Sureler
Mealler
Önceki
Kasas Suresi
Sonraki
Rûm Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lâm, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Rabb'inden sana yeni bir mesaj, bir uyarı geldi:
2 İnsanlar, "Biz Allah'a ve âhiret gününe inanıyoruz." demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını ve kolayca cennete ulaşacaklarını mı sanıyorlar? Ne kadar da yanılıyorlar!
3 Doğrusu Biz, onlardan önceki çağlarda yaşayan müminleri de birtakım belâ ve musibetlerle sınamıştık. Allah kullarını böyle imtihan etmek suretiyle, söz ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan dürüst ve samimî insanları mutlaka seçip belirleyecek, iman iddiasında bulunan ikiyüzlü yalancıları da kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

Müminlere eziyet çektiren zalimlere gelince:
4 Yoksa kötülük yapanlar, elimizden kaçıp kurtulabileceklerini mi sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
5 Kim Hesap Gününde hoşnutluğunu kazanmış bir hâlde Allah'a kavuşmayı ümit ediyorsa, malı, canı, bilgisi ve diğer tüm yetenekleriyle O'nun yolunda mücadele ederek kendisini bu Güne hazırlasın. Çünkü Allah'ın insan ömrü ve evren için belirlediği vade, mutlaka gelip çatacaktır ve hiç kuşkusuz Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.
6 Unutmayın ki, her kim yeryüzünde İslâm'ın ortaya koyduğu Allah'a kulluk ve teslimiyetin egemen olması için malıyla, canıyla Allah yolunda mücadele ederse, ancak kendi iyiliği için mücadele etmiş olur. Ve hem dünyada, hem de âhirette bunun yararını bizzat kendisi görür. Öyle ya, Allah âlemlerden müstağnidir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir.
7 Evet, Allah'a ve âhiret gününe inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranış gösterenler var ya, böyle fedakâr müminlerden oluşan bir toplumu daima iyiliklere, güzelliklere yönelteceğiz. Böylece o toplumda her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü yok ederek onların günahlarını sileceğiz. Âhirette de onları, yaptıkların en güzeliyle ödüllendireceğiz.
8 Biz insana, anne ve babasına daima iyi davranmasını öğütledik. Fakat onlar, kendilerine kayıtsız şartsız itaat edileceğine dair elinde hiçbir bilgi ve delil bulunmayan birtakım putları veya putlaştırılan varlıkları Bana eş ve ortak koşmanı sana emrederlerse, o zaman onlara itaat etme.

Unutma ki, hepiniz hesap vermek üzere bir gün Benim huzuruma geleceksiniz. İşte o zaman Ben, dünyadayken yapıp ettiğiniz her şeyi en ince ayrıntılarıyla size bildireceğim.
9 Ayetlerime iman ederek güzel ve yararlı davranışlar sergilemiş olan kimseleri, o Gün cennete, iyi insanların arasına katacağım.
10 İnsanlardan öyleleri vardır ki, ortalık sütliman olduğu zamanlar, "Biz de diğer mümin kardeşlerimiz gibi Allah'a inanıyoruz!" derler. Fakat Allah yolunda herhangi bir sıkıntı veya eziyetle karşılaşınca, insanların baskı ve tehditlerini Allah'ın azabıyla bir tutarak, hemen zalimlerin safında yer alırlar. Bununla birlikte, eğer Rabb'inden size bir yardım ve zafer gelecek olsa, "Biz her ne kadar kâfirlerin yanında yer aldıysak da, aslında kalben sizinle beraberdik. Dolayısıyla, elde edeceğiniz kazançta bizim de payımız vardır!" derler. Oysa Allah, bütün yaratılmışların kalplerinde gizlenenleri en iyi bilen değil midir?
11 Allah, sizleri bu tür sınavlardan geçirerek gerçek inanç sahiplerini mutlaka seçip belirleyecek ve iman iddiasında bulunan ikiyüzlüleri de kesinlikle deşifre edip ortaya çıkaracaktır. İşte bu sınavlardan biri:
12 Kâfirler, Allah yolundan çevirmek için her türlü baskı ve zulmü reva gördükleri müminlere, "Gelin bizim yolumuzu izleyin, bunun günahı varsa, bizim boynumuza olsun!" derler. Oysa onlar, kendilerine uyup günah işleyen hiç kimsenin günahını yüklenip de onun cezasını hafifletecek güce ve yetkiye sahip değiller. Zaten böyle bir niyetleri de yok. Onlar size bu sözleri verirken kesinlikle yalan söylüyorlar. Çünkü Hesap Günü herkes, ancak kendi yaptıklarının karşılığını görecektir.
13 Bununla birlikte, başkalarını günaha sürükleyenler kendi günahlarının yanı sıra, suç işlemesine sebep oldukları insanların günahlarını da yüklenecek ve onların da cezasını çekecekler. Fakat bu, onlara uyup suç işleyen kişiyi sorumluluktan kurtarmayacaktır. Ayrıca o zalimler, uydurdukları bütün bu yalanların hesabını Diriliş Gününde verecekler.
14 Gerçek şu ki, Biz bir zamanlar Nuh'u da kavmine elçi olarak göndermiştik. Nuh, onların arasında tam dokuz yüz elli yıl kalmış ve bıkıp usanmadan onları hak dine çağırmıştı. Fakat onlar inkârda direttiler. Onlar zulmedip dururlarken, o büyük tufan kendilerini ansızın yakalayıp yutuverdi. Nuh'a ve arkadaşlarına gelince:
15 Onu ve onunla birlikte gemiye binen tüm müminleri tufandan kurtardık ve bu olayı, kıyamete kadar gelecek tüm insanlık için bir ibret belgesi kıldık.
16 Daha sonra, İbrahim'i de halkına elçi olarak gönderdik. Hani İbrahim, tek Allah'a kulluğu reddeden halkına seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'na yürekten saygıyla bağlanın! Eğer nasihatimin kıymetini bilirseniz, bu sizin için en hayırlısıdır."
17 "Bakın, siz Allah'ın yanı sıra birtakım putlara tapıyorsunuz ve O'ndan başka varlıkların da itaate lâyık olduğunu iddia ederek Allah'a karşı bile bile yalan uyduruyorsunuz. Sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz kimseler, size gökten ve yerden rızık veremezler. Öyleyse, rızkı sadece Allah'ın yanında arayın, yalnızca O'na kul olun ve bunca nimetlerine karşılık O'na şükredin. Unutmayın ki, hepiniz bir gün ölecek ve hesap vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaksınız."
18 "Fakat nankörlük eder de Allah'ın ayetlerini yalanlayacak olursanız, şunu iyi bilin ki, sizden önceki toplumlar da hakikati yalanlamış ve bu yüzden Allah'ın lânetine uğramışlardı. O hâlde, seçiminizi yapın ve sonuçlarına da katlanın. Çünkü elçinin görevi, yalnızca gerçekleri size açık ve net olarak duyurmaktan ibarettir."

