın gereği olarak da bir başka âlem gelecektir ki,) herkes dünyada ne işleyip, (sevap ve günah olarak) ne kazanmışsa karşılığını görsün; orada kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
22
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Heva ve hevesini kendine ilâh edinen, (hak–bâtıl, hidayet–dalâlet konusunda) bilgisi olduğu halde neticede Allah’ın kendisini saptırdığı, kulağını, kalbini mühürlediği ve gözünün üzerine de perde çektiği kimseye bakmaz mısın? Allah kendisini böyle saptırdıktan sonra, artık onu kim doğru yola getirebilir? Düşünüp, ders almayacak mısınız?
23
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
(Âhiret’i inkâr eden o inkârcılar, bir de) şöyle diyorlar: “Hayat, sadece yaşadığımız şu dünya hayatıdır. Kimimiz ölür, kimimiz yaşamaya devam eder, kimimiz dünyaya gelir ve bizi tabiî süreci içinde ancak zamanın akışı yok eder.” Oysa bu konuda onların dayandığı kesin hiçbir bilgi yoktur. Onlar sadece delilsiz varsayımda bulunmaktadırlar.
24
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Kendilerine Âhiret’le ilgili kesin deliller ihtiva eden âyetlerimiz okunduğunda ileri sürebildikleri tek iddia, “Eğer bu inancınızda tutarlı ve samimi iseniz, haydi ölmüş atalarımızı geri getirin!” demek olmaktadır.
25
قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
De ki: “Allah’tır size hayat veren (biz değil), sonra canlarınızı alan ve sonra da geleceğinde hiçbir şüphe bulunmayan Kıyamet Günü diriltip, bir araya getirecek olan.” Ama ne var ki, insanların çoğu (söz ve iddialarında) ilme dayanmakta değillerdir.
26
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
Göklerin ve yerin mutlak mülkiyet ve hakimiyeti Allah’a aittir. Kıyamet koptuğu gün, evet o gün, şimdi bâtıl davalar peşinde koşan ve gerçeği iptale çalışanlar en büyük kayba uğrayacaklardır.
27
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
O gün, bütün ümmetleri bir araya toplanmış ve (korkudan) diz çökmüş vaziyette görürsün. Her ümmet, (dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere) hesap defterlerini okumaya çağrılır: “Bugün, dünyada iken ne yapmışsanız onun karşılığını göreceksiniz.
28
هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
“İşte, bütün yaptıklarınızı kaydettiğimiz ve size sadece gerçekleri söyleyen defterimiz. Dünyada iken her ne yapıyor idiyseniz, Biz onun bir kopyasını alıyorduk.”
29
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
Dolayısıyla, dünyada iken iman edip, imanları istikametinde sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapmış olanlar var ya, işte Rabbileri onları rahmetine, (rahmetinin tecelli yeri olan Cennet’e) koyar. En bariz başarı ve kazanç işte budur.
30
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
İnkâr edenlere gelince, (onlara şöyle denilir): “Âyetlerimiz her ne zaman size okunsa, siz her defasında büyüklük taslayıp onlardan yüz çevirmediniz mi; hayatları günah hasadından ibaret bir topluluk haline gelmediniz mi?
31
وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ
‘Allah’ın vadi haktır, Kıyamet hakkında en küçük bir şüphe olamaz.’ dendiğinde, ‘Kıyamet, bizim (gibi akıllı insanların yanında) hiçbir manâ ifade etmiyor. O, sadece zihinlerimizde bir düşünceden, bir tasavvurdan ibaret. Bu konuda ikna olmuş falan değiliz.’ şeklinde mukabelede bulunmadınız mı?”
32
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Yaptıkları bütün kötü işler karşılarına çıkmış ve alay edegeldikleri (Cehennem gerçeği) her taraftan kendilerini kuşatmıştır.
33
وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
Ve kendilerine şöyle denecektir: “Siz nasıl size va’dedilen bugüne ulaşmayı unuttunuz ve hiç hesaba katmadı iseniz, bugün de (af ve mağfiret konusunda) Biz sizi unutuyoruz. Barınağınız Ateş’tir ve size yardım edecek hiç kimse yoktur.
34
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
“Evet böyledir; çünkü siz, Allah’ın âyetlerini alay konusu yapıyordunuz ve dünya hayatı sizi aldatmıştı.” Dolayısıyla bugün asla Ateş’ten çıkarılmayacakları gibi, hallerini ıslah gayesiyle dünyaya iade edilmeleri konusunda mazeretleri de dinlenmeyecektir.
35
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Her zaman için bütün hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
36
وَلَهُ الْكِبْرِيَٓاءُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۖ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Yine O’na mahsustur göklerde ve yerde mutlak büyüklük ve hakimiyet. Ve O, Azîzdir, Hakîm’dir (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galiptir; her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır).
37

Sureler

Mealler
Ahkaf Suresi
Sonraki