Sureler
Mealler
Önceki
Kasas Suresi
Sonraki
Rûm Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif-Lam-Mim!
2 İnsanlar yalnızca "İman ettik" demekle, sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
3 Doğrusu, onlardan öncekileri de sınamıştık; fakat Allah her halde hem doğru söyleyenleri seçip ayıracak, hem de yalancıları seçip ayıracak.
4 Yoksa o ("İnandık!" deyip de) kötülük yapmayı sürdürenler, Bizi atlatabileceklerini mi sandılar? Ne berbat akıl yürütüyorlar.
5 Zaten kim Allah'ın huzuruna çıkmayı bekliyorsa, iyi bilsin ki Allah'ın takdir ettiği süre bir gün mutlaka gelip çatacaktır: üstelik O her şeyi bilip işitendir.
6 Ve her kim (yaratılış amacını gerçekleştirmek için) var gücüyle çaba gösterirse, o sadece kendisi için çaba göstermiş olur: çünkü Allah, (diğer) tüm varlıklardan farklı olarak, kendi kendine yetendir.
7 İman eden ve imanına uygun iş işleyen kimselere gelince: evet, onların günahlarını mutlaka örteceğiz; yine onları kesinlikle yapa geldiklerinin en güzeliyle ödüllendireceğiz!
8 Ve zaten insanoğluna anne-babasına iyi davranmasını biz tavsiye etmiştik. Fakat (sen ey muhatab), eğer hakkında bir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi Bana ortak koşman için seni ikna etmeye çalışırlarsa, asla o ikisine itaat etme: dönüşünüz sadece Banadır; işte o zaman Ben, yapıp ettiklerinizi size bir bir haber vereceğim.
9 Ama iman edip Allah'ın razı olduğu iş işleyenlere gelince: onları da mutlaka iyi ve erdemli insanların arasına katacağız.
10 Kimi insanlar da vardır ki, "Allah'a inandık!" derler, fakat iş Allah (davası) uğrunda eza cefa çekmeye gelince, insanların baskısını Allah'ın cezası gibi algılarlar; Rabbinden bir yardım ulaşınca da, ısrarla "Zaten biz ta başından beri sizinle beraberdik" derler.
11 Ve Allah her halükarda imanda sebat edenleri de elbet seçip ayıracak, ikiyüzlü olup çıkanları da elbet seçip ayıracaktır.
12 Nitekim (O şunu da bilir ki), inkar edenler iman edenlere; "Siz bizim yaşam biçimimize uyun, günahınız bizim boynumuza olsun" derler. Oysa ki onlar berikilerin hiçbir günahını yüklenecek değiller; besbelli ki onlar sadece yalancıdırlar.
13 Ve elbet onlar kendi yüklerini zaten taşıyacaklar; ama kendi yükleriyle birlikte (sorumlu oldukları) bir başka yük daha taşıyacaklar; ve Kıyamet Günü uyduruk (inançlarından) dolayı elbette hesaba çekilecekler.
14 Doğrusu Biz Nuh'u da kendi kavmine elçi göndermiştik: Nuh da onlar arasında -elli yıl eksiğiyle- bin sene kalmıştı; ve onlar iyice zulme gömülüp gitmiş bir haldeyken, tufan onları enseleyivermişti.
15 Fakat onu ve gemi yârânının tümünü kurtardık; ve bunu bütün bir insanlığa (ibretlik) bir belge kıldık.
16 İbrahim'i de (göndermiştik). Hani o kavmine demişti ki: "Yalnız Allah'a kulluk edin ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.
17 Baksanıza siz, Allah'ı bırakıp da birtakım heykellere tapıyorsunuz ve (onlara) düzme koşma birtakım (nitelikler) yakıştırıyorsunuz. Gerçek şu ki, Allah'tan başka kulluk ettikleriniz size rızık verecek güce sahip değiller; o halde tüm rızkınızı Allah katında arayın ve yalnız O'na kulluk edin; dahası hep O'na şükredin: (zira) O'na döndürüleceksiniz."
18 "Ama eğer yalanlarsanız, iyi bilin ki sizden önceki toplumlar da yalanlamışlardı: zaten elçiye düşen de (ilahi mesajı) bütün açıklığıyla iletmekten başkası değildir."
19 Peki onlar, Allah'ın yaratılışı nasıl yoktan var ettiğini, sonra onu nasıl yenilediğini hiç mi görmezler? Besbelli ki bu Allah'a çok kolaydır.
20 De ki: "Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını! Daha sonra Allah öteki hayatı da işte böyle var edecektir: çünkü Allah her şeye güç yetirendir.