"Ey halkım! Elimdeki kutsal sahifelerde bakın Rabb'im sizlere neler söylüyor:
19 "Onlar Allah'ın bir canlıyı ilk kez nasıl yaratmaya başladığını, sonra da her an yeniden ve yeniden yaratarak bu işi nasıl tekrar ettiğini görmüyorlar mı? Bunu yapan Allah, ölmüş bedenleri de yeniden diriltmeye kadirdir. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.
20 Ey Müslüman! Onlara de ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah'ın evreni ve hayatı nasıl yoktan var ettiğini görün. İşte bu şekilde Allah, âhirette yaşayacağınız Son Hayatı da var edecektir. Hiç kuşku yok ki, Allah'ın her şeye gücü yeter.
21 O dilediğini cezalandırır, dilediğine merhamet eder. Fakat O'nun dilemesi, mutlak adalet ve hikmet ölçülerine göredir. Şöyle ki, ilâhî lütfa nail olmak isteyen ve bu yolda gereken çabayı harcayan her kuluna rahmet kapılarını sonuna kadar açar. Zulüm ve haksızlığı tercih edenleri ise, kim olursa olsun cezalandırır. Unutmayın ki, hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere bir gün mutlaka O'nun huzuruna çıkarılacaksınız.
22 Ve siz ey zalimler, ne yerde ne de gökte Allah'ın elinden kaçıp kurtulabileceğinizi sanmayın! Yerin derinliklerine de saklansanız göklere de tırmansanız, her hâlükârda Rabb'inizin huzuruna getirileceksiniz. İşte o zaman kendinize O'ndan başka ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı.
23 Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve Diriliş Gününde O'na kavuşmayı inkâr eden kimseler var ya, onlar Benim sonsuz lütuf ve rahmetimden ümit kesmiş olanlardır ve can yakıcı azap işte bunlar içindir. Çünkü Allah'ın insanlara yol gösterici bir mesaj göndermediğini iddia eden ve bütün iyilik ve kötülüklerin karşılığının verileceği Diriliş Gününe inanmayan kişi, aslında Allah'ın —hâşâ— hikmet ve adaletten yoksun merhametsiz ve zalim bir tanrı olduğuna inanıyor demektir ki, bu da O'nu inkâr etmekten başka bir şey değildir."
24 İbrahim'in bu sözlerine karşılık, kavmi ona mantıklı ve inandırıcı bir cevap veremedi. Sadece gözleri dönmüş bir şekilde, "Onu derhal öldürün ya da ateşe atıp yakın!" diye haykırdılar. Böylece onu öldürmek için mancınıkla ateşe attılar. Fakat bilmiyorlardı ki, Allah izin vermedikçe ateş yakmaz, kılıç kesmez, kurşun öldürmezdi. Nitekim Allah, İbrahim'in içine atıldığı alevleri âdeta bir gül bahçesine çevirerek onu ateşten kurtardı. Hiç kuşkusuz bunda, inanan bir toplum için nice ibret verici dersler ve deliller vardır.
25 Ve daha sonra İbrahim, tüm engellemelere rağmen tebliğine devam ederek dedi ki: "Ey kavmim! Sizin Allah'tan başka tanrılar edinmenizin tek sebebi, bu dünyada birbirinize duyduğunuz sevgi bağları ve aranızda oluşturduğunuz kirli çıkar ilişkileridir. Fakat Hesap Günü gelip çattığı zaman birbirinizi inkâr edecek, hatta birbirinize lânet okuyacaksınız. İşte o zaman varacağınız yer cehennem olacak ve hiç kimse size yardım edemeyecektir."
26 Sonunda, kardeşinin oğlu Lut ona iman etti. Daha sonra İbrahim, "Ben Rabb'imin emriyle, inkârda direterek azabı hak eden bu toplumu terk ederek Rabb'ime kulluk edebileceğim ve insanları O'na kulluğa çağırabileceğim başka bir yere hicret edeceğim. Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir." dedi. Böylece doğup büyüdüğü ülkeyi terk ederek önce Harran'a, oradan Suriye ve Filistin'e göç etti.
27 Biz de ona önce İsmail'i, ardından İshak'ı ve daha sonra da torunu Yakup'u armağan ettik. Ayrıca, Peygamberliği ve Kitabı onun soyundan gelenlere verdik. Onu daha bu dünyada iken böylece ödüllendirdik ve elbette o, âhirette de en iyiler arasındadır.
28 Ve daha sonra, Lut'u da halkına elçi olarak gönderdik. Hani Lut, kavmine seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Doğrusu siz, insanlık tarihinde daha önce hiç kimsenin bir toplum hâlinde yapmadığı utanç verici, çirkin bir iş yapıyorsunuz."
29 "Demek siz, cinsel arzularınızı tatmin için erkeklere yöneliyor, kervanların yolunu kesip eşkıyalık yapıyor ve toplantılarınızda açıktan açığa edepsizce işler yapıyorsunuz, öyle mi?"

