Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Mekke'nin ileri gelen inkârcılarına büyük bir umut ve heyecanla İslâm'ı tebliğ etmekte olan Peygamber, gözleri görmeyen bir müminin, "Ey Allah'ın Elçisi! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!" diye seslendiğini duyunca, yersiz ve zamansız bulduğu bu müdahaleden hoşlanmayarak suratını astı ve adamcağıza arkasını döndü. Neden mi?
2 Gözleri görmeyen ve bu yüzden İslâmî harekete önemli bir katkıda bulunmayacağı zannedilen zayıf bir mümin, Peygamberin yanına gelerek onun çok önemli gördüğü bu konuşmasını yarıda kesti ve meclislerinde "ayak takımı" olarak nitelendirdikleri kimseleri görmek istemeyen müşrikleri tedirgin edip onların davete kulak vermelerini engelledi diye.
3 Hayır, bunu yapmamalıydın, ey Peygamber! Ne biliyorsun, belki de o kör adam, senin okuyacağın birkaç ayet sayesinde günah kirlerinden arınıp tertemiz bir kul olacak?
4 Ya da senin vereceğin öğüdü can kulağıyla dinleyecek de, bu öğüt ona fayda verecek?
5 Fakat kendisini her konuda yeterli gören ve Allah'ın yol göstericiliğine muhtaç olmadığını iddia eden o kibirli kâfire gelince;
6 Sen, imana gelir ümidiyle —hidayete gönlünü açan o tertemiz mümini ihmal etme pahasına— ona yöneliyorsun.
7 Oysa apaçık hakikati kendisine tebliğ ettiğin hâlde, hâlâ inat ve kibirle yüz çeviriyorsa, sen onun inkâr ve günah kirlerinden arınmamasından sorumlu değilsin ki.
8 Öte yandan, Kur'an'a susamış bir hâlde sana büyük bir istekle gelen,
9 Hem de kalbi Allah'a karşı saygıyla dopdolu olduğu hâlde gelmişken,
10 Sen ona gereken ilgi ve şefkati göstermiyorsun. Oysa tebliğ ve irşatta öncülük hakkı daima "arınmak" isteyen kimselerin olmalıdır.
11 Hayır, sakın bunu bir daha yapma! Kur'an'a iman etme "lütfunda" bulunacaklar diye, o inkârcılara aşırı yüz verip onları şımartma. Allah'ın ayetlerini onlara "yalvarırcasına" tebliğ ederek bu Kitabın değerine gölge düşürme. Çünkü bu Kur'an, arınmaya gönlü olanlar için bir öğüt ve uyarıdan ibarettir.
12 Öyleyse, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen, ondan öğüt alsın. Kendisini ebedî azaba mahkûm etmek isteyen de, bırak ondan yüz çevirsin.
13 O Kur'an ki, kutsal sahifelerde ayet ayet, sure sure nakşedilmiş bir ilâhî yol göstericidir.
14 Hiçbir kâfirin himmetine muhtaç olmayan yüce ve tertemiz sahifelerde...
15 Melekler arasından seçilen elçiler aracılığıyla gönderilen sahifelerde...
16 Melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla…

Yani bu Kur'an, melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla Muhammed (s)'in kalbine vahyedilen, böylece Son Elçinin diliyle insanlığa sunulan ve onun izinden yürüyen İslâm davetçilerinin tebliğ çalışmalarıyla tüm dünyaya duyurulan ilâhî kurtuluş müjdesidir.

Ama gel gör ki, insanların çoğu ayetlerimizden yüz çeviriyor:
17 Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!
18 Hiç düşünmez mi ki, Allah onu hangi şeyden yaratmış:
19 Bir damlacık sudan! Öyle ki, Rabb'i onu bir çiğnem et parçası hâlinde yarattı, sonra ona, yeryüzünde karşılaşacağı ortam ve şartlara uygun harika bir şekil verdi.
20 Böylece, ona birçok imkân ve yetenekler bahşederek önce annesinin karnından çıkmasının, daha sonra yeryüzünde yaşamasının yolunu kolaylaştırdı.
21 Derken, kısacık bir ömrün ardından onu öldürüp mezara koydu.
22 Ve dilediği zaman onu yeniden diriltip hesaba çekecektir.