21 Dilediğini cezalandırır, dilediğine rahmet eder: her durumda O'na döndürüleceksiniz.
22 Ve O'nu, ne yerde ne de gökte asla atlatamazsınız; dahası, kendiniz için Allah'tan başka ne sadık bir dost ne de bir yardımcı asla bulamazsınız.
23 Ama Allah'ın mesajlarını ve O'na kavuşmayı inkar edenler var ya: işte bu gibiler Benim rahmetimden ümidini kesenlerdir; ve işte onları can yakıcı bir azap beklemektedir.
24 Öte yandan (İbrahim'e gelince): Kavminin tek cevabı, "Onu öldürün ya da yakın!" demekten ibaretti; fakat Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz inanan bir toplum için, bunda da alınacak bir ders mutlaka vardır.
25 Ve (İbrahim) dedi ki: "Allah'ı bırakıp da birtakım heykeller peydahlamanızın tek nedeni, şu dünya hayatında (onlarla) aranızdaki (çarpık) sevgi bağıdır; daha sonra, Kıyamet Günü'nde birbirinizi lanetleyeceksiniz; en sonunda hepinizin varıp duracağı yer ateştir: size yardım eden biri de asla çıkmayacaktır."
26 Bunun ardından ona bir tek Lut inandı. Ve (İbrahim) dedi ki: "Bana, Rabbime doğru yürüyen bir muhacir olmak düşer; çünkü her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden O'dur."
27 Biz de ona İshak ve (onun oğlu) Yakub'u verdik; ve onun neslinden gelenler arasında peygamberliği ve vahyi devam ettirdik; üstelik ona ödülünü daha bu dünyada vermeye (başladık); hiç şüphe yok ki o, ahirette de iyiler arasındaki yerini alacaktır.
28 Lut'u da göndermiştik. Hani o kavmine demişti ki: "Şu kesin ki siz, bütün bir dünyada daha önce hiç kimsenin yapmadığı (derece) iğrençlikler yapıyorsunuz.
29 Evet, erkeklere (şehvetle) yaklaşan ve (cinsellik için doğal olan) yolu kapatan; üstelik bu çirkinliği kamuya açık yerlerde güpegündüz gurup halinde işleyen siz değil misiniz? Fakat kavminin tek cevabı: "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi Allah'ın azabını getir de görelim bakalım!" diye (meydan okumaktan) ibaretti.
30 "Rabbim!" dedi (Lut): "Ahlaki çürümeye yol açan şu topluma karşı bana yardım et!"
31 Ve elçilerimiz İbrahim'e (oğlu İshak'ı) müjdelemek için geldiklerinde: "Bakın" demişlerdi, "biz, işte şu bölgelerin halkının helakı (için görevlendirildik); çünkü oraların halkı hadlerini çoktan aşmış bulunuyorlar.
32 (İbrahim): "Peki ama" dedi, "Lut da onların içinde yaşıyor!" (Elçiler): "Biz" dediler, "onların arasında kimlerin yaşadığını çok iyi biliyoruz; sonuçta onu ve (iman) ailesini mutlaka kurtaracağız; ne ki onun karısı hariç: zaten o kadın, döküntülerden biri olmalıydı."
33 Ve elçilerimiz Lut'a gelir gelmez, o derin bir hüzne kapıldı ve onlar adına hiç bir şey yapamayıp eli kolu döküldü kaldı. Ama onlar dediler ki: "Korkma ve üzülme! Çünkü biz seni ve yakınlarını elbette kurtaracağız; ancak karın hariç: zaten onun geride kalanlardan biri olacağı malum.
34 İşte bu yüzden biz şu bölge halkına, işleye geldikleri fısku fücur yüzünden gökten yakıcı bir bela indireceğiz."
35 Doğrusu Biz ondan geriye, akleden bir topluluk için hakikatin apaçık belgeleri olan işaretler bırakmışızdır.
36 Medyen'e de, soydaşları Şuayb'i (göndermiştik); ve o "Ey kavmim!" demişti, "Allah'a kulluk edin ki Ahiret Günü'ne umutla bakabilesiniz; dahası, kötülüğü yaygınlaştırarak yeryüzünde ahlaki çürümeye meydan vermeyin!"
37 Ne var ki onu yalanladılar; derken şiddetli bir sarsıntı onları ansızın yakalayıverdi ve kendi yurtlarında cansız donakaldılar.
