|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ (1-2) Yemin ederim bu beldeye (Mekke şehrine) ki, sen bu şehirde oturacaksın! |
1 |
|
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ (1-2) Yemin ederim bu beldeye (Mekke şehrine) ki, sen bu şehirde oturacaksın! |
2 |
|
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ (3-4) Ve andolsun babaya (İbrahim'e) ve ondan meydana gelen çocuğa (İsmail'e) ki, biz insanı (hayatında karşılaşacağı) birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık. |
3 |
|
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ (3-4) Ve andolsun babaya (İbrahim'e) ve ondan meydana gelen çocuğa (İsmail'e) ki, biz insanı (hayatında karşılaşacağı) birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde yarattık. |
4 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ O, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? |
5 |
|
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالاً لُبَداًۜ “Ben, yığınla servet tükettim!” diyerek övünüp duruyor. |
6 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor? |
7 |
|
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ (8-9) Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? |
8 |
|
وَلِسَاناً وَشَفَتَيْنِۙ (8-9) Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? |
9 |
|
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ Biz ona (eğri ve doğru) iki yol göstermedik mi?. |
10 |
|
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ Fakat o, çetin işe atılmadı. |
11 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ Bildin mi, o çetin iş nedir? |
12 |
|
فَكُّ رَقَبَةٍۙ O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek/insanları özgürlüğüne kavuşturmak)tır. |
13 |
|
اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ (14-16) Yahut açlık gününde yakın olan bir yetimi veya hiçbir şeyi olmayan bir yoksulu doyurmaktır. |
14 |
|
يَت۪يماً ذَا مَقْرَبَةٍۙ (14-16) Yahut açlık gününde yakın olan bir yetimi veya hiçbir şeyi olmayan bir yoksulu doyurmaktır. |
15 |
|
اَوْ مِسْك۪يناً ذَا مَتْرَبَةٍۜ (14-16) Yahut açlık gününde yakın olan bir yetimi veya hiçbir şeyi olmayan bir yoksulu doyurmaktır. |
16 |
|
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ Sonra, inanıp birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. |
17 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ İşte bunlar ahiret mutluluğuna erenler (amel defterleri sağdan verilenlerdir). |
18 |
|
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ Ayetlerimizi inkâr edenler ise, onlar (amel defterleri soldan verilen) kötülüğe batmış kimselerdir. |
19 |
|
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ Onlara (kapıları) üzerlerine (sımsıkı) kapatılacak bir ateş vardır! |
20 |