Sureler
Mealler
Önceki
Secde Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber; Sana yaraşır bir takva ile Allah’a karşı vazifelerini yerine getirmeye devam et ve O’nun korumasına sığın; (Din’e aykırı tekliflerinde) kâfirlere ve münafıklara asla itibar etme. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.
2 Sen, yalnızca Rabbinden sana vahyedilene uy. Muhakkak ki Allah, her yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.
3 Ve Allah’a dayanıp güven. Allah, dayanılıp güvenilecek ve işlerin Kendisine havale edileceği merci olarak yeter.
4 Allah, bir adam için onun göğüs boşluğunda (biri iman, ibadet ve itaatte İlâh, Rab ve Ma’bud olarak Kendisine, diğeri başkalarına yönelsin diye) iki kalb var etmedi. (Etmedi de, O’na itaatin dışına çıkarak,) kendilerine “Annemin sırtı gibi ol!” demekle anneniz yerine koyup nefsinize haram ettiğiniz eşlerinizi de sizin gerçek anneleriniz kılmadı. Bunun gibi, evlâtlık edinip “evlâdım” diye çağırdığınız kişileri de sizin çocuklarınız yapmadı. Bütün bunlar, ağızlarınızla söylediğiniz, ama hiçbir gerçekliği olmayan sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve takip edilmesi gereken yola iletir.
5 Evlâtlıklarınızı babalarına nisbet ederek çağırın; Allah katında doğru olan budur. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu durumda onlar Din’de kardeşleriniz ve aranızda karşılıklı haklar ve vazifeler bulunan yakın dostlarınızdır. Onları çağırma konusunda farkına varmadan düşebileceğiniz hatalardan dolayı size bir vebal yoktur; ancak kalblerinizdeki niyetten ve bilerek yaptıklarınızdan dolayı vebal vardır. Allah, kullarının günahlarını çok bağışlayandır; (kullarına karşı) hususî rahmeti pek bol olandır.
6 O Peygamber, mü’minler üzerinde bizzat onların kendileri üzerindeki haklarından daha öte hak sahibidir; ve (onların gerçekte babası olmamakla birlikte, onlara karşı baba konumunda olduğundan,) O’nun eşleri de mü’minlerin anneleridir. Şu kadar ki, aralarında kan bağı bulunanlar, Allah’ın Kitabı’na göre birbirlerine (miras ve yardımlaşma hususunda) diğer mü’minlerden, bu arada muhacirlerden daha yakın ve karşılıklı daha çok hak sahibidirler. Bununla birlikte, her zaman dostlarınıza iyilikte bulunabilir ve onlara vasiyetle mirasınızdan bir miktar mal bırakabilirsiniz. Allah’ın Kitabı’nda kayıtlı olan budur.
7 Hatırla ki, peygamberlerden vazifeleriyle ilgili olarak çok kuvvetli söz aldık; ve senden, ayrıca Nuh’tan, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa’dan da. Gerçekten çok ağır bir söz aldık onlardan.
8 Elbette Allah, sözünde sadık olanlara sadakatlerine tevdi edilen emanetten soracaktır; O, kâfirler için ise pek acı bir azap hazırlamıştır.
9 Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Ordular üzerinize gelmişti ve Biz de onların üzerine her şeyi kavuran, savuran bir kasırga ve sizin görmediğiniz (semavî) ordular göndermiştik. Allah, ne yapıyorsanız hepsini çok iyi görmekteydi.
10 O zaman üstünüzden (doğu tarafından) ve altınızdan (batı tarafından) gelmişlerdi. Artık öyle bir durumdu ki, gözler kaymış, yürekler ağızlara, can hulkuma gelmişti. Ve (mü’minlerin içindeki zayıf imanlılar olarak) Allah hakkında yakışıksız zanlar besliyordunuz.
11 İşte böyle, mü’minler (bu çetin şartlarla) denendiler ve sarsıldıkça sarsılıp, şiddetle silkelendiler.
12 O vakit münafıklar ve kalblerinin ta merkezinde hastalık bulunanlar, “Meğer Allah ve Rasûlü bize ancak bir aldanış va’ detmiş!” diye söyleniyorlardı.
13 İçlerinde bulunan (ve korkudan tir tir titreyen) bir bölük de, “Ey Yesrib halkı,” diyordu, “düşmana karşı dayanabilecek durumda değilsiniz, dolayısıyla evlerinize dönün!” Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz korunmasız!” diyerek Peygamber’den izin istiyorlardı. Oysa, evleri hiç de korunmasız değildi. Maksatları sadece savaştan kaçmaktı.
14 Demek oluyor ki, evlerine gerçekten şehrin her tarafından saldırılsaydı ve kendilerinden İslâm’dan dönmeleri istenseydi, azıcık bir tereddütten sonra bunu da yapacaklardı.
15 Oysa, daha önce (Rasûlü’ne biat ederlerken) ne olursa olsun düşman karşısında geriye dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a kesin söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz, sorumluluk gerektirir ve (o sözü verenler) mutlaka ondan sorguya çekilirler.
16 De ki: “Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, böyle bir kaçmanın size asla faydası olmayacaktır. (Ne kadar yaşarsanız yaşayın,) pek az bir süre, (yani ancak ecelinize kadar) hayatta kalmanıza müsaade edilecektir.”
17 De ki: “Eğer Allah hakkınızda bir felâket dilemişse ya da bir rahmet dilemişse, kimin haddine ki, hakkınızda dilediğini yapması hususunda Allah’a mani olabilsin?” Eğer Allah onları terketmişse, onlar artık ne işlerini havale edebilecekleri ve kendilerini sahiplenecek bir veli bulabilirler, ne de bir yardımcı.
18 Allah, içinizden başkalarını savaştan alıkoymaya çalışanları ve kardeşlerine, “Hayatınızı tehlikeye atmayı bırakın da, hadi bize katılın!” deyip duranları elbette biliyor. Onlar zaten savaşa pek az iştirak etmekteydiler.
19 (Allah davası için) size iştirak etmekte pek cimri ve pek isteksizdirler. Savaşta tehlike ile yüzyüze geldiklerinde, ölüm sekeratına düşmüş kimsenin bakışı gibi gözleri korku ile yuvalarından fırlamış bir halde yardım için sana baktıklarını görürsün. Savaş bitip de tehlike ortadan kalkınca da, ganimete konmak ve zafer şerefinde en büyük payı almak için keskin dilleriyle size yüklenip dururlar. Onlar, gerçekten iman etmiş değillerdir, Allah da, bütün yaptıklarını boşa çıkarmıştır; (kendilerine dünyada başarı vermediği gibi, Âhiret’te de herhangi bir mükâfat verecek değildir). Bu, Allah için pek kolaydır.
20 (Öylesine korku içindeydiler ki,) birleşik düşman kuvvetlerinin halâ çekip gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer o kuvvetler bir daha gelecek olsa, gönülden isterler ki, çöldeki bedevîler arasında bulunsunlar ve savaştaki durumunuzla ilgili haberleri uzaktan sorup öğrensinler. Gerçi aranızda bulunacak bile olsalar, bu takdirde de savaşa pek az iştirak ederler.
21 Allah’ın Rasûlü’nde sizin için, Allah’ı ve Âhiret Günü’nü hayatlarının gayesi yapan ve Allah’ı çok anan, O’na çok ibadet edenler için her bakımdan en mükemmel bir örnek vardır.
22 Mü’minler, o birleşik düşman kuvvetlerini karşılarında görünce, “İşte bu,” dediler, “Allah ve Rasûlü’nün bize haber verdiği ve va’dettiği şeydir. Allah ve Rasûlü, verdikleri her haber ve yaptıkları her va’dde elbette doğruyu söylerler.” Bu, onların ancak iman ve teslimiyetlerini arttırdı.
23 Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi, sözünün gereğini yerine getirdi (ve şehit oldu), kimisi de sırasını beklemektedir. Asla verdikleri sözden dönmedi ve duruşlarını değiştirmediler.