Bu uyarılara karşılık kavminin ona cevabı, "Boş ver bunları. Eğer iddianda samimî isen, o zaman tehdit edip durduğun Allah'ın azabını başımıza getir de görelim!" demekten başka bir şey olmadı.
30 Bunun üzerine Lut, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Şu bozguncu insanlara karşı Sen bana yardım et!"
31 Bu arada, insan şeklinde birer melek olan elçilerimiz İbrahim'e İshak adında bir oğlu olacağına dair müjdeyi getirince, "Biz Lut'u inkâr eden şu ülkenin halkını helâk edeceğiz!" dediler, "Çünkü onlar, zulüm ve haksızlıkta gerçekten de çok ileri gittiler!"
32 Bunun üzerine İbrahim, "Ama orada Lut da var!" dedi. Melekler, "Orada kimlerin olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Korkma, onu ve ailesini kurtaracağız. Fakat karısı kurtulamayacak. O, Lut'u izlemek yerine kâfirlerle birlikte kalmayı tercih ederek geride kalanlardan olacak!" dediler.
33 Daha sonra elçilerimiz yakışıklı birer delikanlı suretinde Lut'un yanına gelince, onların melek olduğunu henüz fark etmeyen Lut, kâfirlerin onları taciz edeceğinden korkarak onlar için üzüntüye, endişeye kapıldı ve misafirlerini koruyacak gücü olmadığından, onlardan dolayı yüreğini bir sıkıntı kapladı. Bu arada, şehre gelen yabancıların Lut'un evinde misafir olduğunu haber alan sapıklar, âdeta kudurmuş bir hâlde koşarak Lut'un kapısına dayandılar. Lut onlara, "Ey kavmim! Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin! Sizin içinizde aklı başında bir adam yok mu?" dedi. Fakat sapıkların onu dinlemeye niyetleri yoktu. Melekler nihayet gerçek kimliklerini ortaya koyarak, "Ey Lut! "Sakın korkma, üzülme. Seni ve aileni zalimlerin elinden kurtaracağız. Ancak inkârı tercih eden karın geride kalanlar arasında olacak." dediler. Ve eklediler:
34 "Bu şehir halkının üzerine de, işledikleri günahlardan dolayı gökten bir azap indireceğiz."
35 İşte böylece Biz, azgın Sodom ve Gomore halkını yok ettik ve aklını kullanıp ibret alan insanlar için onlardan geriye, uğradıkları felâketi anlatan apaçık işaretler bıraktık.
36 Medyen ahalisine de, kardeşleri gibi yakından tanıdıkları arkadaşları Şuayb'ı elçi olarak görevlendirdik. Şuayb, "Ey kavmim!" dedi, "Yalnızca Allah'a kulluk edin, âhiret gününe olan inanç ve ümidinizi asla yitirmeyin. Ve sakın yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!"
37 Fakat hemşerileri onu yalanladılar. Bunun üzerine, ansızın dehşet verici bir gürültüyle patlayan ve şehrin altını üstüne getiren korkunç bir sarsıntı çarpıverdi onları. Böylece, yurtlarında cansız bir hâlde, yüzüstü yere serildiler.
38 Aynı şekilde, Ad ve Semud kavimlerini de helâk etmiştik. Nitekim şimdi birer harabe olan saraylarından ve evlerinden geriye kalan kalıntılara bakarak onların nasıl bir azaba uğradığını açıkça görebilirsiniz. Şeytan onlara yaptıkları çirkin işleri güzel göstererek hepsini doğru yoldan çıkarmıştı. Oysa onlar, gerçeği pekâlâ görebilecek durumdaydılar.
39 Ayrıca, Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da böyle helâk etmiştik. Musa onlara, hakikati apaçık gösteren deliller ve apaçık mucizeler getirmişti. Fakat onlar, yeryüzünde büyüklük taslamaya kalkıştılar. Oysa elimizden kaçıp kurtulacak değillerdi.
40 Sonuç olarak, bu zalim toplumların her birini işlediği günahtan dolayı cezalandırdık. Kiminin üzerine taş yağmuru yağdırdık, kimini bir çığlık yakalayıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Elbette Allah, hak ettikleri cezayı vermekle onlara zulmediyor değildi, fakat asıl onlar suç işleyerek kendilerine zulmediyorlardı.
41 Allah'tan başkalarını kendilerine dost ve yardımcı edinenlerin durumu, tıpkı oraya buraya yapıştırdığı ağlarıyla kendisine bir yuva yapan örümceğin durumuna benzer ki, en güvensiz, en çürük barınak örümcek yuvasıdır, bir bilselerdi.
42 Hiç kuşkusuz Allah, onların Kendisinden başka yalvardıkları ve kulluğa çağırdıkları varlıkların hiçbir şeye güç yetiremeyen aciz yaratıklar olduğunu ve bu tapınmanın, aslında kişinin kendi arzu ve heveslerini tanrı edinmesinden başka bir şey olmadığını çok iyi bilmektedir. Unutmayın ki, O sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
43 Biz insanlara bu misalleri vererek, onları ruhen ve zihnen aydınlatıyoruz. Ne var ki, bunları ancak bilgi sahibi olanlar düşünüp anlar. Ve onlar çok iyi bilirler ki:
44 Allah, gökleri ve yeri hak ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmete uygun olarak, şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır. Gerçekten şu uçsuz bucaksız evrendeki bunca varlıkların mükemmel yaratılışında, hakikate iman edecek bir toplum için Allah'ın varlığını, birliğini, kudret ve merhametini gözler önüne seren nice mucizeler, nice deliller vardır. O hâlde:
45 Sana Rabb'in tarafından gönderilen bu muhteşem Kitabı hem kendine, hem de başkalarına okumak suretiyle onun aydınlatıcı yolunu izle ve beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, dikkat ve özenle, mümkün olabildiğince cemaatle birlikte, dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı her türlü çirkinlik ve kötülüklerden alıkoyar. Unutmayın ki, Allah'ı her an ve her yerde hatırlayıp anmak, Rab ve İlah olarak O'nu hayatın her biriminde gündemde tutmak, elbette daha etkileyici ve daha önemlidir. Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyi bilmektedir. Kur'an ve namaz sayesinde kendinizi düzelttikten sonra, hak dini başka insanlara da duyurmak zorundasınız. Fakat bunu yaparken:
46 Kitap sahipleri olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar ile dinî konuları tartışırken, kaba ve kırıcı davranmayın. Gönül inciten, insanı rencide eden tavır ve davranışlardan uzak durun. Onlarla tatlı bir üslupla, en güzel şekilde tartışın. Fakat içlerinden açıkça zalimlik edenler başka. Çünkü böyleleri, hiçbir mantıklı gerekçeye dayanmadan hakikati inatla reddeder, sizi zorbalıkla sindirmeye çalışırlar. Hoşgörülü olacağız derken, zalimler karşısında ezik ve onursuz bir duruma düşmeyin. Onlara hak dinin kaynağının bir olduğunu, hatırlatarak deyin ki: "Bakın, biz hem bize gönderilen Kur'an-ı Kerime, hem de size gönderilen Tevrat, Zebur ve İncil'e —sonradan eklediğiniz veya değiştirdiğiniz kısımlar hariç— inanırız. Aslında bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da aynı ilâhtır. Biz, yalnızca O'na boyun eğen müminleriz!"
47 Ey Muhammed! Daha önceki elçilerimize indirdiğimiz gibi, işte böylece sana da bu son ilâhî Kitabı indirdik. Bunun içindir ki, kendilerine daha önce kitap verilmiş olan dürüst ve insaflı Yahudi ve Hristiyanlar, doğal olarak bu Kur'an'a da inanırlar. Şu Mekkeli putperest insanlar arasından da ona inananlar var. Zaten Bizim ayetlerimizi, aklını ve gönlünü günah kirleriyle karartmış nankörlerden başkası inkâr etmez. Senin hak Peygamber olduğun o kadar açıktır ki:
48 Bu Kur'an sana vahyedilmeden önce, sen herhangi bir kitap okuyor veya kendin böyle şeyler yazıyor değildin. Bu güne kadar içlerinde yaşadığın Mekke halkı, senin okuyup yazmadığını, hele din, felsefe, tarih, edebiyat gibi konularla uzaktan yakından ilgilenmediğini biliyordu. Eğer öyle olsaydı, Kur'an mesajını iptal etmeye, çürütmeye çalışan batıl peşinde koşan inkârcılar, "Sen bunları öncekilerin kitaplarından öğrendin." diyerek Peygamberliğin hakkında şüpheye düşebilirlerdi.
49 Hayır, artık hiç kimse Kur'an hakkında şüpheye kapılmakta mazur görülemez. Bu mesaj, doğrudan Allah katından gelen ve kendilerine ilim verilen müminlerin gönüllerinde taht kuran apaçık ve anlaşılır ayetlerden ibarettir. Bizim ayetlerimizi, kibirli, inatçı ve bencil zalimlerden başkası inkâr etmez.
50 O zalimler ki, "Madem Muhammed Allah'ın elçisi olduğunu iddia ediyor, o hâlde, bunun ispatlanması için Rabb'inden ona mucizeler gönderilmeli değil miydi?" dediler. Onlara de ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır ve onu dilediği zaman gönderme kudret ve yetkisi yalnızca O'nun elindedir. Ben ise, sadece açık ve net olarak gerçekleri dile getiren bir uyarıcıyım."