Peki, insanoğlu kendisine bahşedilen bütün imkânları yerinde ve yeterli bir şekilde kullanarak istenen olgunluk seviyesine ulaşabildi mi?
23 Hayır, çünkü o, Rabb'inin Kitap göndererek kendisine emrettiği kulluk görevini henüz tam olarak yerine getirmiş değildir.
24 Öyleyse insan, yiyeceklerinin nasıl mucizevî bir şekilde hazırlanıp önüne getirildiğine bir baksın:
25 Biz canlıların hayat kaynağı olan suyu nasıl bulutlardan şarıl şarıl akıttık.
26 Sonra, toprağı nasıl lime lime yarıp oradan yemyeşil filizler çıkardık.
27 Böylece, orada harika bitkiler yetiştirdik; örneğin, besin deposu tahıllar,
28 Üzüm bağları, sebzelerle dolu bostanlıklar,
29 Boy boy zeytinlikler, hurmalıklar,
30 İri ve sık ağaçlı güzelim bahçeler,
31 Çeşit çeşit lezzetli meyveler, rengârenk çiçekler, hayvanlarınız için çayırlar ve daha neler neler...
32 Ve bütün bunları, sizin ve hayvanlarınızın her türlü ihtiyaçları karşılanmış bir hâlde, rahat ve huzur içinde yaşaması için yaptık.

İşte, evrenin her zerresinde şahit olduğunuz bu muazzam sistem ve sizi çepeçevre saran bunca nimetler, kâinatın mükemmel bir ölçü ve hesaba göre yaratıldığını ve varlık âleminde nihaî anlamda zulme, haksızlığa asla yer olmadığını gözler önüne sermekte ve ilâhî adalet gereğince insanın mutlaka diriltilip hesaba çekileceğini göstermektedir.
33 Evet, toprağa karışmış ölü bedenleri mezarlarından kaldıracak olan o müthiş çığlığın koptuğu ve tüm insanların, hesap vermek üzere Büyük Mahkemeye çıkarıldığı an,
34 O gün her günahkâr insan, kendi canının derdine düşecek ve tüm yakınlarını, sevdiklerini bırakıp kaçacak, mesela öz kardeşini,
35 Kendisini yetiştirip büyüten annesini, babasını,
36 Bir ömür aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve hatta bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı çocuklarını.
37 Çünkü o gün, onlardan her birinin başından aşkın işi ve kendisine yetecek kadar derdi vardır.
38 O gün öyle yüzler var ki, güneş gibi ışıl ışıl, apaydınlıktır,
39 Cenneti kazandığı için gülümsemekte, ilâhî müjdeyle sevinmektedir.
40 O gün öyle yüzler de vardır ki, keder ve pişmanlıktan toza toprağa bulanmış,
41 Ve üzerlerine kapkara bir dehşet ve ümitsizlik karanlığı çökmüştür.
42 İşte onlar, gerek sözleri, gerek ortaya koydukları hayat tarzıyla Allah'ın ayetlerini inkâr eden, böylece doğru yoldan sapan kimselerdir.