24 Ebette Allah, sözlerinde duranları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandıracak, münafıkları ise dilerse cezalandıracak veya kendilerine tevbe nasip edip, tevbelerini kabul buyuracaktır. Allah, gerçekten günahları çok bağışlayandır, (bilhassa tevbe ile Kendisine yönelen kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
25 Allah, küfür içindeki o orduları elleri boş olarak kin ve gayzlarıyla geri çevirdi. Savaşa gerek kalmadan mü’minlerin zaferi için Allah yetti. Allah, gerçekten pek kuvvetlidir, her işte üstün ve mutlak galiptir.
26 Ehli Kitap’tan olup da, savaşta o kâfir ordularına içeriden destek veren (Kureyza Oğulları’nı da) kalelerinden indirdi ve kalblerine korku saldı. Onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.
27 (Allah), onların arazilerine, yurtlarına ve mallarına, ayrıca daha henüz ayak basmadığınız bir memlekete (Hayber) sizi vâris kıldı. Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
28 Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber, eşlerine şöyle de: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım.
29 “Yok, eğer Allah’ı, Rasûlü’nü ve Âhiret yurdunu istiyorsanız, o takdirde bilin ki Allah, içinizden O’nu görüyormuşçasına dikkatli davranan ve davranacaklar için çok büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
30 Ey Peygamber hanımları! İçinizden kim (Rasûlüllah’a eza etme, gıybette bulunma, birine iftira atma vb.) çirkinliği aşikâr bir günah işlerse, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah için pek kolaydır.
31 İçinizden kim de Allah’a ve Rasûlü’ne içten itaat eder ve doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yaparsa, O’na da karşılığını iki misli verir ve O’nun için (Cennet’te) pek bol, artıp eksilmeyen, hiç zararsız, baştan sona hayır bir rızık hazırlarız.
32 Ey Peygamber hanımları! Siz, başka herhangi bir kadın gibi değilsiniz; Allah’a gönülden saygı beslemeli, O’na karşı gelmekten sakınmalı ve daima konumuzun gerektirdiği şekilde davranmalısınız. Bu sebeple, (nâmahrem erkeklerle konuşmak zorunda kaldığınızda bir başka mü’min kadından daha fazla dikkatli olun ve) cilveli bir eda ile konuşmayın ki, kalbinde hastalık bulunan herhangi bir kişi (şeytanî bir) ümide kapılmasın. Size yaraşır şekilde ciddî ve ölçülü konuşun.
33 (Dışarı çıkmanızı gerektiren mecbur bir sebep olmadıkça) evlerinizde vakarla oturun (ve mecburî bir ihtiyaç için dışarı çıkmanız gerektiğinde de) İslâm öncesi Cahiliye döneminde olduğu gibi, süslerinizi ve cazibenizi dışarı vurarak çıkmayın. Namazınızı bütün şartlarına riayet ederek, aksatmadan ve vaktinde kılın, zekâtınızı tam verin; (bütün emir ve yasaklarında) Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi) Peygamberin şerefli hane halkı, (ey Ehli Beyt)! Allah, sizden her türlü kiri giderip, sizi tertemiz yapmak diliyor.
34 Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetleri ve (bilhassa Rasûlüllah’ın Sünneti olarak tecelli eden) hikmet düsturları üzerinde çalışın ve onları hatırdan çıkarmayın. Muhakkak ki Allah, (ilmiyle insanların kalbleri ve zihinleri dahil) en gizli şeylere bile nüfuz eder ve her şeyden hakkıyla haberdardır.
35 Allah’a tam teslim olmuş erkekler ve tam teslim olmuş kadınlar, hakkıyla ve gerçekten iman etmiş erkekler ve hakkıyla ve gerçekten iman etmiş kadınlar, (İslâm’ın her hükmüne baş eğmiş) tam itaatkâr erkekler ve tam itaatkâr kadınlar, (bütün söz ve davranışlarında) dürüst ve yalandan uzak erkekler ve dürüst, yalandan uzak kadınlar, (İslâm’ı yaşamada) sebatkâr ve başlarına gelenlere sabreden erkekler, sebatkâr ve sabırlı kadınlar, (Allah karşısında) tam manâsıyla saygılı ve boyunları önde erkekler ve tam manâsıyla saygılı, boyunları önde kadınlar, (Allah yolunda ve muhtaçlar için) infakta bulunan erkekler ve infakta bulunan kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadın lar, ırzlarını, iffetlerini ve mahrem yerlerini (açılmaktan ve namahreme karşı) koruyan erkekler ve ırzlarını, iffetlerini ve mahrem yerlerini koruyan kadınlar, (ibadet içinde ve dışında) Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar: Allah, bu kutlu insanlar için (sürprizlerle dolu) bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
36 Allah ve Rasûlü bir meselede hükmünü verdiği zaman mü’min bir erkek veya mü’ min bir kadının kendileriyle alâkalı o meselede başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş demektir.
37 Hani sen, Allah’ın (hidayet ve Rasûlüllah’a sahabî olma) nimetine mazhar kıldığı, senin de (güzel muamele, hususî ilgi ve âzat etmekle kendisine) iyilikte bulunduğun zâta, “Hanımını yanında tut ve O’nun hakkında Allah’tan kork!” diyordun; fakat bunu derken de Allah’ın mutlaka açığa çıkaracağı bir hakikati içinde gizliyor ve bunu açıklama konusunda (imanlarını zedeleyecek bir tepki içine girerler diye) insanlardan çekiniyordun. Oysa (emirlerimizi aynen uygulaman lâzımdı ve bu sebeple de) asıl çekinmen gereken Allah’tı. Derken Zeyd, hanımıyla olan evlilik münasebetini sona erdirdi ve (o hanım boşandıktan sonra bekleme müddetini tamamlayınca) Biz O’nu sana nikâhladık, artık bundan böyle, evlâtlıkları eşleriyle evlilik münasebetlerini sona erdirdiğinde o hanımlarla evlenme hususunda mü’minler için bir güçlük, kınama ve hukukî engel olmasın. Allah’ın emri ne ise o yerine gelmelidir.
38 Allah’ın kendisi için takdir buyurup helâl kıldığı bir işi yerine getirmede Peygamber için bir güçlük, bir engel olmamalıdır. Daha önce geçen peygamberler hakkında da Allah’ın takdir ve icraatı böyle olmuştur. Allah ne emrederse, o tam yerinde ve mutlaka uygulanması gereken bir takdirdir.
39 Rasûller öyle seçkin kimselerdir ki, Allah’ın mesajlarını aynen tebliğ ederler ve (vazifelerini yaparlarken) en derin bir saygıyla sadece O’ndan çekinirler; onlar, Allah’ tan başka hiç kimseden çekinmezler. Kullarını sorgulayıcı ve yaptıklarını değerlendiren olarak Allah kâfidir.
40 Muhammed, sizden hiçbir erkeğin babası değildir; O, Allah’ın Rasûlü’dür ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.
41 Ey iman edenler! Allah’ı çok hatırlayın ve çok anın.
42 Sabah–akşam (gece–güdüz) O’nu hep tesbih edin, (O’nun her türlü noksanlıktan, yanlış ve abes iş işlemekten, ortakları bulunmaktan, yaratılmışa ait eksik özelliklere sahip olmaktan mutlak münezzeh olduğunu hiç unutmayın ve bunu ilan edin).
43 O Allah ki, sizi (zihnî, kalbî, içtimaî, siyasî her türlü) karanlıklardan nûra çıkarmak ve nurda sabit kılmak için size feyiz ve rahmet indirir; melekleri de (aynı maksatla) sizin için dua ve istiğfarda bulunurlar. Gerçekten Allah, mü’minlere karşı pek merhametlidir; (onlara daima hususî merhametiyle muamele eder).