38 Onlara ait mesken kalıntılarının da ayan açık önünüze koyduğu gibi, Ad ve Semut da (benzer bir akıbete uğradı); zira Şeytan onlara işledikleri (kötülükleri) süslü göstermişti: sonunda onlar, üstelik açıkgöz ve uyanık (geçinen) kimseler oldukları halde yoldan saptılar.
39 Karun, Firavun ve Haman da (benzer bir akıbete uğradı). Doğrusu Musa, onlara hakikatin apaçık delilleriyle gelmişti; fakat onlar ülkede büyüklük tasladılar: ne ki hiç biri de asla (Bizi) aşamadılar.
40 Sonuçta her birini günahlarından dolayı enseledik: Ve onlardan kimileri üzerinde (bela) fırtınası estirdik, kimisini de sarsıcı bir azap çığlığı yakaladı; yine onlardan bizı kimseleri yerin dibine geçirdik, bazılarını da boğulmaya terk ettik: Ne var ki onlara zulmeden asla Allah değildi; ve fakat onlar asıl kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
41 Allah'tan başkalarını sığınacak otorite edinen kimselerin durumu, ördüğü ağı ve edinen dişi örümceğin durumuna benzer; ne ki evlerin en çürüğü, elbette örümcek ağıdır: keşke bunu kavrayabilselerdi.
42 Şüphesiz Allah, onların kendisinden başka yalvarıp yakardıkları her şeyi çok iyi bilir; zira yüceler yücesi O'dur, her hükmünde tam isabet sahibi O'dur.
43 İşte bütün bu misalleri Biz insanlar için veriyoruz; ne ki bunları sadece (eşyanın var ediliş amacını) bilenler kavrayabilir.
44 (zira) Allah, gökleri ve yeri mutlak gerçeğe atıf olsun diye (amaçlı olarak) yaratmıştır: hiç şüphe yok ki bunda, mü'minlerin alacağı bir ders mutlaka vardır.
45 (Ey bu hitabın muhatabı!) Sana vahyedilmiş olan bu mesajı izle ve (başkalarına) ilet; ve namazı hakkını vererek kıl: çünkü (hakkı verilerek kılınmış) namaz, (insanı) belli başlı her tür çirkinlik ve kötülükten alıkoyar; ve hele Allah'ı anmak ve Allah'ın sizi anması elbette en büyük (boyutudur)! Zira Allah, işlediğiniz her şeyi bilir.
46 Önceki vahiylerin mensuplarıyla tartışırken, haksızlık etmedikleri sürece en güzel yol ve yöntemden başkasına itibar etmeyin ve deyin ki: "Biz bize indirilene de, size indirilene de inanmışız; bizim de, sizin de ilahınız bir ve tektir; ne ki biz kayıtsız şartsız sadece O'na teslim olmuşuz."
47 (Ey Peygamber!) İşte bu kitabı sana böyle (bir mesajla) indirdik; bu yüzdendir ki bu kitabı kendilerine verdiklerimiz ona iman ederler; işte şu (önceki vahyin mensupları) arasında da inanan kimseler olacaktır: zaten nankörler dışında hiç kimse ayetlerimizi bile bile inkar etmezler.
48 Hem sen bu (Kur'an)dan önce herhangi bir (kutsal) kitabı okumuş değildin; dahası onu kendi elinle yazıyor da değilsin. Eğer böyle olsaydı insanları kuşkuya düşürürlerdi, gerçeği geçersiz kılmaya yeltenenler.
49 Aksine o (Kitab), sahibine seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi tasavvuru bahşedilenlerin gönüllerinde yer bulan hakikatin apaçık belgelerinden oluşmuştur: zaten bilinci altüst olmuş kimselerden başkası ayetlerimizi bile bile inkara yeltenmez.
50 Bir de kalkıp, "Rabbinden ona mucizevi bir belge indirilmesi gerekmez miydi?" dediler. De ki: "Tüm mucizevi belgeler Allah katındadır; ben ise yalnızca açık ve net bir uyarıcıyım."
51 Ne yani! Şimdi bu ilahı kelamı, kendilerine iletmen için sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Elbet bunda, inanancak bir toplum için tarifsiz bir rahmet ve ilahi bir uyarı zaten vardır.
52 (Onlara) de ki: "Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter; O göklerde ve yerde olan her şeyi bilir; yine (bilir) ki: Batıl inançlara saplanan ve Allah'a nankörlük eden kimseler hüsrana uğrayacak olanların ta kendisidirler."