 
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ 1
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ 2
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ 3
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ 4
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ 5
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ 6
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ 7
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ 8
وَهُوَ يَخْشٰىۙ 9
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ 10
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ 11
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ 12
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ 13
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ 14
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ 15
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ 16
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ 17
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ 18
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ 19
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ 20
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ 21
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ 22
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ 23
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ 24
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ 25
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ 26
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ 27
وَعِنَباً وَقَضْباًۙ 28
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ 29
وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ 30
وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ 31
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ 32
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ 33
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ 34
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ 35
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ 36
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ 37
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ 38
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ 39
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ 40
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ 41
اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ 42
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ
Mekke'nin ileri gelen inkârcılarına büyük bir umut ve heyecanla İslâm'ı tebliğ etmekte olan Peygamber, gözleri görmeyen bir müminin, "Ey Allah'ın Elçisi! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!" diye seslendiğini duyunca, yersiz ve zamansız bulduğu bu müdahaleden hoşlanmayarak suratını astı ve adamcağıza arkasını döndü. Neden mi?
1
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ
Gözleri görmeyen ve bu yüzden İslâmî harekete önemli bir katkıda bulunmayacağı zannedilen zayıf bir mümin, Peygamberin yanına gelerek onun çok önemli gördüğü bu konuşmasını yarıda kesti ve meclislerinde "ayak takımı" olarak nitelendirdikleri kimseleri görmek istemeyen müşrikleri tedirgin edip onların davete kulak vermelerini engelledi diye.
2
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ
Hayır, bunu yapmamalıydın, ey Peygamber! Ne biliyorsun, belki de o kör adam, senin okuyacağın birkaç ayet sayesinde günah kirlerinden arınıp tertemiz bir kul olacak?
3
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ
Ya da senin vereceğin öğüdü can kulağıyla dinleyecek de, bu öğüt ona fayda verecek?
4
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ
Fakat kendisini her konuda yeterli gören ve Allah'ın yol göstericiliğine muhtaç olmadığını iddia eden o kibirli kâfire gelince;
5
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ
Sen, imana gelir ümidiyle —hidayete gönlünü açan o tertemiz mümini ihmal etme pahasına— ona yöneliyorsun.
6
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ
Oysa apaçık hakikati kendisine tebliğ ettiğin hâlde, hâlâ inat ve kibirle yüz çeviriyorsa, sen onun inkâr ve günah kirlerinden arınmamasından sorumlu değilsin ki.
7
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ
Öte yandan, Kur'an'a susamış bir hâlde sana büyük bir istekle gelen,
8
وَهُوَ يَخْشٰىۙ
Hem de kalbi Allah'a karşı saygıyla dopdolu olduğu hâlde gelmişken,
9
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ
Sen ona gereken ilgi ve şefkati göstermiyorsun. Oysa tebliğ ve irşatta öncülük hakkı daima "arınmak" isteyen kimselerin olmalıdır.
10
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ
Hayır, sakın bunu bir daha yapma! Kur'an'a iman etme "lütfunda" bulunacaklar diye, o inkârcılara aşırı yüz verip onları şımartma. Allah'ın ayetlerini onlara "yalvarırcasına" tebliğ ederek bu Kitabın değerine gölge düşürme. Çünkü bu Kur'an, arınmaya gönlü olanlar için bir öğüt ve uyarıdan ibarettir.
11
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ
Öyleyse, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen, ondan öğüt alsın. Kendisini ebedî azaba mahkûm etmek isteyen de, bırak ondan yüz çevirsin.
12
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ
O Kur'an ki, kutsal sahifelerde ayet ayet, sure sure nakşedilmiş bir ilâhî yol göstericidir.
13
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ
Hiçbir kâfirin himmetine muhtaç olmayan yüce ve tertemiz sahifelerde...
14
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ
Melekler arasından seçilen elçiler aracılığıyla gönderilen sahifelerde...
15
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ
Melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla…

Yani bu Kur'an, melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla Muhammed (s)'in kalbine vahyedilen, böylece Son Elçinin diliyle insanlığa sunulan ve onun izinden yürüyen İslâm davetçilerinin tebliğ çalışmalarıyla tüm dünyaya duyurulan ilâhî kurtuluş müjdesidir.