44 Onlar, Allah’a kavuşacakları gün her türlü sıkıntı ve azaptan ebedî selâmet müjdesi ve iltifatıyla karşılanırlar. Allah, onlar için pek bol, artıp eksilmeyen, hiç zararsız ve bütünüyle hayır bir mükâfat hazırlamıştır.
45 Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Biz, seni (hayatıyla gerçeğe, aynı zamanda Kıyamet Günü ümmetin hakkında) şahit, (iman ve salih amel karşılığında af, rahmet ve mükâfatımızla) müjdeleyici ve (her türlü dalâlet yollarıyla, bu yolların sonuçlarına karşı) uyarıcı olarak gönderdik.
46 Ayrıca, O’nun izniyle (bütün insanları ve cinleri) Allah’a çağıran bir davetçi ve (kalbleri, zihinleri ve insanların yollarını) aydınlatan güneşmisal bir lamba olarak da (gönderdik).
47 (Senin saçtığın ışıkla aydınlanıp, onun altında yollarını bulan) mü’minlere şu müjdeyi ver ki, onlar, Allah tarafından büyük bir lütf u ihsana nail olacaklardır.
48 Kâfirler ve münafıklara ise (sana yaptıkları, yapacakları İslâm’a ters tekliflerinde) asla itibar etme. Bununla birlikte, sana verdikleri eza ve cefaya katlan ve Allah’a güvenip dayan. Allah, (güvenilip dayanılacak ve işlerin Kendisine havale edileceği) vekil olarak kâfidir.
49 Ey iman edenler! Mü’min (veya Kitap Ehli’nden) kadınlarla nikâh akdi yapıp, onlara evlilik münasebeti noktasında dokunmadan kendilerini boşayacak olursanız, bu durumda (bir başkasıyla evlenebilmeleri için) onlardan süre beklemelerini istemeye hakkınız yoktur. Kendilerine (böyle bir boşama için gerekli) ödemede bulunun ve güzellikle salın onları.
50 Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Şu gruplara dahil kadınlarla evlenmeyi sana helâl kıldık: Mehirlerini ödediğin eşlerin ve Allah’ın sana harp esiri olarak lütfettiği cariyelerin; hepsi de Allah yolunda senin hicret ettiğin gibi (Medine’ye) hicret etmiş olan amca kızların, hala kızların, dayı kızların ve teyze kızların; mehir istemeksizin kendisini Peygamber’e hibe eden ve Peygamber’in kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadın –bu hüküm, diğer mü’min erkekler hariç olmak üzere yalnızca sana hastır. Mü’minlere eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında neleri emrettiğimizi ise daha önce bildirmiştik. Bu hüküm, (evlenmenin külfetleri sebebiyle vazifeni yerine getirmede) herhangi bir sıkıntıya düşmemen içindir. Allah, gerçekten çok bağışlayıcıdır, hususî merhameti pek bol olandır.
51 Sana kendilerini mehir istemeden hibe edecek o kadınlardan dilediğini reddeder veya onunla evlenmeyi erteler, dilediğini kabul edersin; hanımlarından da dilediğini ziyaret etmeyi erteleyebilir, dilediğini yanına alırsın. Ziyaretini ertelediğin hanımlarından arzu ettiğine bilâhare öncelik vermende de üzerine bir vebal yoktur. Böyle yapman, onların daha çok sevinip mutluluk duymaları, (ziyaretleri ertelendiğinde) tasalanıp üzülmemeleri ve kendilerine olan muamelenden dolayı hepsinin hoşnut olması açısından daha münasiptir. Allah, kalblerinizde olan her şeyi bilir. Allah, gerçekten her şeyi hakkıyla bilendir, (kullarının hataları karşısında) çok sabırlı, çok müsamahalıdır.
52 Ve bundan böyle başka kadınlarla nikâhlanman, (Allah’ı ve Rasûlü’nü dünyaya ve dünyanın çekiciliklerine tercih etmiş bulunan) nikâhın altındaki hanımları boşayıp, yerlerine güzellikleri hoşuna bile gitmiş olsa başka kadın alman da artık helâl değildir. Ancak, elinin altında bulunan cariyeler bu yasağın dışındadır. Allah, her şey üzerinde hakkıyla gözetleyicidir.
53 Ey iman edenler! Peygamber’in odalarından herhangi birine size girme izni verilmeden girmeyin ve yemeğe çağrıldığınızda da yemeğin hazırlanmasını bekleyecek kadar erken gelmeyin. Ancak çağrıldığınız zaman girin ve yemek bittiği zaman da dağılın; aranızda sohbete dalmayın. Bu söylenenlerin aksine davranmanız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat O utandığından, size karşı bir şey söyleyememektedir. Ama Allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez. Eğer O’nun hanımlarına bir şey soracak veya onlardan bir şey isteyecek olursanız, onu perde gerisinden sorun veya isteyin. Böyle yapmanız, hem sizin kalbleriniz hem de onların kalbleri için çok daha nezih bir iştir. Allah’ ın Rasûlü’nü rahatsız etmeniz ve O’nun vefatından sonra da hanımlarını nikâhlamanız asla helâl değildir. Bunları işlemeniz, Allah katında çok ağır bir vebaldir.
54 Herhangi bir şeyi, (bu şey ne olursa olsun) açığa da vursanız, içinizde de tutsanız, (şunu unutmayın ki) Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
55 Eğer Peygamber’in hanımları, babaları (ve dedeleri, amcaları ve dayıları), oğulları (ve torunları), erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer Müslüman hanımlar ve (Ehli Kitap’ tan olup da) kendileriyle yakın münasebet içinde bulundukları güzel ahlâklı kadınlar ve ellerinin altındaki cariyeleriyle bir perde gerisinden olmaksızın konuşacak olurlarsa, bunda üzerlerine bir vebal yoktur. Bununla beraber, (ey Peygamber hanımları,) Allah’a gönülden saygı besleyin, O’na karşı gelmekten sakının ve daima takva dairesi içinde bulunun. Çünkü Allah, her şeye hakkıyla şahittir.
56 Allah, (Peygamberliğin en büyük temsilcisi O) Peygamber’e her zaman hususî rahmetiyle muamele eder ve O’nu yüceltir; melekleri ise, (O’nun kendisi için takdir edilmiş bulunan Allah tarafından övülme makamına yükselmesi ve dininin zaferi için) O’na daima dua ederler. Ey iman edenler! Siz de O’nu sevin, tam bir sadakat ve samimiyetle O’na tâbi olun ve Allah’ın rahmet ve selâmı O’na olsun diye dua edin ve tam bir teslimiyetle O’nun yolunu izlemeye bakın.
57 (Allah, Rasûlüllah ve İslâmî değerler hakkında yakışıksız söz ve davranışlarla) Allah’ı ve Rasûlü’nü incitenleri Allah dünyada da Âhiret’te de rahmetinden tardetmiş ve böyleleri için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
58 Mü’min erkek ve mü’min kadınları hak etmedikleri halde (uygunsuz söz ve davranışlarla) incitenler ise, büyük bir vebal ve çirkinliği ortada bir günah yüklenmişlerdir.
59 Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve bütün mü’minlerin hanımlarına ve kızlarına da söyle: (Evlerinin dışında ve nâmahremleri karşısında) dış örtülerini üzerlerine salsınlar. Böyle yapmaları, (imanları, iffetleri ve mahremiyet sebebiyle korunma altında olduklarının) bilinmesi ve kendilerine saygı duyulup, (sarkıntılık gibi yollarla) incitilmemeleri bakımından en uygun davranıştır. Allah, (mü’minler için) çok bağışlayıcıdır, hususi rahmeti pek bol olandır.
60 Eğer münafıklar, kalblerinin merkezinde (manevî hayatlarını kurutan) bir hastalık bulunanlar ve Medine’de (İslâm’ın merkezi gerçek medeniyet şehrinde fitneye, kargaşaya sebep olmak, umumî huzuru bozmak için) uygunsuz haberler, söylentiler yayanlar eğer bu yaptıklarından kesinlikle vazgeçmezlerse, andolsun seni onların üzerine musallat ederiz de, bundan sonra orada senin çevrende pek az bir süre kalabilirler.