53 Ve onlar, sana (meydan okuyarak) azabı çabuklaştırmanı istiyorlar; eğer belirlenmiş (yasaya uygun) bir sürece olmamış olsaydı, azap onların başına derhal gelirdi: yine de o, onlar hiç farkında değilken ansızın mutlaka çıkagelecek.
54 Onlar sana (meydan okuyarak) azabı çabuklaştırmanı istiyorlar; ama iyi bilsinler ki cehennem, inkara saplananları elbette çepeçevre kuşatacak;
55 o gün azab onları (başlarının) üzerinden ve ayaklarının altından sarıp sarmalayacak; ve (Allah) onlara "Öteden beri yapa geldiklerinizin (sonuçlarını) tadın!" diyecek.
56 Siz ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki Benim arzım geniştir; o halde Bana, yalnız Bana kulluk edin!
57 Her can ölümü tadıcıdır; en sonunda Bize dönüp geleceksiniz.
58 İman eden ve o imana yaraşır eylemler ortaya koyanları, içinde sürekli kalmak üzere cennetin zemininden ırmaklar çağlayan yüce köşklerine yerleştireceğiz: (iyi) davranışta bulunanların ödülü pek güzeldir!
59 Onlar ki, sıkıntılara karşı göğüs gerdiler ve hep Rablerine güvendiler!
60 Nice canlılar vardır ki, rızkının sorumluluğunu yüklenmez; onların rızkını da sizinkini de yalnızca Allah verir: Zira her şeyi işiten ve bilen sadece O'dur.
61 Ve eğer dönüp de onlara sorsan: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir; ve güneşle ayı emre amade kılan kimdir?" diye, hiç kuşkun olmasın ki "Elbette Allah'tır!" diyecekler. O halde, nasıl böyle savruluyorlar?
62 Kularından dileyenin rızkını genişletmeyi dileyen, ve onu kulu lehine sınırlandırmayı dileyen Allah'tır: çünkü Allah her bir şeyi bilendir.
63 Ve eğer dönüp onlara sorsan: "Gökten suyu indiren ve onunla ölü toprağa can veren kimdir?" diye, hiç şüphen olmasın ki "Elbette Allah!" diyecekler. De ki: "Hele şükür, (bari şunu olsun bileydiniz)!" Ama ne gezer... Onların çoğu akıllarını kullanmayı dahi beceremezler.
64 Zaten (akletselerdi, bileceklerdi ki) şu dünya hayatı (tek başına) geçici bir oyun ve oynaştan başka bir şey değildir; bir de hayatın öteki yüzü vardır ki, işte odur capcanlı gerçek hayat: keşke bunu olsun bilebilseydiler.
65 Fakat gemiye binip de (tehlike hissettikleri) zaman, inancı batıldan arındırıp dini yalnız O'na has kılarak başlarlar Allah'a yalvarıp yakarmaya; ne ki O kendilerini sağ salim karaya çıkarır çıkarmaz, aynı kimseler başlarlar O'na ortak koşmaya.
66 Sonuçta kendilerine verdiklerimize nankörlük etmiş ve kısa vadeli bir hazzı tüketmiş olurlar: Fakat zamanı gelince (gerçeği) anlayacaklar.
67 Peki, görmezler mi ki kendilerinin etrafındaki insanlar her tür saldırıya açık olmanın tedirginliğini yaşarken, Biz onlara güvenli bir dokunulmazlık sağladık: hala mı batıl inançlara saplanıp Allah'ın nimetlerine nankörlük edecekler?
68 Kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran, ya da önüne gelen hakikati yalanlayandan daha zalim biri olabilir mi? Hiç zulümde direnenler için cehennemde yer bulunmaz mı?
69 Ama davamız uğrunda var gücünü harcayanları, elbette kendi yollarımıza yönelteceğiz: ve şüphesiz Allah iyi ve erdemli olanların yanındadır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓمٓ ۠ 1
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ 2
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ 3
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ 4
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 5
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 6
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ 7
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 8
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ 9
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ 10
وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ 11
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 12
وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ 13
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَاماًۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ 14
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ 15
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 16
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 17
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ 18
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ 19
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ 20
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ 21
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟ 22
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَـئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 23
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 24
وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناًۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضاًۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ 25
فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 26
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ 27
وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ 28
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 29
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟ 30
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ 31
قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُـوطاًۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ 32
وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُـوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَـاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ 33
اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ 34
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 35
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ 36
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ 37
وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ 38
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ 39
فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ 40
مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 41
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 42
وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ 43
خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟ 44
اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ 45
وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ 46
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ 47
وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ 48
بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ 49
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّـمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 50
اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ 51
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يداًۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ 52
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 53
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ 54
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 55
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ 56
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ 57
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ 58
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ 59
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 60
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ 61
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 62
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ 63
وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 64
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ 65
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 66
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَماً اٰمِناً وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ 67
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ 68
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ 69
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓمٓ ۠
Elif-Lam-Mim!