Ama gel gör ki, insanların çoğu ayetlerimizden yüz çeviriyor:
16
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ
Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!
17
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ
Hiç düşünmez mi ki, Allah onu hangi şeyden yaratmış:
18
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ
Bir damlacık sudan! Öyle ki, Rabb'i onu bir çiğnem et parçası hâlinde yarattı, sonra ona, yeryüzünde karşılaşacağı ortam ve şartlara uygun harika bir şekil verdi.
19
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ
Böylece, ona birçok imkân ve yetenekler bahşederek önce annesinin karnından çıkmasının, daha sonra yeryüzünde yaşamasının yolunu kolaylaştırdı.
20
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ
Derken, kısacık bir ömrün ardından onu öldürüp mezara koydu.
21
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُۜ
Ve dilediği zaman onu yeniden diriltip hesaba çekecektir.

Peki, insanoğlu kendisine bahşedilen bütün imkânları yerinde ve yeterli bir şekilde kullanarak istenen olgunluk seviyesine ulaşabildi mi?
22
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۜ
Hayır, çünkü o, Rabb'inin Kitap göndererek kendisine emrettiği kulluk görevini henüz tam olarak yerine getirmiş değildir.
23
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ
Öyleyse insan, yiyeceklerinin nasıl mucizevî bir şekilde hazırlanıp önüne getirildiğine bir baksın:
24
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ
Biz canlıların hayat kaynağı olan suyu nasıl bulutlardan şarıl şarıl akıttık.
25
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقاًّۙ
Sonra, toprağı nasıl lime lime yarıp oradan yemyeşil filizler çıkardık.
26
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَباًّۙ
Böylece, orada harika bitkiler yetiştirdik; örneğin, besin deposu tahıllar,
27
وَعِنَباً وَقَضْباًۙ
Üzüm bağları, sebzelerle dolu bostanlıklar,
28
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاًۙ
Boy boy zeytinlikler, hurmalıklar,
29
وَحَدَٓائِقَ غُلْباًۙ
İri ve sık ağaçlı güzelim bahçeler,
30
وَفَاكِهَةً وَاَباًّۙ
Çeşit çeşit lezzetli meyveler, rengârenk çiçekler, hayvanlarınız için çayırlar ve daha neler neler...
31
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ
Ve bütün bunları, sizin ve hayvanlarınızın her türlü ihtiyaçları karşılanmış bir hâlde, rahat ve huzur içinde yaşaması için yaptık.

İşte, evrenin her zerresinde şahit olduğunuz bu muazzam sistem ve sizi çepeçevre saran bunca nimetler, kâinatın mükemmel bir ölçü ve hesaba göre yaratıldığını ve varlık âleminde nihaî anlamda zulme, haksızlığa asla yer olmadığını gözler önüne sermekte ve ilâhî adalet gereğince insanın mutlaka diriltilip hesaba çekileceğini göstermektedir.
32
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ
Evet, toprağa karışmış ölü bedenleri mezarlarından kaldıracak olan o müthiş çığlığın koptuğu ve tüm insanların, hesap vermek üzere Büyük Mahkemeye çıkarıldığı an,
33
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ
O gün her günahkâr insan, kendi canının derdine düşecek ve tüm yakınlarını, sevdiklerini bırakıp kaçacak, mesela öz kardeşini,
34
وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ
Kendisini yetiştirip büyüten annesini, babasını,
35
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ
Bir ömür aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve hatta bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı çocuklarını.
36
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ
Çünkü o gün, onlardan her birinin başından aşkın işi ve kendisine yetecek kadar derdi vardır.
37
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ
O gün öyle yüzler var ki, güneş gibi ışıl ışıl, apaydınlıktır,
38
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ
Cenneti kazandığı için gülümsemekte, ilâhî müjdeyle sevinmektedir.
39
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ
O gün öyle yüzler de vardır ki, keder ve pişmanlıktan toza toprağa bulanmış,
40
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ
Ve üzerlerine kapkara bir dehşet ve ümitsizlik karanlığı çökmüştür.
41
اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
İşte onlar, gerek sözleri, gerek ortaya koydukları hayat tarzıyla Allah'ın ayetlerini inkâr eden, böylece doğru yoldan sapan kimselerdir.

 
42

Sureler

Mealler