61 Öyleleri, Allah’ın rahmetinden kovulmuşlardır. Nerede kendilerine rastlanırsa derdest edilir ve hak ettikleri şekilde öldürülürler.
62 Allah’ın sünneti (toplumların hayatı için koymuş olduğu ve dolayısıyla) daha önce geçen bütün toplumlarda geçerli olan kanunu ve yolu budur. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.
63 İnsanlar senden Kıyamet’in vaktini soruyorlar. De ki: “Onunla ilgili kesin bilgi ancak Allah’ın nezdindedir.” Nereden bileceksin, belki onun vakti yaklaşmıştır bile!
64 Allah, kâfirleri rahmetinden ebediyen uzaklaştırmış ve onlar için Alevli Ateş hazırlamıştır.
65 Orada ebediyen kalacaklar; ve ne kendilerini sahiplenip koruyacak bir velî, ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.
66 Yüzlerinin Ateş’te o yana bu yana çevrilip duracağı o gün, “Ah, keşke,” diye inleyeceklerdir, “keşke Allah’a itaat etmiş olsaydık, keşke Rasûl’e itaat etmiş olsaydık!”
67 Ve itiraf edeceklerdir: “Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, (inkârcı) önderlerimize ve büyük (bildik)lerimize uyduk, itaati onlara yaptık, onlar da bizi sapkın yollara sürüklediler.
68 “Rabbimiz! Onlara azabı iki kat ver ve onlara öyle bir lânet et (ki, rahmetin nedir hiç bilmesinler)!”
69 Ey iman edenler! (Rasûlüllah’a karşı söz ve davranışlarınızda gereken dikkat ve titizliği gösterin. Gösterin de,) Musa’ya eza–cefa edenler gibi olmayın ve unutmayın ki Allah, (halkının) kendisiyle ilgili söylediği bütün yakışıksız sözlerle onun hiçbir alâkasının olmadığını ortaya koymuştur. O, Allah nezdinde büyük itibar sahibiydi.
70 Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının ve her zaman doğru, yerinde söz söyleyin.
71 Ki Allah, sizi meşrû, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik davranışlara yöneltsin, işlerinizi düzgün kılsın ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, hiç şüphesiz çok büyük bir feyiz, bereket ve başarıya nail olur.
73 Neticede (herkesin iradî tercihine bağlı olarak) Allah, münafık erkekler ve münafık kadınlarla müşrik erkekler ve müşrik kadınları cezalandıracak, mü’min erkek ve mü’min kadınların tevbelerini ise kabul buyurup, onlara hususî rahmetiyle muamele edecektir. Allah, gerçekten çok bağışlayıcıdır, (bilhassa tevbe ile Kendisi’ne yönelen mü’min kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ 1
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراًۙ 2
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً 3
مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓئ۪ تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ 4
اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَمَوَال۪يكُمْۜ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 5
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ اِلَّٓا اَنْ تَفْعَلُٓوا اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِكُمْ مَعْرُوفاًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً 6
وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّ۪نَ م۪يثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۖ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاًۙ 7
لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟ 8
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَٓاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً وَجُنُوداً لَمْ تَرَوْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراًۚ 9
اِذْ جَٓاؤُ۫كُمْ مِنْ فَوْقِكُمْ وَمِنْ اَسْفَلَ مِنْكُمْ وَاِذْ زَاغَتِ الْاَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللّٰهِ الظُّنُونَا 10
هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالاً شَد۪يداً 11
وَاِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اِلَّا غُرُوراً 12
وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً 13
وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ اَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَاٰتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَٓا اِلَّا يَس۪يراً 14
وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْاَدْبَارَۜ وَكَانَ عَهْدُ اللّٰهِ مَسْؤُ۫لاً 15
قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً 16
قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً 17
قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الْمُعَوِّق۪ينَ مِنْكُمْ وَالْقَٓائِل۪ينَ لِاِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ اِلَيْنَاۚ وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ اِلَّا قَل۪يلاًۙ 18
اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً 19
يَحْسَبُونَ الْاَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُواۚ وَاِنْ يَأْتِ الْاَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ اَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْاَعْرَابِ يَسْـَٔلُونَ عَنْ اَنْبَٓائِكُمْۜ وَلَوْ كَانُوا ف۪يكُمْ مَا قَاتَلُٓوا اِلَّا قَل۪يلاً۟ 20
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ 21
وَلَمَّا رَاَ الْمُؤْمِنُونَ الْاَحْزَابَۙ قَالُوا هٰذَا مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُۘ وَمَا زَادَهُمْ اِلَّٓا ا۪يمَاناً وَتَسْل۪يماًۜ 22
مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلاًۙ 23
لِيَجْزِيَ اللّٰهُ الصَّادِق۪ينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ اِنْ شَٓاءَ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۚ 24
وَرَدَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْراًۜ وَكَفَى اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ الْقِتَالَۜ وَكَانَ اللّٰهُ قَوِياًّ عَز۪يزاًۚ 25
وَاَنْزَلَ الَّذ۪ينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاص۪يهِمْ وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَر۪يقاً تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَر۪يقاًۚ 26
وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً۟ 27
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ اُمَتِّعْكُنَّ وَاُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً 28
وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً 29
يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً 30
وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً 31
يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَعْرُوفاًۚ 32
وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يراًۚ 33
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى ف۪ي بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَط۪يفاً خَب۪يراً۟ 34
اِنَّ الْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِق۪ينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِر۪ينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِع۪ينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّٓائِم۪ينَ وَالصَّٓائِمَاتِ وَالْحَافِظ۪ينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِر۪ينَ اللّٰهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً 35
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً 36
وَاِذْ تَقُولُ لِلَّـذ۪ٓي اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْف۪ي ف۪ي نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْد۪يهِ وَتَخْشَى النَّاسَۚ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰيهُۜ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَراً زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ حَرَجٌ ف۪ٓي اَزْوَاجِ اَدْعِيَٓائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَراًۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولاً 37
مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ ف۪يمَا فَرَضَ اللّٰهُ لَهُۜ سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ قَدَراً مَقْدُوراًۙ 38
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً 39
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّ۪نَۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟ 40
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ 41
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً 42
هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يماً 43
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَر۪يماً 44
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ 45
وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِـاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً مُن۪يراً 46
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلاً كَب۪يراً 47
وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً 48
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً 49
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 50
تُرْج۪ي مَنْ تَشَٓاءُ مِنْهُنَّ وَتُــْٔـو۪ٓي اِلَيْكَ مَنْ تَشَٓاءُۜ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ تَقَرَّ اَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَٓا اٰتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَل۪يماً 51
لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟ 52
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ اِلَّٓا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِر۪ينَ اِنٰيهُۙ وَلٰكِنْ اِذَا دُع۪يتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِس۪ينَ لِحَد۪يثٍۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْـي۪ مِنْكُمْۘ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْـي۪ مِنَ الْحَقِّۜ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَسْـَٔلُوهُنَّ مِنْ وَرَٓاءِ حِجَابٍۜ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّۜ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَٓا اَنْ تَنْكِحُٓوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِه۪ٓ اَبَداًۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْـدَ اللّٰهِ عَظ۪يـماً 53
اِنْ تُبْدُوا شَيْـٔاً اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً 54
لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يداً 55
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً 57
وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً۟ 58
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 59
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ 60
مَلْعُون۪ينَۚۛ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْت۪يلاً 61
سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً 62
يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً 63
اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِر۪ينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَع۪يراًۙ 64
خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۚ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراًۚ 65
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا 66
وَقَالُوا رَبَّنَٓا اِنَّٓا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُـبَرَٓاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّب۪يلَا 67
رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟ 68
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً 69
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداًۙ 70
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً 71
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ 72
لِيُعَذِّبَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً 73
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ
Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber; Sana yaraşır bir takva ile Allah’a karşı vazifelerini yerine getirmeye devam et ve O’nun korumasına sığın; (Din’e aykırı tekliflerinde) kâfirlere ve münafıklara asla itibar etme. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunandır.