Eğer mucize taleplerinde gerçekten samimî iseler;
51 Kendilerine gece gündüz okunup duran ve her ayeti başlı başına birer mucize olan bu Kitabı sana göndermemiz onlara mucize olarak yetmiyor mu? Hiç kuşkusuz bunda, inanmaya gönlü olan insanlar için rahmet ve şefkatimizin en açık bir tecellisi ve kulaklara küpe olması gereken bir öğüt vardır.
52 Ey Müslüman! Kur'an gibi apaçık mucizeye rağmen yine de inkârda diretecek olurlarsa, onlara de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter! Çünkü O, göklerde ve yerde olan her şeyi en mükemmel şekilde bilir. İlâhî kaynaklı olmayan ve hiçbir geçerli bilgi ve belgeye dayanmayan, yani batıla inanan ve Allah'ın ayetlerini inkâr eden kimseler var ya, işte onlar gerçek anlamda kayba uğrayanlardır." Hâl böyleyken:
53 İşledikleri bunca günaha rağmen hâlâ başlarına taşlar yağmadığını gören ve bundan cesaret alan zalimler, sana karşı küstahça meydan okuyarak, senden bir an önce azabı getirip kendilerini cezalandırmanı istiyorlar. Oysa Allah, tövbe edip doğru yola gelmeleri için onlara mühlet veriyor. Eğer ilâhî hikmet uyarınca, zalimlerin yargılanması için belirli bir süre öngörülmüş olmasaydı, bu küstahça davranışlarından dolayı, hak ettikleri azap çoktan başlarına çökmüş olurdu. Şimdilik onlara biraz daha mühlet verilecektir. Fakat günü gelince, o alay edip durdukları azap, hiç beklemedikleri bir anda onları ansızın yakalayacaktır.
54 Evet, senden bir an önce azabı getirmeni istiyorlar. Oysa Hesap Günü cehennem, o nankörleri tamamen kuşatıp yutacaktır. Öyle ki:
55 O Gün azap onları hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından çepeçevre saracak ve zebanîler onlara, "Yaptıklarınızın cezasını şimdi tadın bakalım!" diyecek. O hâlde:
56 Ey iman eden kullarım! Eğer içinde bulunduğunuz ortam ve şartlar sizi Müslümanca yaşamaktan alıkoyup kötülük ve günaha sürüklüyorsa, içinde yaşadığınız toplumu, ülkeyi, arkadaş grubunu, aileyi, çevreyi, alışkanlıklarınızı, hayat tarzınızı vs. gerektiğinde terk ederek İslâm'ı yaşayabileceğiniz yepyeni bir hayata geçiş yapmalı, yani Allah yolunda hicret etmelisiniz. İşte yeryüzü, Benim arzım hepinize yetecek kadar geniştir. Günahlardan uzaklaşıp Allah'a sığınma imkânı her zaman her yerde vardır. Öyleyse, emirlerime tam bir teslimiyetle boyun eğerek yalnızca Bana kulluk edin.
57 Unutmayın ki, herkes bir gün mutlaka ölümü tadacaktır. Sonra da, hepiniz hesap vermek üzere Benim huzuruma çıkarılacaksınız. İşte o gün:
58 Allah'a ve âhiret gününe yürekten inanan ve bu inancın gereği olan güzel ve yararlı davranışlarda bulunanları, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacakları cennet saraylarına yerleştireceğiz. Evet, Allah yolunda çaba harcayanlara verilen ödül ne güzeldir!
59 Çünkü onlar, bu uğurda karşılaştıkları bütün zorluklara, sıkıntılara sabırla göğüs geren ve yalnızca Rab'lerine güvenen kimselerdi.
60 Ey insanlar! Güvenilmeye lâyık tek varlığın Allah olduğunu daha iyi anlamak için, O'nun yarattığı doğal hayata bir göz atın: Nice canlılar vardır ki, kendi yiyeceklerini taşımaya bile güçleri yetmez. Fakat onları da sizi de yiyecek, içecek, barınak ve benzeri her türlü ihtiyaçlarınızı karşılayarak besleyen Allah'tır. Unutmayın ki, O her şeyi işiten, her şeyi bilendir. Aslında Allah'a kulluğu reddeden zalimler de bunu pekâlâ bilirler. Nitekim:
61 Şayet onlara, "Gökleri ve yeri yoktan var eden, Güneş'i ve Ay'ı emrine boyun eğdiren kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden, "Allah'tır!" diyecekler. Öyleyse, neden Allah'ın yanı sıra birtakım uydurma ilâhlara boyun eğerek haktan yüz çeviriyorlar? Eğer güç ve zenginlikleriyle şımarıp azgınlaşıyorlarsa, şunu iyi bilsinler ki:
62 Allah, imtihan hikmeti uyarınca, her insana farklı yetenekler ve imkânlar bahşederek kullarından dilediğine bol rızık bağışlar, dilediğine ölçülü ve idareli verir. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir.
63 Yine onlara, "Gökten yağmur yağdıran ve onunla ölü toprağa her bahar yeniden hayat veren kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" diyecekler. Sen de onlara de ki: "O hâlde, her türlü övgüye lâyık olan da yalnızca Allah'tır. Size bunca nimetleri bahşeden Rabb'inize şükredip O'na kulluk ve itaat etmeniz gerekmez mi?"

Ama gel gör ki, onların çoğu akıllarını kullanmazlar. Apaçık gerçeği görmek istemez, inat edip inkârda diretirler. Çünkü dünya hayatının zevkleri gözlerini kör etmiştir. Hâlbuki:
64 Bu dünya hayatının zevk ve eğlenceleri, aldatıcı bir oyalanmadan ve gelip geçici eğlenceden başka bir şey değildir. Oysa özenip imrenmeye değer gerçek hayat, sadece âhiret yurdudur, bir bilselerdi. Aslında onlar, yaratılıştan vicdanlarına nakşedilen fıtri duygular sayesinde, bir tek Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini pekâlâ bilirler:
65 Güvenli bir ortamda Allah'ı unutan bu zalimler, büyük bir gemiye binip engin denizlere açıldıkları ve ölümcül bir tehlikeyle yüz yüze geldikleri zaman, bütün o uydurma ilâhlarını unutur ve tüm içtenlikleriyle Allah'a yönelip yalnızca O'na yalvarırlar. Fakat Allah kendilerini karaya çıkarıp kurtarır kurtarmaz, O'ndan başka varlıklara kulluk edip onlardan medet umarak, yeniden O'na ortak koşmaya başlarlar.
66 Böylece, kendilerine verdiğimiz bunca nimetlere karşı nankörce davranır, yeme, içme ve cinsel duyguları tatminden başka bir şey bilmeyen, doğruluk, adalet, erdemlilik gibi hiçbir ahlâkî endişe taşımayan hayvanlar gibi, dünyanın zevk ve nimetleriyle oyalanarak yaşayıp giderler. Fakat ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını yakında anlayacaklar. O hâlde, iş işten geçmeden bunu düşünsünler de, gerçek kurtuluş ve mutluluğa ancak Allah'a kulluk sayesinde ulaşılabileceğini anlasınlar:
67 Mekke'de huzur ve güven içinde yaşayan kâfirler görmüyorlar mı ki, çevrelerinde kabileler hâlinde yaşayan insanlar bireysel ve toplumsal sıkıntılar, ekonomik ve siyasal çalkantılarla inim inim inlerken, Biz bu kutsal şehri nasıl saygıdeğer ve güvenli bir hâle getirmişiz? Şimdi onlar, hâlâ saçma ve asılsız inançlar peşinde koşarak, Allah'ın bunca nimetlerine karşı nankörlük mü edecekler?
68 Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak ve hakikatin ta kendisi olan bu Kur'an gelince onu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Madem Kur'an'ı inkâr ettiler, cezalarını da mutlaka çekecekler. Öyle ya, kâfirler için cehennemde yer mi yok?
69 Mallarını ve canlarını Benim yolumda feda ederek Kur'an'ın öngördüğü hayat sistemini yeryüzünde egemen kılmak için cihad edenlere gelince, onları her biri dosdoğru cennete ulaştıran yollarımıza mutlaka ileteceğiz.

Unutmayın, Allah daima iyilik yapanlarla beraberdir.