1
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
İnsanlar yalnızca "İman ettik" demekle, sınanıp denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
2
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
Doğrusu, onlardan öncekileri de sınamıştık; fakat Allah her halde hem doğru söyleyenleri seçip ayıracak, hem de yalancıları seçip ayıracak.
3
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Yoksa o ("İnandık!" deyip de) kötülük yapmayı sürdürenler, Bizi atlatabileceklerini mi sandılar? Ne berbat akıl yürütüyorlar.
4
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Zaten kim Allah'ın huzuruna çıkmayı bekliyorsa, iyi bilsin ki Allah'ın takdir ettiği süre bir gün mutlaka gelip çatacaktır: üstelik O her şeyi bilip işitendir.
5
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Ve her kim (yaratılış amacını gerçekleştirmek için) var gücüyle çaba gösterirse, o sadece kendisi için çaba göstermiş olur: çünkü Allah, (diğer) tüm varlıklardan farklı olarak, kendi kendine yetendir.
6
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
İman eden ve imanına uygun iş işleyen kimselere gelince: evet, onların günahlarını mutlaka örteceğiz; yine onları kesinlikle yapa geldiklerinin en güzeliyle ödüllendireceğiz!
7
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Ve zaten insanoğluna anne-babasına iyi davranmasını biz tavsiye etmiştik. Fakat (sen ey muhatab), eğer hakkında bir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi Bana ortak koşman için seni ikna etmeye çalışırlarsa, asla o ikisine itaat etme: dönüşünüz sadece Banadır; işte o zaman Ben, yapıp ettiklerinizi size bir bir haber vereceğim.
8
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ
Ama iman edip Allah'ın razı olduğu iş işleyenlere gelince: onları da mutlaka iyi ve erdemli insanların arasına katacağız.
9
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ
Kimi insanlar da vardır ki, "Allah'a inandık!" derler, fakat iş Allah (davası) uğrunda eza cefa çekmeye gelince, insanların baskısını Allah'ın cezası gibi algılarlar; Rabbinden bir yardım ulaşınca da, ısrarla "Zaten biz ta başından beri sizinle beraberdik" derler.
10
وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ
Ve Allah her halükarda imanda sebat edenleri de elbet seçip ayıracak, ikiyüzlü olup çıkanları da elbet seçip ayıracaktır.
11
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Nitekim (O şunu da bilir ki), inkar edenler iman edenlere; "Siz bizim yaşam biçimimize uyun, günahınız bizim boynumuza olsun" derler. Oysa ki onlar berikilerin hiçbir günahını yüklenecek değiller; besbelli ki onlar sadece yalancıdırlar.
12
وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Ve elbet onlar kendi yüklerini zaten taşıyacaklar; ama kendi yükleriyle birlikte (sorumlu oldukları) bir başka yük daha taşıyacaklar; ve Kıyamet Günü uyduruk (inançlarından) dolayı elbette hesaba çekilecekler.
13
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَاماًۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
Doğrusu Biz Nuh'u da kendi kavmine elçi göndermiştik: Nuh da onlar arasında -elli yıl eksiğiyle- bin sene kalmıştı; ve onlar iyice zulme gömülüp gitmiş bir haldeyken, tufan onları enseleyivermişti.
14
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ
Fakat onu ve gemi yârânının tümünü kurtardık; ve bunu bütün bir insanlığa (ibretlik) bir belge kıldık.
15
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
İbrahim'i de (göndermiştik). Hani o kavmine demişti ki: "Yalnız Allah'a kulluk edin ve O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; eğer bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.
16
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Baksanıza siz, Allah'ı bırakıp da birtakım heykellere tapıyorsunuz ve (onlara) düzme koşma birtakım (nitelikler) yakıştırıyorsunuz. Gerçek şu ki, Allah'tan başka kulluk ettikleriniz size rızık verecek güce sahip değiller; o halde tüm rızkınızı Allah katında arayın ve yalnız O'na kulluk edin; dahası hep O'na şükredin: (zira) O'na döndürüleceksiniz."
17
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
"Ama eğer yalanlarsanız, iyi bilin ki sizden önceki toplumlar da yalanlamışlardı: zaten elçiye düşen de (ilahi mesajı) bütün açıklığıyla iletmekten başkası değildir."