1
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراًۙ
Sen, yalnızca Rabbinden sana vahyedilene uy. Muhakkak ki Allah, her yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.
2
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Ve Allah’a dayanıp güven. Allah, dayanılıp güvenilecek ve işlerin Kendisine havale edileceği merci olarak yeter.
3
مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓئ۪ تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ
Allah, bir adam için onun göğüs boşluğunda (biri iman, ibadet ve itaatte İlâh, Rab ve Ma’bud olarak Kendisine, diğeri başkalarına yönelsin diye) iki kalb var etmedi. (Etmedi de, O’na itaatin dışına çıkarak,) kendilerine “Annemin sırtı gibi ol!” demekle anneniz yerine koyup nefsinize haram ettiğiniz eşlerinizi de sizin gerçek anneleriniz kılmadı. Bunun gibi, evlâtlık edinip “evlâdım” diye çağırdığınız kişileri de sizin çocuklarınız yapmadı. Bütün bunlar, ağızlarınızla söylediğiniz, ama hiçbir gerçekliği olmayan sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve takip edilmesi gereken yola iletir.
4
اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَمَوَال۪يكُمْۜ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Evlâtlıklarınızı babalarına nisbet ederek çağırın; Allah katında doğru olan budur. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu durumda onlar Din’de kardeşleriniz ve aranızda karşılıklı haklar ve vazifeler bulunan yakın dostlarınızdır. Onları çağırma konusunda farkına varmadan düşebileceğiniz hatalardan dolayı size bir vebal yoktur; ancak kalblerinizdeki niyetten ve bilerek yaptıklarınızdan dolayı vebal vardır. Allah, kullarının günahlarını çok bağışlayandır; (kullarına karşı) hususî rahmeti pek bol olandır.
5
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ اِلَّٓا اَنْ تَفْعَلُٓوا اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِكُمْ مَعْرُوفاًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً
O Peygamber, mü’minler üzerinde bizzat onların kendileri üzerindeki haklarından daha öte hak sahibidir; ve (onların gerçekte babası olmamakla birlikte, onlara karşı baba konumunda olduğundan,) O’nun eşleri de mü’minlerin anneleridir. Şu kadar ki, aralarında kan bağı bulunanlar, Allah’ın Kitabı’na göre birbirlerine (miras ve yardımlaşma hususunda) diğer mü’minlerden, bu arada muhacirlerden daha yakın ve karşılıklı daha çok hak sahibidirler. Bununla birlikte, her zaman dostlarınıza iyilikte bulunabilir ve onlara vasiyetle mirasınızdan bir miktar mal bırakabilirsiniz. Allah’ın Kitabı’nda kayıtlı olan budur.
6
وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّ۪نَ م۪يثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۖ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاًۙ
Hatırla ki, peygamberlerden vazifeleriyle ilgili olarak çok kuvvetli söz aldık; ve senden, ayrıca Nuh’tan, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa’dan da. Gerçekten çok ağır bir söz aldık onlardan.
7
لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟
Elbette Allah, sözünde sadık olanlara sadakatlerine tevdi edilen emanetten soracaktır; O, kâfirler için ise pek acı bir azap hazırlamıştır.
8
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَٓاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً وَجُنُوداً لَمْ تَرَوْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراًۚ
Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Ordular üzerinize gelmişti ve Biz de onların üzerine her şeyi kavuran, savuran bir kasırga ve sizin görmediğiniz (semavî) ordular göndermiştik. Allah, ne yapıyorsanız hepsini çok iyi görmekteydi.
9
اِذْ جَٓاؤُ۫كُمْ مِنْ فَوْقِكُمْ وَمِنْ اَسْفَلَ مِنْكُمْ وَاِذْ زَاغَتِ الْاَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللّٰهِ الظُّنُونَا
O zaman üstünüzden (doğu tarafından) ve altınızdan (batı tarafından) gelmişlerdi. Artık öyle bir durumdu ki, gözler kaymış, yürekler ağızlara, can hulkuma gelmişti. Ve (mü’minlerin içindeki zayıf imanlılar olarak) Allah hakkında yakışıksız zanlar besliyordunuz.
10
هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالاً شَد۪يداً
İşte böyle, mü’minler (bu çetin şartlarla) denendiler ve sarsıldıkça sarsılıp, şiddetle silkelendiler.
11
وَاِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اِلَّا غُرُوراً
O vakit münafıklar ve kalblerinin ta merkezinde hastalık bulunanlar, “Meğer Allah ve Rasûlü bize ancak bir aldanış va’ detmiş!” diye söyleniyorlardı.
12
وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً
İçlerinde bulunan (ve korkudan tir tir titreyen) bir bölük de, “Ey Yesrib halkı,” diyordu, “düşmana karşı dayanabilecek durumda değilsiniz, dolayısıyla evlerinize dönün!” Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz korunmasız!” diyerek Peygamber’den izin istiyorlardı. Oysa, evleri hiç de korunmasız değildi. Maksatları sadece savaştan kaçmaktı.
13
وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ اَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَاٰتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَٓا اِلَّا يَس۪يراً
Demek oluyor ki, evlerine gerçekten şehrin her tarafından saldırılsaydı ve kendilerinden İslâm’dan dönmeleri istenseydi, azıcık bir tereddütten sonra bunu da yapacaklardı.
14
وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْاَدْبَارَۜ وَكَانَ عَهْدُ اللّٰهِ مَسْؤُ۫لاً
Oysa, daha önce (Rasûlü’ne biat ederlerken) ne olursa olsun düşman karşısında geriye dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a kesin söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz, sorumluluk gerektirir ve (o sözü verenler) mutlaka ondan sorguya çekilirler.
15
قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
De ki: “Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, böyle bir kaçmanın size asla faydası olmayacaktır. (Ne kadar yaşarsanız yaşayın,) pek az bir süre, (yani ancak ecelinize kadar) hayatta kalmanıza müsaade edilecektir.”
16
قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
De ki: “Eğer Allah hakkınızda bir felâket dilemişse ya da bir rahmet dilemişse, kimin haddine ki, hakkınızda dilediğini yapması hususunda Allah’a mani olabilsin?” Eğer Allah onları terketmişse, onlar artık ne işlerini havale edebilecekleri ve kendilerini sahiplenecek bir veli bulabilirler, ne de bir yardımcı.
17
قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الْمُعَوِّق۪ينَ مِنْكُمْ وَالْقَٓائِل۪ينَ لِاِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ اِلَيْنَاۚ وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ اِلَّا قَل۪يلاًۙ
Allah, içinizden başkalarını savaştan alıkoymaya çalışanları ve kardeşlerine, “Hayatınızı tehlikeye atmayı bırakın da, hadi bize katılın!” deyip duranları elbette biliyor. Onlar zaten savaşa pek az iştirak etmekteydiler.
18
اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً
(Allah davası için) size iştirak etmekte pek cimri ve pek isteksizdirler. Savaşta tehlike ile yüzyüze geldiklerinde, ölüm sekeratına düşmüş kimsenin bakışı gibi gözleri korku ile yuvalarından fırlamış bir halde yardım için sana baktıklarını görürsün. Savaş bitip de tehlike ortadan kalkınca da, ganimete konmak ve zafer şerefinde en büyük payı almak için keskin dilleriyle size yüklenip dururlar. Onlar, gerçekten iman etmiş değillerdir, Allah da, bütün yaptıklarını boşa çıkarmıştır; (kendilerine dünyada başarı vermediği gibi, Âhiret’te de herhangi bir mükâfat verecek değildir). Bu, Allah için pek kolaydır.
