|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ Başka söze gerek yok. Bu beldeye yemin ederim. |
1 |
|
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ Senin gibi aslı nesli belli birine, işkencenin helâl sayıldığı, hükümranlığını ilan edeceğin, içinde ölüm cezaları verebileceğin, imtiyazlar tanıyabileceğin, haram irtikâp etmeyeceğin bu beldeye yemin ederim. |
2 |
|
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ İnsanlığa atalık edenlere ve onlardan doğan hayırlı nesillere yemin ederim. |
3 |
|
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ Ana rahminden ölünceye kadar, sıkıntı, eziyet, mükellefiyet ve binbir güçlüklerle karşı karşıya yarattık biz insanı. |
4 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ İnsan, hiç kimsenin kendisini sıkıştırmayacağını, güç yetiremiyeceğini, cezalandıramayacağını mı sanıyor? |
5 |
|
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالاً لُبَداًۜ 'Yığınla servet harcadım.' diyor. |
6 |
|
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ Kimsenin kendisini görmediğini, hesaba çekilip cezalandırılmayacağını mı sanıyor? |
7 |
|
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ Biz ona iki göz vermedik mi? |
8 |
|
وَلِسَاناً وَشَفَتَيْنِۙ Bir dil ve iki dudak vermedik mi? |
9 |
|
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ Ona iki yol gösterdik, iyilik ve kötülük, mükâfat ve sorumluluklarla ilgili aydınlatıcı bilgiler verdik. |
10 |
|
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ Fakat o, hayır işleyerek, kötülükleri terk ederek zor şeylere göğüs geremedi, sarp yokuşta, zorlu yolda yürüyemedi. |
11 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ Sarp yokuşla ilgili bizden başka seni bilgilendiren mi var? Sarp yokuş ne zor, ne güzel bir şey! |
12 |
|
فَكُّ رَقَبَةٍۙ Esaret bağlarını çözerek köleleri hürriyetlerine kavuşturmaktır. |
13 |
|
اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ Kıtlığın yaygın olduğu bir günde, bir dönemde kendisi açken başkasını doyurmaktır. |
14 |
|
يَت۪يماً ذَا مَقْرَبَةٍۙ Akraba yetimleri, dulları doyurmaktır. |
15 |
|
اَوْ مِسْك۪يناً ذَا مَتْرَبَةٍۜ Veya aç, açık, toprağa bulanmış çevresi, çaresi olmayan yoksulları doyurmaktır. |
16 |
|
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ Bir de, iman edenlerden, birbirlerine sabrı, sabırla mücadeleye devamı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhametli davranmayı öğütleyenlerden olmaktır. |
17 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ İşte bunlar sağduyulu hareket ederek, Allah’ın kitabına iman edip hayata geçirenler, güçlü hale gelenler hayırlı sonuca kavuşanlardır. |
18 |
|
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ Âyetlerimizi, kudretimizi birliğimizi gösteren delilleri inkârda ısrar edenler, kâfirler işte onlar da hak yoldan uzaklaşarak, burnunun doğrusuna gidip zaafa uğrayanlar, kötü sonuçla karşılaşanlardır. |
19 |
|
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ Bunlar da ateşler, alevler içindeki hisar zindana konup, kapıları kapatılacaktır. |
20 |