 
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓمٓ ۠ 1
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ 2
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ 3
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ 4
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 5
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ 6
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ 7
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 8
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ 9
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ 10
وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ 11
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 12
وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ 13
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَاماًۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ 14
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ 15
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 16
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 17
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ 18
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ 19
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ 20
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ 21
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟ 22
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَـئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 23
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 24
وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناًۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضاًۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ 25
فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 26
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ 27
وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ 28
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 29
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟ 30
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ 31
قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُـوطاًۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ 32
وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُـوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَـاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ 33
اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ 34
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 35
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ 36
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ 37
وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ 38
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ 39
فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ 40
مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 41
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 42
وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ 43
خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟ 44
اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ 45
وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ 46
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ 47
وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ 48
بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ 49
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّـمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 50
اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ 51
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يداًۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ 52
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 53
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ 54
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 55
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ 56
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ 57
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ 58
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ 59
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 60
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ 61
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 62
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ 63
وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 64
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ 65
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 66
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَماً اٰمِناً وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ 67
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ 68
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ 69
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓمٓ ۠
Elif, Lâm, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Rabb'inden sana yeni bir mesaj, bir uyarı geldi:
1
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
İnsanlar, "Biz Allah'a ve âhiret gününe inanıyoruz." demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını ve kolayca cennete ulaşacaklarını mı sanıyorlar? Ne kadar da yanılıyorlar!
2
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
Doğrusu Biz, onlardan önceki çağlarda yaşayan müminleri de birtakım belâ ve musibetlerle sınamıştık. Allah kullarını böyle imtihan etmek suretiyle, söz ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan dürüst ve samimî insanları mutlaka seçip belirleyecek, iman iddiasında bulunan ikiyüzlü yalancıları da kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

Müminlere eziyet çektiren zalimlere gelince:
3
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Yoksa kötülük yapanlar, elimizden kaçıp kurtulabileceklerini mi sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
4
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Kim Hesap Gününde hoşnutluğunu kazanmış bir hâlde Allah'a kavuşmayı ümit ediyorsa, malı, canı, bilgisi ve diğer tüm yetenekleriyle O'nun yolunda mücadele ederek kendisini bu Güne hazırlasın. Çünkü Allah'ın insan ömrü ve evren için belirlediği vade, mutlaka gelip çatacaktır ve hiç kuşkusuz Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.
5
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
Unutmayın ki, her kim yeryüzünde İslâm'ın ortaya koyduğu Allah'a kulluk ve teslimiyetin egemen olması için malıyla, canıyla Allah yolunda mücadele ederse, ancak kendi iyiliği için mücadele etmiş olur. Ve hem dünyada, hem de âhirette bunun yararını bizzat kendisi görür. Öyle ya, Allah âlemlerden müstağnidir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir.
6
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Evet, Allah'a ve âhiret gününe inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranış gösterenler var ya, böyle fedakâr müminlerden oluşan bir toplumu daima iyiliklere, güzelliklere yönelteceğiz. Böylece o toplumda her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü yok ederek onların günahlarını sileceğiz. Âhirette de onları, yaptıkların en güzeliyle ödüllendireceğiz.
7
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Biz insana, anne ve babasına daima iyi davranmasını öğütledik. Fakat onlar, kendilerine kayıtsız şartsız itaat edileceğine dair elinde hiçbir bilgi ve delil bulunmayan birtakım putları veya putlaştırılan varlıkları Bana eş ve ortak koşmanı sana emrederlerse, o zaman onlara itaat etme.

Unutma ki, hepiniz hesap vermek üzere bir gün Benim huzuruma geleceksiniz. İşte o zaman Ben, dünyadayken yapıp ettiğiniz her şeyi en ince ayrıntılarıyla size bildireceğim.
8
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ
Ayetlerime iman ederek güzel ve yararlı davranışlar sergilemiş olan kimseleri, o Gün cennete, iyi insanların arasına katacağım.
9
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ
İnsanlardan öyleleri vardır ki, ortalık sütliman olduğu zamanlar, "Biz de diğer mümin kardeşlerimiz gibi Allah'a inanıyoruz!" derler. Fakat Allah yolunda herhangi bir sıkıntı veya eziyetle karşılaşınca, insanların baskı ve tehditlerini Allah'ın azabıyla bir tutarak, hemen zalimlerin safında yer alırlar. Bununla birlikte, eğer Rabb'inden size bir yardım ve zafer gelecek olsa, "Biz her ne kadar kâfirlerin yanında yer aldıysak da, aslında kalben sizinle beraberdik. Dolayısıyla, elde edeceğiniz kazançta bizim de payımız vardır!" derler. Oysa Allah, bütün yaratılmışların kalplerinde gizlenenleri en iyi bilen değil midir?
10
وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ
Allah, sizleri bu tür sınavlardan geçirerek gerçek inanç sahiplerini mutlaka seçip belirleyecek ve iman iddiasında bulunan ikiyüzlüleri de kesinlikle deşifre edip ortaya çıkaracaktır. İşte bu sınavlardan biri:
11
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Kâfirler, Allah yolundan çevirmek için her türlü baskı ve zulmü reva gördükleri müminlere, "Gelin bizim yolumuzu izleyin, bunun günahı varsa, bizim boynumuza olsun!" derler. Oysa onlar, kendilerine uyup günah işleyen hiç kimsenin günahını yüklenip de onun cezasını hafifletecek güce ve yetkiye sahip değiller. Zaten böyle bir niyetleri de yok. Onlar size bu sözleri verirken kesinlikle yalan söylüyorlar. Çünkü Hesap Günü herkes, ancak kendi yaptıklarının karşılığını görecektir.
12
وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Bununla birlikte, başkalarını günaha sürükleyenler kendi günahlarının yanı sıra, suç işlemesine sebep oldukları insanların günahlarını da yüklenecek ve onların da cezasını çekecekler. Fakat bu, onlara uyup suç işleyen kişiyi sorumluluktan kurtarmayacaktır. Ayrıca o zalimler, uydurdukları bütün bu yalanların hesabını Diriliş Gününde verecekler.
13
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَاماًۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
Gerçek şu ki, Biz bir zamanlar Nuh'u da kavmine elçi olarak göndermiştik. Nuh, onların arasında tam dokuz yüz elli yıl kalmış ve bıkıp usanmadan onları hak dine çağırmıştı. Fakat onlar inkârda direttiler. Onlar zulmedip dururlarken, o büyük tufan kendilerini ansızın yakalayıp yutuverdi. Nuh'a ve arkadaşlarına gelince:
14
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ
Onu ve onunla birlikte gemiye binen tüm müminleri tufandan kurtardık ve bu olayı, kıyamete kadar gelecek tüm insanlık için bir ibret belgesi kıldık.
15
وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Daha sonra, İbrahim'i de halkına elçi olarak gönderdik. Hani İbrahim, tek Allah'a kulluğu reddeden halkına seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'na yürekten saygıyla bağlanın! Eğer nasihatimin kıymetini bilirseniz, bu sizin için en hayırlısıdır."
16
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
"Bakın, siz Allah'ın yanı sıra birtakım putlara tapıyorsunuz ve O'ndan başka varlıkların da itaate lâyık olduğunu iddia ederek Allah'a karşı bile bile yalan uyduruyorsunuz. Sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz kimseler, size gökten ve yerden rızık veremezler. Öyleyse, rızkı sadece Allah'ın yanında arayın, yalnızca O'na kul olun ve bunca nimetlerine karşılık O'na şükredin. Unutmayın ki, hepiniz bir gün ölecek ve hesap vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaksınız."
17
وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
"Fakat nankörlük eder de Allah'ın ayetlerini yalanlayacak olursanız, şunu iyi bilin ki, sizden önceki toplumlar da hakikati yalanlamış ve bu yüzden Allah'ın lânetine uğramışlardı. O hâlde, seçiminizi yapın ve sonuçlarına da katlanın. Çünkü elçinin görevi, yalnızca gerçekleri size açık ve net olarak duyurmaktan ibarettir."