19
يَحْسَبُونَ الْاَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُواۚ وَاِنْ يَأْتِ الْاَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ اَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْاَعْرَابِ يَسْـَٔلُونَ عَنْ اَنْبَٓائِكُمْۜ وَلَوْ كَانُوا ف۪يكُمْ مَا قَاتَلُٓوا اِلَّا قَل۪يلاً۟
(Öylesine korku içindeydiler ki,) birleşik düşman kuvvetlerinin halâ çekip gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer o kuvvetler bir daha gelecek olsa, gönülden isterler ki, çöldeki bedevîler arasında bulunsunlar ve savaştaki durumunuzla ilgili haberleri uzaktan sorup öğrensinler. Gerçi aranızda bulunacak bile olsalar, bu takdirde de savaşa pek az iştirak ederler.
20
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
Allah’ın Rasûlü’nde sizin için, Allah’ı ve Âhiret Günü’nü hayatlarının gayesi yapan ve Allah’ı çok anan, O’na çok ibadet edenler için her bakımdan en mükemmel bir örnek vardır.
21
وَلَمَّا رَاَ الْمُؤْمِنُونَ الْاَحْزَابَۙ قَالُوا هٰذَا مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُۘ وَمَا زَادَهُمْ اِلَّٓا ا۪يمَاناً وَتَسْل۪يماًۜ
Mü’minler, o birleşik düşman kuvvetlerini karşılarında görünce, “İşte bu,” dediler, “Allah ve Rasûlü’nün bize haber verdiği ve va’dettiği şeydir. Allah ve Rasûlü, verdikleri her haber ve yaptıkları her va’dde elbette doğruyu söylerler.” Bu, onların ancak iman ve teslimiyetlerini arttırdı.
22
مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلاًۙ
Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi, sözünün gereğini yerine getirdi (ve şehit oldu), kimisi de sırasını beklemektedir. Asla verdikleri sözden dönmedi ve duruşlarını değiştirmediler.
23
لِيَجْزِيَ اللّٰهُ الصَّادِق۪ينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ اِنْ شَٓاءَ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۚ
Ebette Allah, sözlerinde duranları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandıracak, münafıkları ise dilerse cezalandıracak veya kendilerine tevbe nasip edip, tevbelerini kabul buyuracaktır. Allah, gerçekten günahları çok bağışlayandır, (bilhassa tevbe ile Kendisine yönelen kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
24
وَرَدَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْراًۜ وَكَفَى اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ الْقِتَالَۜ وَكَانَ اللّٰهُ قَوِياًّ عَز۪يزاًۚ
Allah, küfür içindeki o orduları elleri boş olarak kin ve gayzlarıyla geri çevirdi. Savaşa gerek kalmadan mü’minlerin zaferi için Allah yetti. Allah, gerçekten pek kuvvetlidir, her işte üstün ve mutlak galiptir.
25
وَاَنْزَلَ الَّذ۪ينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاص۪يهِمْ وَقَذَفَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَر۪يقاً تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَر۪يقاًۚ
Ehli Kitap’tan olup da, savaşta o kâfir ordularına içeriden destek veren (Kureyza Oğulları’nı da) kalelerinden indirdi ve kalblerine korku saldı. Onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.
26
وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً۟
(Allah), onların arazilerine, yurtlarına ve mallarına, ayrıca daha henüz ayak basmadığınız bir memlekete (Hayber) sizi vâris kıldı. Allah, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
27
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ اُمَتِّعْكُنَّ وَاُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً
Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber, eşlerine şöyle de: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım.
28
وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً
“Yok, eğer Allah’ı, Rasûlü’nü ve Âhiret yurdunu istiyorsanız, o takdirde bilin ki Allah, içinizden O’nu görüyormuşçasına dikkatli davranan ve davranacaklar için çok büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
29
يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً
Ey Peygamber hanımları! İçinizden kim (Rasûlüllah’a eza etme, gıybette bulunma, birine iftira atma vb.) çirkinliği aşikâr bir günah işlerse, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah için pek kolaydır.
30
وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً
İçinizden kim de Allah’a ve Rasûlü’ne içten itaat eder ve doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yaparsa, O’na da karşılığını iki misli verir ve O’nun için (Cennet’te) pek bol, artıp eksilmeyen, hiç zararsız, baştan sona hayır bir rızık hazırlarız.
31
يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَعْرُوفاًۚ
Ey Peygamber hanımları! Siz, başka herhangi bir kadın gibi değilsiniz; Allah’a gönülden saygı beslemeli, O’na karşı gelmekten sakınmalı ve daima konumuzun gerektirdiği şekilde davranmalısınız. Bu sebeple, (nâmahrem erkeklerle konuşmak zorunda kaldığınızda bir başka mü’min kadından daha fazla dikkatli olun ve) cilveli bir eda ile konuşmayın ki, kalbinde hastalık bulunan herhangi bir kişi (şeytanî bir) ümide kapılmasın. Size yaraşır şekilde ciddî ve ölçülü konuşun.
32
وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يراًۚ
(Dışarı çıkmanızı gerektiren mecbur bir sebep olmadıkça) evlerinizde vakarla oturun (ve mecburî bir ihtiyaç için dışarı çıkmanız gerektiğinde de) İslâm öncesi Cahiliye döneminde olduğu gibi, süslerinizi ve cazibenizi dışarı vurarak çıkmayın. Namazınızı bütün şartlarına riayet ederek, aksatmadan ve vaktinde kılın, zekâtınızı tam verin; (bütün emir ve yasaklarında) Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi) Peygamberin şerefli hane halkı, (ey Ehli Beyt)! Allah, sizden her türlü kiri giderip, sizi tertemiz yapmak diliyor.
33
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى ف۪ي بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَط۪يفاً خَب۪يراً۟
Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetleri ve (bilhassa Rasûlüllah’ın Sünneti olarak tecelli eden) hikmet düsturları üzerinde çalışın ve onları hatırdan çıkarmayın. Muhakkak ki Allah, (ilmiyle insanların kalbleri ve zihinleri dahil) en gizli şeylere bile nüfuz eder ve her şeyden hakkıyla haberdardır.
34
اِنَّ الْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِق۪ينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِر۪ينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِع۪ينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّٓائِم۪ينَ وَالصَّٓائِمَاتِ وَالْحَافِظ۪ينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِر۪ينَ اللّٰهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً
Allah’a tam teslim olmuş erkekler ve tam teslim olmuş kadınlar, hakkıyla ve gerçekten iman etmiş erkekler ve hakkıyla ve gerçekten iman etmiş kadınlar, (İslâm’ın her hükmüne baş eğmiş) tam itaatkâr erkekler ve tam itaatkâr kadınlar, (bütün söz ve davranışlarında) dürüst ve yalandan uzak erkekler ve dürüst, yalandan uzak kadınlar, (İslâm’ı yaşamada) sebatkâr ve başlarına gelenlere sabreden erkekler, sebatkâr ve sabırlı kadınlar, (Allah karşısında) tam manâsıyla saygılı ve boyunları önde erkekler ve tam manâsıyla saygılı, boyunları önde kadınlar, (Allah yolunda ve muhtaçlar için) infakta bulunan erkekler ve infakta bulunan kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadın lar, ırzlarını, iffetlerini ve mahrem yerlerini (açılmaktan ve namahreme karşı) koruyan erkekler ve ırzlarını, iffetlerini ve mahrem yerlerini koruyan kadınlar, (ibadet içinde ve dışında) Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar: Allah, bu kutlu insanlar için (sürprizlerle dolu) bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
35
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً
Allah ve Rasûlü bir meselede hükmünü verdiği zaman mü’min bir erkek veya mü’ min bir kadının kendileriyle alâkalı o meselede başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş demektir.