18
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Peki onlar, Allah'ın yaratılışı nasıl yoktan var ettiğini, sonra onu nasıl yenilediğini hiç mi görmezler? Besbelli ki bu Allah'a çok kolaydır.
19
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ
De ki: "Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını! Daha sonra Allah öteki hayatı da işte böyle var edecektir: çünkü Allah her şeye güç yetirendir.
20
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
Dilediğini cezalandırır, dilediğine rahmet eder: her durumda O'na döndürüleceksiniz.
21
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟
Ve O'nu, ne yerde ne de gökte asla atlatamazsınız; dahası, kendiniz için Allah'tan başka ne sadık bir dost ne de bir yardımcı asla bulamazsınız.
22
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَـئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Ama Allah'ın mesajlarını ve O'na kavuşmayı inkar edenler var ya: işte bu gibiler Benim rahmetimden ümidini kesenlerdir; ve işte onları can yakıcı bir azap beklemektedir.
23
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Öte yandan (İbrahim'e gelince): Kavminin tek cevabı, "Onu öldürün ya da yakın!" demekten ibaretti; fakat Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz inanan bir toplum için, bunda da alınacak bir ders mutlaka vardır.
24
وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناًۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضاًۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ
Ve (İbrahim) dedi ki: "Allah'ı bırakıp da birtakım heykeller peydahlamanızın tek nedeni, şu dünya hayatında (onlarla) aranızdaki (çarpık) sevgi bağıdır; daha sonra, Kıyamet Günü'nde birbirinizi lanetleyeceksiniz; en sonunda hepinizin varıp duracağı yer ateştir: size yardım eden biri de asla çıkmayacaktır."
25
فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Bunun ardından ona bir tek Lut inandı. Ve (İbrahim) dedi ki: "Bana, Rabbime doğru yürüyen bir muhacir olmak düşer; çünkü her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden O'dur."
26
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
Biz de ona İshak ve (onun oğlu) Yakub'u verdik; ve onun neslinden gelenler arasında peygamberliği ve vahyi devam ettirdik; üstelik ona ödülünü daha bu dünyada vermeye (başladık); hiç şüphe yok ki o, ahirette de iyiler arasındaki yerini alacaktır.
27
وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ
Lut'u da göndermiştik. Hani o kavmine demişti ki: "Şu kesin ki siz, bütün bir dünyada daha önce hiç kimsenin yapmadığı (derece) iğrençlikler yapıyorsunuz.
28
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Evet, erkeklere (şehvetle) yaklaşan ve (cinsellik için doğal olan) yolu kapatan; üstelik bu çirkinliği kamuya açık yerlerde güpegündüz gurup halinde işleyen siz değil misiniz? Fakat kavminin tek cevabı: "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi Allah'ın azabını getir de görelim bakalım!" diye (meydan okumaktan) ibaretti.
29
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟
"Rabbim!" dedi (Lut): "Ahlaki çürümeye yol açan şu topluma karşı bana yardım et!"
30
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ
Ve elçilerimiz İbrahim'e (oğlu İshak'ı) müjdelemek için geldiklerinde: "Bakın" demişlerdi, "biz, işte şu bölgelerin halkının helakı (için görevlendirildik); çünkü oraların halkı hadlerini çoktan aşmış bulunuyorlar.
31
قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُـوطاًۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
(İbrahim): "Peki ama" dedi, "Lut da onların içinde yaşıyor!" (Elçiler): "Biz" dediler, "onların arasında kimlerin yaşadığını çok iyi biliyoruz; sonuçta onu ve (iman) ailesini mutlaka kurtaracağız; ne ki onun karısı hariç: zaten o kadın, döküntülerden biri olmalıydı."
32
وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُـوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَـاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Ve elçilerimiz Lut'a gelir gelmez, o derin bir hüzne kapıldı ve onlar adına hiç bir şey yapamayıp eli kolu döküldü kaldı. Ama onlar dediler ki: "Korkma ve üzülme! Çünkü biz seni ve yakınlarını elbette kurtaracağız; ancak karın hariç: zaten onun geride kalanlardan biri olacağı malum.
33
اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
İşte bu yüzden biz şu bölge halkına, işleye geldikleri fısku fücur yüzünden gökten yakıcı bir bela indireceğiz."
34
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Doğrusu Biz ondan geriye, akleden bir topluluk için hakikatin apaçık belgeleri olan işaretler bırakmışızdır.
35
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Medyen'e de, soydaşları Şuayb'i (göndermiştik); ve o "Ey kavmim!" demişti, "Allah'a kulluk edin ki Ahiret Günü'ne umutla bakabilesiniz; dahası, kötülüğü yaygınlaştırarak yeryüzünde ahlaki çürümeye meydan vermeyin!"