"Ey halkım! Elimdeki kutsal sahifelerde bakın Rabb'im sizlere neler söylüyor:
18
اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
"Onlar Allah'ın bir canlıyı ilk kez nasıl yaratmaya başladığını, sonra da her an yeniden ve yeniden yaratarak bu işi nasıl tekrar ettiğini görmüyorlar mı? Bunu yapan Allah, ölmüş bedenleri de yeniden diriltmeye kadirdir. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.
19
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ
Ey Müslüman! Onlara de ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah'ın evreni ve hayatı nasıl yoktan var ettiğini görün. İşte bu şekilde Allah, âhirette yaşayacağınız Son Hayatı da var edecektir. Hiç kuşku yok ki, Allah'ın her şeye gücü yeter.
20
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
O dilediğini cezalandırır, dilediğine merhamet eder. Fakat O'nun dilemesi, mutlak adalet ve hikmet ölçülerine göredir. Şöyle ki, ilâhî lütfa nail olmak isteyen ve bu yolda gereken çabayı harcayan her kuluna rahmet kapılarını sonuna kadar açar. Zulüm ve haksızlığı tercih edenleri ise, kim olursa olsun cezalandırır. Unutmayın ki, hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere bir gün mutlaka O'nun huzuruna çıkarılacaksınız.
21
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟
Ve siz ey zalimler, ne yerde ne de gökte Allah'ın elinden kaçıp kurtulabileceğinizi sanmayın! Yerin derinliklerine de saklansanız göklere de tırmansanız, her hâlükârda Rabb'inizin huzuruna getirileceksiniz. İşte o zaman kendinize O'ndan başka ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı.
22
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَـئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve Diriliş Gününde O'na kavuşmayı inkâr eden kimseler var ya, onlar Benim sonsuz lütuf ve rahmetimden ümit kesmiş olanlardır ve can yakıcı azap işte bunlar içindir. Çünkü Allah'ın insanlara yol gösterici bir mesaj göndermediğini iddia eden ve bütün iyilik ve kötülüklerin karşılığının verileceği Diriliş Gününe inanmayan kişi, aslında Allah'ın —hâşâ— hikmet ve adaletten yoksun merhametsiz ve zalim bir tanrı olduğuna inanıyor demektir ki, bu da O'nu inkâr etmekten başka bir şey değildir."
23
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İbrahim'in bu sözlerine karşılık, kavmi ona mantıklı ve inandırıcı bir cevap veremedi. Sadece gözleri dönmüş bir şekilde, "Onu derhal öldürün ya da ateşe atıp yakın!" diye haykırdılar. Böylece onu öldürmek için mancınıkla ateşe attılar. Fakat bilmiyorlardı ki, Allah izin vermedikçe ateş yakmaz, kılıç kesmez, kurşun öldürmezdi. Nitekim Allah, İbrahim'in içine atıldığı alevleri âdeta bir gül bahçesine çevirerek onu ateşten kurtardı. Hiç kuşkusuz bunda, inanan bir toplum için nice ibret verici dersler ve deliller vardır.
24
وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناًۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضاًۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ
Ve daha sonra İbrahim, tüm engellemelere rağmen tebliğine devam ederek dedi ki: "Ey kavmim! Sizin Allah'tan başka tanrılar edinmenizin tek sebebi, bu dünyada birbirinize duyduğunuz sevgi bağları ve aranızda oluşturduğunuz kirli çıkar ilişkileridir. Fakat Hesap Günü gelip çattığı zaman birbirinizi inkâr edecek, hatta birbirinize lânet okuyacaksınız. İşte o zaman varacağınız yer cehennem olacak ve hiç kimse size yardım edemeyecektir."
25
فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Sonunda, kardeşinin oğlu Lut ona iman etti. Daha sonra İbrahim, "Ben Rabb'imin emriyle, inkârda direterek azabı hak eden bu toplumu terk ederek Rabb'ime kulluk edebileceğim ve insanları O'na kulluğa çağırabileceğim başka bir yere hicret edeceğim. Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir." dedi. Böylece doğup büyüdüğü ülkeyi terk ederek önce Harran'a, oradan Suriye ve Filistin'e göç etti.
26
وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
Biz de ona önce İsmail'i, ardından İshak'ı ve daha sonra da torunu Yakup'u armağan ettik. Ayrıca, Peygamberliği ve Kitabı onun soyundan gelenlere verdik. Onu daha bu dünyada iken böylece ödüllendirdik ve elbette o, âhirette de en iyiler arasındadır.
27
وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ
Ve daha sonra, Lut'u da halkına elçi olarak gönderdik. Hani Lut, kavmine seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Doğrusu siz, insanlık tarihinde daha önce hiç kimsenin bir toplum hâlinde yapmadığı utanç verici, çirkin bir iş yapıyorsunuz."
28
اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
"Demek siz, cinsel arzularınızı tatmin için erkeklere yöneliyor, kervanların yolunu kesip eşkıyalık yapıyor ve toplantılarınızda açıktan açığa edepsizce işler yapıyorsunuz, öyle mi?"