36
وَاِذْ تَقُولُ لِلَّـذ۪ٓي اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْف۪ي ف۪ي نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْد۪يهِ وَتَخْشَى النَّاسَۚ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰيهُۜ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَراً زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ حَرَجٌ ف۪ٓي اَزْوَاجِ اَدْعِيَٓائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَراًۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولاً
Hani sen, Allah’ın (hidayet ve Rasûlüllah’a sahabî olma) nimetine mazhar kıldığı, senin de (güzel muamele, hususî ilgi ve âzat etmekle kendisine) iyilikte bulunduğun zâta, “Hanımını yanında tut ve O’nun hakkında Allah’tan kork!” diyordun; fakat bunu derken de Allah’ın mutlaka açığa çıkaracağı bir hakikati içinde gizliyor ve bunu açıklama konusunda (imanlarını zedeleyecek bir tepki içine girerler diye) insanlardan çekiniyordun. Oysa (emirlerimizi aynen uygulaman lâzımdı ve bu sebeple de) asıl çekinmen gereken Allah’tı. Derken Zeyd, hanımıyla olan evlilik münasebetini sona erdirdi ve (o hanım boşandıktan sonra bekleme müddetini tamamlayınca) Biz O’nu sana nikâhladık, artık bundan böyle, evlâtlıkları eşleriyle evlilik münasebetlerini sona erdirdiğinde o hanımlarla evlenme hususunda mü’minler için bir güçlük, kınama ve hukukî engel olmasın. Allah’ın emri ne ise o yerine gelmelidir.
37
مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ ف۪يمَا فَرَضَ اللّٰهُ لَهُۜ سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ قَدَراً مَقْدُوراًۙ
Allah’ın kendisi için takdir buyurup helâl kıldığı bir işi yerine getirmede Peygamber için bir güçlük, bir engel olmamalıdır. Daha önce geçen peygamberler hakkında da Allah’ın takdir ve icraatı böyle olmuştur. Allah ne emrederse, o tam yerinde ve mutlaka uygulanması gereken bir takdirdir.
38
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Rasûller öyle seçkin kimselerdir ki, Allah’ın mesajlarını aynen tebliğ ederler ve (vazifelerini yaparlarken) en derin bir saygıyla sadece O’ndan çekinirler; onlar, Allah’ tan başka hiç kimseden çekinmezler. Kullarını sorgulayıcı ve yaptıklarını değerlendiren olarak Allah kâfidir.
39
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّ۪نَۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟
Muhammed, sizden hiçbir erkeğin babası değildir; O, Allah’ın Rasûlü’dür ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.
40
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ
Ey iman edenler! Allah’ı çok hatırlayın ve çok anın.
41
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً
Sabah–akşam (gece–güdüz) O’nu hep tesbih edin, (O’nun her türlü noksanlıktan, yanlış ve abes iş işlemekten, ortakları bulunmaktan, yaratılmışa ait eksik özelliklere sahip olmaktan mutlak münezzeh olduğunu hiç unutmayın ve bunu ilan edin).
42
هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يماً
O Allah ki, sizi (zihnî, kalbî, içtimaî, siyasî her türlü) karanlıklardan nûra çıkarmak ve nurda sabit kılmak için size feyiz ve rahmet indirir; melekleri de (aynı maksatla) sizin için dua ve istiğfarda bulunurlar. Gerçekten Allah, mü’minlere karşı pek merhametlidir; (onlara daima hususî merhametiyle muamele eder).
43
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَر۪يماً
Onlar, Allah’a kavuşacakları gün her türlü sıkıntı ve azaptan ebedî selâmet müjdesi ve iltifatıyla karşılanırlar. Allah, onlar için pek bol, artıp eksilmeyen, hiç zararsız ve bütünüyle hayır bir mükâfat hazırlamıştır.
44
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ
Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Biz, seni (hayatıyla gerçeğe, aynı zamanda Kıyamet Günü ümmetin hakkında) şahit, (iman ve salih amel karşılığında af, rahmet ve mükâfatımızla) müjdeleyici ve (her türlü dalâlet yollarıyla, bu yolların sonuçlarına karşı) uyarıcı olarak gönderdik.
45
وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِـاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً مُن۪يراً
Ayrıca, O’nun izniyle (bütün insanları ve cinleri) Allah’a çağıran bir davetçi ve (kalbleri, zihinleri ve insanların yollarını) aydınlatan güneşmisal bir lamba olarak da (gönderdik).
46
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلاً كَب۪يراً
(Senin saçtığın ışıkla aydınlanıp, onun altında yollarını bulan) mü’minlere şu müjdeyi ver ki, onlar, Allah tarafından büyük bir lütf u ihsana nail olacaklardır.
47
وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Kâfirler ve münafıklara ise (sana yaptıkları, yapacakları İslâm’a ters tekliflerinde) asla itibar etme. Bununla birlikte, sana verdikleri eza ve cefaya katlan ve Allah’a güvenip dayan. Allah, (güvenilip dayanılacak ve işlerin Kendisine havale edileceği) vekil olarak kâfidir.
48
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً
Ey iman edenler! Mü’min (veya Kitap Ehli’nden) kadınlarla nikâh akdi yapıp, onlara evlilik münasebeti noktasında dokunmadan kendilerini boşayacak olursanız, bu durumda (bir başkasıyla evlenebilmeleri için) onlardan süre beklemelerini istemeye hakkınız yoktur. Kendilerine (böyle bir boşama için gerekli) ödemede bulunun ve güzellikle salın onları.
49
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Şu gruplara dahil kadınlarla evlenmeyi sana helâl kıldık: Mehirlerini ödediğin eşlerin ve Allah’ın sana harp esiri olarak lütfettiği cariyelerin; hepsi de Allah yolunda senin hicret ettiğin gibi (Medine’ye) hicret etmiş olan amca kızların, hala kızların, dayı kızların ve teyze kızların; mehir istemeksizin kendisini Peygamber’e hibe eden ve Peygamber’in kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadın –bu hüküm, diğer mü’min erkekler hariç olmak üzere yalnızca sana hastır. Mü’minlere eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında neleri emrettiğimizi ise daha önce bildirmiştik. Bu hüküm, (evlenmenin külfetleri sebebiyle vazifeni yerine getirmede) herhangi bir sıkıntıya düşmemen içindir. Allah, gerçekten çok bağışlayıcıdır, hususî merhameti pek bol olandır.
50
تُرْج۪ي مَنْ تَشَٓاءُ مِنْهُنَّ وَتُــْٔـو۪ٓي اِلَيْكَ مَنْ تَشَٓاءُۜ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ تَقَرَّ اَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَٓا اٰتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَل۪يماً
Sana kendilerini mehir istemeden hibe edecek o kadınlardan dilediğini reddeder veya onunla evlenmeyi erteler, dilediğini kabul edersin; hanımlarından da dilediğini ziyaret etmeyi erteleyebilir, dilediğini yanına alırsın. Ziyaretini ertelediğin hanımlarından arzu ettiğine bilâhare öncelik vermende de üzerine bir vebal yoktur. Böyle yapman, onların daha çok sevinip mutluluk duymaları, (ziyaretleri ertelendiğinde) tasalanıp üzülmemeleri ve kendilerine olan muamelenden dolayı hepsinin hoşnut olması açısından daha münasiptir. Allah, kalblerinizde olan her şeyi bilir. Allah, gerçekten her şeyi hakkıyla bilendir, (kullarının hataları karşısında) çok sabırlı, çok müsamahalıdır.
51
لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟
Ve bundan böyle başka kadınlarla nikâhlanman, (Allah’ı ve Rasûlü’nü dünyaya ve dünyanın çekiciliklerine tercih etmiş bulunan) nikâhın altındaki hanımları boşayıp, yerlerine güzellikleri hoşuna bile gitmiş olsa başka kadın alman da artık helâl değildir. Ancak, elinin altında bulunan cariyeler bu yasağın dışındadır. Allah, her şey üzerinde hakkıyla gözetleyicidir.