36
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ
Ne var ki onu yalanladılar; derken şiddetli bir sarsıntı onları ansızın yakalayıverdi ve kendi yurtlarında cansız donakaldılar.
37
وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ
Onlara ait mesken kalıntılarının da ayan açık önünüze koyduğu gibi, Ad ve Semut da (benzer bir akıbete uğradı); zira Şeytan onlara işledikleri (kötülükleri) süslü göstermişti: sonunda onlar, üstelik açıkgöz ve uyanık (geçinen) kimseler oldukları halde yoldan saptılar.
38
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ
Karun, Firavun ve Haman da (benzer bir akıbete uğradı). Doğrusu Musa, onlara hakikatin apaçık delilleriyle gelmişti; fakat onlar ülkede büyüklük tasladılar: ne ki hiç biri de asla (Bizi) aşamadılar.
39
فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Sonuçta her birini günahlarından dolayı enseledik: Ve onlardan kimileri üzerinde (bela) fırtınası estirdik, kimisini de sarsıcı bir azap çığlığı yakaladı; yine onlardan bizı kimseleri yerin dibine geçirdik, bazılarını da boğulmaya terk ettik: Ne var ki onlara zulmeden asla Allah değildi; ve fakat onlar asıl kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
40
مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Allah'tan başkalarını sığınacak otorite edinen kimselerin durumu, ördüğü ağı ve edinen dişi örümceğin durumuna benzer; ne ki evlerin en çürüğü, elbette örümcek ağıdır: keşke bunu kavrayabilselerdi.
41
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Şüphesiz Allah, onların kendisinden başka yalvarıp yakardıkları her şeyi çok iyi bilir; zira yüceler yücesi O'dur, her hükmünde tam isabet sahibi O'dur.
42
وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ
İşte bütün bu misalleri Biz insanlar için veriyoruz; ne ki bunları sadece (eşyanın var ediliş amacını) bilenler kavrayabilir.
43
خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟
(zira) Allah, gökleri ve yeri mutlak gerçeğe atıf olsun diye (amaçlı olarak) yaratmıştır: hiç şüphe yok ki bunda, mü'minlerin alacağı bir ders mutlaka vardır.
44
اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
(Ey bu hitabın muhatabı!) Sana vahyedilmiş olan bu mesajı izle ve (başkalarına) ilet; ve namazı hakkını vererek kıl: çünkü (hakkı verilerek kılınmış) namaz, (insanı) belli başlı her tür çirkinlik ve kötülükten alıkoyar; ve hele Allah'ı anmak ve Allah'ın sizi anması elbette en büyük (boyutudur)! Zira Allah, işlediğiniz her şeyi bilir.
45
وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Önceki vahiylerin mensuplarıyla tartışırken, haksızlık etmedikleri sürece en güzel yol ve yöntemden başkasına itibar etmeyin ve deyin ki: "Biz bize indirilene de, size indirilene de inanmışız; bizim de, sizin de ilahınız bir ve tektir; ne ki biz kayıtsız şartsız sadece O'na teslim olmuşuz."
46
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ
(Ey Peygamber!) İşte bu kitabı sana böyle (bir mesajla) indirdik; bu yüzdendir ki bu kitabı kendilerine verdiklerimiz ona iman ederler; işte şu (önceki vahyin mensupları) arasında da inanan kimseler olacaktır: zaten nankörler dışında hiç kimse ayetlerimizi bile bile inkar etmezler.
47
وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
Hem sen bu (Kur'an)dan önce herhangi bir (kutsal) kitabı okumuş değildin; dahası onu kendi elinle yazıyor da değilsin. Eğer böyle olsaydı insanları kuşkuya düşürürlerdi, gerçeği geçersiz kılmaya yeltenenler.
48
بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ
Aksine o (Kitab), sahibine seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi tasavvuru bahşedilenlerin gönüllerinde yer bulan hakikatin apaçık belgelerinden oluşmuştur: zaten bilinci altüst olmuş kimselerden başkası ayetlerimizi bile bile inkara yeltenmez.
49
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّـمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
Bir de kalkıp, "Rabbinden ona mucizevi bir belge indirilmesi gerekmez miydi?" dediler. De ki: "Tüm mucizevi belgeler Allah katındadır; ben ise yalnızca açık ve net bir uyarıcıyım."