Bu uyarılara karşılık kavminin ona cevabı, "Boş ver bunları. Eğer iddianda samimî isen, o zaman tehdit edip durduğun Allah'ın azabını başımıza getir de görelim!" demekten başka bir şey olmadı.
29
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟
Bunun üzerine Lut, "Ey Rabb'im!" diye yalvardı, "Şu bozguncu insanlara karşı Sen bana yardım et!"
30
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ
Bu arada, insan şeklinde birer melek olan elçilerimiz İbrahim'e İshak adında bir oğlu olacağına dair müjdeyi getirince, "Biz Lut'u inkâr eden şu ülkenin halkını helâk edeceğiz!" dediler, "Çünkü onlar, zulüm ve haksızlıkta gerçekten de çok ileri gittiler!"
31
قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُـوطاًۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Bunun üzerine İbrahim, "Ama orada Lut da var!" dedi. Melekler, "Orada kimlerin olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Korkma, onu ve ailesini kurtaracağız. Fakat karısı kurtulamayacak. O, Lut'u izlemek yerine kâfirlerle birlikte kalmayı tercih ederek geride kalanlardan olacak!" dediler.
32
وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُـوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَـاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Daha sonra elçilerimiz yakışıklı birer delikanlı suretinde Lut'un yanına gelince, onların melek olduğunu henüz fark etmeyen Lut, kâfirlerin onları taciz edeceğinden korkarak onlar için üzüntüye, endişeye kapıldı ve misafirlerini koruyacak gücü olmadığından, onlardan dolayı yüreğini bir sıkıntı kapladı. Bu arada, şehre gelen yabancıların Lut'un evinde misafir olduğunu haber alan sapıklar, âdeta kudurmuş bir hâlde koşarak Lut'un kapısına dayandılar. Lut onlara, "Ey kavmim! Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin! Sizin içinizde aklı başında bir adam yok mu?" dedi. Fakat sapıkların onu dinlemeye niyetleri yoktu. Melekler nihayet gerçek kimliklerini ortaya koyarak, "Ey Lut! "Sakın korkma, üzülme. Seni ve aileni zalimlerin elinden kurtaracağız. Ancak inkârı tercih eden karın geride kalanlar arasında olacak." dediler. Ve eklediler:
33
اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
"Bu şehir halkının üzerine de, işledikleri günahlardan dolayı gökten bir azap indireceğiz."
34
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
İşte böylece Biz, azgın Sodom ve Gomore halkını yok ettik ve aklını kullanıp ibret alan insanlar için onlardan geriye, uğradıkları felâketi anlatan apaçık işaretler bıraktık.
35
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Medyen ahalisine de, kardeşleri gibi yakından tanıdıkları arkadaşları Şuayb'ı elçi olarak görevlendirdik. Şuayb, "Ey kavmim!" dedi, "Yalnızca Allah'a kulluk edin, âhiret gününe olan inanç ve ümidinizi asla yitirmeyin. Ve sakın yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!"
36
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ
Fakat hemşerileri onu yalanladılar. Bunun üzerine, ansızın dehşet verici bir gürültüyle patlayan ve şehrin altını üstüne getiren korkunç bir sarsıntı çarpıverdi onları. Böylece, yurtlarında cansız bir hâlde, yüzüstü yere serildiler.
37
وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ
Aynı şekilde, Ad ve Semud kavimlerini de helâk etmiştik. Nitekim şimdi birer harabe olan saraylarından ve evlerinden geriye kalan kalıntılara bakarak onların nasıl bir azaba uğradığını açıkça görebilirsiniz. Şeytan onlara yaptıkları çirkin işleri güzel göstererek hepsini doğru yoldan çıkarmıştı. Oysa onlar, gerçeği pekâlâ görebilecek durumdaydılar.
38
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ
Ayrıca, Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da böyle helâk etmiştik. Musa onlara, hakikati apaçık gösteren deliller ve apaçık mucizeler getirmişti. Fakat onlar, yeryüzünde büyüklük taslamaya kalkıştılar. Oysa elimizden kaçıp kurtulacak değillerdi.
39
فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Sonuç olarak, bu zalim toplumların her birini işlediği günahtan dolayı cezalandırdık. Kiminin üzerine taş yağmuru yağdırdık, kimini bir çığlık yakalayıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Elbette Allah, hak ettikleri cezayı vermekle onlara zulmediyor değildi, fakat asıl onlar suç işleyerek kendilerine zulmediyorlardı.
40
مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Allah'tan başkalarını kendilerine dost ve yardımcı edinenlerin durumu, tıpkı oraya buraya yapıştırdığı ağlarıyla kendisine bir yuva yapan örümceğin durumuna benzer ki, en güvensiz, en çürük barınak örümcek yuvasıdır, bir bilselerdi.
41
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Hiç kuşkusuz Allah, onların Kendisinden başka yalvardıkları ve kulluğa çağırdıkları varlıkların hiçbir şeye güç yetiremeyen aciz yaratıklar olduğunu ve bu tapınmanın, aslında kişinin kendi arzu ve heveslerini tanrı edinmesinden başka bir şey olmadığını çok iyi bilmektedir. Unutmayın ki, O sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.
42
وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ
Biz insanlara bu misalleri vererek, onları ruhen ve zihnen aydınlatıyoruz. Ne var ki, bunları ancak bilgi sahibi olanlar düşünüp anlar. Ve onlar çok iyi bilirler ki:
43
خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟
Allah, gökleri ve yeri hak ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmete uygun olarak, şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır. Gerçekten şu uçsuz bucaksız evrendeki bunca varlıkların mükemmel yaratılışında, hakikate iman edecek bir toplum için Allah'ın varlığını, birliğini, kudret ve merhametini gözler önüne seren nice mucizeler, nice deliller vardır. O hâlde:
44
اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Sana Rabb'in tarafından gönderilen bu muhteşem Kitabı hem kendine, hem de başkalarına okumak suretiyle onun aydınlatıcı yolunu izle ve beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, dikkat ve özenle, mümkün olabildiğince cemaatle birlikte, dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı her türlü çirkinlik ve kötülüklerden alıkoyar. Unutmayın ki, Allah'ı her an ve her yerde hatırlayıp anmak, Rab ve İlah olarak O'nu hayatın her biriminde gündemde tutmak, elbette daha etkileyici ve daha önemlidir. Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyi bilmektedir. Kur'an ve namaz sayesinde kendinizi düzelttikten sonra, hak dini başka insanlara da duyurmak zorundasınız. Fakat bunu yaparken:
45
وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Kitap sahipleri olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar ile dinî konuları tartışırken, kaba ve kırıcı davranmayın. Gönül inciten, insanı rencide eden tavır ve davranışlardan uzak durun. Onlarla tatlı bir üslupla, en güzel şekilde tartışın. Fakat içlerinden açıkça zalimlik edenler başka. Çünkü böyleleri, hiçbir mantıklı gerekçeye dayanmadan hakikati inatla reddeder, sizi zorbalıkla sindirmeye çalışırlar. Hoşgörülü olacağız derken, zalimler karşısında ezik ve onursuz bir duruma düşmeyin. Onlara hak dinin kaynağının bir olduğunu, hatırlatarak deyin ki: "Bakın, biz hem bize gönderilen Kur'an-ı Kerime, hem de size gönderilen Tevrat, Zebur ve İncil'e —sonradan eklediğiniz veya değiştirdiğiniz kısımlar hariç— inanırız. Aslında bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da aynı ilâhtır. Biz, yalnızca O'na boyun eğen müminleriz!"
46
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ
Ey Muhammed! Daha önceki elçilerimize indirdiğimiz gibi, işte böylece sana da bu son ilâhî Kitabı indirdik. Bunun içindir ki, kendilerine daha önce kitap verilmiş olan dürüst ve insaflı Yahudi ve Hristiyanlar, doğal olarak bu Kur'an'a da inanırlar. Şu Mekkeli putperest insanlar arasından da ona inananlar var. Zaten Bizim ayetlerimizi, aklını ve gönlünü günah kirleriyle karartmış nankörlerden başkası inkâr etmez. Senin hak Peygamber olduğun o kadar açıktır ki:
47
وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذاً لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
Bu Kur'an sana vahyedilmeden önce, sen herhangi bir kitap okuyor veya kendin böyle şeyler yazıyor değildin. Bu güne kadar içlerinde yaşadığın Mekke halkı, senin okuyup yazmadığını, hele din, felsefe, tarih, edebiyat gibi konularla uzaktan yakından ilgilenmediğini biliyordu. Eğer öyle olsaydı, Kur'an mesajını iptal etmeye, çürütmeye çalışan batıl peşinde koşan inkârcılar, "Sen bunları öncekilerin kitaplarından öğrendin." diyerek Peygamberliğin hakkında şüpheye düşebilirlerdi.
48
بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ
Hayır, artık hiç kimse Kur'an hakkında şüpheye kapılmakta mazur görülemez. Bu mesaj, doğrudan Allah katından gelen ve kendilerine ilim verilen müminlerin gönüllerinde taht kuran apaçık ve anlaşılır ayetlerden ibarettir. Bizim ayetlerimizi, kibirli, inatçı ve bencil zalimlerden başkası inkâr etmez.
49
وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّـمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
O zalimler ki, "Madem Muhammed Allah'ın elçisi olduğunu iddia ediyor, o hâlde, bunun ispatlanması için Rabb'inden ona mucizeler gönderilmeli değil miydi?" dediler. Onlara de ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır ve onu dilediği zaman gönderme kudret ve yetkisi yalnızca O'nun elindedir. Ben ise, sadece açık ve net olarak gerçekleri dile getiren bir uyarıcıyım."