52
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ اِلَّٓا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِر۪ينَ اِنٰيهُۙ وَلٰكِنْ اِذَا دُع۪يتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِس۪ينَ لِحَد۪يثٍۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْـي۪ مِنْكُمْۘ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْـي۪ مِنَ الْحَقِّۜ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَسْـَٔلُوهُنَّ مِنْ وَرَٓاءِ حِجَابٍۜ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّۜ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَٓا اَنْ تَنْكِحُٓوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِه۪ٓ اَبَداًۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْـدَ اللّٰهِ عَظ۪يـماً
Ey iman edenler! Peygamber’in odalarından herhangi birine size girme izni verilmeden girmeyin ve yemeğe çağrıldığınızda da yemeğin hazırlanmasını bekleyecek kadar erken gelmeyin. Ancak çağrıldığınız zaman girin ve yemek bittiği zaman da dağılın; aranızda sohbete dalmayın. Bu söylenenlerin aksine davranmanız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat O utandığından, size karşı bir şey söyleyememektedir. Ama Allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez. Eğer O’nun hanımlarına bir şey soracak veya onlardan bir şey isteyecek olursanız, onu perde gerisinden sorun veya isteyin. Böyle yapmanız, hem sizin kalbleriniz hem de onların kalbleri için çok daha nezih bir iştir. Allah’ ın Rasûlü’nü rahatsız etmeniz ve O’nun vefatından sonra da hanımlarını nikâhlamanız asla helâl değildir. Bunları işlemeniz, Allah katında çok ağır bir vebaldir.
53
اِنْ تُبْدُوا شَيْـٔاً اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً
Herhangi bir şeyi, (bu şey ne olursa olsun) açığa da vursanız, içinizde de tutsanız, (şunu unutmayın ki) Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
54
لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يداً
Eğer Peygamber’in hanımları, babaları (ve dedeleri, amcaları ve dayıları), oğulları (ve torunları), erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer Müslüman hanımlar ve (Ehli Kitap’ tan olup da) kendileriyle yakın münasebet içinde bulundukları güzel ahlâklı kadınlar ve ellerinin altındaki cariyeleriyle bir perde gerisinden olmaksızın konuşacak olurlarsa, bunda üzerlerine bir vebal yoktur. Bununla beraber, (ey Peygamber hanımları,) Allah’a gönülden saygı besleyin, O’na karşı gelmekten sakının ve daima takva dairesi içinde bulunun. Çünkü Allah, her şeye hakkıyla şahittir.
55
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً
Allah, (Peygamberliğin en büyük temsilcisi O) Peygamber’e her zaman hususî rahmetiyle muamele eder ve O’nu yüceltir; melekleri ise, (O’nun kendisi için takdir edilmiş bulunan Allah tarafından övülme makamına yükselmesi ve dininin zaferi için) O’na daima dua ederler. Ey iman edenler! Siz de O’nu sevin, tam bir sadakat ve samimiyetle O’na tâbi olun ve Allah’ın rahmet ve selâmı O’na olsun diye dua edin ve tam bir teslimiyetle O’nun yolunu izlemeye bakın.
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً
(Allah, Rasûlüllah ve İslâmî değerler hakkında yakışıksız söz ve davranışlarla) Allah’ı ve Rasûlü’nü incitenleri Allah dünyada da Âhiret’te de rahmetinden tardetmiş ve böyleleri için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
57
وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً۟
Mü’min erkek ve mü’min kadınları hak etmedikleri halde (uygunsuz söz ve davranışlarla) incitenler ise, büyük bir vebal ve çirkinliği ortada bir günah yüklenmişlerdir.
58
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi olan) Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve bütün mü’minlerin hanımlarına ve kızlarına da söyle: (Evlerinin dışında ve nâmahremleri karşısında) dış örtülerini üzerlerine salsınlar. Böyle yapmaları, (imanları, iffetleri ve mahremiyet sebebiyle korunma altında olduklarının) bilinmesi ve kendilerine saygı duyulup, (sarkıntılık gibi yollarla) incitilmemeleri bakımından en uygun davranıştır. Allah, (mü’minler için) çok bağışlayıcıdır, hususi rahmeti pek bol olandır.
59
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ
Eğer münafıklar, kalblerinin merkezinde (manevî hayatlarını kurutan) bir hastalık bulunanlar ve Medine’de (İslâm’ın merkezi gerçek medeniyet şehrinde fitneye, kargaşaya sebep olmak, umumî huzuru bozmak için) uygunsuz haberler, söylentiler yayanlar eğer bu yaptıklarından kesinlikle vazgeçmezlerse, andolsun seni onların üzerine musallat ederiz de, bundan sonra orada senin çevrende pek az bir süre kalabilirler.
60
مَلْعُون۪ينَۚۛ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْت۪يلاً
Öyleleri, Allah’ın rahmetinden kovulmuşlardır. Nerede kendilerine rastlanırsa derdest edilir ve hak ettikleri şekilde öldürülürler.
61
سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً
Allah’ın sünneti (toplumların hayatı için koymuş olduğu ve dolayısıyla) daha önce geçen bütün toplumlarda geçerli olan kanunu ve yolu budur. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.
62
يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً
İnsanlar senden Kıyamet’in vaktini soruyorlar. De ki: “Onunla ilgili kesin bilgi ancak Allah’ın nezdindedir.” Nereden bileceksin, belki onun vakti yaklaşmıştır bile!
63
اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِر۪ينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَع۪يراًۙ
Allah, kâfirleri rahmetinden ebediyen uzaklaştırmış ve onlar için Alevli Ateş hazırlamıştır.
64
خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۚ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراًۚ
Orada ebediyen kalacaklar; ve ne kendilerini sahiplenip koruyacak bir velî, ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.
65
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
Yüzlerinin Ateş’te o yana bu yana çevrilip duracağı o gün, “Ah, keşke,” diye inleyeceklerdir, “keşke Allah’a itaat etmiş olsaydık, keşke Rasûl’e itaat etmiş olsaydık!”
66
وَقَالُوا رَبَّنَٓا اِنَّٓا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُـبَرَٓاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّب۪يلَا
Ve itiraf edeceklerdir: “Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, (inkârcı) önderlerimize ve büyük (bildik)lerimize uyduk, itaati onlara yaptık, onlar da bizi sapkın yollara sürüklediler.
67
رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟
“Rabbimiz! Onlara azabı iki kat ver ve onlara öyle bir lânet et (ki, rahmetin nedir hiç bilmesinler)!”
68
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً
Ey iman edenler! (Rasûlüllah’a karşı söz ve davranışlarınızda gereken dikkat ve titizliği gösterin. Gösterin de,) Musa’ya eza–cefa edenler gibi olmayın ve unutmayın ki Allah, (halkının) kendisiyle ilgili söylediği bütün yakışıksız sözlerle onun hiçbir alâkasının olmadığını ortaya koymuştur. O, Allah nezdinde büyük itibar sahibiydi.
69
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداًۙ
Ey iman edenler! Allah’a gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının ve her zaman doğru, yerinde söz söyleyin.
70
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Ki Allah, sizi meşrû, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik davranışlara yöneltsin, işlerinizi düzgün kılsın ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, hiç şüphesiz çok büyük bir feyiz, bereket ve başarıya nail olur.
71
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ
Neticede (herkesin iradî tercihine bağlı olarak) Allah, münafık erkekler ve münafık kadınlarla müşrik erkekler ve müşrik kadınları cezalandıracak, mü’min erkek ve mü’min kadınların tevbelerini ise kabul buyurup, onlara hususî rahmetiyle muamele edecektir. Allah, gerçekten çok bağışlayıcıdır, (bilhassa tevbe ile Kendisi’ne yönelen mü’min kullarına karşı) hususî rahmet ve merhameti pek bol olandır.
72
لِيُعَذِّبَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 72

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

73

Sureler

Mealler