50
اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟
Ne yani! Şimdi bu ilahı kelamı, kendilerine iletmen için sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Elbet bunda, inanancak bir toplum için tarifsiz bir rahmet ve ilahi bir uyarı zaten vardır.
51
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يداًۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
(Onlara) de ki: "Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter; O göklerde ve yerde olan her şeyi bilir; yine (bilir) ki: Batıl inançlara saplanan ve Allah'a nankörlük eden kimseler hüsrana uğrayacak olanların ta kendisidirler."
52
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Ve onlar, sana (meydan okuyarak) azabı çabuklaştırmanı istiyorlar; eğer belirlenmiş (yasaya uygun) bir sürece olmamış olsaydı, azap onların başına derhal gelirdi: yine de o, onlar hiç farkında değilken ansızın mutlaka çıkagelecek.
53
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ
Onlar sana (meydan okuyarak) azabı çabuklaştırmanı istiyorlar; ama iyi bilsinler ki cehennem, inkara saplananları elbette çepeçevre kuşatacak;
54
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
o gün azab onları (başlarının) üzerinden ve ayaklarının altından sarıp sarmalayacak; ve (Allah) onlara "Öteden beri yapa geldiklerinizin (sonuçlarını) tadın!" diyecek.
55
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ
Siz ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki Benim arzım geniştir; o halde Bana, yalnız Bana kulluk edin!
56
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Her can ölümü tadıcıdır; en sonunda Bize dönüp geleceksiniz.
57
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ
İman eden ve o imana yaraşır eylemler ortaya koyanları, içinde sürekli kalmak üzere cennetin zemininden ırmaklar çağlayan yüce köşklerine yerleştireceğiz: (iyi) davranışta bulunanların ödülü pek güzeldir!
58
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Onlar ki, sıkıntılara karşı göğüs gerdiler ve hep Rablerine güvendiler!
59
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Nice canlılar vardır ki, rızkının sorumluluğunu yüklenmez; onların rızkını da sizinkini de yalnızca Allah verir: Zira her şeyi işiten ve bilen sadece O'dur.
60
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Ve eğer dönüp de onlara sorsan: "Gökleri ve yeri yaratan kimdir; ve güneşle ayı emre amade kılan kimdir?" diye, hiç kuşkun olmasın ki "Elbette Allah'tır!" diyecekler. O halde, nasıl böyle savruluyorlar?
61
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Kularından dileyenin rızkını genişletmeyi dileyen, ve onu kulu lehine sınırlandırmayı dileyen Allah'tır: çünkü Allah her bir şeyi bilendir.
62
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟
Ve eğer dönüp onlara sorsan: "Gökten suyu indiren ve onunla ölü toprağa can veren kimdir?" diye, hiç şüphen olmasın ki "Elbette Allah!" diyecekler. De ki: "Hele şükür, (bari şunu olsun bileydiniz)!" Ama ne gezer... Onların çoğu akıllarını kullanmayı dahi beceremezler.
63
وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Zaten (akletselerdi, bileceklerdi ki) şu dünya hayatı (tek başına) geçici bir oyun ve oynaştan başka bir şey değildir; bir de hayatın öteki yüzü vardır ki, işte odur capcanlı gerçek hayat: keşke bunu olsun bilebilseydiler.
64
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ
Fakat gemiye binip de (tehlike hissettikleri) zaman, inancı batıldan arındırıp dini yalnız O'na has kılarak başlarlar Allah'a yalvarıp yakarmaya; ne ki O kendilerini sağ salim karaya çıkarır çıkarmaz, aynı kimseler başlarlar O'na ortak koşmaya.
65
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Sonuçta kendilerine verdiklerimize nankörlük etmiş ve kısa vadeli bir hazzı tüketmiş olurlar: Fakat zamanı gelince (gerçeği) anlayacaklar.
66
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَماً اٰمِناً وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ
Peki, görmezler mi ki kendilerinin etrafındaki insanlar her tür saldırıya açık olmanın tedirginliğini yaşarken, Biz onlara güvenli bir dokunulmazlık sağladık: hala mı batıl inançlara saplanıp Allah'ın nimetlerine nankörlük edecekler?
67
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Kendi uydurduğu yalanları Allah'a yakıştıran, ya da önüne gelen hakikati yalanlayandan daha zalim biri olabilir mi? Hiç zulümde direnenler için cehennemde yer bulunmaz mı?
68
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ
Ama davamız uğrunda var gücünü harcayanları, elbette kendi yollarımıza yönelteceğiz: ve şüphesiz Allah iyi ve erdemli olanların yanındadır.
69

Sureler

Mealler
Rûm Suresi
Sonraki