Eğer mucize taleplerinde gerçekten samimî iseler;
50
اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟
Kendilerine gece gündüz okunup duran ve her ayeti başlı başına birer mucize olan bu Kitabı sana göndermemiz onlara mucize olarak yetmiyor mu? Hiç kuşkusuz bunda, inanmaya gönlü olan insanlar için rahmet ve şefkatimizin en açık bir tecellisi ve kulaklara küpe olması gereken bir öğüt vardır.
51
قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يداًۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Ey Müslüman! Kur'an gibi apaçık mucizeye rağmen yine de inkârda diretecek olurlarsa, onlara de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter! Çünkü O, göklerde ve yerde olan her şeyi en mükemmel şekilde bilir. İlâhî kaynaklı olmayan ve hiçbir geçerli bilgi ve belgeye dayanmayan, yani batıla inanan ve Allah'ın ayetlerini inkâr eden kimseler var ya, işte onlar gerçek anlamda kayba uğrayanlardır." Hâl böyleyken:
52
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
İşledikleri bunca günaha rağmen hâlâ başlarına taşlar yağmadığını gören ve bundan cesaret alan zalimler, sana karşı küstahça meydan okuyarak, senden bir an önce azabı getirip kendilerini cezalandırmanı istiyorlar. Oysa Allah, tövbe edip doğru yola gelmeleri için onlara mühlet veriyor. Eğer ilâhî hikmet uyarınca, zalimlerin yargılanması için belirli bir süre öngörülmüş olmasaydı, bu küstahça davranışlarından dolayı, hak ettikleri azap çoktan başlarına çökmüş olurdu. Şimdilik onlara biraz daha mühlet verilecektir. Fakat günü gelince, o alay edip durdukları azap, hiç beklemedikleri bir anda onları ansızın yakalayacaktır.
53
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ
Evet, senden bir an önce azabı getirmeni istiyorlar. Oysa Hesap Günü cehennem, o nankörleri tamamen kuşatıp yutacaktır. Öyle ki:
54
يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
O Gün azap onları hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından çepeçevre saracak ve zebanîler onlara, "Yaptıklarınızın cezasını şimdi tadın bakalım!" diyecek. O hâlde:
55
يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ
Ey iman eden kullarım! Eğer içinde bulunduğunuz ortam ve şartlar sizi Müslümanca yaşamaktan alıkoyup kötülük ve günaha sürüklüyorsa, içinde yaşadığınız toplumu, ülkeyi, arkadaş grubunu, aileyi, çevreyi, alışkanlıklarınızı, hayat tarzınızı vs. gerektiğinde terk ederek İslâm'ı yaşayabileceğiniz yepyeni bir hayata geçiş yapmalı, yani Allah yolunda hicret etmelisiniz. İşte yeryüzü, Benim arzım hepinize yetecek kadar geniştir. Günahlardan uzaklaşıp Allah'a sığınma imkânı her zaman her yerde vardır. Öyleyse, emirlerime tam bir teslimiyetle boyun eğerek yalnızca Bana kulluk edin.
56
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Unutmayın ki, herkes bir gün mutlaka ölümü tadacaktır. Sonra da, hepiniz hesap vermek üzere Benim huzuruma çıkarılacaksınız. İşte o gün:
57
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ
Allah'a ve âhiret gününe yürekten inanan ve bu inancın gereği olan güzel ve yararlı davranışlarda bulunanları, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacakları cennet saraylarına yerleştireceğiz. Evet, Allah yolunda çaba harcayanlara verilen ödül ne güzeldir!
58
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Çünkü onlar, bu uğurda karşılaştıkları bütün zorluklara, sıkıntılara sabırla göğüs geren ve yalnızca Rab'lerine güvenen kimselerdi.
59
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Ey insanlar! Güvenilmeye lâyık tek varlığın Allah olduğunu daha iyi anlamak için, O'nun yarattığı doğal hayata bir göz atın: Nice canlılar vardır ki, kendi yiyeceklerini taşımaya bile güçleri yetmez. Fakat onları da sizi de yiyecek, içecek, barınak ve benzeri her türlü ihtiyaçlarınızı karşılayarak besleyen Allah'tır. Unutmayın ki, O her şeyi işiten, her şeyi bilendir. Aslında Allah'a kulluğu reddeden zalimler de bunu pekâlâ bilirler. Nitekim:
60
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Şayet onlara, "Gökleri ve yeri yoktan var eden, Güneş'i ve Ay'ı emrine boyun eğdiren kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden, "Allah'tır!" diyecekler. Öyleyse, neden Allah'ın yanı sıra birtakım uydurma ilâhlara boyun eğerek haktan yüz çeviriyorlar? Eğer güç ve zenginlikleriyle şımarıp azgınlaşıyorlarsa, şunu iyi bilsinler ki:
61
اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Allah, imtihan hikmeti uyarınca, her insana farklı yetenekler ve imkânlar bahşederek kullarından dilediğine bol rızık bağışlar, dilediğine ölçülü ve idareli verir. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir.
62
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟
Yine onlara, "Gökten yağmur yağdıran ve onunla ölü toprağa her bahar yeniden hayat veren kimdir?" diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" diyecekler. Sen de onlara de ki: "O hâlde, her türlü övgüye lâyık olan da yalnızca Allah'tır. Size bunca nimetleri bahşeden Rabb'inize şükredip O'na kulluk ve itaat etmeniz gerekmez mi?"

Ama gel gör ki, onların çoğu akıllarını kullanmazlar. Apaçık gerçeği görmek istemez, inat edip inkârda diretirler. Çünkü dünya hayatının zevkleri gözlerini kör etmiştir. Hâlbuki:
63
وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Bu dünya hayatının zevk ve eğlenceleri, aldatıcı bir oyalanmadan ve gelip geçici eğlenceden başka bir şey değildir. Oysa özenip imrenmeye değer gerçek hayat, sadece âhiret yurdudur, bir bilselerdi. Aslında onlar, yaratılıştan vicdanlarına nakşedilen fıtri duygular sayesinde, bir tek Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini pekâlâ bilirler:
64
فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ
Güvenli bir ortamda Allah'ı unutan bu zalimler, büyük bir gemiye binip engin denizlere açıldıkları ve ölümcül bir tehlikeyle yüz yüze geldikleri zaman, bütün o uydurma ilâhlarını unutur ve tüm içtenlikleriyle Allah'a yönelip yalnızca O'na yalvarırlar. Fakat Allah kendilerini karaya çıkarıp kurtarır kurtarmaz, O'ndan başka varlıklara kulluk edip onlardan medet umarak, yeniden O'na ortak koşmaya başlarlar.
65
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Böylece, kendilerine verdiğimiz bunca nimetlere karşı nankörce davranır, yeme, içme ve cinsel duyguları tatminden başka bir şey bilmeyen, doğruluk, adalet, erdemlilik gibi hiçbir ahlâkî endişe taşımayan hayvanlar gibi, dünyanın zevk ve nimetleriyle oyalanarak yaşayıp giderler. Fakat ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını yakında anlayacaklar. O hâlde, iş işten geçmeden bunu düşünsünler de, gerçek kurtuluş ve mutluluğa ancak Allah'a kulluk sayesinde ulaşılabileceğini anlasınlar:
66
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَماً اٰمِناً وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ
Mekke'de huzur ve güven içinde yaşayan kâfirler görmüyorlar mı ki, çevrelerinde kabileler hâlinde yaşayan insanlar bireysel ve toplumsal sıkıntılar, ekonomik ve siyasal çalkantılarla inim inim inlerken, Biz bu kutsal şehri nasıl saygıdeğer ve güvenli bir hâle getirmişiz? Şimdi onlar, hâlâ saçma ve asılsız inançlar peşinde koşarak, Allah'ın bunca nimetlerine karşı nankörlük mü edecekler?
67
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak ve hakikatin ta kendisi olan bu Kur'an gelince onu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Madem Kur'an'ı inkâr ettiler, cezalarını da mutlaka çekecekler. Öyle ya, kâfirler için cehennemde yer mi yok?
68
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ
Mallarını ve canlarını Benim yolumda feda ederek Kur'an'ın öngördüğü hayat sistemini yeryüzünde egemen kılmak için cihad edenlere gelince, onları her biri dosdoğru cennete ulaştıran yollarımıza mutlaka ileteceğiz.

Unutmayın, Allah daima iyilik yapanlarla beraberdir.

 
69

Sureler

Mealler
Rûm Suresi
Sonraki